NEDEN AVRASYA BİRLİĞİ DÜŞÜNÜLMÜYOR..?”
sorusuna yanıt, neden Avrupa Birliği veya Arap Birliği değil (?) sorularına
olan yanıt ile aynidir.
Birlik olma taraftarı bir kişi olarak, bu birliklerin hiç birisine karşı
değilim. Benim karşı olduğum, bizlerin bu birliklere bilinçsiz bir şekilde,
millet adına bir grup iç ve dış güçlerin güdümünde girme çabasıdır. Hiç bir
kimse, Türkiye’yi sokmak istedikleri birliklerin getiri ve götürüleri
hakkında kalkıp da açık ve net bir şekilde halkımızı olması gerektiği gibi
bilgilendirmiyor inancındayım. Birlik bir ortaklıktır, öncelikli olarak
bunu açıkça belirtmek lazım. Herkes takdir eder ki en iyi ortaklık eşit
şartlar altında birbirleri ile uyumlu, ayni değerleri paylasan kişi ve/ya
kurumlarla gerçekleşendir.
Biz Türkiye olarak, veya Türk devletlerinin her hangi bir ülkesi olarak bu
eşit şartları, uyumu ve ayni değerleri hangi birlik içerisinde bulabiliriz?
AB içinde mi? Sevr antlaşması* ile Türkiye’yi tasfiye etmeye çalışmış
ve hala aynı mantığı güden İngiltere ve Fransa gibi ülkelerin başı çektiği
“Hiristiyanlar kulübü” içinde ne kadar, hangi ve kimin hak ve
hukuku çerçevesinde bir eşitlik sağlanacaktır? Onların Sevr ile
dayattıkları maddeleri yavaş yavaş da olsa kabul etmeden bu birliğe girmek
acaba ne kadar mümkün olacaktır?
Arap Birliği içinde mi? Bildiğiniz gibi pek etkin olmayan bu birlik
gerçekte başka devletlerin güdümündedir. Birinci dünya savaşı ve öncesinde
Osmanlı’dan koparılarak işgal edilmiş olan Arap toprakları,
kabullenmesi zor olsa da, hala İngiltere, ABD ve Fransa’nın işgali
altındadır. Bu galip devletlerin siyaseti doğrultusunda hareket etmeyen
Arap devleti ve/ya “ Başkanı / Kralı”na neler olacağını Irak ve
Saddam örneğinde görmüş bulunuyoruz.
Türkiye’nin ve/ya diğer bağımsız Türk devletlerinden herhangi bir
tanesinin yeri Avrasya Birliği içinde ne kadar farklı olacaktır?
Rusya’nın “arka bahçesi” olmaktan hangi Türk devleti
kurtulabilecektir? Avrasya Birliğine bütün bağımsız Türk devletlerinin
hepside girse, her birisi SSCB zamanında yaşandığı gibi Rusya’nın
güdümünde ve egemenliği altında olmayacak midir? Burada ortaklığın
gerektirdiği eşitliği, uyumu ve ayni dahi olmazsa da benzer değerleri
bulmak nasıl ve ne kadar mümkündür? Daha da önemlisi Avrasya Birliği
düşüncesinin oncusu olarak bilinen Alexander Dugin ve bu düşünceyi
gerçekleştirmek için caba sarf eden Putin’nin Türkiye ve diğer Türk
devletleri için biçtikleri rolün gerçekte ne olduğunu biliyor muyuz? (Bu
konuda aşağıya bir aynısını aldığım Hulki Cevizoğlu yazısı sizlere bir
fikir verebilir. Bir Bolşevik milliyetçisi olarak da bilinen Dugin hakkında
daha ayrıntılı bilgi için:
http://www.nationmaster.com/encyclopedia/Alexander-Dugin)
Evet, küçülen dünyamızda bütün dünya devletleriyle, var olan ve/ya ileride
gerçekleşecek diğer birliklerle iyi ilişkiler kurmamızın ve bazıları ile
milli çıkarlarımız doğrultusunda ortaklıklar oluşturmamızın gerekliliği
kaçınılmazdır. Bu birlikler ile eşit şartlar altında, onurlu ve kalıcı
ortaklık istiyorsak öncelikli olarak biz kendi içimizde kendi birliğimizi
kurarak, Okan kardeşimizin de yanıtında* vurguladığı gibi, elimizi
güçlendirmeliyiz. Bugün için, Türkiye dahil olmak üzere hiç bir Türk
devleti kendi başına eşit şartları oluşturabilecek, birliklerin başını
çeken büyük devletlerle rekabet edebilecek güçte değildir.
Tarihimize baktığımızda büyük devletler kurabilmemizin ve dünya’da
saygın bir yer alabilmemizin altında yatan da hep öncelikli olarak kendi
aramızda, kendi birliğimizi gerçekleştirebilmemiz olmuştur. Ve yine bugün,
AB, Arap Birliği ve/ya Avrasya Birliğine girmeyi düşünmeden önce gerekli ve
7 bağımsız Türk devleti arasında gerçekleştirilebilir olan kendi
birliğimizi kurmak en mantıklı bir hareket değil midir?
Tanıtım videomuzu* seyrettiğinizde Önümüzdeki 10 yıl içinde, Türk
Birliğinin kurulamadığı bir coğrafya’da dünyanın iki kutba ayrılacağı
öngörülmektedir. Türkiye, Alexander Dugin ve Putin’e göre
“Avrasya” kutbunda yer almalıdır. Obur tarafta AB ve
ABD’nin bizlerden dayatması da onların yanında, soğuk savaş
dönemlerinde olduğu gibi olası “Avrasya ittifakına” karşı bir
kalkan görevini üstlenmektir.
Dünyanın güçlü devlet ve birlikleri kendi ülkelerinin çıkarları
doğrultusunda hareket ederek kendilerine göre Türkiye (ve diğer Türk
devletleri )için bir takim roller biçmişlerdir. Ben, kendi halklarının
çıkarlarını on plana koyan bu devletleri kınamıyorum; onlar, kendileri için
doğru olanı yaparken, bizim için doğru olan nedir sorusuna, gözümüzün
önünde duran çözümü görmek istemeyen ve hatta gösterildiğinde, basit bir
mantık yürütmeden inkar edenlerimizin olmasına üzülüyorum.
.. Ama ne mutlu bize ki, görebilenler ve inanlar arasında gereken
fedakarlığı yapıp, TB’nin gerçekleşmesi için, bizi kendi çıkarları
doğrultusunda kullanmaya çabalayanlardan daha çok, canla-basla
çalışanlarımız ve onlara katılan insanlarımızın sayısı bir çığ gibi
büyümektedir.
A.B.lerin her üç (3)'ünden ziyade (Avrupa Birliği, Arap Birliği, Avrasya
Birliği) neden Türk Birliği ilk akla gelen çözüm değil (?) sorusuna olumlu
yanıt veremeyenlere benim açıkça ortaya koyduğum, aşağıdaki soruya sizin
cevabiniz nedir?
Türkiye’ye, AB/ABD’ye bağımlı bir kalkan rolünü mu, yoksa
“Avrasya Birliği” içinde Batı’ya karşı kullanılacak bir
piyon rolünü mu layık görüyorsunuz?
Doğru yolun TB yolu olduğuna inanmanız, diğerlerini de inandırmanız ve bu
yolda
Ustun başarılarıMızın devamı dileğimle.
Sefer Özdemir