Ben de bir, iki kritik noktaya bomba attırdım. Meselem mesaj vermek.
Batı'dan gelen memurlar, hakimler işin ciddiyetini anlamıyor. Çok
koordineli ve iyi çalıştık.
Baktım, rastgele dolaşıyorlar. Şunlar bir hizaya gelsin diye evlerine yakın
iki yere attırdım. Öylece onları eğittim."
MHP'nin MYK üyesi Emekli Korgeneral Altay Tokat, Yeni Aktüel Dergisi'ne
verdiği röportajda, Şemdinli'deki bombaları yorumlarken, devletin nasıl
yönetildiğini, kontrgerilla yöntemlerinin bizzat generallerin emriyle
uygulandığını yukarıdaki sözlerle itiraf ediyor. Bunlar zaten bilinen
şeylerdi, ilk kez en üst düzeyde görev almış bir komutan itiraf ediyor.
Şemdinli'de suçüstü yakalanan kontracıları beceriksizlikle eleştiren
general, o bombaları da mesaj olarak yorumlarken, "bakın benim gibi iyi
çalışın suç üstü yakalanmayın" demeye getiriyor, yani yeni kontra eylemleri
de teşvik ediyor. Söylediğine göre "sonuç da almışlar", yani hizaya
getirmiş. O zaman "zaten suç da yoktur" diye düşünen generale, "bunlar suç
değil mi" diye sorulduğunda da, tüm kontracıların sığınağına sarılıyor:
Zamanaşımı var, 15 yıllık süre, soruşturma olmaz."
Genelkurmay, emekli korgeneral hakkında soruşturma açıldığını duyurdu.
Günler sonra ise, Diyarbakır Savcılığı soruşturma başlattı.
Genelkurmay'ın hangi amaçla soruşturmayı açtığını önümüzdeki süreçte
göreceğiz. Mesela, "askeri sırları ifşa etmek"ten mi soruşturacak? Yoksa,
üst düzey bir generalin bomba attırmaktan, devlet görevlilerini terörle
hizaya getirmekten, attıkları bombaları PKK yapmış gibi göstermekten mi? Ya
da, Yaşar Büyükanıt'ın "iyi çocuklarını" acemilikle suçlamasından, TSK'nın
"PKK işi" dediği Şemdinli'nin ordunun işi olduğunu 'işi bilen biri' olarak
teyid etmesinden mi; göreceğiz.
Orduyu eleştiren iddianame hazırlayan savcıların anında afaroz edildikleri
bir ülkede, Diyarbakır Savcılığı, iddianamesini hangi bakış açısıyla
hazırlayacak, bunu da göreceğiz. Basına yansıdığına göre, dava açılır suçlu
bulunursa, altı ay ceza alacakmış! Sağı solu bombala, altı ayla kurtul!
Emekli de olsa bir general! Hangi yargı daha fazlasını yapabilir ki?
Şemdinli Savcısı nüsubeti ortada dururken.
Altay Tokat istisna değil
Hukukla yönetilen bir ülkede bu açıklamalar büyük olaydır. Hukuk kurumları
ayağa kalkar, barolar, hakimler ve yargıçlar yani "bombayla hizaya
getirilenler" hukuku savunur, en azından sağa sola bomba attırmanın, panik
korku yaratarak sindirmenin suç olduğunu söyler. Aksine, böyle bir tartışma
yaratmış değil, birkaç yazı, haber dışında üzerini örtme, görmeme, duymama
anlayışı var. Mesela, Şemdinli iddianamesinde orduyu eleştiren savcıyı
kınamak ve tasfiyesi için, "tanırım iyi çocuktur" diyen Büyükanıt'a sahip
çıkmak için birbirleriyle yarışanlar; AKP iktidarı, Adalet Bakanlığı, HSYK,
Yargıtay, TBMM, CHP... hepsi hep birlikte susuyorlar.
Radikal yargı camiasına, "Hakimleri hizaya getirmek için bomba
attırılmasına ne diyorsunuz" diye soruyor. Mantıklı olan, itiraz etmeleri,
mahkum etmeleridir. Yargıtay Başkanı görüş dahi vermiyor. Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısı'nın cevabı ise, tümünün ruh halini sergiliyor: "Ben
böyle bir şeye müdahil olmak istemiyorum."
En üst düzey başsavcı soruşturmayacak, kim soruşturacak?
Çünkü karşısında generaller var, ordu var. Hem korkuyor, hem de işinin
hukuk değil, orduya kol kanat germek olduğunu gösteriyor. Halbuki daha düne
kadar yargının bağımsızlığı üzerine güzellemeler yapan, yargıya müdahale
olamayacağını söyleyenler yine bunlardı.
Çünkü o susanlar biliyorlar ki, Altay Tokat devletin yönetim şeklini,
rejimin niteliğini anlatmıştır. Onyıllardır böyle yönetiyorlar ülkemizi.
Kontracılık, çetecilik Osmanlı'dan Cumhuriyet'e asla vazgeçmedikleri
yöntemdir. İttihat Terakkicilik damarlarında dolaşıyor, her bir general
birer 'Topal Osman'dır.
Açın bakın arşivlere, hep birilerini "hizaya getirmek"ten sözeder
generaller. 28 Şubat muhalifi aydınları "makatlarına süngü takıp cepheleri
gezdirmekten" sözeden General Erol Özkasnak da, o yazarları "Hizaya
getiriyordu". "Hizaya getirme"nin her türlü kontra yöntemine başvurmaktan
çekinmemişlerdir. Ki, asıl olarak hedef üç beş hakim değil halktır,
devrimci mücadeledir. Hakimler, ola ki, "hukuk" gibi şeylerin peşine
düşerse o zaman hizaya çekilirler. Halka karşı ise, savaşın asli unsurudur
kontracılık. Onlarca provokasyonun, kontra eylemin talimatını verenler
bunlardır.
Mustafa Kemal'in evinin bombalanması ile provoke edilen 6-7 Eylül'den
yıllar sonra bir generalin çıkıp "mükemmel operasyondu" diye övündüğü bir
ülkedir burası. Sağa sola bombalar atarak; Marmara Vapuru'nu batırıp
"komünistler yaptı" diye solu ezme operasyonları yaparak; 1 Mayıslar'ı kana
bulayarak, köyleri yakıp PKK'nin üzerine atarak; dün anti-komünizmi, bugün
şovenizmi körükleyip halkı kendi peşlerine takabilmek için provokasyonlar,
linç girişimleri örgütleyerek yönetiyorlar bu ülkeyi. Altay Tokat asla
istisna olarak görülmemelidir. Genelkurmay Başkanı olan Yaşar Büyükanıt'ın
"iyi çocuktur" sözlerindeki kontra eylemini ve kontracıyı sahiplenme
açıklamasında mantık neyse, Tokat'ın ki de odur. Yöntemler aynen devam
ediyor.
Yargıya müdahale ise, generaller için sıradan şeylerdir. Her düzey ve
biçimde ederler. Şemdinli gibi, kimi zaman doğrudan talimatlarla, kimi
zaman da böyle "bombalı" şekilde müdahale ederler. Ve asıl olarak hiçbir
düzen gücü bu müdahalelere karşı değildir. Şemdinli müdahalesi kampanyasına
nasıl katıldıkları bilinmektedir. 28 Şubatçı generallerin yargı
mensuplarına brifing verdiği bir ülkede, yargıçların bombayla eğitilmesi
sıradışı değildir. Altay Tokat da en iyi bildiği yöntemle, müdahale
etmiştir. Asıl sıradışı olan, böyle bir ülkenin hala hukuk devleti olduğunu
söyleyenlerdir.
Yargıya bomba atan
halka ne yapmaz ki!
"Benim bu konularla -kontracılık- ilgili ABD'de temaslarım oldu, dersler
verdim" diyerek, milliyetçi maskeli işbirlikçi olduğunu da gizlemeyen Altay
Tokat, devlet yönetimine, TSK'nın o meşhur "terörle savaşı"nı nasıl
yürüttüğüne dair en üst düzeyde itirafta bulunmuştur. Sorunu birkaç yargı
mensubunun hizaya getirilmesi sorununa sıkıştıranlar bu gerçeği görmek
istemeyenlerdir. Yargıya bunu yapanın halka karşı hangi yöntemleri
kullandığını tahmin etmek hiç de zor olmasa gerek. Katliamlar, kayıplar,
cinayetler, faili meçhuller, sağa sola atılan provokatif bombalar işte bu
generallerin emirleriyle gerçekleştiriliyor.
Yargıçları böyle eğitenler, muhalifleri de aynı yöntemlerle sindiriyorlar.
Kendisi de, Radikal'de yeralan röportajında ifade ediyor zaten: "Biz
bölgede yaptığımız eğitimlerin de sonucunu aldık, benden PKK yandaşları da
korkuyor." PKK destekçisi dediği Kürtler'e bombaları atmış, böylece onları
sindirmiş; kastedilen bu. Üstelik, bu bombalardan hakimlerin de haberi
olduğunu, OHAL'in komutanlara bu tür yetkiler verdiğini ve hiçbir
soruşturma geçirmediğini de belirten Tokat, kontra yöntemlerinin şu bu
generalin işi değil, devlet politikası olduğunu da kendi mantığı içinde
açıklamaktadır. Nitekim, bugün de sürdüğüne, Şemdinli örneği dışında, şu
sözlerle atıfta bulunuyor: "Bu işlerde karşı tarafa korku vereceksin.
Eğitim amaçlı bombalar, uçuşlar niye yapılır... bunların faydasını gördük."
Yüksekova'da cenaze üzerinde uçak uçurulmasını hatırlayın. Demek ki, o
cenazeye katılan onbinlerce "karşı taraf-düşman", böyle "hizaya getirilmek"
istendi. Bir bilen konuşuyor ne de olsa!
Bugün tüm halkı "psikolojik savaş" dedikleri, kontrgerilla yöntemleriyle
manipüle etmeleri, şovenist gösteri ve provakatif eylemler örgütlemeleri de
yine aynı, "eğitim" anlayışının örnekleridir.
Kokuşmuşluk ve Rant
Altay Tokat akli meleykelerini yitirmiş, "densiz", "boşboğaz" değildir.
Birincisi; ülkenin içine sokulan şovenist milliyetçi hava konuşturmaktadır
bu zihniyeti. Bu hava son olarak "İsrail gibi yapalım" düzeyine ulaşmıştır.
İkincisi, ordu içindeki çatışmaların bir yansımasıdır bu sözler.
Orgeneralliğe yükseltilmeyen Tokat, mevcut Genelkurmay'ın "acemiliğine"
vurgu yaparak, kendisinin "profesyonelliğini" ortaya koyuyor. Bir süre önce
"tasarruf" gerekçesiyle korumalarının kaldırılması da, bu çatışmaların bir
yansımasıydı. Bugün general olanlar, savaşın ürünüdür, buna göre
eğitilmişler, buna göre kafaları şekillenmiştir. Binlerce örnekte olduğu
gibi, doğrudan halka karşı sürdürülen savaş, orduyu da çürüten bir rol
oynamıştır. Çürüme, en üst düzeyde iç çatışmalara, rant savaşlarına
yansımaktadır.
"Teröre Karşı Savaşan"
Kahraman Paşalar Bunlar!
Halka "teröre karşı savaşan kahraman paşalar" diye lanse edilenler, işte
bunlardır, hiçbirinin Altay Tokat'tan farkı yoktur. Konuşan, sıradan bir
general değildir. Aşağıda buna ilişkin hakkında vereceğimiz kısa bilgiler,
aynı zamanda bu sözlerin öylesine geçiştirilemeyeceğini de göstermektedir.
Son yıllarda ön plana çıkan en milliyetçi, ulusalcı generallerden biridir
Altay Tokat. General olarak 1987-95 arasında Hakkari Dağ Komando Tugayı
Komutanlığı yaptı. 1995'te Diyarbakır'a OHAL Asayiş Kolordu Komutanı oldu.
Görev yaptığı süre içinde, bölgede onlarca faili meçhul cinayetin yanısıra,
operasyonlarda kimyasal silahlar kullanıldığı ortaya çıktı. 1995'te
Diyarbakır'da üç kişinin gözaltında öldürülüp tabur alanına gömülmesi,
1989'da Hakkari'de üç köylünün yakılarak katledilmesi bilinen suçlarından
bazıları.
Rütbelerini hep ilk sırada terfilerle aldı. TSK Üstün Cesaret ve Feragat
Madalyası, Üstün Liyakat Madalyası, Üstün Başarı Madalyası sahibi. "İyi
çocuk" Ali Kaya'nın da katıldığı Kuzey Irak operasyonunu, dönemin 7.
Kolordu Komutanı Yaşar Büyükanıt ile birlikte yönetti. Son görevi, Eğitim
ve Doktrin Komutanlığı'ydı. Yani, subayların eğitim programlarının ve
ordunun strateji doktrinlerinin oluşturulmasından sorumluydu. Ki, bu
kafanın eğiteceklerinin, oluşturacağı stratejinin nasıl olacağı sanırız
ortadadır.
Arşivlerde O'na ilişkin başka bazı bilgiler de var. Örneğin, Yüksekova
Çetesi davasına sahte belge göndererek yargılanan koruculara sahip çıkması
gibi.
Katliamcılık, halka karşı savaş olur da rant olmaz mı? 2004'te Kocaeli'de
gerçekleştirilen bir "akaryakıt kaçakçılığı, ihalesi"nde rüşvet çarkı
içindeydi. 42 bin Euro'luk havale ve hediye otomobil aldığı ve operasyonu
yapan emniyet müdürünü görevden aldırdığı da yine basına yansıyan
bilgilerdendi. Yansımayanları ise henüz bilinmiyor.
Böyle "değerli" hizmetlerde bulunan ve halka karşı savaşta tecrübeli olan
Tokat, emeklilik sonrası da Tayyip tarafından Başbakanlık'ta kurulması
düşünülen bir özel istihbaratın başına getirilmek istenmiş. Öyle ya, devlet
halka karşı savaşa göre örgütlendiğine; Tayyip korumalığına da tescilli
işkenceci getirdiğine göre, bunda da şaşılacak bir şey yok. Zaten, kahraman
general, Fethullah'ın yurtdışındaki okullarına övgüleriyle de, AKP
zihniyetine mesafeli olmadığını kanıtlamıştı.
Hukuka bombayla müdahale eden "paşa", kanun yerine kontrgerilla kanunlarını
savunduğunu, "değil insan ot bitmez" sözleriyle açıkça göstermiştir. Bu
sözlerinde, her türlü vahşi katliam; bugün "biz de İsrail gibi yapalım"
diyenlerin zihniyeti; bir zamanlar "birkaç yüz gram siyanür yeter" diyen
generallerin; "asmayıp da besleyelim mi" diyen cunta şeflerinin; "ah şu
insan hakları olmasa..." diye hayıflanan "paşa"ların mirası var. Miras
şimdi öteki "paşalar" tarafından sahiplenilmiş durumdadır.
***
"Değil insan ot bitmez!"
Kontracı generalin zihniyeti daha önce de kendi sözleriyle yansımıştı. İmha
politikasını en üst düzeyde uygulamayı savunan Tokat'ın, 13 Ağustos 1989
tarihli Milliyet'teki açıklaması aynen şöyle: "Devlet İstanbul'da
uyguladığı kanunu burada aynen uyguluyor. Benim sistemimde olsa çok kısa
sürede bunları yokedebiliriz. Sistemim uygulandığı takdirde değil insan, ot
bitmez.... Güney'deki komşumuz (Irak), 50 yıl kendilerine karşı savaşanları
bir harekatla yoketti. İstesek onları aynı şekilde yokedebiliriz."
Kastettiği harekat, kimyasal silah kullanılan, 1988 Halepçe Katliamı.
Yöntem bu! Ve bu açıklamaya rağmen o gün general orada görev yapmaya,
rütbeler almaya devam ediyor. Genelkurmay'ın bugünkü soruşturmasının
riyakarlığı belli değil mi?
***
MHP'de suçüstü sıkıntısı
MHP panik halinde hemen açıklama yaparak, Tokat'ın "zaten iki yıldır
ilişkilerinin dondurulduğunu" duyurdu. Onlar da generalin "teröre karşı
meşakkatli bir mücadele vermiş olan TSK'yı da zan altında bıraktığını"
belirtirken, "Hukuk dışı müdahale varmış gibi gösterdi"ğini söylediler.
TSK gibi MHP de suç üstü yakalanmış saçmalıyor. "Varmış gibi" ne demek, var
olduğunu anlatıyor. Asıl soru, niye bu kontracı generaller, katliamcı özel
timciler hep MHP'li olurlar?
***
'Bin operasyon' da şaka mıydı?
Ağar, Altay Tokat'ın sözlerini "şaka yapıyor herhalde" diye değerlendirmiş.
Peki, Susurluk'ta "bin operasyon yaptık" derken, sen de mi şaka yapıyordun?
Susurluk'un kararlarını zirvede aldığınız da mı şakaydı? Şimdi O artık
parti başkanı ya; hukukçudan daha hukukçu, demokrattan daha demokrat
maskesi takma zamanı!
***
Dertleri hukuk değil, "TSK yıprandı"!
Generalin sözleri gazetelerin manşetlerinden günlerce inmeyecek, onlarca
soruyla gündemde tutulması gereken bir olay olmasına karşın, burjuva basın
es geçti. "Her ülkenin derin devlete ihtiyacı vardır" diyen bir zihniyetin
yönettiği Hürriyet tam anlamıyla yoksayarken, sözde demokrat yazarların
tavrı da dikkat çekiciydi. Kimisi hiç gündemine almadı. Bir kısmı da,
meselenin özünü bir yana atıp, "şimdi Avrupa Birliği ne diyecek", "TSK'ya
büyük zarar verdi" şeklinde değerlendirdi.
En üst düzey konumlarda bulunmuş bir generalin, kontracılığı üstlenmesini,
hukuku, demokrasiyi, bu kontra kafayı dert etmeyen yazarların bütün derdi,
bunların uluorta söylenmesiydi. Onlar da aslında ordunun yıllardır bu tür
yöntemlerle halka karşı savaştığını çok iyi biliyorlardı ve savundukları bu
kokuşmuş düzenin temel direği olduğu için de, "aman ordu yıpranmasın"
diyerek, her türlü pisliğini örtmüşlerdi. Bugün de aynısını yapıyorlar. Bu
sahte demokratlar tablosu dahi, o generalin bu kadar nasıl rahat
konuşabildiğinin bir göstergesidir.
Radikal'den Türker Alkan'ın 29 Temmuz tarihli yazısında "takıldığı" yerlere
bakın: Bu bombalar PKK'yi güçlü göstermez mi? Bombalarla karşılanan bir
yargıç veya kamu görevlisi korkuyla PKK aleyhine karar verebilir mi? Şimdi
PKK çıkıp kendi yaptığı "kanlı eylemleri" Türk yetkililerinin işi gibi
gösterip ellerini yıkamaya kalkmaz mı? Bu çeşit bombalamalar uluslararası
arenada nasıl bir Türkiye imajı yaratır?... Aynı gün aynı gazeteden Murat
Yetkin'in sorunu da, Tokat'ın söylediklerinin "PKK ve yandaşları için gümüş
tepside sunulmuş bir propaganda fırsatı" olduğuydu. Sabah Yayın Yönetmeni
Fatih Altaylı ise, TSK'yı aklamayı, generalin akıl sağlığına havale
etmişti. Ona göre, "Tokat'ın emekli olduktan sonra ruhsal durumunda bazı
değişiklikler olduğu" anlaşılıyordu. Altay Tokat'ın Türkiye Cumhuriyeti'ne
zarar verdiğini belirten Fatih Altaylı, Genelkurmay'a öğüt vermeyi de ihmal
etmiyordu: "Genelkurmay emekliye ayrılacak personeline, özellikle de
Güneydoğu'da görev yapmışsa, ciddi bir 'Emekliliğe Hazırlama Programı'
uygulamak zorunda." (30 Temmuz Sabah)
Kastettiği programın, "susun, katliamları, kontra eylemleri anlatmayın"
eğitimi olduğunu anlamak için kahin olmaya gerek yok!
*
Şimdi düşünün; bunların neresi demokrat, neresi hukuktan yana? Ülkenin
aydını, yazarı meseleye, o meşhur "TSK yıpranıyor" klişesi ile yaklaşırsa,
general bu mantıktan güç almaz mı?