Günün birinde köylüler tarlada çalışırken bir kemik parçası bulmuşlar.
kemigi aldıkları gibi padişaha getirip;
-padişahım bir kemik bulduk ne kemigi olduğunu anlayamadık eger takdir
ederseniz sizin kaine gösterelim demişler. padişah uygun görüp kendiside
merak ettigi için kemigi almış ve kaini yanına emretmiş.
kain gelip kemige bakmış ama kemigin ne kemigi oldugunu bulamamış ve
demişki padişahım bu kemigi tartalım agırlıgını ölçelim demiş. koymuşlar
teraziye kemigi ama nafile kemik : 1okka 2 okka derken terazide
tartılmıyor.
padişah kızmış sarayın bahçesine bir büyük terazi yaptırmış tezainin bir
kefesine kemik bir kefesine taşlar agırlıklar baglanmış ama terazi bir
türlü dengelenmiyor. padişah bu işte bir hikmet var demiş bana dervişi
çagırın demiş ve dervişi alıp getirmişler. derviş gelmiş kemigi eline almış
ve gülümsemiş;
-padişah negülersin derviş diye kızmış derviş padişahım iyi izleyin bunun
agırlıgı tartıyla ölçülmez demiş ve terazinin bir kefesine tekrar koymuş ve
dengelenmeyen terazi kefesindeki kemigin üzerine yerden aldıgı bir avuç
topragı alıp serpmiş ve terazinin agırlıklarının oldugu taraf agır basmış
bu defa padişah nasıl oldu bu deye merakla sormuş.
derviş;
-padişahım bu kemik göz çukuru gemigidir demiş ben üzerine bir avuç toprak
atarken gözünü toprak doyursun diye söyledim zaten insanın gözünüde ancak
bir avuç toprak doyurur diye cevap vermiş.