Hacıbektaş Postnişini Veliyeddin Ulusoy Alevilerin asimile
edilmeye çalışıldığını
sÖyledi
"Bizi asimile etmek isteyen pek çok güç var..
Fethullahçılar, Diyanet, Alman Katolik Kilisesi, İran... En
başarılıları da Fethullahçılar..."
Kurtuluş Savaşında Mustafa Kemal’e destek veren
Hacıbektaş Postnişini Cemalettin Çelebi’nin
torunu Veliyeddin Ulusoy’la Hacıbektaş’ta Radikal'e
konuştu.
ATATüRK'ü KAPIDA KARŞILAYAN POSTNİŞİN TORUNU:
VELİYEDDİN ULUSOY
Mustafa Kemal, Milli Mücadeleyi Örgütlemek için
Anadolu’ya geçtiğinde en büyük desteklerinden
birisini Hacıbektaş dergâhının
postnişinlerinden aldı. Cemalettin Çelebi(Ulusoy) Mustafa
Kemal’i dergâhın kapısında
karşıladı. Milli Meclis’in ilk başkanvekili de
olan Cemalletin Çelebi Ölünce yerine kardeşi Veliyeddin
Çelebi geçti. Tekke ve Zaviyelerin Kapatılmasına
ilişkin kanun çıkarılınca Hacıbektaş
Dergâhı da kapatıldı. O dÖnemin postnişini
Veliyeddin Çelebi, Cumhuriyet yÖnetiminin uygulamasına sitem
ederek içine kapandı.
Şu anda dergâhın postnişini olarak kabul edilen ve
Alevi dünyasının en saygın isimlerinden Veliyeddin
Ulusoy, Cemaleltin Çelebi’nin ve Veliyeddin
Çelebi’nin torunu. Kendisiyle Hacıbektaş’taki
evinde onun deyimiyle dem (evde hazırlanmış şarap)
içtik ve sÖyleşiye başladık.
Kurtuluş Savaşı denince Aleviler akla geliyor
çünkü dedeniz Atatürk’ü
Hacıbektaş’ta misafir ediyor. Bu dedelik size ne zamandan
gelme?
Önce ben şunu düzeltmek istiyorum biz dede
değiliz. Biz, dedelik kurumunu kontrol eden müesseseyiz dedeleri
atayan, azleden ve onları kontrol eden …
Ne oluyor bunun adı?
Bu, Hacıbektaş Veli’nin postnişini oluyor. Bir
takım sıfatlar var… İkincisi, Türkiye
Cumhuriyeti’nin kuruluşunda değil,
Osmanlı’nın kuruluşunda da Alevi-Bektaşi
düşüncesinin hakim olduğunu gÖrüyoruz.
Edebali gibi, Seydali Sultan gibi zatların. Tabii, TC’nin
kuruluşunda da yine ailemizin, orada da büyük etkisi var.
Seydali Sultan’ı Hacıbektaş Veli’nin oğlu
olarak kabul ediyoruz. Yeniçerilerin kuruluşu, onlardan dua
alması vs. Felsefe olarak, düşünce olarak
Osmanlı’nın kuruluşunda da, yakın tarihimizde
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda da ailemizin yeri var,
yani tarihi bir aileyiz.
Siz,o gün bugündür burada mı doğdunuz, burada
mı yaşıyorsunuz?
Bizim zamanımızda lise yoktu burada eğitim için
ayrıldık. Liseyi bitirdikten sonra Avrupa’ya gittim,
üniversiteyi orada bitirdim. 1974’de tekrar dÖndüm
buraya.
Niye dÖndünüz peki?
Bunu anlatmak çok zor. Hacıbektaş gÖrünüm
itibariyle çok şahane bir yer değil, ama her nedense buraya
bizi çeken bir şeyler var. Hem aile bağları olarak var,
hem nereye gidersek gidelim dÖnüşümüz buraya.
Bunun anlatmak zor, gerçekten zor. 11 yıl kadar Almanya’da
kaldım bunun 5 yılı çalışmakla, geri
kalanı okulla geçti.
Ne yapıyorsunuz burada?
DÖnünce Hacıbektaş Belediyesi’nde Fen
İşleri Müdürlüğünde
müdürlük yaptım mimarım ben. Herkes hayret ediyor,
Avrupa’da oku, dÖnünce de Hacıbektaş
Belediyesi'nde mimar ol. Ama pişmanlık duymuyorum. Elimden
geleni, gücümün yetiğini yaptım. Bu da benim
için bir manevi hizmettir. Ruhen tatminkar oldum.
Kaç kardeşsiniz?
Biz üç erkek bir kız… Ağabeyimi 1986’da
trafik kazasında kaybettik. Benim bir küçüğüm
kız kardeşimo kış aylarında Ankara’da
kalır. En küçüğümüz olan kardeşim
de İzmir’de oraya yerleşti.
Akrabalar var mı?
Tabii, tabii… Kış aylarında kimse kalmıyor ama
yaz aylarında herkes burada olur. Atatürk konusuna biraz
değinelim isterseniz. Atatürk, buradan Ankara’ya giderken
Cemalettin Çelebi’nin atlı adamlarının
koruması arasında gittiğini bilmem biliyor muydunuz?
İkincisi, biz aile içinde biliyoruz ama bunun belgesi yok.
Cemalettin Çelebi, maddi olarak neyi varsa Atatürk’e
veriyor. Aile içinde hep anlatılır çok kıymetli
bir taş varmış. Bu taş, Balkan Harbi
sırasında ailenin sigortası olarak kullanılmak
üzere muhafaza ediliyormuş. Cemalettin Çelebi’nin
Ölümünden sonra o taş da yok,bir şey de
çıkmamış. Hiç şüphesiz, hiç
tereddütsüz Kurtuluş Savaşı’na,
Atatürk’e vermiştir. Bu aile içinde konuşuluyor.
Benim adaşım olan ve dedem Veliyeddin Çelebi’nin
bağışlarının belgeleri var ama, Cemalettin
Çelebi’nin belgeleri yok. Atatürk, Cemalettin Çelebi
ile gÖrüşürken, ilk kez Cumhuriyet
sÖzcüğünü burada telaffuz ediyor.
Bu taş ne aşı?
Ne olduğunu bilmiyorum, gÖrmedim. Anlatılan ailenin
sigortası olan kıymetli bir taş. Zor günlerde
kalırsak eğer, o taşı satarak… Bu taş,
dedemle birlikte yok oluyor.
Yıllarca Aleviler bu ülkede yok sayıldılar, kendi
kimliklerini gizlemek zorunda kaldılar. Osmanlı’da ezilen
Aleviler, Cumhuriyet dÖneminde de ezildiler. Siz o dÖnemi
nasıl yaşadınız?
Şimdi bakın, bir duyduğumuz var bir de
yaşadığımız. Duyduğumuz şÖyle
Şimdiki belediye binasının olduğu yerde jandarma
karakolu var. O zaman nahiye müdürü (O dÖnemde
Hacıbektaş ilçe değil, kasaba durumunda) buranın
kralı ve kraldan fazla kralcı. Ailemi kontrol ediyor
sürekli, isyan edeceklermiş gibi haftada bir baskın
uyguluyor. Tabii, şikayetler var. Veliyeddin Çelebi ile yani
dedemle Atatürk’ün arasında çok iyi
münasebetler olmasına rağmen, ben halen hayret ediyorum
neden Atatürk’e bir telgraf çekilmedi diye. 10-12 kilometre
ileride, Kayseri-Ankara karayolu üzerinde bizim bir çiftlik
vardı, şimdi bize ait değil. Evimize gelmek isteyenler,
oraya gelirlerdi, gizli saklı haberleşerek, evimize gece
gelirlerdi. Sakalları kesilmiş, akla gelmeyecek bin bir
türlü eziyetler uygulanmıştır. Bunlar cumhuriyet
dÖneminde yapılmıştır. Yalnız, Latife
Hanım kitabını okuduktan sonra Atatürk’ün
olaydan haberinin olmadığını anladım aynı
durum Latife Hanım’ın da başına gelmiş o da
sıkı bir şekilde kontrol edilmiş. Nihayet
dayanamamış ve Atatürk’e bildirmiş durumu.
Bildirdikten sonra Atatürk çok sinirlenmiş ve o
sıkı kontrol ortadan kalkmış. Aynı durum bizim de
başımıza gelmiştir.
Niye bildirmemişler peki?
Biraz çekingenlik var tabii. BÖyle de şeyler olmuş.
Korkardık biz de tabii…
Cumhuriyet dÖneminde tutuklama, gÖzaltına alma falan var
mı?
Yok… Tutuklama var, fakat aileden birisinin…Çok Önemi
şeyler değil.
Sizin, Hacıbektaş’ta açıktan kendinizi ifade
ederek toplanmaya başlamanız kaç yılındadır?
60’lı yıllardır. O zamana kadar gizli, saklı,
çekinerek toplanılırdı… Nerelisin diye sorunca
Kırşehirliyiz derdik. Babam, Yozgat’ta
çalışırken, ben çocuktum daha, okula gitmiyordum,
6 yaşlarında. Komşular gelirdi, nerelisin diye
sorarlardı, Kırşehirliyim derdim. Hacıbektaş
hiç sÖylenmezdi. Yine 50’liyılların sonunda ben
Kayseri Lisesi’nde yatılı okudum. Ramazan geldi, dediler
ki, “Kim oruç tutacak?” Herkes kaldırdı, biz de
kaldırdık parmağımızı. 5-6 gün sonra
fire vermeye, oruçlar bozulmaya başlandı. Biz inat ettik,
sonuna kadar tuttuk. Hayatımın ilk ve son Ramazan orucudur.
Buranın müze olarak açılmasından sonra, rahmetli
Ali Celalettin amcam Hacıbektaş Tanıtma Derneğini
kurduktan sonra açılım oldu. TÖrenlerin falan
mimarıdır o. O zamandan sonra yavaş yavaş
açılmaya başladık şimdi ise daha mı iyiyiz,
yoksa çok tehlikeli bir dÖnemden mi geçiyoruz…
Siz ne düşünüyorsunuz?
Çok tehlikeli bir dÖnemden geçtiğimize inanıyorum
ben. Çünkü, bizi asimile etmek isteyen çok
güç var. Fethullahçılardan tutun, Diyanetten tutun,
Alman Katolik Kilisesi, İran… Bunların hepsi bizi asimile
etmeye çalışıyorlar.
Bin yıl o kadar o kadar zulme dayandıktan sonra…
Şimdi gevşedik galiba! Özelliklerimizi kaybettik,
şehirleşme bizim geleneklerimizi perişan etti. Çaresi
yok, uyum sağlamak zorundayız bÖyle bir bocalama
dÖnemindeyiz, zayıf düştük. Ve bizim
Örgütlerimiz ne yazık ki birliği temin etme yolunda pek
adım atmıyorlar. Kısır çekişmeler
içindeyiz ve hepsiyle de konuşurum. Hepsiyle de aynı
mesafedeyim. Ancak birlik temin etme yolunda ne yazık ki bir
şeyler yapamıyoruz.
Hacıbektaş’ın tarihine geri dÖnmek istiyorum. Bu
büyük tÖrenler ne zamandan beri yapılıyor?
1964’den beri yapılıyor. İlk tÖrende izinli
gelmiştim. Aile içinde muazzam bir çalışma. Amcam
o zaman dernek başkanı… Bütün
Türkiye’den insanlar geldi, arabalarla kÖylere yatmak
için misafirler gitti. Zemzem suyu şişeledik etiketler
yapıştırdık. BÖyle muazzam bir etkinlikti…
Şimdikiler bÖyle değil, biraz yapay. Gerçek
Alevi-Bektaşi geleneklerinin yaşandığı
tÖrenler oluyordu. üzülerek sÖylüyorum (Rıza)
YÖrükoğlu’nun sÖzünün hatırlatmak
durumundayım: O kitabında diyor ki, “biz
Alevi-Bektaşileri incelemeden yola çıktık,bu bizim
için büyük hataydı” diyor. Gerçekten de biz,
çok şey kaybettik. Bir bu şehir gÖçünden, bir
de gerçekten bu yola emek vermiş, dedelerin,
sadıkların, aşıkların inkar edildiği,
kovulduğu bir dÖnem yaşadık. Şimdi anladılar
gerçekleri. Bizim yaşantımızda da sol vardır o
bÖlüşmüşlük vardır. İslam tarihinde
Ebu Zer diye birisi vardır bu Alevi-Bektaşi tarihinde
semahın piri sayılır, Ehlibeyt’in izinden
ayrılmamış bir zattır. Ve tek komünisttir o. Bizim
yaşantımızda o sosyal bÖlüşüm
vardır, onun için de biz solun yanındayız. Ortada biz
büyük yara aldık ve bu büyük bir gerçektir.
Şimdi nasıl işliyor kurumlar, mesela dedelik kurumu…
Aynı şeyler devam ediyor ama o 15.asrın sonundaki
dÖnemde olduğu gibi Hacıbektaş
Dergahı’nın ‘Ser çeşme’ olduğu
ve bütün dergahların buraya bağlı olduğu
gerçeği şimdi ne yazık ki yaşanmıyor.
Nasıl yaşanmıyor bÖlünmüş. Osmanlı
bizi parça parça etmiş,üç ana gruba
bÖlmüş. Bunlar, Babagan kolu, Çelebi kolu (Benim mensup
olduğum) ve Dedegan kolu. Dedegan kolunun büyük bir
kısmı bize bağlıdır. Bize bağlı olmayan
Dedegan kolu da vardır. üç ana grupta toplanıyoruz.
Bize bağlı olan dedelerin kontrolü yine bizde devam ediyor.
Yıllık belgeler veriyoruz yine onlara. Bunlar da iki grupta olur
birisi direkt bağlı olan buraya, diğeri ise dedeler
kanalıyla bağlı olan Alevi-Bektaşi toplumu. Direkt
bağlı olanlara istediğiniz dedeyi gÖnderirsiniz
belgelerle. O gider orada gÖrevini yapar gelir. Öbür
taraftan da kendi taliplerine giderler kendi taliplerini gÖrgüden
geçirir, hizmetlerini yaparlar.
Bunun ne zamandan beri yapıyorsunuz?
Bu devam ediyor, Hacıbektaş Veli’den beri devam ediyor.
Halen de devam ediyor, gizli saklı devam ediyor. Mevcut
yasarımıza gÖre dedelerin ibadet ettirmesi suçtur.
Yasalaşmasını istiyoruz. Laikliği koruyarak
yasalaşmalı. Bu tarihi gerçekse eğer, bu devam etmeli.
Yasaklasanız da devam edecektir. Nereye kadar
yasaklayacaksınız ki? Bu bir gelenek… Şimdi biz
dedemize gÖrev verdiğimizde talip soracak o belgeyi. “Sen
gittin, yundun, yıkandın mı?” diyecekler. Bunu bir
Hacıbektaş Dergahı yapıyor, Eskişehir’deki
dergah yapıyor mu, bilmiyorum. Babagan kolu çok
farklı,bilmiyorum.
Sizin buradaki rolünüz nedir? Veliyiddin Ulusoy’un Alevi
toplumu üzerindeki anlamı ne?
Anlamı, Hacıbektaş Dergahında postta oturan aile
anlamındadır.
Günümüz Aleviliği, şehirlerde cem evleri
kuruluyor, çeşitli dergahlar var. Bunlar ne anlam ifade ediyor.
Bu bir tepki bence. Sivil toplum Örgütleri kurulmaya
başlandı beraberinde de cem evleri de yapılmaya
başlandı. Tamam yapılmalı ama bunlar cami gibi, mantar
gibi çıkmamalı. Önemli olan onun içindeki
insanların yetişmesi, bu daha Önemli. Cemevi bir
ihtiyaç, bu bir gerçek cemevleri sırf ibadet yeri olarak
kabul edilmiyor yani bir kültür evi niteliğinde. Orada bir
düğün de yaparsınız, bir yemek verirsiniz, ibadet
de yaparsınız. Her türlü toplumsal ihtiyacın
giderildiği yerler olarak biz onu gÖrüyoruz, işin
gerçeği de o zaten. Tarihte, peygamber dÖneminde de
aynısıymış şimdi Allah’ın evi oldu.
Allah’ın evinde ticarethaneler var. Cemevlerinde de var?!
Benziyoruz mu diyorsunuz?
Aslında benziyoruz, televizyonda yapılan cemlere bakıyorum
gülbenkler kalkmış, bir kandil gecesi gibi dualar okunuyor.
Uyarmıyor musunuz siz?
Bizim gücümüzün, kolumuzun yettiği yerler belli.
Bize bağlı dedeler Öyle yapmazlar. Yıllık
gÖrgü cemleri olur, Örneğin Tokat’ın bilmem
ne kÖyü kiralar, dedeleri başında cemlerini yaparlar.
Onlar televizyonda yayınlanmaz.
Siz mi istemiyorsunuz Televizyonlarda yayınlanmasını?
Yok, gizlimiz saklımız yok. Yayınlanabilir ama orada bir
ses, soluk getirmez kimse duymaz, bilmez, farkında değildir.
Alevilerin yeni Örgütlenmelerine ne diyorsunuz? Destekliyor
musunuz?
Tabii destekliyorum. Ama Örgütler arasında problemler de
olmasa.Yoksa Örgütlenmek zorundayız. Bugün
Avrupa’nın en büyük Örgütü bizim Alevi
Bektaşi Konfederasyonu. Bugün Avrupa Parlamentosu’nda
ağırlığı olan bir sivil toplum
Örgütü… Bugün 50-60 bin kişiyi sokağa
dÖkebilecek bir Örgütümüz var. Haa, Konfederasyon
başkanıyla yüzde yüz aynı düşüncede
miyiz? Olmayabiliriz. Ama onun destekçisi olmak zorundayız.
Hacıbektaş Belediye Başkanı ile Alevi
Örgütleri arasındaki gerginlik hakkında ne
düşünüyorsunuz?
Ben siyasal bir şey sÖylemek istemiyorum. Şimdi bakın,
Belediye Başkanımızın yaptığı bazı
şeyleri tasvip etmiyorum bu bir gerçek. Ama Hacıbektaş
Belediye Başkanı olduğu için de saygı duyuyorum.
Hacıbektaşımız, biri de ben olmak üzere
destekledik ve seçtik.
Alevi kesiminin bir takım istekleri var. Bunu ilave etmek
istediğiniz şeyler var mı?
Bunları ben de destekliyorum. Benim sÖylemek istediğim, bizi
bize bırakmalılar. Bize farklı gÖmlek giydirmek
istememeliler. Yani, ne ise o olmak istiyoruz, hiç müdahale
edilmeden. Hiç müdahale edilmesin bize. Kendi
inancımızı, kendi sosyal yaşantımızı
yaşamak istiyoruz. İlle de bize benzetelim,
inancınızın, kültürünüzün
yanında olalım… Bu bize yapılacak en büyük
hakaret. Ama ne yazık ki, hep bunun hücumu altındayız,
hep benzetilmek isteniyoruz. Ve bunlarda çok da
başarılılar, Özellikle Fethullahçılar.
Fethullah’la sizin ne alakanız var? Nasıl bir ilişki
var Alevilerle Fethullah arasında?
Dost olmak istiyorlar bizimle. Gençlerimizin beyni
yıkanıyor. Sınavlarda iyi puan almış birisinin
daha kayıt yaptırırken yanlarına alıyorlar.
Gidiş o gidiş.
Fethullahçı Alevi çocukları var mı?
Çok, hayal bile edemeyeceğiniz kadar çok. Ve bizi
beğenmiyorlar, biz yanlış yapıyormuşuz diyorlar.
Ama Alevi-Bektaşi olduklarını biliyorlar. Ve pırıl
pırıl da zeki çocuklar hepsi. Toplantılarına
çağırdılar beni, birkaç defa katıldım.
GÖrdüğüm farklı bir takım insanlar oluyor.
Sayı olarak bilemiyorum, son bildiğim 2 yıl kadar Önce
yetişmiş doktor, mühendis, avukat, her meslekten olan
kalabalık bir grupla bir araya geldim. Onlarla bir kadeh şarap
içemezsiniz. Onlarla, ”Aşk olsun, aşkın cemal
olsun” diyemeyiz. Veyahut da cemde gÖnülleri birlememiz
mümkün değil.
Hacıbektaş Dergahı’na girdim. Orada cami var, ibadet
etmek mümkün. Sizin kanunen cem yapmanız mümkün
mü?
Yok, değil. Bence cem yapılmamalı orada. Eskiden cem
yapılırmış orada şimdi müze olarak
kalsın ama belediyeye devredilsin. Benim istediğim budur. Bizim
Örgütlerimiz ailemize iade edilmesini istiyorlar. Müze
olarak Hacıbektaş Belediyesi’ne devredilmeli, tabii bu
hayal. Bakanlar Kurulu kararı, yasa gerekli bunu için. O zaman
Hacıbektaş Belediyesi’nin maddi yÖnden bir
sıkıntısı olmaz. Ora müze olarak kalmalı, ora
korunmalı, ora kirletilmemeli. Buna karşılık…
Bakın eski Belgrat gelir aklıma bir eski Belgrat vardır, bir
de yeni. Buraya çok büyük bir cem ve kültür evi
yapılmalı.10-15 bin metrekare. Gelen misafirler orada
ağırlanmalı, Hacıbektaş
Dergahı’nın işlevi orada gÖrülmeli. Ama
burası tertemiz müze olarak kalmalı.
Alevilerin buna gücü var…
Birlik olsak her şeye yeter gücümüz. Ama bizim darma
duman haldeyiz.
Çok da dağınık değilsiniz…
Dağınık olmasak, siyasi yÖnden bir
ağırlığımız olur.
Şehirleşen Alevilik dediniz. Alevilik kendini yenilemeli mi
,günümüz koşullarına uyarlanmalı mı?
Bizim geleneklerimiz ve kanunlarımız kÖy ortamına
gÖre ele alınmıştır. Örneğin
musahiplik… Bizim yol kurallarına gÖre, musahiplerden biri
suç işledi mi, Öbürü de yoldan kalır. Yani
düşkün olur. Şimdi düşünelim,
musahiplerden biri Almanya’da, diğeri
Türkiye’de… Türkiye’deki suç işliyor,
Almanya’daki suçlu oluyor. BÖyle bir saçmalık
olabilir mi? Evvelden kÖydelermiş, herkes 24 saat
berabermiş. Sen suç işleyeceksen, diğerinin haberi
oluyor. Ve mani oluyor. Şimdi nasıl mani olacak… Halbuki
musahiplik, Aleviliğin bugüne gelmesinde çok Önemli rol
oynamıştır. Ama bugün miadını doldurmuş.
İlle de musahip olmak isteyene mani olmam ama ille de
‘yola’ musahiple çıkılacak diye bir şey
olmamalı. Buna benzer daha birçok şeyler var. Zaman
içerisinde… Biz yeniklere çok da açık bir
toplumuz, zamanla değişecektir. Dayatmayla olmaz. Toplum, kendi
kararının kendisi verecektir.
Aleviliğin bÖlünmesi nasıl çÖzülecek?
İran’da Şiilik var kendileriyle Ehlibeyt
dışında hiçbir ortak yanımız yok. Bizde
kadının yeri gerçekten çok farklıdır.
Pratikte bÖyle değil ama kadının yeri çok
ayrıdır. İnancımızda kadın bir adım daha
Öndedir. Bu geçiş dÖnemidir. (Radikal)