life23 - 2/7/2008 Saat 11:04
SIVAS Katliamı’nın 15. yılı
37 kişi Madımak Oteli’nde yanarak yaşamını
yitirdi.
2 Temmuz 1993 ülkemizde, emperyalizme, faşizme ve gericiliğe
karşı mücadelede direnenlerin yaşamlarını
feda ederek yazdıkları onurlu bir tarihtir”
“Madımak Oteli kebap dükkanı yapılıyor.
Madımak’ı müze yapmak çok mu zor.
Burası Türkiye Cumhuriyeti, burası İran olmaz.
Türkiye laiktir, laik kalacak”
nice canlerimiz yansada ne AKP ne MHP ne PKK ne DTP bunu degise bilecek
life23 - 2/7/2008 Saat 11:10
2 Temmuz 1993’te Sivas’ta Pir Sultan Abdal
ĞŞenlikleri sırasında Madımak Oteli’nin
kuşatılıp yakılmış ve 37 kişi
yakılarak öldürülmüştü.
2 Temmuz günü öğle saatlerinde Paşa ve Meydan
camilerinde çıkan gruplar önce etkinliklerin
yapıldığı Kültür Merkezi’ne
ulaşarak, bir gün önce dikilen anıtı kısmen
tahrip etmiş ardından Madımak Oteli önündeki
araçları ateşe vermişti. Madımak Oteli’nin
de ateşe verilmesi sonucu otele sığınmış olan
aydınlardan, aralarında Asım Bezirci, Nesimi
Їimen,Muhlis Akarsu, Metin Altıok, Hasret
Gültekin,Ozan Türkyılmaz’ın bulunduğu 37
kişi yanarak veya dumandan boğularak yaşamını
yitirmişti. Aralarında Aziz Nesin’in de bulunduğu 51
kişi de yanmaktan kendi olanaklarıyla kurtuldu.
Başından yaralanan Aziz Nesin’i linç edilmekten araya
giren polisler kurtardı. Yaralılar, polis arabalarıyla
Tıp Fakültesi Hastanesi‘ne
götürüldü.
Akşam saatlerinde valilikçe ilan edilen 2 günlük
sokağa çıkma yasağı ile birlikte, güvenlik
güçleri şehirde hakimiyet sağlayabildi.
YARGI SĞÅ“RECĞÂ
Olaylardan bir gün sonra 35 kişi gözaltına
alındı. Daha sonra gözaltına alınanların
sayısı 190’a çıktı. Gözaltına
alınan 190 kişiden 124’ü tutuklandı, geri
kalanlar serbest bırakıldı. Kamuoyunda Sivas Davası
olarak bilinen davanın ilk duruşması, Ankara 1 No‘lu
Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde 21 Ekim 1993 günü
yapıldı. 26 Aralık 1994’te karara bağlanan dava
sonucunda, 22 sanık hakkında 15’er yıl, 3 sanık
hakkında 10’ar yıl, 54 sanık hakkında 3’er
yıl, 6 sanık hakkında 2’şer yıl hapis
cezası, 37 sanık hakkında da beraat kararı verildi.
Müdahil avukatlar, DGM’nin kararını temyize etti.
Yargıtay, katliamın cumhuriyete, laikliğe ve demokrasiye
yönelik olduğunu belirterek DGM’nin kararını
esastan bozdu. Ankara 1 No’lu DGM, Yargıtay’ın bozma
kararına uyarak yargılamayı yeniden başlattı.
28 Kasım 1997’de açıklanan kararda 33 sanığa
idam cezası verildi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 24 Aralık
1998’de hapis cezalarını onadı, 33 idam
cezasını ise usül noksanlıkları nedeniyle bozdu.
şubat 1999 tarihinde usül eksikliklerinin giderilmesi için
başlayan yargılama sonucunda 16 Haziran 2000’de 33
sanık DGM’ce yeniden idam cezasına
çarptırıldı. 2002 yılında idam
cezasının yürürlükten
kaldırılmasıyla idam cezası
hükümlülerinin cezaları müebbet hapis
cezalarına dönüştürüldü.
life23 - 2/7/2008 Saat 11:41
2 Temmuz günü, Sivasın Madımak Otelinde 37 can
yakılarak katledilir. 51 kişi de katliamdan, kendi
olanaklarıyla, ağır yaralarla kurtulurlar.
Їatıya çıkarak yardım isteyenler
arasında Aziz Nesin ve Lütfü Kaleli de vardır.
ĞÂtfaiyenin merdivenli arabası otele yaklaşir. Aziz Nesin
ve Lütfü Kaleli merdivenlerden inerlerken, Sivas Belediye Meclisi
ĞÅ“yesi Cafer Erçakmak ile bazı belediye görevlileri
tekrar saldırıya geçerler.Aziz Nesin ve Lütfü
Kaleli, itfaiyenin merdivenlerinden aşağıya atılirlar.
Başından yaralanan Aziz Nesin ve Lütfü Kaleliyi
linç edilmekten araya giren polisler kurtarır. Yaralılar
Polis arabalarıyla Tıp Fakültesi Hastanesi`ne
götürülür.
Devlet yetkilileri nin tutumu ve katliamin sorumlulari
Polis telsizlerinden duyulan diyaloglar ..
- Taş atıyorlar, saldırıyorlar, ne
yapalım?
- Anlaşıldı, müdahale etmeyin (Sivas Emniyet
Müdürü Doğukan ĞÖner)
Sivasta eli sopalı, taşlı, zincirli onbini
aşkın saldırgan, insan avındaydı. Korkunç
durum, Başbakana, ĞÂçişleri Bakanına defalarca
bildirildiği halde herhangi bir yardım gelmedi ve önlem
alınmadı. 37 insan yakılarak feci şekilde katledildi.
Böyle bir ortamda Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel;
Halkla güvenlik güçlerini karşı karşıya
getirmeyiniz diyor, ilgilileri uyarıyordu.
Cumhurbaşkanının halktan kastettiği oteli kuşatan
saldırgan kalabalıktı. Gerçi Süleyman Demirel,
politik yaşama kazandırdığı, Bana
sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz şeklindeki
veciz sözü ile tarafını çoktan
açıklamıştı.
Başbakan Tansu
Ciller
ise, Їok
şükür, otel dışındaki halkımız bir
zarar görmemiştir diyebiliyordu. Daha sonra TBMMde
yaptığı bir konuşmada da Vanda yakılan bir oteli,
Sivastakiyle karıştırmış ve Bir vatandaş,
sigortadan para almak için sigortalı oteli
yakmıştır demiştir. Bir başbakan, ülke
sorunlarına ve toplumsal gelişmelere bu denli duyarsız
olabiliyordu.
ĞÅ“lkenin iç asayişinden sorumlu bir yetkilisi, ĞÂçişleri Bakanı
Mehmet Gazioğlu,
otele yapılan saldırıyı, Aziz Nesinin halkın
inançlarına karşı bilinen tahrikleri sonucunda halk
galeyana gelerek tepki göstermiştir şeklinde
yorumlayarak saldırganları mazur göstermiştir.
Dönemin Belediye
Başkanı olarak saldırganların daha fazla
galeyana gelmesine sebep olan açıklamaları ile katliamda
1.derecede rol oynayan Temel
Karamollaoglu, daha sonra TBMM çatısı altında
milletvekili olarak görev alır.
Ahmet Yücetürk: Katliamı seyreden General. Sivas Tugay Komutanı..
ĞŞevket Kazan: DYP-REFAH koalisyonunun bir dönem Adalet
Bakanı..Sivas katliamini gerçekleştiren grubun
avukatı..
.
Devlet yetkililerinin açıkça taraf
tutmaları, güvenlik güçlerinin ilk
soruşturmasını da etkilemiştir. Saldırı
öncesinde, sırasında ve sonrasında yeterince önlem
alınmadığından insanlar yakılmış,
saldırgan fasist ve gerici katiller ellerini kolllarını
sallayarak kent dışına çıkmış ve
izlerini kaybettirmişlerdir. 10-15 bin saldırgandan ancak 35
kişi, katliamdan bir gün sonra gözaltına
alınmıştır. Artan toplumsal tepkiler sonucu,
gözaltına alınanların sayısı daha sonra 190a
çıkarıldı. Gözaltına alınanlar
hakkında Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri
Yasasına muhalafetten dolayı soruşturma
başlatılmış, fezlekeler bu doğrultuda
hazırlanarak Cumhuriyet Savcılığına
sevkedilmişlerdir. Soruşturmanın bu yetersiz
çerçevede kalması sonucu, 190 kişiden 124ü
tutuklanmış, geri kalanlar serbest
bırakılmışlardır.
Bu olaydan sonra Emniyet Müdürü ile Vali hemen
görevden alınır. Katliam soruşturması, Aziz
NESĞÂNin tahrikleri ekseninde yürütülür.
Emniyet tahkikatı bu yöndedir ve Savcılık da böyle
bir yol tutturmuştur. Cumhuriyet Savcılığı
soruşturmasında, katliamı planlayan ve başlatan
örgütler üzerinde durmamış, saldırıyi
Aziz NESĞÂNın tahriklerine bağlamış ve
iddianameyi, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri
Yasası`na muhalefet temelinde hazırlamıştır.
(Sivas Savcısının hazırladığı iddianame:
Hazırlık 1993/2460, Sivas Asliye Ceza Mahkemesi)
Ankara DGM Savcılarının 1 Nolu DGMye
sunduğu iddianamede de, Sivasta Pir Sultan ĞŞenlikleri ve bu
şenliklere katılan, bir konuşma da yapan, Aziz
NESĞÂN gibi dini inkĞ¢r etmekten öte,
ĞÂslĞ¢m dinini küçültücü,
aşağılayıcı bir kitabı da neşrettiren,
Türk halkına aptal demekten çekinmeyen kişilerin davet
edilmesi gibi ifadelere yer verilmiştir. DGM Savcıları da,
katliamı planlayanları ve başlatan örgütleri
ortaya çıkarmaktan yana olmamış ve olayları Aziz
NESĞÂNin tahrikine bağlamışlardır. Ankara 1
nolu DGMye sunulan iddianamede Sivas Katliamı şöyle
anlatılmaktadır:
ĞÂDDĞÂANAME: 02. 07. 1993 Cuma günü
her yıl olduğu gibi Sivas`in Banaz Köyünde
yapılmakta olduğu söylenilen Pir Sultan Abdal
ĞŞenliklerinin bu yıl Sivas şehrine dikilen Pir Sultan
Abdal Abidesinin açılışı nedeniyle Sivas il
merkezinde yapılmış olması, toplantıya
ĞÂslam dünyasında tepki yaratan ĞŞeytan
Ayetleri Kitabını Türkiyede de yayınlayan Aziz Nesinin
davet edilmesinin, il içinde olumsuz bir ortamın
doğmasına neden olduğu gözlenmiştir. Sivas ilinde
yaşayan vatandaşların bu duruma hassasiyetlerini
gösterecekleri ve bir büyük olayın geleceği
önceden bilinmesi de bir yana, yasal ve emniyet tedbirlerinin bu
tür olayları önlemede etkin bir çare
olamayacağı açıktır...
ĞÂslam dünyasında tepki yaratan
ĞŞeytan Ayetleri kitabının Türkiyede
yayınlanmasını yürüten ve Türk toplumunda
sergilediği hareketleriyle hiç de iyi izlenim bırakmayan
Aziz Nesinin bu merasime (4. Pir Sultan Abdal şenliği) davet
edilmesi, geleneksel olarak Pir Sultan Abdal ĞŞenliklerinin her
yıl Banaz Köyünde yapıldığını
düşünürsek, bu şenliğin Sivas ĞÂl
Merkezine getirilmesi; kamu davasındaki bu olayı
hazırlamıştır.
ĞÂşte 02. 07. 1993 gününün Cuma
olması ve camilerden çıkan halkın, fanatik dincilerin
yönlendirmesiyle, yetkililerce olayın önlenmesi için
yeterli tedbirin alınmaması ve geciktirilmesi,
Ayrıca, fanatik toplulukça şenlikten bir
gün önce il merkezinde yayınlanan gazetelerde
açıklamalar yapılması ve halkı
kışkırtan bildiriler dağıtılması;
Hele hele Aziz Nesinin ĞÂslam Dinine karşı
tutum ve davranışları ve açıklamaları;
Kapalı bir salonda düzenlenen toplantıda
terör örgütü militanları için saygı
duruşunda bulunulması;
Eylemin hazırlayıcı nedenleri arasında
sayılabilir.
Sivas ilinde meydana gelen bu vahim olay için de, Bu
şenlik neden ĞÂl Merkezinde yapılmıştır,
neden Cuma gününe rastlatılmıştır, neden
genelde halk tarafından hareketleri hiç de hoş
karşılanmayan Aziz Nesin şenliğe davet edilmiş,
kendisine konuşmalar yapma imkanı tanınmış, neden
şenlikle hiç ilgisi olmayan terör örgütü
militanları için saygı duruşunda bulunulmuştur?
soruları cevapsız kalmaktadır.
Bir yanda Marksist-Leninist düzene dayalı devletin
ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğüne yönelik oluşturulan yasa
dışı terör örgütleri, özellikle PKK
terör örgütünün; bir yanda fanatik dincilerin laik
devlet düzenini cebren ilga edilip, yerine şeriat devlet
düzeninin getirilmesine ilişkin;
... Їalışmaları Sivas olayında
tahrik ve teşvik şeklinde görüntülenerek
gövde ve güç gösterisi oluşturulmuştur.
Olaydan bir gün önce sokağa dökülen
Marksist-Leninist düzene dayalı, devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğüne
yönelik Dev-Sol, Dev-Genç, PKK terör örgütlerinin
militanlarının katılmasıyla Sivas sokaklarında
yapılan yürüyüş ve Aziz NESĞÂNin
konuşmaları sergilediği tavrı, bir gün sonra
meydana getirilecek olayların tahrikçisi olmuştur...
Ankara 1 Nolu DGM de gerekçeli kararında (E:
1993/106, K: 1994/190), saldırıyı ve katliamı Aziz
NESĞÂNin tahrikine bağlayarak olaylarda bir örgüt
aramanın gereksiz olduğuna karar vermiş,
sanıkların cezasında da dörtte bir oranında
indirim uygulamıştır.
Oysa saldırının ve katliamın
örgütlü olarak planlandığına dair tanık
ifadeleri ve belgeler bulunmaktadır. ĞÅ“stelik bunların
tümü mahkemeye sunulmuştur. Olaylardan iki gün
önce kentte, Müslüman Kamuoyuna başlıklı bir
bildirinin dağıtıldığı biliniyordu.
ĞŞenliklerin birinci gününün akşamı,
Halkımıza Їağrı başlığı
taşıyan ikinci bir bildirinin
dağıtıldığı da vurgulanmıştı.
Malatya Valisi, saldırıdan bir gün önce bir otobüs
dolusu Aczmendi militanının Malatyadan Sivasa geldiğini,
basına söylemiştir. Yine daha önce
aktardığımız gibi, şenliklerin birinci ve ikinci
günleri, Sivastaki yerel sağ basın organları
(Hürdoğan, Bizim Sivas, Hakikat, Anadolu, Yeni ĞÅ“lke
vb.) dağıtılan bildirilerin içeriğine uygun ve
tahrik edici yazılar yayımlamışlardır.
Bu yazılı kaynaklara ek olarak, TBMMnin olayla ilgili
kurduğu Araştırma Komisyonu`na ifade veren çeşitli
görevlilerin anlatımlarında da ilginç bilgiler vardir.
Doğukan ĞÖNER: (Sivas Emniyet Müdürü :
... Bu Perşembe günü de, Aziz NESĞÂN Buriciye
Medresesine gitmiş, Buriciye Medresesinde öğleye kadar kitap
imzalamış, o akşama kadar belirli yerlerde gezmiş. O
akşam çıkıp Madımak Oteline gitmiş. Gece saat
21.00de bir tek siyasi şubemizin korumasıyla birlikte
yanında 8 kişi ile Madımak Otelinden
çıkmışlar, Atatürk Caddesinden inmiş
aşağıya; orada Sarayhan Restorantı var; Sarayhan
Restorantına yaya gitmişler. Orada içki içtikten sonra
da yine yaya olarak aynı ekiple o şekilde gitmişler. Yani
ben şunu arz etmek istiyorum, yani olay bir tek Aziz NESĞÂNe
yönelik olan bir hadise değildir.
... Bu işte kesin provokasyon vardır. Bu işte
kesin dışarıdan gelme birtakım güçler
vardır. ĞÂlk defa camiye gittiğim zaman o caminin ön
tarafında belirli birtakım gruplar vardı... Ben o
grupları Madımak önünde görmedim...
Mehmet YILDIZ (Sivas Emniyet Asayiş
Müdürü : Heykel getirildi, topluluğun
önüne atıldı. Atılınca gerçekten
insanlar artık çok çılgınca hareket
ediyorlardı. Dişleriyle dahi ısıranları
gördük, kafasını vuranları gördük...
Paşa Camisinden anons edilince, diyelim ki 200 kişi pankart
astı. Amerikan Bayrağını yaktılar...
Millet Partisi ĞÂl Başkanı: Paşa
Camisinde namaz bitmişti, bir kısım imamı beklemeden
namaz biter bitmez dışarıda bir gürültü
patırdı oldu... Amerikan Bayrağının
yakılışını bizzat gördüm. Pankartı
da cami duvarında asılı olarak gördük.
Dr. Hüseyin POLAT (Tabiblar Odası
Başkanı : ĞÖncelikle bu saldırı
devlete karşı yapıldı. Laik Cumhuriyete ve
Atatürke karşı yapıldı. Belediye Başkanı
Karamollaoglu, Gazanız mübarek olsun diyerek manevi destek verdi.
Mehmet TALAY (Kültür Bakanlığı Sivas
ĞÂl Müdürü :
Aziz NESĞÂN Sivasa ilk kez gelmedi. Aziz NESĞÂN bundan
yedi, sekiz ay veya bir sene kadar önce kitap imza gününe
gelmişti. Sonra Aziz NESĞÂNin konuştuğu gün
Perşembe günü, olaylar 24 saat sonra çıkıyor.
Tepki olarak olsaydı aynı gün tepki olurdu...
ĞŞakir ĞŞEKER (ANAP ĞÂl
Başkanı : Caminin içinden insanlar
çıkmaya başladığı anda, 20 veya 25
kişilik namazla hiç alakası olmayan ve namaz kılmayan
bir grup, bahçede namaz kılan yere gelir ve bunlar bir pankart
açarlar, arkasından da bir Amerikan Bayrağı ateşe
verilir...
Yine kamu tanıklarından Emniyet görevlileri :
ĞÂzzet KARADAĞÂ, Erol ЇĞÖL, Refik
SUNGUR, Nazım GĞÅ“NAYDIN, Orhan Veli KARADAYI, Mehmet
ĞÖZBEK, ĞÖmer Faruk ĞÅ“NAL hazırlık
ifadelerinde ve Mahkemedeki ifadelerinde saldırının ve
katliamın organizeli olduğunu belirtirler.
Belgelerden ve tanıkların anlatımlarından
anlaşıldığı gibi, Sivas katliamı tahrik
sonucu değil, örgütlü ve planlı
hazırlıkların sonunda gerçekleşmiştir.
Davanın ilk duruşması, Ankara 1 No`lu DGMde 21.
10. 1993 günü yapıldı. Duruşmayı izlemek
üzere binlerce kişi Ankara DGM önüne geldi. Binin
üstünde polis Adliyenin geliş yollarını
çevirmişti. Saldırganların yakınlarının
ve avukatlarının dışında kimseyi Adliyeye
yaklaştırılmıyorlardı. Sivasta katledilenlerin
aileleri ve avukatları içeri alınmadılar. Emniyet
güçleri, duruşmayı izlemeye gelenlere ve
katledilenlerin yakınlarına acımısızca
saldırdılar. Kadınları saçlarından tutarak
yerlerde sürüklediler ve copladılar. Ağza
alınmayacak küfür ve hakaretler yapıldı.
Birçok kişi gözaltına alındı.
ĞÂlk duruşma böyle başladı.
Yakınlarını kaybeden aileler ve müdahil avukatları
sonraki duruşmalara katılma imkanı buldular. Sanıklar,
her duruşmada müdahil avukatlara ve yakınlarını
kaybeden ailelere sözle ve el hareketleriyle hakarette
bulunuyorlardı. Mahkeme heyeti bu tür hareketlere müdahale
etmiyordu.
Müdahil avukatlar, katliamla ilgili elde edilmiş
fotoğrafları, filmleri ve benzeri belgeleri mahkemeye sundular.
Mahkemeye sunulan belgelerde saldırganlar, somut olarak
görülüyordu. Ancak mahkeme heyeti avukatların
belgelerin incelenmesi istemini kabul etmedi. Daha sonra davanın
gelişimini, tanıkların ifadelerini basından ve
kamuoyundan gizlemek için gizlilik kararı alındı.
Müdahil avukatlar, mahkeme heyetinin tutumunu yanlı görerek
reddi hakim isteminde bulundular. Avukatların bu istemi de reddedildi.
Mahkemenin yanlı tutumu karşısında,
müdahil avukatlar, yaptıkları bir açıklamayla
duruşmalara katılmama kararı aldılar:
Bunca tepki ve uyarıya karşın, mahkeme heyeti
kararında direnerek yargılamayı yürüttü.
Gizlilik içinde yürütülen yargılama 26. 12. 1994te
karara bağlandı. Mahkemenin gerekçeli kararı
şöyledir:
Gerekçeli Karar: ...Sivas olaylarının devlete ve
laik düzene yönelik olmadığı, Aziz
NESĞÂNin ĞŞeytan Ayetleri kitabını
yayınlamasına duyulan öfke, kin ve nefretin
oluşturduğu tahrik sonucu ve Aziz NESĞÂNe yönelik
bir eylem olduğu, kast edilen Aziz NESĞÂN olmasına
rağmen hedefde sapma sonucu 37 masum insanın ölümü
ile sonuçlanan bu olayların, laik-antilaik veya mezhep
çatışması olmadığı, sadece
ĞÂslam dinince mukaddes sayılan değerlerin
aşağılanmasına tepki gösterildiği, Aziz
NESĞÂNin Anadolunun herhangi bir vilayetinde da aynı tepkiyi
görebileceği, dolayısıyla şahsa yönelik
eylemin bir başka amaca çekilerek kamplaşma ve
kutuplaşma yaratmasının hukuki ve sosyal bir yararı
olmadığı kanaatindeyiz.
... Olayların müştekisi Aziz NESĞÂNin,
Bakanlar Kurulunun 24. 08. 1989 tarih ve 1989/14479 sayılı
kararnamesinde, yazarı Salman RĞÅ“ĞŞDĞÂ olan
ĞŞeytan Ayetleri isimli kitabın Türkiyeye
sokulması ve dağıtılmasını
yasakladığı, Türkiyede bu yasağa rağmen
adı geçen kitabı Aydınlık Gazetes`inde
yayınladığı ve bu kitabın içeriği
itibarıyla Müslümanların Peygamberi ve eşlerine
karşı tahrik ve tazyif edici ibarelerin bulunması sebebiyle
tüm Müslüman halkı bu yayından dolayı
haksız şekilde tahrik ettiği, böylece olayların
çıkmasının müsebbibi bulunduğu
anlaşıldığından, sanıklara tayin olunan ceza
TCKnun 51/1 maddesi gereğince anisbetinde indirilecek... hapis
cezasıyla ayrı ayrı cezalandırılmalarına...
(Ankara 1 No`lu DGMnin Gerekçeli Kararı, Sayfa: 461/465)
Böylece Sivas katliamı davasının 22
sanığı hakkında 15er yıl, 3 sanığı
hakkında 10ar yıl, 54 sanığı hakkında 3er
yıl, 6 sanığı hakkında 2şer yıl hapis
cezası, 37 sanığı hakkında da beraat kararı
verildi.
DGMnin kararında katliamı gerçekleştiren
faşist (ırkçı-şeriatçı
örgütlerden söz edilmediği gibi, katliam Cumhuriyete ve
laikliğe karşı bir eylem olarak da
değerlendirilmemiştir. Ama bir suçlu gerekliydi ve o da
bulunmuştu: Aziz NESĞÂN. ĞÅ“stelik bu hiç de yeni
bir şey değildi; devletin yetkilileri, siyasi iktidarın
sözcüleri, emniyet yetkilileri ve savcılar da, Sivas
katliamının örgütlü bir hareket
olmadığını, Aziz NESĞÂNin tahrikiyle ortaya
çıkmış bir tepkinin sonucu olduğunu, olayın
ilk gününde açıklamışlardı.
Müdahil avukatlar, DGMnin kararını taraflı,
hukuka ve adalete aykırı olarak niteleyerek,
ayrıntılı bir savunmayla temyize gittiler. Yargıtay 9.
Ceza Dairesi, Esas No: 1996/688, Karar No: 1996/4716 kararıyla,
Katliamın Cumhuriyete, Laikliğe ve Demokrasiye yönelik
olduğunu belirterek DGMnin kararını esastan bozdu.
Davanin görüldügü siralarda artik iktidar degismis
DYP-REFAH Koalisyonu`nda Basbakanlik koltuguna Necmettin Erbakan
oturmustur.Iste tam bu dönemde gündeme damgasini vuran MGK nin
irtica karsiti deklerasyonlari ile 28 subat süreci baslamistir.Bu kez
dengeler altüst olmustur.MGK nin verdiği ayarla cark eden
bagimsiz yargi 3-5 yil hapis cezasi istediği katliam sorumlulari
hakkinda DGM `lerde yeniden actigi davalarla ömür boyu hapis
cezasi ve idam istemiyle davalar acar.Gercek suclulara dokunulmadan verilen
27 Kasim 1997 tarihli hükme göre 33 saniga idam cezasi verilir.
Yapilan degerlendirmelerde bu davanin Istiklal Mahkemeleri sonrasinda,tek
bir davada,bu kadar idam cezasinin verildiği ilk dava oldugu vurgusu
yapilir.Yargi,MGK kararlarini da göz önünde bulundurarak
,bir yandan islamcilara gözdagi veriyor,bir yandan da gerceklestirilen
katliamda devletin rolünü örtbas ediyordu.
Ankara 1 No`lu DGM, Yargıtayın bozma kararına
uyarak yargılamayı yeniden başlattı. Karar, 28. 11.
1997de açıklandı. Mahkemenin Esas No: 1996/84, Karar No:
1996/199 Gerekçeli Kararında şu ifadelere yer veriliyordu:
... 7-8 saatlik uzun bir zaman süreci içerisinde
güvenlik görevlilerince yapılmış olan
çeşitli uyarılara rağmen dağılmayarak
Hükümet Konağın`ın önünde bulunan
güvenlik görevlilerini kurduğu barikatın da
zorlanıp devlet ve hükümetin ilde temsilcisi olan valiye
ĞŞerefsiz vali, Vali istifa şeklinde,
yürüyüşler ve toplanmalar sırasında
Cumhuriyetçilik ve laiklik ilkelerine aykırı biçimde
ĞŞeriat gelecek zulüm bitecek, Cumhuriyeti burada kurduk,
burada yıkacağız, Yaşasın şeriat, kahrolsun
laiklik, ĞŞeriat isteriz, Dinsiz laikler sloganlarının
atılması, bir kısım işyeri, mesken ve
araçların yakılması Yak yak sloganları
altında güvenlik görevlilerinin kurduğu barikatın
cebir kullanılmak suretiyle açılıp otelin
yakılması suretiyle 35 kişinin
öldürülmüş ve çok sayıda kişi ve
güvenlik görevlisinin yaralanmış bulunması ve
nihayet Türk ĞÂnkılabının temel
taşlarından birisi olan Sivas Kongresinin
imzalandığı ve sonradan müzeye
dönüştürülmüş bulunan bina ile
önündeki Atatürk Heykelinin tahrip edilmiş olması,
olayda kullanılan cebir, bir kısım icra hareketlerinin
TCKnin 146. Maddesinde belirtilen sonucu yaratmaya elverişliğinin
ve Aziz NESĞÂNin düşünce ve
davranışları bahane edilmek suretiyle Anayasal düzenin
en önemli ilkelerinden olan Cumhuriyetçilik ve laiklik
ilkelerinin ortadan kaldırılmasına yönelik
bulunduğunu tüm açıklığı ile ortaya
koymaktadır...
DGMnin kararında 33 sanığa idam,
diğerlerine de muhtelif ağır hapis cezaları verilir.
Mahkemenin kararı taraflarca temyiz edilmiştir,
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin, 24. 12. 1998 günü verdiği
kararda saniklara verilen hapis cezaları onaylanırken, 33 idam
cezası ise bazı usül noksanlıkları nedeniyle
bozulmuştur. Dava bir kez daha DGM önüne gelmistir.
Bu arada Sivas katillerinden 6`sının Almanya`ya
kaçmış olmaları nedeniyle,
bir Sivas Davası da Almanya`da da başlatildı. Cezaları
onanan sanıklar, bu katliamı gerçekleştiren kimseler
olmakla birlikte; olayın asıl tertipçileri, perde
arkasındaki karanlık güçler ve onların devlet
bağlantıları henüz açığa
çıkarilamamıştır. Olayın asil faillerinden
Refah Partili Sivas Belediyesi Encümen üyesi Cafer Erçakmak
henüz yakalanmamıştır. O günün Belediye
Başkanı, bir zamanlarin Milletvekili, Temel Karamollaoğlu
yargılanmamıştır.
Son olarak Sivas Katliami hükümlülerinden 57 kisi en son
cikarilan Topluma Kazandırma Yasasi'ndan yararlanmak için
basvuru yaparken,bu dava Ankara 1 No'lu DGM'de yeniden görülmeye
baslandı...
KATILERI TOPLUMA KAZANDIRMAK GEREK
life23 - 2/7/2008 Saat 11:49
Sivas KatlĞÂaminda
KaybettĞÂĞÂĞÂmĞÂz Canlarimiz
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, her yıl
düzenlediği "Pir Sultan Abdal Kültür
ĞŞenliği"nin IV.'sü 2 Temmuz 1993'de Sivas'ta
yapıldı. Demokrasi, laiklik ve çağdaşlaşma
karşıtı ırkçı, şeriatçı
güçler, devletin denetiminde saldırıya geçtiler.
Madımak Oteli'nde bulunan 35 yazar, ozan, sanatçı ve
genç yakılarak katledildiler. ĞŞehitlerimiz:
Asım BEZĞÂRCĞÂ
1928'de demiryolu işçisi Hamdi Bey'le ev kadını Refika
Hanım'ın tek çocuğu olarak dünyaya gelir Asım
Bezirci. ĞÅ“niversite yıllarında sosyalizmle
tanışır. Türkiye Sosyalist Partisine girer. Refika
Hanım hep bir denge isterdi. Sanki hassas bir terazi gibiydi.
Asım Bezirci'ye "başkaldırı insanı" demek
doğru bir tanımlama dedim. ĞŞiddetle
karşıydı. Kanımca, bunda sosyalizme yürekten
inanmasının da etkisi var. Asım Bezirci, 67 yıllık
yaşamına, bir insan ömrüne eşit uzunlukta 70 kitap
sığdırdı. Sonuç ne kadar acı olursa olsun,
yüreklerimizi ne kadar acıya keserse kessin, ölümü
Asım Bezirci'ye yakışır biçimdeydi. Kalesini terk
etmeyen komutanlara benziyordu. Gençliğe inanıyordu. Tercihi
onlardan yanaydı. Ağız dolusu gülüşü,
çoşkusu, kuralcılığı, kütüphane
raflarında bile eleştiriyi sürdüreceğinden
hiç kuşkunuz olmasın.
Metin Altiok
Metin Altıok bir sabah, 13 Haziran 1993 günü, on
kitabını birden yere yayarak, eşi Nebahat
Їetin'e imzalamaya koyuluyor. "Sende benim setim yok bulunsun"
diyerek Sivas'ta katıldığı üçüncü
şenlik oluyor. Nebahat Їetin, "Sen Sivas'lısın,
Metin'i sağlam verdim, sağlam istiyorum" diyor Uğur
kaynar'a... ĞÂkisi de dönemiyor Sivas'tan..
ĞÅ“stünde kafa patlattığı konu, ölüm;
kendi ölümü; karısının ölümü;
"ĞÖnce sen mi öleceksin, ben mi öleceğim?" Bu
tartışma saatler boyu sürüyor! "Ben ölürsem
sen bana sahip çıkarsın" diyor karısına, "Sen
ölürsen ben sızarım!" Sivas'tan sağ
dönmüş olsaydı, intihar etmese bile, Metin'i alkol
komalarından kurtarabilir miydik acaba? "Ben niye yaşıyorum,
ben niye ölmedim" bu soruları hep soracaktı kendine,
duyduğu derin acıyı bana da yaşatacaktı...
Sivas'tan sağ çıkması, bir başka biçimde
ölümü olurdu.
O ĞŞair Bir Babaydı
Sevgili kızım Zeynep; diyerek, yaşamındaki yerini
önemle vurguladığı kızı Zeynep Altıok,
bugün şunları söylüyor babası için:
Babam, ben sekiz yaşındayken hatıra defterime birşeyler
yazmasını istediğimde oraya bir dize
yazmıştı: "Gülüşün bir kuş olacak
hep omuzumda". Onu 02 Temmuz 1993'te bir ortaçağ
karanlığında kaybettim, kaybettik. Ardından
birşeyler söylemek benim için çok zor. O sadece bir
baba değil, şair bir babaydı çünkü. O, "Metin
Altıok"tu.
DR. BEHЇET AYSAN
Behçet Aysan "Beyaz bir gemidir ölüm" adlı şiirini
okuyorum.
Їünkü beyaz bir gemidir ölüm
Siyah denizlerin hep çağırdığı
batık bir gemi sönmüş yıldızlar gibidir
Yitik adreslere benzer ölüm
Yanık otlar gibi.
Sen bu şiiri okurken, ben belki başka bir şehirde
ölürüm. Kır yaşamı gösterdi ki, direnen
şairler soyundandı Behçet Aysan.
Arkadaşlığın, kardeşliğin insanı
Behçet Aysan'ın ölümü, direnen şairlerin
ölümüne benziyor. Onun Vaptsarov, Joset, Petöfi
için duyduğu derin acı ve kederi, bizim kendisi için
duymamızın, mümkün mü?
Behçet Aysan, yaşamı boyunca katıldığı
demokrasi mücadelesinin güçlüklerini bilinçle
göğüsleyen bir şairdi. ĞÖrgüt bilincinin
sağlam bir örneğiydi. Yaşamının son
döneminde Nükleer Savaşın önlenmesi için
Hekimler Derneği'nde (NĞÅ“SHED) Yönetim Kurulu
üyeliği yaptı, Ankara Tabip Odası ile Genel
Sağlık - ĞÂş Sendikası üyesidir.
Edebiyatçılar Derneği'nin kuruluşuna da katılarak
Genel Yönetim Kurulu'nda yer aldı.
UĞÂUR KAYNAR
"ĞÖldüğünde / doğduğum yere gidiyorum /
yıllarca süren bir hasret ve bilinmezliği / işte
böylesine yeniyorum."
Uğur Kaynar'dan geriye, askılı deri
çantasının kalacağını; çantadan,
üzerinde yukarıdaki dizelerin çiziktirildiği beyaz bir
peçetenin çıkacağını; hayatıyla
şiiri arasındaki trajik ilişkinin Uğur Kaynar'ın
ölümünü anlamlandıracağını
bilmiyoruz henüz.
"Uğur, hep tek başınaydı. Bilinçli olarak
yanlız kalmayı isteyen, yanlız olmayı seçen bir
insandı. Hep yalnızdı. Ve o
yanlızlığını bir oya gibi işledi
şiirlerine"
Uğur çok hüzünlü bir adamdı.
ĞŞiirlerinin teması sevmektir, sevdadır... Sevmeyen
insanlara, sevmeyi bilmeyen, daha doğrusu öğrenemeyen
insanlara yönelik, çok ciddi eleştiriler vardır. Her
kitabı, yüklü bir hüzün
anlatımıdır. Zorlu ve Kavgalı yıllar.
ĞÅ“lke, politik bir kaosu yaşıyor, Uğur
Kaynar'ı da fazlasıyla etkileyen ve belirleyen politik
mücadeleler dönemi. Sürekli içeri alınıp
bırakılmalar... 12 Eylül döneminde, iki yıla
yakın Mamak'ta yatan Uğur Kaynar, şiir yazmanın,
Uğur için bir yaşama biçimine dönüşmesi
de o yıllara rastlıyor. "ĞÂlk kitabının naif,
çocuksu havasından Gizemya ile
sıyrılmıştır Uğur... Okuyan, rahatlıkla
fark eder. Daha kentli duyarlığa
dönüşmüştür şiiri... Alabildiğine
bir hüzün vardır gene de, Hep bir hüznü
yazardı ve bu hüznü şiirlerine yoğun olarak
yansıtırdı."
Edebiyat çevresine rağmen çok yanlız bir adamdı...
Duygulu ve yaralı bir insandı... Їoçuk
yaşta annesinin ölümü, ailenin dağılması
ve benzeri olgular, Uğur'u fazlasıyla etkilemişti.
Uğur'da diyor Serap Kaynar; "Hayatı boyunca hep çekti
kendini insanlardan, kendi kabuğunun içine girmeyi tercih etti...
Kendini zorlayan bir insandı Uğur... Uyum sağlamıyordu
ve bunu istemiyordu da... Her zaman kaygılı ve
sıkıntılıydı.Hiçbir ortamda
varlığını bütünüyle ifade edemiyordu...
Sivas'taki ölümü de bir
tekbaşınalıktık!"
ĞÖlümünden sonra, Serap Kaynar'a bir torba içinde
teslim ediliyor Uğur'un kalan eşyaları. Yanından
hiç ayırmadığı, adeta kişiliği ile
özdeşleşen askılı deri çantası ise
bulunamıyor. Katliamdan birkaç gün sonra çanta,
mucizevi bir biçimde bulunarak Serap Kaynar'a
ulaştırılıyor; sapasağlam, ne bir yanık, ne
bir koku... Peçeteler çıkıyor ortaya... "Dizelerini ilk
olarak peçetelere yazardı, "ĞÖldüğümde /
doğduğun yere gidiyorum / yıllarca süren bir hasret ve
bilinmezliği / ĞÂşte böylesine yeniyorum".
"Madımak'tan sağ çıkamayacağını
biliyordu Uğur... Otelin merdivenlerinde Behçet ve Metin
ağabey ile birlikte çekilen fotoğraflarından
anlıyorum bunu" Uğur Kaynar'ın ölümü bile,
sancılı hayatına karşı elde ettiği bir yengi
değil mi?
ERDAL AYRANCI
Arkadaşlarının cesur, atak ve bonkör olarak
tanıdıkları Erdal Ayrancı.70'li yıllara gidiyoruz:
Erdal 1978 ODTĞÅ“ girişli. Eylül'de başlayan
olağanüstü bir dönem, pek çok insan gibi
Erdal'ın da payına mahpusluk düşüyor. Erdal
Ayrancı, 1980-1993 yılları arasında iki yıl iki
gün Mamak, Ankara Kapalı, Niğde, Bor-Niğde
cezaevleri'nde yatıyor. Їalışma odasında
gördüğümüz maket gemiyi Mamak'ta kapılardan
çıkardığı tahtalardan yapmış. Gemiye
eşinin adını koymuş:"Hatçe". Mahpusluk
günlerindeki ilk şiiri 2.7.1981 tarihin de Mamak'ta son
şiirini 20.03.1983'te topçam'da yazmış. Erdal
Ayrancının 29.05.1982 tarihinde Niğde cezaevi'nde
yazdığı şiirde Hatice'yi, Zeynep'i ve Sivas'taki
akrepleri bulmak mümkün. ĞŞiiri okuyoruz: "Eğer
Bir gün / Bir beyaz güvercin / Gelecekse ağzında bir
mektupla / Ve silecekse gözlerimdeki hüznü /
ĞÂsterim / Durmasın kanat çırpsın bana
doğru / Birgün eğer bir tahliye kağıdı / Beni
sana kavuşturacaksa / Gayri gelsin düşlenen günler /
Ocakta kaynayan tencere / Beşikte bebek / tomurcuk tomurcuk / Filiz
filiz hayat / Düşünsene ne güzel olurdu /
Düşmansız yaşamak / Haydi boşver bunlara /
ĞŞimdi bunlar tatlı hayal / Eğer birgün sevgilim /
Son verecekse hayatıma / Bir ses / ĞÂsterim durmasın
patlasın / Anlam bulacaksa kulaklarımda / Yalnız... /
Düşerse kanımın bir damlası yere / Bilsinler ki /
Orada kırmızı yediveren gülleri açacak / ve
bülbüller ağıt yakacak ölüme / Korksunlar
korksunlar artık / korksunlar alev çemberindeki akrep gibi /
Їünkü ölümleri / Gül dikenlerinden
olacak. Erdal'ın kekeme zürafa benim." Yazının son
paragrafını sunuyoruz.
"ĞÂşte şimdi mezarımın
başındayım ve ağlıyorum ölüme.
ĞÖlüm, benim ölümsün.
Açlığım, çaresizliğim ve beceriksizliğim
ölümü bile beceremedim, belki de becerdim...Belki de
anladım ölemeyeceğim, ĞÖlü güzel olur
mu?.. Benim ölüm çok güzeldi, bembeyazdı
giysilerim, kanım çekilmişti de yüzüm de
bembeyazdı, ben duymadım ama imam çok şeyler
söylemiş hakkında, çünkü ben
ölüyüm duymam ki; demiş ki şöyle ya da
böyle. Neyse iyi adamdı günahları affolsun falan gibi,
sağolsun hiç tanımazdık
sağlığımızda birbirimizi, onun için çok
da fazla iyi şeyler diyemeyeceğim hakkında, hatta bir
keresinde küfür bile etmiştim gıyabında. tam ben
uyurken sabaha karşı ezan okuyası tutmuştu da
küfür etmiştim. Sen hiç kendi ölümüne
üzüldüm mü? Ya da ağladım mı? Ben en son
babam öldüğünde ağlamıştım ve son
gördüğüm ölü oydu, kendi ölümü
göremeden önce, Sen hiç güzel ölü
gördüm mü? Ben gördüm yemin ediyorum çok
güzeldi ölüm, inanmazsan sor. Bir beta
balığıyla japon balığı vardı.
Zurafanın yanında ve sadece benim ölümü seyretmeye
gelmişlerdi, inanmazsan sor, ne güzeldi ölüm
bembeyazdı, bembeyazdı giysilerim. Kanım
çekilmişti de yüzüm de bembeyazdı.
ĞÂstersen sor. zürafa kekeme yalnız, bence balıklara
sor, tabi eğer uzak doğu dilini biliyorsan."
Erdal Ayrancı'nın odasında kendisinden geriye kalan
eşyaları inceliyoruz: Partolonunun cebinden çıkan
beş yüz bin lirayı elimize alıyoruz;
Atatürk'ün yüzüne kan bulaşmış. Erdal
Ayrancı'yı hastanenin morgunda görenler, "bembeyaz bir
ölüydü", diyecekler.
Biricik kızları Zeynep matematik dersinde kümeler konusu
işlenirken, ailesinin kümesini çizecek: ĞÖnce
kendisini, sonra annesini ve en son olarak da babasın Erdal
Ayrancı'yı yerleştirecek kümenin içine.
ASAF KOЇAK
Asaf Koçak, "Bizim toplumumuzda bireylerin kendilerini
sorgulamaları ve dönüştürebilmeleri
kaygıları oldukça az. Sorgulamak yeterli değil mesele
dönüştürebilmekte. En önemli olanın
aynanın karşısına geçtiğimizde kendimize
ateş edebilmeyi becermemiz olduğuna inanıyorum diyor.
"Asaf duvara asılan ve koleksiyonlara girenlerde yeni
arayışlardan yanayım. Bir defa korkusuz
olacaksınız ve tanımlara var olanlara fazla bel
bağlamayacaksınız. tanımlar geçici değilmi
sanatta yeni arayışlar içerisinde olmak gerek diyor.
Uzun yıllar süren karikatür serüveninden sonra bir
değişim ve yenilenme dönemi başlıyor
sanatında. Belki de asıl yapmak istediklerini bundan sonra
gerçekleştirecek.
Asaf Koçak bir karikatüristti, fakat öncelikle bir
insandı. Bir yandan ödenmeyen ev kirası kapanan telefonu "ki
müzmin durumları bunlar Asaf'ın" öte yandan duygusal
olarak yaşadığı derin yıkım, gerede
yeşil pantalonu mor çoraba rengarenk gömlekleriyle
yaşamını ti'ye alabilen bir Asaf Koçak
yaşıyor.
"Hiç bir zaman mutlu ve huzurlu olamadı. Hep huzursuz,
kaygılı ve sıkıntılıydı. Acılar
içinde kıvranan bir insandı, fakat bunu çevresine
göstermezdi. Bir çok kişi Asaf'ı yaşama
sıkısıkıya bağlı bir insan olarak
anımsıyor, fakat o asıl başkalarını
yaşama bağlardı." Sivas'a giderken ev kirasını
ödemiş olması Asaf Koçağın
yaşadığı en büyük ve son oluyor.
NESĞÂMРЇĞÂMEN
"Beni fraksiyonlara bölünmüş sol sevmedi bir
türlü. ĞÖyle kendimi beğendirme şirin
gösterme derdim de yok... Alevi dernekleri de... Sol sevmedi,
çünkü ben hiç bir fraksiyona girmedim.
Sanatçının fraksiyonu olur mu? Ben halkın
ozanıyım, ezilen biriyim ve elbette ezilenlerden yanayım,
ama şu "Sol'un" ve bu "Sol'un" sazını çalamam Alevilik
de öyle. Bizim kültürümüzün zenginliği
oradan geliyor, ama ben Alevilicilk de yapamam. Їağı
geçti bunların. Hem sınıflardan, emekçiden
söz ediyoruz. hem de Alevicilik yapıyoruz. Bana bu da ters
geliyor. Ama şu var: Türkiye'de ilk ĞŞah
ĞÂsmail gecesini ben düzenledim. Güçlü bir halk
ozanı olduğu için, bir kültür eri olduğu
için düzenledim."
Ankara'daki Can Yücel ve Yaşar Kemal'in katkılarıyla
düzenledim. Alevi kitlesine yaslanarak yapmadım bunu
kültür olayı olduğu için yaptım o'nun
içindir ki Alevi derneklerinin toplantılarına pek
çağırmazlar beni, Pir Sultan'a da bu yıl
çağırdılar, yol param da yoktu ama, 500 bin lira bir
yerden bulup geldik. Yokluk, yoksulluk içinde bile olsam
Türkiye'de yaşamayı seviyorum.
Gel ey Nesimi sen, senden sor seni,
Sakın ha hor görme asla bir canı,
ĞÂnsanları sev sen, eyle secdeni
Mukaddes bir varlık hakkın kendisi
MUHLĞÂS AKARSU - MUHĞÂBE LEYLA AKARSU
Muhlis Akarsu, 1948 yılında Sivas'ın Kangal ilçesinin
Minarekaya köyünde doğdu. Hacı Bektaşi Veli, Yunus
Emre, Karacaoğlan, Aşık Veysel doğrularından yola
çıkarak, kendine insan sevgisini şiar edindi, 1972
yılında kendisinin de çok saygı duyduğu Seyyit
Halil Їiftlik'in kızı Muhibe Leyla
Їiftlik'le evlendi. "Muhibe Leyla Akarsu'nun bu evliliklerinden
Pınar, Їınar ve Damla adlarında üç
kızları oldu.
Mahsuni ĞŞerif'in Muhlis Akarsu için söylediklerini
anımsıyoruz. "Genellikle kış günlerinde
yapılan Bektaşi Cem ve Cemaatlerinde, yörenin seyitlerine ve
ozanlarının etkisinde kaldı.ĞÖnceleri klasik
Bektaşi kalıpları içinde ismini duyuran
sesini-sazını dinleten ünlü arkadaşım
yetmişli hatta altmışlı Türkiye'de başlayan
devrimci kıpırdanışlara yabancı kalmadı.
Zamanla dev ozanlar ĞÂhsani, Ali ĞÂzzet, Nesimi,
Їırakman gibi isimlerle sahnelerde görüldü.
Son derece yanık ve tok sesiyle bir zamanlar plak ve kasetlerde rekor
düzeylerde eserler sergiledi.
Akarsu özünde Pir Sultan Abdal aşkıyla doludur. Pir
Sultan'ı rehber seçmişti. Kendisinin sonunun
darağacı olup olmamasını hiçe sayardı. Ama
diri diri yakılacağını hiç de aklının
ucuna getirmemişti kuşkusuz.
Her mısrasında gericiliğe ateş püsküren
kardeşlik barış ve dostluğun simgesi olmuş bir
ozandı.
Muhlis Akarsu Türkiye'ye adım adım gezerek kendi
kültürü olan Alevi Kültürünü
tanıtımını üstlenmişti
Akarsunun unutulması mümkün değildir. Pir Sultan
Kültürü ile yaşıyacaktır. Bu yazıyı
bitirirken Muslis ve Muhibe Akarsuyu, söz ve müziği Muhlis
Akarsuyun olan "ĞÂşte Geldim Gidiyorum" adlı
türküyle anıyoruz.
SEHERGĞÅ“L ATEĞŞ
Sehergül Ateş, 1963 Ankara doğumlu... Açık
ĞÖğretim Fakültesi öğrencisi... Türkiye
Elektrik Kurumun'da (TEK) memur olarak çalışmış...
Evin her köşesinde Sehergül'ün yeteneğini,
emeğini sergileyen ürünler yer alıyor; makrome el
işleri, örgüler, yapma çiçekler ve özenle
baktığı menekşeleri... Sehergül Akeş,
çiçekleri çok seviyor, işyerlerinde
kırkayakın çiçeği olduğunu
öğreniyoruz; Her sabah "günaydın ben geldim" diyerek
sesleniyor onlara, "öpün bakalım ablanızın elini"
diyerek okşuyor hepsini.
Sehergül'ün odası, ölümünden dört
gün sonra ilk kez açılıyor, o günden sonra da
sürekli kilitli tutuluyor. Babası Musa Ateş odaya girmeyi
reddediyor, acısını yüreğinde duyduğu
kızı için döktüğü
gözyaşlarını bizden saklamıyor artık...
Ablası bir kaç bavula sığan ceyizini gösteriyor,
odada Sehergül'e ait herşey yerli yerinde korunuyor. "Eğer
saz çalmadan ölürsem, mezarımı tekmeleyin" diyor
ablasına.. "Sen herşeyi öğrendin, bir tek saz
çalmayı mı öğrenemeyeceksin ?" diye
kızıyor ablası... "Evimin her köşesinde,
bahçemin her ağacında onun emeği vardı.
Yaşamını güzelleştirmeyi bilen, yarınına
umutla bakan, yüreği sevgi dolubir genç kızdı
Sehergül Ateş... Diğer güzel insanlarımız
gibi, O'nu da, apansız yitirdik kanlı Sivas'ta..
HASRET GĞÅ“LTEKĞÂN
01 Mayıs 1971, Sivas'ın ĞÂmranlı kazasına
bağlı Han köyünde dünyaya geldi. 6
yaşında saz çalmaya başladı, 11 yaşında
sahneye çıktı.
Müzik yönetmenliğini üstlendiği resmi olarak ilk
defa kürtçe müzik yasağını delen "Nevroz"
adlı kaset 1990'da önce entstürümantal olarak sonrada
Nilüfer Akbal ve Rıza Akkoç'un katılımıyla
gerçekleştirildi.
02 Temmuz 1993'de, Sivas'ta Madımak Otelinde 35 insanla birlikte
katledildi. 13 Eylül 1993'de oğlu Roni Hasret Gültekin
dünyaya geldi. Hasret Gültekin genç yaşına
rağmen Anadolu Halk Müziğinin yorumlanmasında ve
icrasında özgün bir yer edinmiş bir
sanatçımızdı. ĞÅ“lkemizde Feodal ve türedi
kültürün aşılarak yurtsever demokratik ve
halkçı bir kültürün köklerinin
sağlamlaştırılması kavgasının
önemli bir neferiydi. Anadolu Aydınlanmasının
ışıklarından biriydi Hasret Gültekin. "Ne arasak,
Anadolu'da bulacağız!" derdi.
Hasret'in ana dili kürtçeydi. Güzel bir diksiyona sahipti.
Sadece Kırmanci değil Dimili ve Sorani'de bilirdi. "Nerelisin"
diye sorulduğunda üstüne basa basa "Koçgiriliyim,
Kürdüm" derdi. Hasret "Ne arasan kendinde ara" felsefesinden yola
çıktı. Hasret Gültekin'in yaşam serüveni
içerisinde Anadolu'da özgürleşmenin önündeki
en önemli engellerden birisinin din ideolojiside olduğunu
kavramıştı. Turan Dursun'u okuduktan sonra "Bilinç
sıçraması yaşıyorum, ufkum açıldı.
Ateist'im diye haykırabilirim" diyordu.
!!!! ALINTI http://www.denizehasret.de
[tarihinde dzeltildi 2/7/2008 Saat 11:50 Yazar life23]
life23 - 2/7/2008 Saat 11:53
kaybediklerimiz Canlar
Muhibe Akarsu - 35 yaşında, Muhlis Akarsu'nun eşi
Muhlis Akarsu - 45 yaşında, sanatçı
Gülender Akça - 25 yaşında
Metin Altıok - 52 yaşında, şair, yazar
Ahmet Alan - 22 yaşında
Mehmet Atay - 25 yaşında, gazeteci
Sehergül Ateş - 30 yaşında
Behçet Aysan - 44 yaşında, şair
Erdal Ayrancı - 35 yaşında
Asım Bezirci - 66 yaşında araştırmacı, yazar
Belkıs Їakır- 18 yaşında
Serpil Canik - 19 yaşında
Muammer Їiçek - 26 yaşında, aktör
Nesimi Їimen - 67 yaşında, şair,
sanatçı, üç telli curanın son ustası
Carina Cuanna - 23 yaşında, Hollandalı gazeteci
Serkan Doğan - 19 yaşında
Hasret Gültekin - 23 yaşında şair, sanatçı,
şelpe tekniğinin önderi
Murat Güneş,Murat Gündüz - 22 yaşında
Gülsüm Karababa -22 yaşında
Uğur Kaynar - 37 yaşında, şair
Asaf Koçak - 35 yaşında, karikatürist
Koray Kaya - 12 yaşında
Menekşe Kaya - 17 yaşında
Handan Metin - 20 yaşında
Sait Metin - 23 yaşında
Huriye ĞÖzkan - 22 yaşında
Yeşim ĞÖzkan - 20 yaşında
Ahmet ĞÖztürk - 21 yaşında
Ahmet ĞÖzyurt - 21 yaşında
Nurcan ĞŞahin - 18 yaşında
ĞÖzlem ĞŞahin - 17 yaşında
Asuman Sivri - 16 yaşında
Yasemin Sivri - 19 yaşında
Edibe Sulari - 40 yaşında, sanatçı
ĞÂnci Türk - 22 yaşında
Kenan Yılmaz - 21 yaşında
life23 - 2/7/2008 Saat 12:02
Sivas Katliamı üzerine
bestelenen şarkı ve türküler
Edip Akbayram, Türküler Yanmaz
Emekçi, Sivas Ağıdı
Grup Yorum, Sivas (Gün Tutuşur)
Mahzuni ĞŞerif, Sivas Dramı
Zülfü Livaneli, Yangın Yeri
Almora, Güneşin Ozanları
Radical Noise, Їığlık
Akın Eldes, Madımak
Moğollar, Issızlığın Ortasında
Antisilence, Died On 2nd Of July
Aşık Gülabi, Sivas Madımakta Canlar
Metin - Kemal Kahraman, Renklerde Yaşamak
Ferhat Tunç, Kızılırmak Boylarında Bir
ĞŞehir
life23 - 2/7/2008 Saat 12:43
Erasmus - 4/7/2008 Saat 18:47
Sıvas olaylarından ders alınmadı. Eğer ders
alınmış olsaydı, bugün bu kadar toplumsal bir
çöküntüye uğramış olmazdık. Sivas
olaylarının katilleri hala ellerini kollarını
sallayarak dışarda ya da lüks yerlerde
yaşamlarını devam ediyorlarsa, demek bir yerlerde
yanlış var. ĞÂşte bu yüzden diyorum ki 15
yıl önceki olaylardan ders alınmadı.
Alınmadığı için de Sıvas
olaylarının yaşanmasına sebeb olan zihniyet gün
gittikçe mantar gibi ürüyor. ĞÂnsanlarımız
sağlıklı düşünemiyor. Ve bu yüzden
diyorum ki Sıvas Madımak Oteli bir müzeye
dönüştürülmeli.
Dönüştürülmeli ki, gün gelir
torunlarımız bu ibret verici olayın yaşanmamsı
için mücadele ederler.
Sivas ĞŞehitleri'nin ruhu şad olsun...
|