Konu: 2 TEMMUZ TüRK TARIHIN UTANCI UNUTMADIK

Forum: Tarihde Bu GÚn

Konuyu açan: life23


life23 - 2/7/2008 Saat 11:04

;(
SIVAS Katliamı’nın 15. yılı

37 kişi Madımak Oteli’nde yanarak yaşamını yitirdi.

2 Temmuz 1993 ülkemizde, emperyalizme, faşizme ve gericiliğe karşı mücadelede direnenlerin yaşamlarını feda ederek yazdıkları onurlu bir tarihtir”

“Madımak Oteli kebap dükkanı yapılıyor. Madımak’ı müze yapmak çok mu zor.

Burası Türkiye Cumhuriyeti, burası İran olmaz. Türkiye laiktir, laik kalacak”
nice canlerimiz yansada ne AKP ne MHP ne PKK ne DTP bunu degise bilecek


;(

life23 - 2/7/2008 Saat 11:10

2 Temmuz 1993’te Sivas’ta Pir Sultan Abdal ĞŞenlikleri sırasında Madımak Oteli’nin kuşatılıp yakılmış ve 37 kişi yakılarak öldürülmüştü.

2 Temmuz günü öğle saatlerinde Paşa ve Meydan camilerinde çıkan gruplar önce etkinliklerin yapıldığı Kültür Merkezi’ne ulaşarak, bir gün önce dikilen anıtı kısmen tahrip etmiş ardından Madımak Oteli önündeki araçları ateşe vermişti. Madımak Oteli’nin de ateşe verilmesi sonucu otele sığınmış olan aydınlardan, aralarında Asım Bezirci, Nesimi Їimen,Muhlis Akarsu, Metin Altıok, Hasret Gültekin,Ozan Türkyılmaz’ın bulunduğu 37 kişi yanarak veya dumandan boğularak yaşamını yitirmişti. Aralarında Aziz Nesin’in de bulunduğu 51 kişi de yanmaktan kendi olanaklarıyla kurtuldu. Başından yaralanan Aziz Nesin’i linç edilmekten araya giren polisler kurtardı. Yaralılar, polis arabalarıyla Tıp Fakültesi Hastanesi‘ne götürüldü.

Akşam saatlerinde valilikçe ilan edilen 2 günlük sokağa çıkma yasağı ile birlikte, güvenlik güçleri şehirde hakimiyet sağlayabildi.

YARGI SĞÅ“RECН

Olaylardan bir gün sonra 35 kişi gözaltına alındı. Daha sonra gözaltına alınanların sayısı 190’a çıktı. Gözaltına alınan 190 kişiden 124’ü tutuklandı, geri kalanlar serbest bırakıldı. Kamuoyunda Sivas Davası olarak bilinen davanın ilk duruşması, Ankara 1 No‘lu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde 21 Ekim 1993 günü yapıldı. 26 Aralık 1994’te karara bağlanan dava sonucunda, 22 sanık hakkında 15’er yıl, 3 sanık hakkında 10’ar yıl, 54 sanık hakkında 3’er yıl, 6 sanık hakkında 2’şer yıl hapis cezası, 37 sanık hakkında da beraat kararı verildi.
Müdahil avukatlar, DGM’nin kararını temyize etti. Yargıtay, katliamın cumhuriyete, laikliğe ve demokrasiye yönelik olduğunu belirterek DGM’nin kararını esastan bozdu. Ankara 1 No’lu DGM, Yargıtay’ın bozma kararına uyarak yargılamayı yeniden başlattı.

28 Kasım 1997’de açıklanan kararda 33 sanığa idam cezası verildi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 24 Aralık 1998’de hapis cezalarını onadı, 33 idam cezasını ise usül noksanlıkları nedeniyle bozdu. şubat 1999 tarihinde usül eksikliklerinin giderilmesi için başlayan yargılama sonucunda 16 Haziran 2000’de 33 sanık DGM’ce yeniden idam cezasına çarptırıldı. 2002 yılında idam cezasının yürürlükten kaldırılmasıyla idam cezası hükümlülerinin cezaları müebbet hapis cezalarına dönüştürüldü.

life23 - 2/7/2008 Saat 11:41

2 Temmuz günü, Sivasın Madımak Otelinde 37 can yakılarak katledilir. 51 kişi de katliamdan, kendi olanaklarıyla, ağır yaralarla kurtulurlar. Їatıya çıkarak yardım isteyenler arasında Aziz Nesin ve Lütfü Kaleli de vardır. Нtfaiyenin merdivenli arabası otele yaklaşir. Aziz Nesin ve Lütfü Kaleli merdivenlerden inerlerken, Sivas Belediye Meclisi ĞÅ“yesi Cafer Erçakmak ile bazı belediye görevlileri tekrar saldırıya geçerler.Aziz Nesin ve Lütfü Kaleli, itfaiyenin merdivenlerinden aşağıya atılirlar. Başından yaralanan Aziz Nesin ve Lütfü Kaleliyi linç edilmekten araya giren polisler kurtarır. Yaralılar Polis arabalarıyla Tıp Fakültesi Hastanesi`ne götürülür.



Devlet yetkilileri nin tutumu ve katliamin sorumlulari

Polis telsizlerinden duyulan diyaloglar ..

- Taş atıyorlar, saldırıyorlar, ne yapalım?

- Anlaşıldı, müdahale etmeyin (Sivas Emniyet Müdürü Doğukan ĞÖner)



Sivasta eli sopalı, taşlı, zincirli onbini aşkın saldırgan, insan avındaydı. Korkunç durum, Başbakana, Нçişleri Bakanına defalarca bildirildiği halde herhangi bir yardım gelmedi ve önlem alınmadı. 37 insan yakılarak feci şekilde katledildi. Böyle bir ortamda Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel; Halkla güvenlik güçlerini karşı karşıya getirmeyiniz diyor, ilgilileri uyarıyordu. Cumhurbaşkanının halktan kastettiği oteli kuşatan saldırgan kalabalıktı. Gerçi Süleyman Demirel, politik yaşama kazandırdığı, Bana sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz şeklindeki veciz sözü ile tarafını çoktan açıklamıştı.

Başbakan Tansu Ciller

ise, Їok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir diyebiliyordu.
Daha sonra TBMMde yaptığı bir konuşmada da Vanda yakılan bir oteli, Sivastakiyle karıştırmış ve Bir vatandaş, sigortadan para almak için sigortalı oteli yakmıştır demiştir. Bir başbakan, ülke sorunlarına ve toplumsal gelişmelere bu denli duyarsız olabiliyordu.

ĞÅ“lkenin iç asayişinden sorumlu bir yetkilisi, Нçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu,

otele yapılan saldırıyı, Aziz Nesinin halkın inançlarına karşı bilinen tahrikleri sonucunda halk galeyana gelerek tepki göstermiştir şeklinde yorumlayarak saldırganları mazur göstermiştir.

Dönemin Belediye Başkanı olarak saldırganların daha fazla galeyana gelmesine sebep olan açıklamaları ile katliamda 1.derecede rol oynayan Temel Karamollaoglu, daha sonra TBMM çatısı altında milletvekili olarak görev alır.

Ahmet Yücetürk: Katliamı seyreden General.Sivas Tugay Komutanı..



ĞŞevket Kazan: DYP-REFAH koalisyonunun bir dönem Adalet Bakanı..Sivas katliamini gerçekleştiren grubun avukatı..

.

Devlet yetkililerinin açıkça taraf tutmaları, güvenlik güçlerinin ilk soruşturmasını da etkilemiştir. Saldırı öncesinde, sırasında ve sonrasında yeterince önlem alınmadığından insanlar yakılmış, saldırgan fasist ve gerici katiller ellerini kolllarını sallayarak kent dışına çıkmış ve izlerini kaybettirmişlerdir. 10-15 bin saldırgandan ancak 35 kişi, katliamdan bir gün sonra gözaltına alınmıştır. Artan toplumsal tepkiler sonucu, gözaltına alınanların sayısı daha sonra 190a çıkarıldı. Gözaltına alınanlar hakkında Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasına muhalafetten dolayı soruşturma başlatılmış, fezlekeler bu doğrultuda hazırlanarak Cumhuriyet Savcılığına sevkedilmişlerdir. Soruşturmanın bu yetersiz çerçevede kalması sonucu, 190 kişiden 124ü tutuklanmış, geri kalanlar serbest bırakılmışlardır.



Bu olaydan sonra Emniyet Müdürü ile Vali hemen görevden alınır. Katliam soruşturması, Aziz NESНNin tahrikleri ekseninde yürütülür. Emniyet tahkikatı bu yöndedir ve Savcılık da böyle bir yol tutturmuştur. Cumhuriyet Savcılığı soruşturmasında, katliamı planlayan ve başlatan örgütler üzerinde durmamış, saldırıyi Aziz NESНNın tahriklerine bağlamış ve iddianameyi, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası`na muhalefet temelinde hazırlamıştır. (Sivas Savcısının hazırladığı iddianame: Hazırlık 1993/2460, Sivas Asliye Ceza Mahkemesi)

Ankara DGM Savcılarının 1 Nolu DGMye sunduğu iddianamede de, Sivasta Pir Sultan ĞŞenlikleri ve bu şenliklere katılan, bir konuşma da yapan, Aziz NESНN gibi dini inkĞ¢r etmekten öte, НslĞ¢m dinini küçültücü, aşağılayıcı bir kitabı da neşrettiren, Türk halkına aptal demekten çekinmeyen kişilerin davet edilmesi gibi ifadelere yer verilmiştir. DGM Savcıları da, katliamı planlayanları ve başlatan örgütleri ortaya çıkarmaktan yana olmamış ve olayları Aziz NESНNin tahrikine bağlamışlardır. Ankara 1 nolu DGMye sunulan iddianamede Sivas Katliamı şöyle anlatılmaktadır:

НDDНANAME: 02. 07. 1993 Cuma günü her yıl olduğu gibi Sivas`in Banaz Köyünde yapılmakta olduğu söylenilen Pir Sultan Abdal ĞŞenliklerinin bu yıl Sivas şehrine dikilen Pir Sultan Abdal Abidesinin açılışı nedeniyle Sivas il merkezinde yapılmış olması, toplantıya Нslam dünyasında tepki yaratan ĞŞeytan Ayetleri Kitabını Türkiyede de yayınlayan Aziz Nesinin davet edilmesinin, il içinde olumsuz bir ortamın doğmasına neden olduğu gözlenmiştir. Sivas ilinde yaşayan vatandaşların bu duruma hassasiyetlerini gösterecekleri ve bir büyük olayın geleceği önceden bilinmesi de bir yana, yasal ve emniyet tedbirlerinin bu tür olayları önlemede etkin bir çare olamayacağı açıktır...

Нslam dünyasında tepki yaratan ĞŞeytan Ayetleri kitabının Türkiyede yayınlanmasını yürüten ve Türk toplumunda sergilediği hareketleriyle hiç de iyi izlenim bırakmayan Aziz Nesinin bu merasime (4. Pir Sultan Abdal şenliği) davet edilmesi, geleneksel olarak Pir Sultan Abdal ĞŞenliklerinin her yıl Banaz Köyünde yapıldığını düşünürsek, bu şenliğin Sivas Нl Merkezine getirilmesi; kamu davasındaki bu olayı hazırlamıştır.

Нşte 02. 07. 1993 gününün Cuma olması ve camilerden çıkan halkın, fanatik dincilerin yönlendirmesiyle, yetkililerce olayın önlenmesi için yeterli tedbirin alınmaması ve geciktirilmesi,

Ayrıca, fanatik toplulukça şenlikten bir gün önce il merkezinde yayınlanan gazetelerde açıklamalar yapılması ve halkı kışkırtan bildiriler dağıtılması;

Hele hele Aziz Nesinin Нslam Dinine karşı tutum ve davranışları ve açıklamaları;

Kapalı bir salonda düzenlenen toplantıda terör örgütü militanları için saygı duruşunda bulunulması;

Eylemin hazırlayıcı nedenleri arasında sayılabilir.

Sivas ilinde meydana gelen bu vahim olay için de, Bu şenlik neden Нl Merkezinde yapılmıştır, neden Cuma gününe rastlatılmıştır, neden genelde halk tarafından hareketleri hiç de hoş karşılanmayan Aziz Nesin şenliğe davet edilmiş, kendisine konuşmalar yapma imkanı tanınmış, neden şenlikle hiç ilgisi olmayan terör örgütü militanları için saygı duruşunda bulunulmuştur? soruları cevapsız kalmaktadır.

Bir yanda Marksist-Leninist düzene dayalı devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne yönelik oluşturulan yasa dışı terör örgütleri, özellikle PKK terör örgütünün; bir yanda fanatik dincilerin laik devlet düzenini cebren ilga edilip, yerine şeriat devlet düzeninin getirilmesine ilişkin;

... Їalışmaları Sivas olayında tahrik ve teşvik şeklinde görüntülenerek gövde ve güç gösterisi oluşturulmuştur. Olaydan bir gün önce sokağa dökülen Marksist-Leninist düzene dayalı, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne yönelik Dev-Sol, Dev-Genç, PKK terör örgütlerinin militanlarının katılmasıyla Sivas sokaklarında yapılan yürüyüş ve Aziz NESНNin konuşmaları sergilediği tavrı, bir gün sonra meydana getirilecek olayların tahrikçisi olmuştur...



Ankara 1 Nolu DGM de gerekçeli kararında (E: 1993/106, K: 1994/190), saldırıyı ve katliamı Aziz NESНNin tahrikine bağlayarak olaylarda bir örgüt aramanın gereksiz olduğuna karar vermiş, sanıkların cezasında da dörtte bir oranında indirim uygulamıştır.

Oysa saldırının ve katliamın örgütlü olarak planlandığına dair tanık ifadeleri ve belgeler bulunmaktadır. ĞÅ“stelik bunların tümü mahkemeye sunulmuştur. Olaylardan iki gün önce kentte, Müslüman Kamuoyuna başlıklı bir bildirinin dağıtıldığı biliniyordu. ĞŞenliklerin birinci gününün akşamı, Halkımıza Їağrı başlığı taşıyan ikinci bir bildirinin dağıtıldığı da vurgulanmıştı. Malatya Valisi, saldırıdan bir gün önce bir otobüs dolusu Aczmendi militanının Malatyadan Sivasa geldiğini, basına söylemiştir. Yine daha önce aktardığımız gibi, şenliklerin birinci ve ikinci günleri, Sivastaki yerel sağ basın organları (Hürdoğan, Bizim Sivas, Hakikat, Anadolu, Yeni ĞÅ“lke vb.) dağıtılan bildirilerin içeriğine uygun ve tahrik edici yazılar yayımlamışlardır.

Bu yazılı kaynaklara ek olarak, TBMMnin olayla ilgili kurduğu Araştırma Komisyonu`na ifade veren çeşitli görevlilerin anlatımlarında da ilginç bilgiler vardir.

Doğukan ĞÖNER: (Sivas Emniyet Müdürü;) : ... Bu Perşembe günü de, Aziz NESНN Buriciye Medresesine gitmiş, Buriciye Medresesinde öğleye kadar kitap imzalamış, o akşama kadar belirli yerlerde gezmiş. O akşam çıkıp Madımak Oteline gitmiş. Gece saat 21.00de bir tek siyasi şubemizin korumasıyla birlikte yanında 8 kişi ile Madımak Otelinden çıkmışlar, Atatürk Caddesinden inmiş aşağıya; orada Sarayhan Restorantı var; Sarayhan Restorantına yaya gitmişler. Orada içki içtikten sonra da yine yaya olarak aynı ekiple o şekilde gitmişler. Yani ben şunu arz etmek istiyorum, yani olay bir tek Aziz NESНNe yönelik olan bir hadise değildir.

... Bu işte kesin provokasyon vardır. Bu işte kesin dışarıdan gelme birtakım güçler vardır. Нlk defa camiye gittiğim zaman o caminin ön tarafında belirli birtakım gruplar vardı... Ben o grupları Madımak önünde görmedim...

Mehmet YILDIZ (Sivas Emniyet Asayiş Müdürü;): Heykel getirildi, topluluğun önüne atıldı. Atılınca gerçekten insanlar artık çok çılgınca hareket ediyorlardı. Dişleriyle dahi ısıranları gördük, kafasını vuranları gördük... Paşa Camisinden anons edilince, diyelim ki 200 kişi pankart astı. Amerikan Bayrağını yaktılar...

Millet Partisi Нl Başkanı: Paşa Camisinde namaz bitmişti, bir kısım imamı beklemeden namaz biter bitmez dışarıda bir gürültü patırdı oldu... Amerikan Bayrağının yakılışını bizzat gördüm. Pankartı da cami duvarında asılı olarak gördük.

Dr. Hüseyin POLAT (Tabiblar Odası Başkanı;): ĞÖncelikle bu saldırı devlete karşı yapıldı. Laik Cumhuriyete ve Atatürke karşı yapıldı. Belediye Başkanı Karamollaoglu, Gazanız mübarek olsun diyerek manevi destek verdi.

Mehmet TALAY (Kültür Bakanlığı Sivas Нl Müdürü;): Aziz NESНN Sivasa ilk kez gelmedi. Aziz NESНN bundan yedi, sekiz ay veya bir sene kadar önce kitap imza gününe gelmişti. Sonra Aziz NESНNin konuştuğu gün Perşembe günü, olaylar 24 saat sonra çıkıyor. Tepki olarak olsaydı aynı gün tepki olurdu...

ĞŞakir ĞŞEKER (ANAP Нl Başkanı;): Caminin içinden insanlar çıkmaya başladığı anda, 20 veya 25 kişilik namazla hiç alakası olmayan ve namaz kılmayan bir grup, bahçede namaz kılan yere gelir ve bunlar bir pankart açarlar, arkasından da bir Amerikan Bayrağı ateşe verilir...

Yine kamu tanıklarından Emniyet görevlileri : Нzzet KARADAА, Erol ЇĞÖL, Refik SUNGUR, Nazım GĞÅ“NAYDIN, Orhan Veli KARADAYI, Mehmet ĞÖZBEK, ĞÖmer Faruk ĞÅ“NAL hazırlık ifadelerinde ve Mahkemedeki ifadelerinde saldırının ve katliamın organizeli olduğunu belirtirler.

Belgelerden ve tanıkların anlatımlarından anlaşıldığı gibi, Sivas katliamı tahrik sonucu değil, örgütlü ve planlı hazırlıkların sonunda gerçekleşmiştir.



Davanın ilk duruşması, Ankara 1 No`lu DGMde 21. 10. 1993 günü yapıldı. Duruşmayı izlemek üzere binlerce kişi Ankara DGM önüne geldi. Binin üstünde polis Adliyenin geliş yollarını çevirmişti. Saldırganların yakınlarının ve avukatlarının dışında kimseyi Adliyeye yaklaştırılmıyorlardı. Sivasta katledilenlerin aileleri ve avukatları içeri alınmadılar. Emniyet güçleri, duruşmayı izlemeye gelenlere ve katledilenlerin yakınlarına acımısızca saldırdılar. Kadınları saçlarından tutarak yerlerde sürüklediler ve copladılar. Ağza alınmayacak küfür ve hakaretler yapıldı. Birçok kişi gözaltına alındı.

Нlk duruşma böyle başladı. Yakınlarını kaybeden aileler ve müdahil avukatları sonraki duruşmalara katılma imkanı buldular. Sanıklar, her duruşmada müdahil avukatlara ve yakınlarını kaybeden ailelere sözle ve el hareketleriyle hakarette bulunuyorlardı. Mahkeme heyeti bu tür hareketlere müdahale etmiyordu.

Müdahil avukatlar, katliamla ilgili elde edilmiş fotoğrafları, filmleri ve benzeri belgeleri mahkemeye sundular. Mahkemeye sunulan belgelerde saldırganlar, somut olarak görülüyordu. Ancak mahkeme heyeti avukatların belgelerin incelenmesi istemini kabul etmedi. Daha sonra davanın gelişimini, tanıkların ifadelerini basından ve kamuoyundan gizlemek için gizlilik kararı alındı. Müdahil avukatlar, mahkeme heyetinin tutumunu yanlı görerek reddi hakim isteminde bulundular. Avukatların bu istemi de reddedildi.

Mahkemenin yanlı tutumu karşısında, müdahil avukatlar, yaptıkları bir açıklamayla duruşmalara katılmama kararı aldılar:

Bunca tepki ve uyarıya karşın, mahkeme heyeti kararında direnerek yargılamayı yürüttü. Gizlilik içinde yürütülen yargılama 26. 12. 1994te karara bağlandı. Mahkemenin gerekçeli kararı şöyledir:

Gerekçeli Karar: ...Sivas olaylarının devlete ve laik düzene yönelik olmadığı, Aziz NESНNin ĞŞeytan Ayetleri kitabını yayınlamasına duyulan öfke, kin ve nefretin oluşturduğu tahrik sonucu ve Aziz NESНNe yönelik bir eylem olduğu, kast edilen Aziz NESНN olmasına rağmen hedefde sapma sonucu 37 masum insanın ölümü ile sonuçlanan bu olayların, laik-antilaik veya mezhep çatışması olmadığı, sadece Нslam dinince mukaddes sayılan değerlerin aşağılanmasına tepki gösterildiği, Aziz NESНNin Anadolunun herhangi bir vilayetinde da aynı tepkiyi görebileceği, dolayısıyla şahsa yönelik eylemin bir başka amaca çekilerek kamplaşma ve kutuplaşma yaratmasının hukuki ve sosyal bir yararı olmadığı kanaatindeyiz.

... Olayların müştekisi Aziz NESНNin, Bakanlar Kurulunun 24. 08. 1989 tarih ve 1989/14479 sayılı kararnamesinde, yazarı Salman RĞÅ“ĞŞDН olan ĞŞeytan Ayetleri isimli kitabın Türkiyeye sokulması ve dağıtılmasını yasakladığı, Türkiyede bu yasağa rağmen adı geçen kitabı Aydınlık Gazetes`inde yayınladığı ve bu kitabın içeriği itibarıyla Müslümanların Peygamberi ve eşlerine karşı tahrik ve tazyif edici ibarelerin bulunması sebebiyle tüm Müslüman halkı bu yayından dolayı haksız şekilde tahrik ettiği, böylece olayların çıkmasının müsebbibi bulunduğu anlaşıldığından, sanıklara tayin olunan ceza TCKnun 51/1 maddesi gereğince anisbetinde indirilecek... hapis cezasıyla ayrı ayrı cezalandırılmalarına... (Ankara 1 No`lu DGMnin Gerekçeli Kararı, Sayfa: 461/465)

Böylece Sivas katliamı davasının 22 sanığı hakkında 15er yıl, 3 sanığı hakkında 10ar yıl, 54 sanığı hakkında 3er yıl, 6 sanığı hakkında 2şer yıl hapis cezası, 37 sanığı hakkında da beraat kararı verildi.

DGMnin kararında katliamı gerçekleştiren faşist (ırkçı-şeriatçı;) örgütlerden söz edilmediği gibi, katliam Cumhuriyete ve laikliğe karşı bir eylem olarak da değerlendirilmemiştir. Ama bir suçlu gerekliydi ve o da bulunmuştu: Aziz NESНN. ĞÅ“stelik bu hiç de yeni bir şey değildi; devletin yetkilileri, siyasi iktidarın sözcüleri, emniyet yetkilileri ve savcılar da, Sivas katliamının örgütlü bir hareket olmadığını, Aziz NESНNin tahrikiyle ortaya çıkmış bir tepkinin sonucu olduğunu, olayın ilk gününde açıklamışlardı.

Müdahil avukatlar, DGMnin kararını taraflı, hukuka ve adalete aykırı olarak niteleyerek, ayrıntılı bir savunmayla temyize gittiler. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Esas No: 1996/688, Karar No: 1996/4716 kararıyla, Katliamın Cumhuriyete, Laikliğe ve Demokrasiye yönelik olduğunu belirterek DGMnin kararını esastan bozdu.



Davanin görüldügü siralarda artik iktidar degismis DYP-REFAH Koalisyonu`nda Basbakanlik koltuguna Necmettin Erbakan oturmustur.Iste tam bu dönemde gündeme damgasini vuran MGK nin irtica karsiti deklerasyonlari ile 28 subat süreci baslamistir.Bu kez dengeler altüst olmustur.MGK nin verdiği ayarla cark eden bagimsiz yargi 3-5 yil hapis cezasi istediği katliam sorumlulari hakkinda DGM `lerde yeniden actigi davalarla ömür boyu hapis cezasi ve idam istemiyle davalar acar.Gercek suclulara dokunulmadan verilen 27 Kasim 1997 tarihli hükme göre 33 saniga idam cezasi verilir. Yapilan degerlendirmelerde bu davanin Istiklal Mahkemeleri sonrasinda,tek bir davada,bu kadar idam cezasinin verildiği ilk dava oldugu vurgusu yapilir.Yargi,MGK kararlarini da göz önünde bulundurarak ,bir yandan islamcilara gözdagi veriyor,bir yandan da gerceklestirilen katliamda devletin rolünü örtbas ediyordu.



Ankara 1 No`lu DGM, Yargıtayın bozma kararına uyarak yargılamayı yeniden başlattı. Karar, 28. 11. 1997de açıklandı. Mahkemenin Esas No: 1996/84, Karar No: 1996/199 Gerekçeli Kararında şu ifadelere yer veriliyordu:

... 7-8 saatlik uzun bir zaman süreci içerisinde güvenlik görevlilerince yapılmış olan çeşitli uyarılara rağmen dağılmayarak Hükümet Konağın`ın önünde bulunan güvenlik görevlilerini kurduğu barikatın da zorlanıp devlet ve hükümetin ilde temsilcisi olan valiye ĞŞerefsiz vali, Vali istifa şeklinde, yürüyüşler ve toplanmalar sırasında Cumhuriyetçilik ve laiklik ilkelerine aykırı biçimde ĞŞeriat gelecek zulüm bitecek, Cumhuriyeti burada kurduk, burada yıkacağız, Yaşasın şeriat, kahrolsun laiklik, ĞŞeriat isteriz, Dinsiz laikler sloganlarının atılması, bir kısım işyeri, mesken ve araçların yakılması Yak yak sloganları altında güvenlik görevlilerinin kurduğu barikatın cebir kullanılmak suretiyle açılıp otelin yakılması suretiyle 35 kişinin öldürülmüş ve çok sayıda kişi ve güvenlik görevlisinin yaralanmış bulunması ve nihayet Türk Нnkılabının temel taşlarından birisi olan Sivas Kongresinin imzalandığı ve sonradan müzeye dönüştürülmüş bulunan bina ile önündeki Atatürk Heykelinin tahrip edilmiş olması, olayda kullanılan cebir, bir kısım icra hareketlerinin TCKnin 146. Maddesinde belirtilen sonucu yaratmaya elverişliğinin ve Aziz NESНNin düşünce ve davranışları bahane edilmek suretiyle Anayasal düzenin en önemli ilkelerinden olan Cumhuriyetçilik ve laiklik ilkelerinin ortadan kaldırılmasına yönelik bulunduğunu tüm açıklığı ile ortaya koymaktadır...

DGMnin kararında 33 sanığa idam, diğerlerine de muhtelif ağır hapis cezaları verilir.

Mahkemenin kararı taraflarca temyiz edilmiştir, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin, 24. 12. 1998 günü verdiği kararda saniklara verilen hapis cezaları onaylanırken, 33 idam cezası ise bazı usül noksanlıkları nedeniyle bozulmuştur. Dava bir kez daha DGM önüne gelmistir.

Bu arada Sivas katillerinden 6`sının Almanya`ya kaçmış olmaları nedeniyle,
bir Sivas Davası da Almanya`da da başlatildı. Cezaları onanan sanıklar, bu katliamı gerçekleştiren kimseler olmakla birlikte; olayın asıl tertipçileri, perde arkasındaki karanlık güçler ve onların devlet bağlantıları henüz açığa çıkarilamamıştır. Olayın asil faillerinden Refah Partili Sivas Belediyesi Encümen üyesi Cafer Erçakmak henüz yakalanmamıştır. O günün Belediye Başkanı, bir zamanlarin Milletvekili, Temel Karamollaoğlu yargılanmamıştır.

Son olarak Sivas Katliami hükümlülerinden 57 kisi en son cikarilan Topluma Kazandırma Yasasi'ndan yararlanmak için basvuru yaparken,bu dava Ankara 1 No'lu DGM'de yeniden görülmeye baslandı...

KATILERI TOPLUMA KAZANDIRMAK GEREK

life23 - 2/7/2008 Saat 11:49

Sivas KatlНaminda KaybettНАНmНz Canlarimiz

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, her yıl düzenlediği "Pir Sultan Abdal Kültür ĞŞenliği"nin IV.'sü 2 Temmuz 1993'de Sivas'ta yapıldı. Demokrasi, laiklik ve çağdaşlaşma karşıtı ırkçı, şeriatçı güçler, devletin denetiminde saldırıya geçtiler. Madımak Oteli'nde bulunan 35 yazar, ozan, sanatçı ve genç yakılarak katledildiler. ĞŞehitlerimiz:

Asım BEZНRCН

1928'de demiryolu işçisi Hamdi Bey'le ev kadını Refika Hanım'ın tek çocuğu olarak dünyaya gelir Asım Bezirci. ĞÅ“niversite yıllarında sosyalizmle tanışır. Türkiye Sosyalist Partisine girer. Refika Hanım hep bir denge isterdi. Sanki hassas bir terazi gibiydi. Asım Bezirci'ye "başkaldırı insanı" demek doğru bir tanımlama dedim. ĞŞiddetle karşıydı. Kanımca, bunda sosyalizme yürekten inanmasının da etkisi var. Asım Bezirci, 67 yıllık yaşamına, bir insan ömrüne eşit uzunlukta 70 kitap sığdırdı. Sonuç ne kadar acı olursa olsun, yüreklerimizi ne kadar acıya keserse kessin, ölümü Asım Bezirci'ye yakışır biçimdeydi. Kalesini terk etmeyen komutanlara benziyordu. Gençliğe inanıyordu. Tercihi onlardan yanaydı. Ağız dolusu gülüşü, çoşkusu, kuralcılığı, kütüphane raflarında bile eleştiriyi sürdüreceğinden hiç kuşkunuz olmasın.


Metin Altiok

Metin Altıok bir sabah, 13 Haziran 1993 günü, on kitabını birden yere yayarak, eşi Nebahat Їetin'e imzalamaya koyuluyor. "Sende benim setim yok bulunsun" diyerek Sivas'ta katıldığı üçüncü şenlik oluyor. Nebahat Їetin, "Sen Sivas'lısın, Metin'i sağlam verdim, sağlam istiyorum" diyor Uğur kaynar'a... Нkisi de dönemiyor Sivas'tan.. ĞÅ“stünde kafa patlattığı konu, ölüm; kendi ölümü; karısının ölümü; "ĞÖnce sen mi öleceksin, ben mi öleceğim?" Bu tartışma saatler boyu sürüyor! "Ben ölürsem sen bana sahip çıkarsın" diyor karısına, "Sen ölürsen ben sızarım!" Sivas'tan sağ dönmüş olsaydı, intihar etmese bile, Metin'i alkol komalarından kurtarabilir miydik acaba? "Ben niye yaşıyorum, ben niye ölmedim" bu soruları hep soracaktı kendine, duyduğu derin acıyı bana da yaşatacaktı... Sivas'tan sağ çıkması, bir başka biçimde ölümü olurdu.
O ĞŞair Bir Babaydı
Sevgili kızım Zeynep; diyerek, yaşamındaki yerini önemle vurguladığı kızı Zeynep Altıok, bugün şunları söylüyor babası için: Babam, ben sekiz yaşındayken hatıra defterime birşeyler yazmasını istediğimde oraya bir dize yazmıştı: "Gülüşün bir kuş olacak hep omuzumda". Onu 02 Temmuz 1993'te bir ortaçağ karanlığında kaybettim, kaybettik. Ardından birşeyler söylemek benim için çok zor. O sadece bir baba değil, şair bir babaydı çünkü. O, "Metin Altıok"tu.


DR. BEHЇET AYSAN

Behçet Aysan "Beyaz bir gemidir ölüm" adlı şiirini okuyorum.
Їünkü beyaz bir gemidir ölüm
Siyah denizlerin hep çağırdığı
batık bir gemi sönmüş yıldızlar gibidir
Yitik adreslere benzer ölüm
Yanık otlar gibi.

Sen bu şiiri okurken, ben belki başka bir şehirde ölürüm. Kır yaşamı gösterdi ki, direnen şairler soyundandı Behçet Aysan. Arkadaşlığın, kardeşliğin insanı Behçet Aysan'ın ölümü, direnen şairlerin ölümüne benziyor. Onun Vaptsarov, Joset, Petöfi için duyduğu derin acı ve kederi, bizim kendisi için duymamızın, mümkün mü?

Behçet Aysan, yaşamı boyunca katıldığı demokrasi mücadelesinin güçlüklerini bilinçle göğüsleyen bir şairdi. ĞÖrgüt bilincinin sağlam bir örneğiydi. Yaşamının son döneminde Nükleer Savaşın önlenmesi için Hekimler Derneği'nde (NĞÅ“SHED) Yönetim Kurulu üyeliği yaptı, Ankara Tabip Odası ile Genel Sağlık - Нş Sendikası üyesidir. Edebiyatçılar Derneği'nin kuruluşuna da katılarak Genel Yönetim Kurulu'nda yer aldı.


UАUR KAYNAR
"ĞÖldüğünde / doğduğum yere gidiyorum / yıllarca süren bir hasret ve bilinmezliği / işte böylesine yeniyorum."


Uğur Kaynar'dan geriye, askılı deri çantasının kalacağını; çantadan, üzerinde yukarıdaki dizelerin çiziktirildiği beyaz bir peçetenin çıkacağını; hayatıyla şiiri arasındaki trajik ilişkinin Uğur Kaynar'ın ölümünü anlamlandıracağını bilmiyoruz henüz.


"Uğur, hep tek başınaydı. Bilinçli olarak yanlız kalmayı isteyen, yanlız olmayı seçen bir insandı. Hep yalnızdı. Ve o yanlızlığını bir oya gibi işledi şiirlerine"


Uğur çok hüzünlü bir adamdı. ĞŞiirlerinin teması sevmektir, sevdadır... Sevmeyen insanlara, sevmeyi bilmeyen, daha doğrusu öğrenemeyen insanlara yönelik, çok ciddi eleştiriler vardır. Her kitabı, yüklü bir hüzün anlatımıdır. Zorlu ve Kavgalı yıllar. ĞÅ“lke, politik bir kaosu yaşıyor, Uğur Kaynar'ı da fazlasıyla etkileyen ve belirleyen politik mücadeleler dönemi. Sürekli içeri alınıp bırakılmalar... 12 Eylül döneminde, iki yıla yakın Mamak'ta yatan Uğur Kaynar, şiir yazmanın, Uğur için bir yaşama biçimine dönüşmesi de o yıllara rastlıyor. "Нlk kitabının naif, çocuksu havasından Gizemya ile sıyrılmıştır Uğur... Okuyan, rahatlıkla fark eder. Daha kentli duyarlığa dönüşmüştür şiiri... Alabildiğine bir hüzün vardır gene de, Hep bir hüznü yazardı ve bu hüznü şiirlerine yoğun olarak yansıtırdı."


Edebiyat çevresine rağmen çok yanlız bir adamdı... Duygulu ve yaralı bir insandı... Їoçuk yaşta annesinin ölümü, ailenin dağılması ve benzeri olgular, Uğur'u fazlasıyla etkilemişti. Uğur'da diyor Serap Kaynar; "Hayatı boyunca hep çekti kendini insanlardan, kendi kabuğunun içine girmeyi tercih etti... Kendini zorlayan bir insandı Uğur... Uyum sağlamıyordu ve bunu istemiyordu da... Her zaman kaygılı ve sıkıntılıydı.Hiçbir ortamda varlığını bütünüyle ifade edemiyordu... Sivas'taki ölümü de bir tekbaşınalıktık!"


ĞÖlümünden sonra, Serap Kaynar'a bir torba içinde teslim ediliyor Uğur'un kalan eşyaları. Yanından hiç ayırmadığı, adeta kişiliği ile özdeşleşen askılı deri çantası ise bulunamıyor. Katliamdan birkaç gün sonra çanta, mucizevi bir biçimde bulunarak Serap Kaynar'a ulaştırılıyor; sapasağlam, ne bir yanık, ne bir koku... Peçeteler çıkıyor ortaya... "Dizelerini ilk olarak peçetelere yazardı, "ĞÖldüğümde / doğduğun yere gidiyorum / yıllarca süren bir hasret ve bilinmezliği / Нşte böylesine yeniyorum".


"Madımak'tan sağ çıkamayacağını biliyordu Uğur... Otelin merdivenlerinde Behçet ve Metin ağabey ile birlikte çekilen fotoğraflarından anlıyorum bunu" Uğur Kaynar'ın ölümü bile, sancılı hayatına karşı elde ettiği bir yengi değil mi?




ERDAL AYRANCI


Arkadaşlarının cesur, atak ve bonkör olarak tanıdıkları Erdal Ayrancı.70'li yıllara gidiyoruz: Erdal 1978 ODTĞÅ“ girişli. Eylül'de başlayan olağanüstü bir dönem, pek çok insan gibi Erdal'ın da payına mahpusluk düşüyor. Erdal Ayrancı, 1980-1993 yılları arasında iki yıl iki gün Mamak, Ankara Kapalı, Niğde, Bor-Niğde cezaevleri'nde yatıyor. Їalışma odasında gördüğümüz maket gemiyi Mamak'ta kapılardan çıkardığı tahtalardan yapmış. Gemiye eşinin adını koymuş:"Hatçe". Mahpusluk günlerindeki ilk şiiri 2.7.1981 tarihin de Mamak'ta son şiirini 20.03.1983'te topçam'da yazmış. Erdal Ayrancının 29.05.1982 tarihinde Niğde cezaevi'nde yazdığı şiirde Hatice'yi, Zeynep'i ve Sivas'taki akrepleri bulmak mümkün. ĞŞiiri okuyoruz: "Eğer Bir gün / Bir beyaz güvercin / Gelecekse ağzında bir mektupla / Ve silecekse gözlerimdeki hüznü / Нsterim / Durmasın kanat çırpsın bana doğru / Birgün eğer bir tahliye kağıdı / Beni sana kavuşturacaksa / Gayri gelsin düşlenen günler / Ocakta kaynayan tencere / Beşikte bebek / tomurcuk tomurcuk / Filiz filiz hayat / Düşünsene ne güzel olurdu / Düşmansız yaşamak / Haydi boşver bunlara / ĞŞimdi bunlar tatlı hayal / Eğer birgün sevgilim / Son verecekse hayatıma / Bir ses / Нsterim durmasın patlasın / Anlam bulacaksa kulaklarımda / Yalnız... / Düşerse kanımın bir damlası yere / Bilsinler ki / Orada kırmızı yediveren gülleri açacak / ve bülbüller ağıt yakacak ölüme / Korksunlar korksunlar artık / korksunlar alev çemberindeki akrep gibi / Їünkü ölümleri / Gül dikenlerinden olacak. Erdal'ın kekeme zürafa benim." Yazının son paragrafını sunuyoruz.


"Нşte şimdi mezarımın başındayım ve ağlıyorum ölüme. ĞÖlüm, benim ölümsün. Açlığım, çaresizliğim ve beceriksizliğim ölümü bile beceremedim, belki de becerdim...Belki de anladım ölemeyeceğim, ĞÖlü güzel olur mu?.. Benim ölüm çok güzeldi, bembeyazdı giysilerim, kanım çekilmişti de yüzüm de bembeyazdı, ben duymadım ama imam çok şeyler söylemiş hakkında, çünkü ben ölüyüm duymam ki; demiş ki şöyle ya da böyle. Neyse iyi adamdı günahları affolsun falan gibi, sağolsun hiç tanımazdık sağlığımızda birbirimizi, onun için çok da fazla iyi şeyler diyemeyeceğim hakkında, hatta bir keresinde küfür bile etmiştim gıyabında. tam ben uyurken sabaha karşı ezan okuyası tutmuştu da küfür etmiştim. Sen hiç kendi ölümüne üzüldüm mü? Ya da ağladım mı? Ben en son babam öldüğünde ağlamıştım ve son gördüğüm ölü oydu, kendi ölümü göremeden önce, Sen hiç güzel ölü gördüm mü? Ben gördüm yemin ediyorum çok güzeldi ölüm, inanmazsan sor. Bir beta balığıyla japon balığı vardı. Zurafanın yanında ve sadece benim ölümü seyretmeye gelmişlerdi, inanmazsan sor, ne güzeldi ölüm bembeyazdı, bembeyazdı giysilerim. Kanım çekilmişti de yüzüm de bembeyazdı. Нstersen sor. zürafa kekeme yalnız, bence balıklara sor, tabi eğer uzak doğu dilini biliyorsan."


Erdal Ayrancı'nın odasında kendisinden geriye kalan eşyaları inceliyoruz: Partolonunun cebinden çıkan beş yüz bin lirayı elimize alıyoruz; Atatürk'ün yüzüne kan bulaşmış. Erdal Ayrancı'yı hastanenin morgunda görenler, "bembeyaz bir ölüydü", diyecekler.


Biricik kızları Zeynep matematik dersinde kümeler konusu işlenirken, ailesinin kümesini çizecek: ĞÖnce kendisini, sonra annesini ve en son olarak da babasın Erdal Ayrancı'yı yerleştirecek kümenin içine.


ASAF KOЇAK
Asaf Koçak, "Bizim toplumumuzda bireylerin kendilerini sorgulamaları ve dönüştürebilmeleri kaygıları oldukça az. Sorgulamak yeterli değil mesele dönüştürebilmekte. En önemli olanın aynanın karşısına geçtiğimizde kendimize ateş edebilmeyi becermemiz olduğuna inanıyorum diyor.


"Asaf duvara asılan ve koleksiyonlara girenlerde yeni arayışlardan yanayım. Bir defa korkusuz olacaksınız ve tanımlara var olanlara fazla bel bağlamayacaksınız. tanımlar geçici değilmi sanatta yeni arayışlar içerisinde olmak gerek diyor.


Uzun yıllar süren karikatür serüveninden sonra bir değişim ve yenilenme dönemi başlıyor sanatında. Belki de asıl yapmak istediklerini bundan sonra gerçekleştirecek.


Asaf Koçak bir karikatüristti, fakat öncelikle bir insandı. Bir yandan ödenmeyen ev kirası kapanan telefonu "ki müzmin durumları bunlar Asaf'ın" öte yandan duygusal olarak yaşadığı derin yıkım, gerede yeşil pantalonu mor çoraba rengarenk gömlekleriyle yaşamını ti'ye alabilen bir Asaf Koçak yaşıyor.


"Hiç bir zaman mutlu ve huzurlu olamadı. Hep huzursuz, kaygılı ve sıkıntılıydı. Acılar içinde kıvranan bir insandı, fakat bunu çevresine göstermezdi. Bir çok kişi Asaf'ı yaşama sıkısıkıya bağlı bir insan olarak anımsıyor, fakat o asıl başkalarını yaşama bağlardı." Sivas'a giderken ev kirasını ödemiş olması Asaf Koçağın yaşadığı en büyük ve son oluyor.




NESНMН ЇНMEN


"Beni fraksiyonlara bölünmüş sol sevmedi bir türlü. ĞÖyle kendimi beğendirme şirin gösterme derdim de yok... Alevi dernekleri de... Sol sevmedi, çünkü ben hiç bir fraksiyona girmedim. Sanatçının fraksiyonu olur mu? Ben halkın ozanıyım, ezilen biriyim ve elbette ezilenlerden yanayım, ama şu "Sol'un" ve bu "Sol'un" sazını çalamam Alevilik de öyle. Bizim kültürümüzün zenginliği oradan geliyor, ama ben Alevilicilk de yapamam. Їağı geçti bunların. Hem sınıflardan, emekçiden söz ediyoruz. hem de Alevicilik yapıyoruz. Bana bu da ters geliyor. Ama şu var: Türkiye'de ilk ĞŞah Нsmail gecesini ben düzenledim. Güçlü bir halk ozanı olduğu için, bir kültür eri olduğu için düzenledim."


Ankara'daki Can Yücel ve Yaşar Kemal'in katkılarıyla düzenledim. Alevi kitlesine yaslanarak yapmadım bunu kültür olayı olduğu için yaptım o'nun içindir ki Alevi derneklerinin toplantılarına pek çağırmazlar beni, Pir Sultan'a da bu yıl çağırdılar, yol param da yoktu ama, 500 bin lira bir yerden bulup geldik. Yokluk, yoksulluk içinde bile olsam Türkiye'de yaşamayı seviyorum.


Gel ey Nesimi sen, senden sor seni,
Sakın ha hor görme asla bir canı,
Нnsanları sev sen, eyle secdeni
Mukaddes bir varlık hakkın kendisi




MUHLНS AKARSU - MUHНBE LEYLA AKARSU


Muhlis Akarsu, 1948 yılında Sivas'ın Kangal ilçesinin Minarekaya köyünde doğdu. Hacı Bektaşi Veli, Yunus Emre, Karacaoğlan, Aşık Veysel doğrularından yola çıkarak, kendine insan sevgisini şiar edindi, 1972 yılında kendisinin de çok saygı duyduğu Seyyit Halil Їiftlik'in kızı Muhibe Leyla Їiftlik'le evlendi. "Muhibe Leyla Akarsu'nun bu evliliklerinden Pınar, Їınar ve Damla adlarında üç kızları oldu.


Mahsuni ĞŞerif'in Muhlis Akarsu için söylediklerini anımsıyoruz. "Genellikle kış günlerinde yapılan Bektaşi Cem ve Cemaatlerinde, yörenin seyitlerine ve ozanlarının etkisinde kaldı.ĞÖnceleri klasik Bektaşi kalıpları içinde ismini duyuran sesini-sazını dinleten ünlü arkadaşım yetmişli hatta altmışlı Türkiye'de başlayan devrimci kıpırdanışlara yabancı kalmadı. Zamanla dev ozanlar Нhsani, Ali Нzzet, Nesimi, Їırakman gibi isimlerle sahnelerde görüldü.


Son derece yanık ve tok sesiyle bir zamanlar plak ve kasetlerde rekor düzeylerde eserler sergiledi.


Akarsu özünde Pir Sultan Abdal aşkıyla doludur. Pir Sultan'ı rehber seçmişti. Kendisinin sonunun darağacı olup olmamasını hiçe sayardı. Ama diri diri yakılacağını hiç de aklının ucuna getirmemişti kuşkusuz.


Her mısrasında gericiliğe ateş püsküren kardeşlik barış ve dostluğun simgesi olmuş bir ozandı.


Muhlis Akarsu Türkiye'ye adım adım gezerek kendi kültürü olan Alevi Kültürünü tanıtımını üstlenmişti


Akarsunun unutulması mümkün değildir. Pir Sultan Kültürü ile yaşıyacaktır. Bu yazıyı bitirirken Muslis ve Muhibe Akarsuyu, söz ve müziği Muhlis Akarsuyun olan "Нşte Geldim Gidiyorum" adlı türküyle anıyoruz.



SEHERGĞÅ“L ATEĞŞ


Sehergül Ateş, 1963 Ankara doğumlu... Açık ĞÖğretim Fakültesi öğrencisi... Türkiye Elektrik Kurumun'da (TEK) memur olarak çalışmış...
Evin her köşesinde Sehergül'ün yeteneğini, emeğini sergileyen ürünler yer alıyor; makrome el işleri, örgüler, yapma çiçekler ve özenle baktığı menekşeleri... Sehergül Akeş, çiçekleri çok seviyor, işyerlerinde kırkayakın çiçeği olduğunu öğreniyoruz; Her sabah "günaydın ben geldim" diyerek sesleniyor onlara, "öpün bakalım ablanızın elini" diyerek okşuyor hepsini.
Sehergül'ün odası, ölümünden dört gün sonra ilk kez açılıyor, o günden sonra da sürekli kilitli tutuluyor. Babası Musa Ateş odaya girmeyi reddediyor, acısını yüreğinde duyduğu kızı için döktüğü gözyaşlarını bizden saklamıyor artık... Ablası bir kaç bavula sığan ceyizini gösteriyor, odada Sehergül'e ait herşey yerli yerinde korunuyor. "Eğer saz çalmadan ölürsem, mezarımı tekmeleyin" diyor ablasına.. "Sen herşeyi öğrendin, bir tek saz çalmayı mı öğrenemeyeceksin ?" diye kızıyor ablası... "Evimin her köşesinde, bahçemin her ağacında onun emeği vardı.
Yaşamını güzelleştirmeyi bilen, yarınına umutla bakan, yüreği sevgi dolubir genç kızdı Sehergül Ateş... Diğer güzel insanlarımız gibi, O'nu da, apansız yitirdik kanlı Sivas'ta..




HASRET GĞÅ“LTEKНN


01 Mayıs 1971, Sivas'ın Нmranlı kazasına bağlı Han köyünde dünyaya geldi. 6 yaşında saz çalmaya başladı, 11 yaşında sahneye çıktı.


Müzik yönetmenliğini üstlendiği resmi olarak ilk defa kürtçe müzik yasağını delen "Nevroz" adlı kaset 1990'da önce entstürümantal olarak sonrada Nilüfer Akbal ve Rıza Akkoç'un katılımıyla gerçekleştirildi.


02 Temmuz 1993'de, Sivas'ta Madımak Otelinde 35 insanla birlikte katledildi. 13 Eylül 1993'de oğlu Roni Hasret Gültekin dünyaya geldi. Hasret Gültekin genç yaşına rağmen Anadolu Halk Müziğinin yorumlanmasında ve icrasında özgün bir yer edinmiş bir sanatçımızdı. ĞÅ“lkemizde Feodal ve türedi kültürün aşılarak yurtsever demokratik ve halkçı bir kültürün köklerinin sağlamlaştırılması kavgasının önemli bir neferiydi. Anadolu Aydınlanmasının ışıklarından biriydi Hasret Gültekin. "Ne arasak, Anadolu'da bulacağız!" derdi.


Hasret'in ana dili kürtçeydi. Güzel bir diksiyona sahipti. Sadece Kırmanci değil Dimili ve Sorani'de bilirdi. "Nerelisin" diye sorulduğunda üstüne basa basa "Koçgiriliyim, Kürdüm" derdi. Hasret "Ne arasan kendinde ara" felsefesinden yola çıktı. Hasret Gültekin'in yaşam serüveni içerisinde Anadolu'da özgürleşmenin önündeki en önemli engellerden birisinin din ideolojiside olduğunu kavramıştı. Turan Dursun'u okuduktan sonra "Bilinç sıçraması yaşıyorum, ufkum açıldı. Ateist'im diye haykırabilirim" diyordu.

!!!! ALINTI http://www.denizehasret.de


[tarihinde dzeltildi 2/7/2008 Saat 11:50 Yazar life23]

life23 - 2/7/2008 Saat 11:53

kaybediklerimiz Canlar
Muhibe Akarsu - 35 yaşında, Muhlis Akarsu'nun eşi
Muhlis Akarsu - 45 yaşında, sanatçı
Gülender Akça - 25 yaşında
Metin Altıok - 52 yaşında, şair, yazar
Ahmet Alan - 22 yaşında
Mehmet Atay - 25 yaşında, gazeteci
Sehergül Ateş - 30 yaşında
Behçet Aysan - 44 yaşında, şair
Erdal Ayrancı - 35 yaşında
Asım Bezirci - 66 yaşında araştırmacı, yazar
Belkıs Їakır- 18 yaşında
Serpil Canik - 19 yaşında
Muammer Їiçek - 26 yaşında, aktör
Nesimi Їimen - 67 yaşında, şair, sanatçı, üç telli curanın son ustası
Carina Cuanna - 23 yaşında, Hollandalı gazeteci
Serkan Doğan - 19 yaşında
Hasret Gültekin - 23 yaşında şair, sanatçı, şelpe tekniğinin önderi
Murat Güneş,Murat Gündüz - 22 yaşında
Gülsüm Karababa -22 yaşında
Uğur Kaynar - 37 yaşında, şair
Asaf Koçak - 35 yaşında, karikatürist
Koray Kaya - 12 yaşında
Menekşe Kaya - 17 yaşında
Handan Metin - 20 yaşında
Sait Metin - 23 yaşında
Huriye ĞÖzkan - 22 yaşında
Yeşim ĞÖzkan - 20 yaşında
Ahmet ĞÖztürk - 21 yaşında
Ahmet ĞÖzyurt - 21 yaşında
Nurcan ĞŞahin - 18 yaşında
ĞÖzlem ĞŞahin - 17 yaşında
Asuman Sivri - 16 yaşında
Yasemin Sivri - 19 yaşında
Edibe Sulari - 40 yaşında, sanatçı
Нnci Türk - 22 yaşında
Kenan Yılmaz - 21 yaşında

life23 - 2/7/2008 Saat 12:02

Sivas Katliamı üzerine
bestelenen şarkı ve türküler


Edip Akbayram, Türküler Yanmaz
Emekçi, Sivas Ağıdı
Grup Yorum, Sivas (Gün Tutuşur)
Mahzuni ĞŞerif, Sivas Dramı
Zülfü Livaneli, Yangın Yeri
Almora, Güneşin Ozanları
Radical Noise, Їığlık
Akın Eldes, Madımak
Moğollar, Issızlığın Ortasında
Antisilence, Died On 2nd Of July
Aşık Gülabi, Sivas Madımakta Canlar
Metin - Kemal Kahraman, Renklerde Yaşamak
Ferhat Tunç, Kızılırmak Boylarında Bir ĞŞehir

life23 - 2/7/2008 Saat 12:43


Erasmus - 4/7/2008 Saat 18:47

Sıvas olaylarından ders alınmadı. Eğer ders alınmış olsaydı, bugün bu kadar toplumsal bir çöküntüye uğramış olmazdık. Sivas olaylarının katilleri hala ellerini kollarını sallayarak dışarda ya da lüks yerlerde yaşamlarını devam ediyorlarsa, demek bir yerlerde yanlış var. Нşte bu yüzden diyorum ki 15 yıl önceki olaylardan ders alınmadı. Alınmadığı için de Sıvas olaylarının yaşanmasına sebeb olan zihniyet gün gittikçe mantar gibi ürüyor. Нnsanlarımız sağlıklı düşünemiyor. Ve bu yüzden diyorum ki Sıvas Madımak Oteli bir müzeye dönüştürülmeli. Dönüştürülmeli ki, gün gelir torunlarımız bu ibret verici olayın yaşanmamsı için mücadele ederler.

Sivas ĞŞehitleri'nin ruhu şad olsun...

Bu konunun yazarı : Dostsesi - Stimme der Freundschaft
http://dostsesi.com/forum

Bu sayfanın URL'u:
http://dostsesi.com/forum/modules.php?name=eBoard&file=viewthread&fid=51&tid=886