Sıradanlığımız kendi suçumuzdur; sıklıkla sorumluluğunu başkalarına
attığımız. " Sen olmasaydın " ya da " böyle olmasaydı " diye kulplar
taktığımız. Haksızlık ederek onlara; kendimizi avuttuğumuz, temize
çıkardığımız, daha doğrusu kendimizi kandırdığımız. Kendi suçumuz.
" Gri " ye de öyle yaptık. Düz baktık ona. Suçlar yükledik. Ellerimizin
sıcak su ile soğuk su arasındaki o kısacık yolculuğa çıkamayışının faili
yaptık onu. Hiç birimizin aklına gelmedi oysa...
" Gri "aslında ta kendisiydi düzensiz, sıradışı hayatın.
Çünkü "siyaha bulaşmadan, beyazı kirletmeden" ulaşamazdık ona.
Suya sabuna dokunmayanların (dokunamayanların) garezlendiği sevgili
"gri"...
Sahte saadet ve mutluluk kalelerinin baş düşmanı. Olamayışın,
oldurulamayışın, binlerce kez yinelense de yenilenin, boyu aşan dalgalara
meydan okuyamayanın sığındığı sakin liman "gri"...
İnanamadığımız hayatlara merakla ve kıskançlıkla baktığımız anlarda,
elimizdekilerle yetinmenin "maalesef" kırgınlığını yaşadığımız,
acizliğimizin ayyuka çıktığı anlarda korkmaktan korktuğumuzun tek suçlusu,
tek sorumlusu "gri"...
El pençe dört duvar bekler bizi, sakin hayatlarımızın dışarıdan korunduğu
evlerde..
Kapımıza onca sürgüyü çeker, içerimize örteriz kepenklerimizi. Sanki yarın
hiç gelmeyecek, ya da bizi bulmayacakmış gibi sahte bir rahatlıkla
gömülürüz televole hayatların sergilendiği ekran başına.
Doğan her günü yeni bir gün kisvesinden çıkarır, "nasılsa dünümden ne farkı
olacak
" la sınırlandırmakla, aslında ne kadar kaçtığımızı gizleriz hayattan...
Hayatla saklambaç oynarız bir çölün ortasında, “saklandım”
deriz çırılçıplakken biz.
“Bul bizi” deriz, hiçken biz.
Bulunamayışımızı iyi saklanmamıza yorarken, hayatın bizi kaale almayıp da
görmezlikten geldiğini anlamayız.
Arkamızda bıraktığımız dümdüz, inişsiz çıkışsız, çukursuz yol, bundan
sonrasının da teminatı olabilir mi acaba?
Sonranın garantisi olabilir mi öncemiz?
Nereye gizlediler yüklemlerini, ya da kendi yüklenemediklerini taşıyanlara
gıptayla bakarken, hangi durakta bekleyecekki onları geri dönmeyecek
sevgili?
Düş'ün kalesini zorlamazken siz, hangi gerçek ne kadar merdiven olabilirki
ulaşamadıklarınıza?
Size kalmıştır hesap, hesabını soracak bir kişiniz ya da bir hayatınız
yoksa.
Taşımadıklarınız bir gün gelir, ağır bir yük gibi oturur omuzlarınıza,
bilmediğiniz için sırtlanmayı, yıkılır kalırsınız tek bir gramın
altında...
Hayat, kendisine ciddi bir alayla yaklaşanlara alıcı gözünü açar.
Melike Sam
13.12.2004
____________________
kopan bir ipe, sımsıkı bir dugum atarsanız, ipin en saglam yeri artık bu
dugumdur. ama ipe her dokunusunuzda, canınızı acıtacak tek nokta yine o
dugumdur."
www.dostsesi.com
dunyaya acilan pencereniz