Her Kürt gerilla doğar’

Her Kürt gerilla doğar’

Kimdir bu Neo - Con'lar ?




Kimdir bu Neo-Con’lar? Ne yeyip ne içerler? Hangi amaca hizmet ederler? Vazgeçilmezleri nelerdir? Doğrusu onları bir çoğumuz biliyoruz. Hemen hepimiz şu veya bu şekilde isimlerini duymuşuzdur.

Hatırlatmak için bazılarını tekrarlayalım. Dick Cheney, Donald Rumsfeld, Paul Wolfowitz, Lewis Bibby, Richard Perle, Douglas Feith, Francis Fukuyama ve buraya sığdıramayacağımız pek çok kişi bu grubun önemli isimlerindendir.

Bugün bir çoğu ABD yönetiminde etkin roldedir. Olmayanlar da çeşitli kuruluş ve vakıflarda danışmanlık görevi ile ABD’nin “yeni yüzyıl stratejisini” belirlemektedirler.

Hizmet ettikleri düşüncenin en açık yansımasını binlerce insanın katledildiği Irak işgali ile ortaya koymak mümkündür. Ancak meseleyi daha iyi kavrayabilmek için biraz geriye gitmekte yarar vardır.

Neo-Con’lar (yeni muhafazakarlar) yani Yahudi ve Hıristiyan Siyonistler 1980’li yıllarda Cumhuriyetçi Parti ile birlikte soldan sağa kaymışlardır. Bu sapmada iyi-kötü kavramındaki değişimin etkisi büyüktür....




Artık ABD ve İsrail iyi, Sovyetler ve sözde teröre destek veren İslam dünyası kötüdür. Bu kaotik düşünce bir süre ABD yönetiminde yeterli ya da onların yaklaşımı ile olması gereken desteği bir türlü uygulamaya dönük stratejilere çevirmeyi başaramadı. Özellikle Clinton dönemi bu açıdan pasif bir dönem olarak kabul edilir.

Ancak ilk başlarda alkol bağımlılığını din kavramı ile gidermeye çalışan ve sonra en ileri Neo-Con kesilen Başkan Bush yönetimi söz konusu örgüt ya da fikir odağının bir anlamda sözcüsü haline geldi. Yeni muhafazakarlara göre, ABD’nin çıkarları her şeyin üzerindedir ve İsrail’in başarısı bu çıkarların en büyüğüdür. Öyle ki Neo-Con’lar tarafından kurulan PNAC adlı düşünce kuruluşunun 2001 yılında “Amerikan savunmasının yeniden inşası” başlıklı projesindeki şu cümleler birazdan bahsedeceğimiz dini sapkınlıklarına uydurdukları siyasi kılıftır. “21.yy ABD’nin küresel hegemonya çağıdır.

Uluslararası barışı koruyan güçler, BM’nin değil ABD’nin siyasi liderliğini gerektirmektedir. Uzay ve internet ortamı kontrol altına alınmalı; Ortadoğu, Orta Asya ve Afrika Amerika’nın denetimi altına girmelidir.” Bu yaklaşım ABD dış siyasetine yayılmacı-işgalci, militarist ve devrimci anlamlar yüklemiştir. Neo-Con’ların fikir babası olarak bilinen Strauss’un ise “diktatörlükle yönetilen rejimlere demokrasi dayatılmalı, gerekirse güç kullanılmalıdır.

Bunun yaygınlaştırılması ABD’nin güvenliği için şarttır.” şeklindeki yaklaşımı ile bir bakıma fikir özgürlüğü ve insan haklarının dünyaya dağıtılmak üzere Tanrı tarafından ABD’ye verilen bir görev olduğu düşüncelerine temel oluşturan bir niteliktedir. Öte yandan 11 Eylül saldırıları ile beraber daha asıl suçlu bulunmadan Irak’ın işgali ve beraberinde BOP’un dünyaya duyurulması Neo-Con’ların “medeniyetler çatışması” ihtimalini bile göze alan, bir gözü dönmüşlüğün içerisinde olduklarını ortaya koymaktadır.

Hem dünyanın bütün kaynaklarını çok uluslu şirket ve sermayelerine tahsis etmek ve hem de din kavramı ile suiistimal ettikleri sapkın düşünceye zemin hazırlamaktır. O düşünce şudur: “Büyük İsrail devleti kurulduğunda kutsal Mesih inecek ve dünya ebedi kontrol altında olacak.” Daha iki gün önce ABD’de yapılan bir ankette (Amerikan Associated Pres) 2007’de bunun gerçekleşeceğine inananların oranının yüzde 25 olduğu belirtildi.

Üstelik Neo-Con’lar bazı kaynakların belirttiği üzere ABD basınında da kendilerine taraftar bulmuşlardır. Wall Stret Jounal, Fox News, The Public Interest ve Weekly Standard söz konusu basın kuruluşlarıdır. İşte yukarıda kısaca ifade etmeye çalıştığım bir süreçle Neo-Con’lar tarafından ele geçirilmiş ABD yönetimi “yeni dünya düzeni” ni kurmak için harekete geçmiştir. Ya sonra... Onu da haftaya değerlendirelim...

Kürşad Zorlu