Şu İnsanlar
Yasamanın verdigi mutlulugu doya doya yasayan ve yasadıgının bilincine
varan ve bunu diger insanlara da vermeye çalısan insanlar. Kendi
mutluluklarının ancak ve ancak baska insanların mutluluguyla
varolabilecegine inanan güzel insanlar. Dogal olarak bu tür insanlar yasamı
paylasarak sürdürme erdemine ulasmıs insanlardır. Kavustukları olanaklardan
baskalarını da yararlandırarak, onların da yasamlarını kolaylastıran
insanlar. Bu tür insanlar olmasaydı yasam çekilir miydi bilmiyorum ama iyi
ki varlar. Azınlıkta da olsalar, koca bir kentte bir-iki kisi de olsalar,
öyle sanıyorum ki dünya onların hatırına, onların yüzü suyu hürmetine
dönüyor olmalı. Küçük hesaplar pesinde kosmak, baskalarını kandırmaya
ugrasmak, birinin ayagını kaydırarak yerine geçmeye çalısmak yer almaz
onların beyin hücrelerinde. Tam tersine, bir elektrik santralı gibidir
beyinleri, hem kendilerini hem de
baskalarını ve giderek bütün dünyayı aydınlatan elektrik üretirler. iyice
bakın, dikkatli bakın göreceksiniz yüzlerindeki o ısıgı. Hiç farkettiniz mi
bilmem, bu gibi insanların yüzünde bir ısık vardır. Sanki içlerinde
lambalar yanar da, yüzlerine vurur ısıgı. Esmer de olsa, zenci de olsa,
beyaz da olsa..Genç de olsa yaslı da...Ya da güzel ya da çirkin hiç
farketmiyor ,bir ısık varsa içinde mutlaka vuruyor yüzlerine. Girdikleri
her ortamı aydınlatan, varlıklarıyla mutlu eden insanlardır bunlar.
Paylasmayı seven, karsılıksız seven, mutlulugu almakta degil vermekte gören
güzel insanlar.
Bazı insanlar da vardır, geçtikleri yerlerde ekinler kurur. Ölüm sinmistir
yüzlerine. Hayır ölüm bile degil. Çünkü ölümün bile güzeli var. Hiçlik
sinmistir yüzlerine, yokluk sinmistir. içlerinden yayılan korkunç bir
karanlık, giderek bütün bedenlerini kaplar. Yüzlerine vuran karanlıgı
görünce dehsete kapılırsınız. Bir an önce kaçmak istersiniz
yanlarından.Yüzlerini bir daha görürseniz sekiz sene isinizin
rasgitmeyecegine inarsınız. Yasamın agırlıgı çökmüstür üzerlerine.
Paylasmak ölüm demektir onlar için. Baskalarının mutlu olmaması içindir
dünyadaki misyonları sanki. Ne kendileri mutlu olurlar ne de baskalarını
mutlu ederler. Zehir ederler yasamı çevresindekilere. Hiçbir seyi
begenmeyen, herseyden sıkılan, küçük hesapların içinde sıkısıp kalmıs
zavallı yaratıklar. Ay tutuluyorsa , günes tutuluyorsa bunların yüzünü
gördüklerinden mi tutuluyor nedir diye düsünüyorum kimi zaman. Göktasları
çarpıyorsa ara sıra dünyaya, bunlara kızdıklarından mıdır nedir?
Oysa su yasadıgımız dünya ne kadar yasanmaya deger bir bilseler. Bir
bilseler ki, bir canlının varolması için ne mucizeler gerçeklesmekte. Ve bu
canlının yasamını sürdürmesi için ne badireler atlatılmakta. Her canlının
bu dünyada özel bir yeri oldugunu, hele de insan denilen yüce varlıgın her
birinin biricik özelliklere sahip oldugunu bir bilseler. Ve bir denizin
mavisini seyretmenin, bir agacın nasıl çiçek açtıgını, nasıl meyve
verdigini seyretmenin mutlulugunu kesfetseler. Her canlının kendi yavrusunu
nasıl besledigini, bir kusun küçücük canıyla yavrularına nasıl yiyecek
bulmak için çırpındıgını bir görseler. Her canlının kendi yavrularının
varlıgını sürdürmesi için kendi yasamlarını tehlike atmalarını bir
farketseler.
Ve insan olarak, içlerinde bir sevgi kırıntısı olsa da askı tatsalar. O
insana nice acılar verdigine inanılan ask denilen yüce duyguyu. Bir askı
acısıyla tatlısıyla yasamanın bile bu dünyaya gelmis olmaya degdinin
hazzına varsalar. su essis evrenin seyrine dalsalar. Kuslara, böceklere,
otlara, çiçeklere seyre dalsalar bir. su kapkara topraktan binlerce renkte
çiçegin fıskırdıgını farketseler bir. Yasamın ne kadar ele geçmez bir
ayrıcalık, bir mucize oldugunu farketseler azıcık bir düsünmeyle.
iyi ki yasamı güzellestiren, çekilir kılan, yüzlerinden ısık saçan insanlar
var diye düsünüyorum. Yoksa yasam bir ızdırap olurdu!..