|
deleted   Cevaplar: 158 kayıt olmuş: 9/10/2007 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 1/3/2008 Saat 02:38 |
|
|
Türkiye'nin Kuzey Irak'a yönelik kara operasyonunu beklenmedik şekilde
sona erdirmesi kafalarda soru işaretleri yarattı. Ankara'ya dün gelen ABD
Savunma Bakanı Gates'e ağır birliği içinde verilen yanıtların ardından
sabaha karşı çekilmenin gerçekleşmesi tartışmalara yolaçtı.
Buna karşılık Genelkurmay Başkanlığı'ndan bugün yapılan açıklamada,
"Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu kararına içeriden ya da dışarıdan her hangi
bir etki söz konusu değildir" vurgusu özenle yeraldı.
DÜN NELER OLDU?
Türkiye'nin Kuzey Irak'a yönelik kara operasyonunu kısa sürede sona
erdirmesini isteyen ABD Savunma Bakanı Robert Gates'e, Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar
Büyükanıt ve Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, ağız birliği içinde,
"Operasyon, hedeflerine ulaşıp bir daha girilmesine gerek kalmayıncaya
kadar sürecek" karşılığını verdi. ABD'li bakana "kısa süre" ile neyi
kastettiğini soran Büyükanıt, "Gates'e ABD'nin Afganistan'da yıllardır
yürüttüğü mücadeleyi anlattım, anlayışla karşıladı" dedi.
KİM NE DEDİ?
Recep Tayyip Erdoğan (Başbakan); "Hedeflere ulaştıktan sonra oradaki
askerlerimiz geri dönecektir." *Vecdi Gönül (Savunma Bakanı): "Ne kadar
gerekirse o kadar kalacağız." *Yaşar Büyükanıt (Genelkurmay Başkanı): 'Kısa
süre izafi bir kavram, bazen bir gün, bazen bir senedir. Biz 24 senedir
terörle mücadele ediyoruz. Onun için bizim terörle mücadelemiz devam
edecek.''
BUSH DA DEVREYE GİRDİ!
ABD Başkanı George Bush, akşam saatlerinde düzenlediği basın
toplantısında Türkiye'yi mümkün olan en kısa sürede Irak'tan çıkmaya davet
etmişti.
Bush, Beyaz Saray’da düzenlediği basın toplantısında operasyona
ilişkin bir soru üzerine şunları söylemişti:
"Operasyonun sınırlı ve geçici olması gerektiğini söyleyen Savunma
Bakanı Robert Gates ile aynı fikirdeyim. Başka bir deyişle bu uzun süreli
olmamalı. Türkler, çabuk hareket etmeli, hedeflerine ulaşmalı ve çıkmalı."
Bir gazetecinin "Ne kadar çabuk" sorusuna Bush, "Mümkün olduğu kadar çabuk"
diye yanıt verdi.
Bush, aynı gazetecinin "Günler mi, haftalar mı" diye sorması üzerine
de yine "Mümkün olduğu kadar çabuk" yanıtını verdi.
GENELKURMAY AÇIKLAMASINDAKİ VURGU
Harekatın başlangıç ve bitiş zamanı tamamen askeri gerekçe ve
ihtiyaçlara göre tarafımızdan belirlenmiştir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu
kararına içeriden ya da dışarıdan her hangi bir etki söz konusu değildir.
Kaldı ki, bu konuda bazı haberlerin çıktığı gün, harekata katılan
birliklerin bir kısmı başlangıçtaki planlama gereği sınırlarımız içine
çekilmiş durumdaydı.
YABANCI BASIN NE DEMİŞTİ?
-TSK’nın sınır ötesi kara harekatının süresi konusunda Türkiye
ile ABD arasında ortaya çıkan farklı yaklaşımlar, dünya medyasınca yakından
izlendi.
Bugün yayınlanan gazetelerde “ABD Irak operasyon konusunda
Türklere yaptığı baskıları artırdı" yorumları yeralmıştı.
Yabancı medya, Türkiye’nin ABD’ye çabucak geri çekileceği
güvencesini vermeyi reddettiğini yazmıştı.
____________________
|
|
Member  Cevaplar: 289 kayıt olmuş: 27/1/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 1/3/2008 Saat 03:27 |
|
|
Yeryüzündeki en ilahi disiplin Türk askerindedir.
O ne yapilmasi,gerekeni bilir!!!.
Emeginize,yüreginize saglik sevgili kardesim,Kizil.
|
|
Ziyaretçi 
|
 |
Yazılış Tarihi: 1/3/2008 Saat 04:02 |
|
|
Sevgili arkadaşlar bu siyasi konuları fazla anlamam ama bir de şöyle
düşünebilirmiyiz...
Harekat neden bıçakla kesilir gibi kesildi acaba
Hemen dünkü ABD Savunma Bk. nının sözleri, ve yaklaşık 10 gündür boyalı
basınımızın savaş çığlıkları ile allayıp pulladığı haberler gözümüzün önüne
geliyor ve ilk ihtimal sahada kazandık ama siyasette kaybettik.
ACABA
TSK ilk harekat günü açıklamasında belirli bir süre için girileceğini
açıkladı. Acaba o yöreyi göreniniz varmı şöyle usta bir terzi ütüleyebilse
2-3 tane türkiye arazisi oluşur. Kar 1.5-2 metre arasında ve asker 8 gündür
arazide. Takdir edersinizki insanoğlunun belirli bir direnci vardır.
Şimdiden öküz altında buzağı aranmaya başlandı niye çekildik. Zaten oradaki
belirli sayıdaki teröristi yok etmek için girildi ve giren asker sayısı
10.000 eger, boyalı basının bizlere yansıttığı gibi bir harekat olsa
herhalde TSK bu sayıda askerle girmez 5-6 kat daha sayıyı artırırdı.
Halk olarak takip ettiğimiz haberlerde, sınır dışına dair iletilen
haberleri fazla ciddiye alıyoruz. Ancak sokaktaki vatandaşın tepkilerini,
esnafın tepkilerini iletebilecek olanağa sahip olan medyamız, bir de emekli
paşalarımızın boy boy, TV lere çıkıp biz şöyle yapmıştık, böyle etmiştik
türünden eski harekatlara yönelik beyanları dinleyebiliriz. O beyanların
düşünebiliyormusunuz mevcut operasyon ile uzaktan yakından alakası yoktur
peşinen belirteyim.
Saygıyla
|
|
Senior Member  Cevaplar: 808 kayıt olmuş: 6/11/2004 Durum: Çevrimdışı
|
 |
Yazılış Tarihi: 1/3/2008 Saat 08:37 |
|
|
gercek su ki asker emir kuludur.
ve hangi birime baglidir T.S.K. bunu kacimiz bilir.
en nihayet siyasette kaybettik.
yine cikarlar önce geldi  ____________________ kopan bir ipe, sımsıkı bir dugum atarsanız, ipin en saglam yeri artık bu
dugumdur. ama ipe her dokunusunuzda, canınızı acıtacak tek nokta yine o
dugumdur."
www.dostsesi.com
dunyaya acilan pencereniz
|
|
Ziyaretçi 
|
 |
Yazılış Tarihi: 1/3/2008 Saat 18:08 |
|
|
Uğur Mumcu 7 ocak 1993 tarihinde bir yazısında aynen şöyle diyor:
Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA
ve MOSSAD'ın Kürtler arasında? Yoksa CIA ve MOSSAD antiemperyalist savaş
veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?
.........................
Uğur Mumcu'yu 24 ocak 1993 de uğradığı bombalı saldırıda kaybettik.
.........................
Bir masa var; üstünde PKK. Ya masanın altında neler var? Hangi hesaplar?
Hangi tavizler?
Bu soruların cevapları ve çözümleri siyasilerin işi değil mi? Hep bize
verilen şablon kadar bakıyoruz. Oysa ki cevaplar; çözümler çerçevenin
dışında.
...........................
PKK nin arkasında ABD ve AB var benim ilkokula giden çocuğum bile
bunu biliyor.
............................
Bugünü anlamak isteyenler tarih okusun. Özellikle Osmanlı'nın Balkanları
nasıl kaybettiğini bir daha bir daha okusun. Yüz yıl önce sahneye konmuş
bir oyun yine sahnede. BÖL, PARÇALA , SÖMÜR!
...................................
Kapitalizmin enerji coğrafyasına ihtiyacı var. Bu coğrafyada iplerin kendi
elinde olması için her türlü kartını ortaya sürüyor. Gerekirse demokrasi
(!) bile götürüyor. İnceleyin, okuyun, bakın.
Alın elinize dünya haritasını.
Afganistan'dan başlayarak Türkiye'ye, Eski Yugoslavya'ya gelin. Bakın bir
daha bakın. Neler olup bitiyor bu coğafyada ??? ... Etnik yapıdan dine;
mezhepten dünya görüşüne kadar ne varsa bu topraklarda sahnelenen oyunları
düşünün...
....................
70 lerde Türkiye sağ-sol diye bölündü. 80 lerde Kürt- Türk diye ve bunun
yanında yetmedi laik- antilaik diye ayrıştık. Kim dindar kim dinsiz diye
sorgular olduk birbirimizi. Sivas 1993 Madımak Yangını yakılan 37
"insan"... Bahriye Üçok'tan Uğur Mumcu'ya; Necip Hablemitoğlu'ndan Abdi
İpekçi'ye öldürülen aydınlar...
İstanbul!daki HSBC Banka ve basına çıkan çıkmayan birçok bankaya yapılan
saldırılar. Çarşı; otobüs kundaklamaları. Öldürülen zavallı insanlar...
Öyle çok ki say sayabildiğince.
Biz böyle birbirimize düşmüşken; Tüm kurumlar devlet eliyle
"demokratikleşme adı altında " erozyona uğratılıken yozlaşmayan yalnızca
TSK kalmışken emperyalistler ellerini oğuşturuyor.
Birbirimizin gözünü oyarken biz
sömürülüyoruz habersiz.
|
|
deleted   Cevaplar: 158 kayıt olmuş: 9/10/2007 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 1/3/2008 Saat 18:39 |
|
|
Yorumlari okurken Aklima Atatürkün Bursa Nutku geldi.
Türk genci, inkilapların ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların
lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve inkîlapları
benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı
ve bir hareket duydu mu, "bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır,
ordusu vardır, adliyesi vardır" demeyecektir. Hemen müdahale edecektir.
Elle, taşla, sopa ve silâhla, nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır.
Polis gelecektir; asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır.
Genç, "polis henüz inkilap ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek,
fakat asla yalvarmayacaktır.
Mahkeme onu mahkum edecektir.
Yine düşünecek: "Demek, adliyeyi de islah etmek, rejime göre düzenlemek
lâzım!"
Onu hapse atacaklar. Kanun yolundan itirazlarını yapmakla beraber; bana;
İsmet Paşa''ya, Meclis''e telgraflar yağdırıp haksız ve suçsuz olduğu için
tahliyesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek.
Diyecek ki; "Ben inanç ve kanaatimin icabını yaptım. Müdahale ve
hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız gelmişsem, bu haksızlığı meydana
getiren sebep ve amilleri düzeltmek de benim vazifemdir!"
İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği!
____________________
|
|
Site kurucusu   Cevaplar: 660 kayıt olmuş: 11/9/2006 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 1/3/2008 Saat 19:43 |
|
|
Atatürk böyle bir sözü hangi Sartta söylemis olabilir? kendisine baglı
güvenlik güclerinde bir eksiklik mi görmüstü?
____________________ Dört sey geri gelmez atılan ok, söylenen söz, kacırılan fırsat ve gecen
zaman .
|
|
Senior Member  Cevaplar: 808 kayıt olmuş: 6/11/2004 Durum: Çevrimdışı
|
 |
Yazılış Tarihi: 1/3/2008 Saat 20:45 |
|
|
bende bu nutkuna rastlamadim
ama paylasimlariniz icin tskler
sam
zora  ____________________ kopan bir ipe, sımsıkı bir dugum atarsanız, ipin en saglam yeri artık bu
dugumdur. ama ipe her dokunusunuzda, canınızı acıtacak tek nokta yine o
dugumdur."
www.dostsesi.com
dunyaya acilan pencereniz
|
|
deleted   Cevaplar: 158 kayıt olmuş: 9/10/2007 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 1/3/2008 Saat 22:08 |
|
|
Tahminimce Cogunluk bu nutuktan haberdar degil.Celiskliler var diyemi
bukdar Su istimal edildi bursa nutku.
____________________
|
|
Senior Member  Cevaplar: 808 kayıt olmuş: 6/11/2004 Durum: Çevrimdışı
|
 |
Yazılış Tarihi: 2/3/2008 Saat 00:57 |
|
|
degerli zora
demek celiskileri sende fark ettin '' celiskiler var diyemi'' cumlenden
anlasiliyor.
burda ben bir suiatimal göremiyorum.
suistimal kelimesini dogru kullandigindan eminmisin hmm
saygilar 
[tarihinde düzeltildi 2/3/2008 Saat 00:59 Yazar asliyok]
____________________ kopan bir ipe, sımsıkı bir dugum atarsanız, ipin en saglam yeri artık bu
dugumdur. ama ipe her dokunusunuzda, canınızı acıtacak tek nokta yine o
dugumdur."
www.dostsesi.com
dunyaya acilan pencereniz
|
|
deleted   Cevaplar: 158 kayıt olmuş: 9/10/2007 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 2/3/2008 Saat 01:54 |
|
|
En basta sunu yazmisiniz Asliyok
(bende bu nutkuna rastlamadim )
(suistimal kelimesini dogru kullandigindan eminmisin hmm )
Simdi Size Suistimali yazim önce.
Kullanılmayan bilgi suistimal edilmiş demektir. Ki sizde rastlamdim
diyorsunuz.
Simdi siz Bir kendinize sorun neden okumadiniz??
Kelimye yanlis kulanmadigimi sizde fark etim.
____________________
|
|
Ziyaretçi 
|
 |
Yazılış Tarihi: 2/3/2008 Saat 02:20 |
|
|
Arkadaşlar paylaşımlarınız için teşekkürler son zamanlarda sadece okuyucu
olarak katılıyordum. Fakat anlamsız gerginlikleri görünce bende de bulunan
bilgileri paylaşmak istedim. Biraz uzun ama okuyunca Bursa nutku ne için
söylendi anlaşılır.
BURSA NUTKU - AÇIKLAMA -
Atatürk’ün “Bursa Nutku”, günümüzün en ilgi çekici
konularından birisi haline gelmiştir. Zamanın Bornova Savcısı, Bornova
Asliye Mahkemesi’nde, “Nutuk”u okuyanların, halkı
kanunlara karşı gelmeye teşvik iddiası ile dava açtı. Bu sırada dönemin
Yargıtay Başkanı’nın “Adalet Yılı” açış konuşmasında,
“Nurculuk” dolayısıyla, Atatürk’ün Bursa Nutku’nu
tekrar etmesi üzerine şiddetlenen tartışma, halen devam etmektedir. Bu
nutkun anarşiyi teşvik ettiği, özellikle “Atatürk tarafından
söylenmediği” yönünden gazetelerde başlayan tartışmaya, sonunda
dönemin Başbakanı da katılmıştır.
Konu, Senato ve Millet Meclisi kürsülerinde konuşulmuş, konuşulmaktadır.
Nihayet, Atatürk Üniversitesi asistanlarından biri, nutkun Stalin
tarafından söylendiğini iddia edecek kadar kendinden geçmiştir. Türk tarih
Kurumu’nun nutkun Atatürk tarafından söylendiğini açıklayan kısa
bildirisine rağmen, dönemin Başbakanı nutkun Atatürk’e nispetini
şüpheli olarak ilan ettikten başka, bu nutuk Atatürk tarafından söylense
bile, suç teşkil eder görüşünü ileri sürmüştür. Yani Atatürk’ün
inkılapları nasıl millete mal olmuş olanlar ve mal olmamış bulunanlar diye
ikiye ayrılmış ise, şimdi de Atatürk’ün nutukları veya sözleri suç
teşkil edenler veya etmeyenler diye ayrılmak teşebbüsüne geçilmiştir.
İşin garip olan tarafı, nutkun ilk defa 1947’de yayımlandığının
bilindiği, bugüne kadar 19 yıl, sayısız yerde yayımlanıp söylendiğidir.
Gene kesin olarak bilinmektedir ki, bu nutuk 1949’da İzmir’de
bir DP toplantısında Celal Bayar tarafından Şeref Balkanlı’ya
verilerek okutulmuştur. O tarihte Demokrat İzmir Gazetesi, bu olayı ve
nutku yayımlamıştır.
O tarihlerde çok partili hayata henüz geçilmiş olmasına rağmen, herhangi
bir takibat yapılmamıştır.
1954’te bu nutkun ilk cümlesi, Ankara’da Ziraat
Fakültesi’nde taşlar üzerine kazılmıştır.
Nihayet 1958’de, “gericilik” olayı ile ilgili olarak
Ulus’ta basıldığı zaman Ulus Gazetesi hakkında, Ankara Savcılığı,
takibata geçmiş ve fakat bizzat Adnan Menderes’in ilgilenmesiyle Ulus
hakkında “ademi takip” (bildiğim kadarıyla takipsizlik demek)
kararı verilmiştir.
Siyasi düşünceler ve hesaplar bizi hiçbir şekilde ilgilendirmemiştir. Bizim
için önemli olan Atatürk’ün bu nutku söyleyip söylemediğini ortaya
koymaktır. Söylenmemiş bir sözü söylenmiş gibi göstermeye kimsenin hakkı
olmadığı gibi, söylenmiş bir sözü de, yok etmeye kimsenin hakkı yoktur.
Hele Atatürk’ün sözlerini yok etmeye, kimsenin gücü yetmez.
1958’de Ulus hakkında takibat yapıldığı zaman başlayan
araştırmalarımın sonucunda bu nutkun kesin olarak Atatürk tarafından
söylendiği inancına vardım. Bu inancım tanıklar, olaylar ve belgelere
dayanmaktadır. Zaman zaman basın toplantıları yaparak, kamuoyuna ve
araştırıcılara kolaylık sağlayabilecek bilgiler verdim. Bursa
Nutku’nun Atatürk tarafından söylendiğini ifade ettim. Tartışmaların
cereyan ettiği günlerde, araştırmalarımın sonuçlarını Ulus
Gazetesi’nde yayımladım.
( 25 Kasım – 3 Aralık 1966 günlü Ulus Gazeteleri)
Tartışma hâlâ bitmemiştir. Araştırmalarımın ana hatlarını yayımlamanın
yararlılığını ve zorunlu olduğunu uygun gördüm. Karşı iddiaların en ağır ve
en önemlilerini de, diğer bazı yazılarla birlikte, kitabın sonuna aldım.
Böylece okuyucu, nutkun olmadığını, söylenmediğini, Stalin’in
olduğunu iddia edenlerin görüşlerini de okumak imkânına sahip kılınmıştır.
Ben bir “tarihçi” değilim. Tarihçilerin de, şu sırada ne ile
meşgul olduklarını bilmiyorum. “Türk genci inkılapların ve rejimin
dhip ve bekçisidir” sözlerine uyarak “nem varsa onunla”
eserimizi korumaya gayret ettim.
Ankara – 4/1/1967
Reşit Ülker
ATATÜRK’ÜN BURSA NUTKU ve KUŞKULAR
Atatürk’ün inkâr ve yok edilmek istenilen Bursa Nutku hep bilindiği
gibi şöyledir:
"TÜRK GENCİ İNKILÂPLARIN VE REJİMİN SAHİBİ VE BEKÇİSİDİR. BUNLARIN
LÜZUMUNA, DOĞRULUĞUNA HERKESTEN ÇOK İNANMIŞTIR. REJİMİ VE İNKILÂPLARI
BENİMSEMİŞTİR. BUNLARI ZAYIF DÜŞÜRECEK EN KÜÇÜK VEYA EN BÜYÜK BİR KIPIRTI,
BİR HAREKET DUYDU MU: BU MEMLEKETİN POLİSİ VARDIR, JANDARMASI VARDIR,
ORDUSU VARDIR, ADLİYESİ VARDIR … DEMEYECEKTİR. ELLE, TAŞLA, SOPA VE
SİLAHLA… NESİ VARSA ONUNLA ESERİNİ KORUYACAKTIR.
POLİS GELECEKTİR, ASIL SUÇLULARI BIRAKIP SUÇLU DİYE ONU YAKALAYACAKTIR.
GENÇ, “POLİS HENÜZ İNKILAP VE CUMHURİYETİN POLİSİ DEĞİLDİR”
DİYE DÜŞÜNCEK FAKAT ASLA YALVARMAYACAKTIR. MAHKEME ONU MAHKÛM EDECEKTİR.
YİNE DÜŞÜNECEK: DEMEK ADLİYEYİ DE ISLÂH ETMEK, REJİME GÖRE DÜZENLEMEK
LÂZIM…
ONU HAPSE ATACAKLAR; KANUN YOLUNDAN İTİRAZINI YAPMAKLA BERABER, BANA, İSMET
PAŞA’YA, MECLİSE TELGRAFLAR YAĞDIRIP HAKLI VE SUÇSUZ OLDUĞU İÇİN
TAHLİYESİNE ÇALIŞILMASINI, KAYRILMASINI İSTEMEYECEK, DİYECEK Kİ: BEN İMAN
VE KANAATİMİN İCABINI YAPTIM. MÜDAHALE VE HAREKETİMDE HAKLIYIM. EĞER BURAYA
HAKSIZ OLARAK GELMİŞSEM, BU HAKSIZLIĞI MEYDANA GETİREN SEBEP VE AMîLLERİ
DÜZELTMEK DE BENİM VAZİFEMDİR. İŞTE BENİM ANLADIĞIM TÜRK GENCİ VE TÜRK
GENÇLİĞİ…"
KORKU ve KUŞKUNUN NEDENLERİ
Atatürk’ün nutkundan neden korkulmaktadır? Neden kuşkulanılmaktadır?
Önce bunu çözümlemek lazımdır. Bu nutuktan korkulduğu, kuşkulanıldığı
içindir ki: Ona hüuuups edilmekte, inkar edilmekte, hakkında kovuşturma
yapılmakta, hakkında dava açılmakta ve en nihayet onun Stalin tarafından
söylenmiş bir komünist manifestesi olduğu gibi iğrenç bir iddiaya kadar
gidilmektedir. Çünkü; bu yola sapanlar “inkılapları ve rejimi”
çiğnemek ve çiğnetmekle ayakta durabilmektedirler.
Dini politikaya alet edenler Türk Milliyetçiliğine, Türk Milletine, Türk
Devrimlerine düşman olanlar. Halkın egemenliği yerine, halkı egemenlikten
yoksun bırakarak şeriat düzenini getirmek isteyenler. Atatürk’e
“tek gözlü teccal”, “islam teccali” ; Ziya
Gökalp’e “mülhit” diyenler… ve benzerleri nutukta
sözü geçen “inkılapları ve rejimi” çiğnemek isteyenlerdir. Bu
nutkun kendilerine karşı Atatürk tarafından söylendiğini bildikleri için ve
bir gün bu nutkun dünyayı başlarına yıkacağına inandıkları için onu yok
etmek istemektedirler İşte kuşkularının, korkularının nedenleri budur.
Bu nutuk münhasırsan “inkılaplar ve rejim” için söylenmiştir.
Laikliğe karşı girişilen bir kımıldanma hali için söylenmiştir.
1958’de Ulus gene Nurcuların faaliyetlerine karşı bu nutku basmıştır.
Yargıtay Başkanı Nurculukla ilgili karar dolayısıyla nututan bahsetmiştir.
Kuşkulananlar neden dolayı kuşkulandıklarını hayet iyi bilmektedirler.
BURSA NUTKU ANARŞİYİ TEŞVİK EDEN BİR NUTUK MUDUR?
Atatürk’ün Bursa Nutku, memlekette anarşi yaratacak, halkı kanunlara
karşı gelmeye kışkırtacak, devlet nizamını ihlal edecek bir nitelikte
gösterilmekte ve bütün iddialar bu temele bina edilmektedir. İşte bundan
ötürüdür ki bu nutukun gerçekten halkı kanunlara karşı gelmeyi, anarşi
yaratmayı, devlet nizamını ihlal etmeyi teşvik eder bir nutuk olup
olmadığında birleşmek lazımdır.
Atatürk nutkunda ne diyor?
"TÜRK GENCİ İNKILÂPLARIN VE REJİMİN SAHİBİ VE BEKÇİSİDİR. BUNLARIN
LÜZUMUNA, DOĞRULUĞUNA HERKESTEN ÇOK İNANMIŞTIR.
BUNLARI ZAYIF DÜŞÜRECEK EN KÜÇÜK VEYA EN BÜYÜK BİR KIPIRTI, BİR HAREKET
DUYDU MU: BU MEMLEKETİN POLİSİ VARDIR, JANDARMASI VARDIR, ORDUSU VARDIR
DEMEYECEKTİR. HEMEN MÜDAHALE EDECEKTİR VE KENDİSİ ESERİNİ KORUYACAKTIR."
Önce nutuktan açıkça anlaşılmaktadır ki: Atatürk’ün verdiği görev
“inkılaplar ve rejim” konusundadır. Rejim, Türkiye
Cumhuriyeti’dir. Atatürk Büyük Nutku’nda da “Ey Türk
Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyeti’ni,
ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir” demek suretiyle rejimin
korunmasını Türk Gençliğine emanet etmiştir ve açıklamıştır: "Memleketin
dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve delalet ve hatta hıyanet içinde
bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini
müstevlilerin siyasi emelleri ile tevhid edebilirler" "Ey Türk istikbalinin
evladı; işte bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklal ve
Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil
kanda, mevcuttur."
Atatürk 15-20 Ekim 1927’de söylemiş olduğu bir sözü tekrar
etmektedir. Atatürk 1927’de rejimi, Türkiye Cumhuriyeti’ni Türk
Gençliğine emanet etmiştir ve gereğine göre nasıl korunacağını
göstermiştir. 1938’de de Bursa Nutku’nda aynı esası tekrar
etmiştir.
Her konuda her zaman polisi, jandarmayı, adliyeyi dinlemeyin, istediğiniz
gibi hareket edin diye bir emri Atatürk’e yaraştırmak beyhude bir
gayrettir. Atatürk “rejim ve inkılapları” “zayıf
düşürecek” “bir kıpırtı ve hareket” ten bahsetmiştir.
Öyleyse önce “rejimi”, inkılapları tehlikeye düşürecek
“bir kıpırtı ve bir hareket” olacaktır. Bu “kıpırtı ve
hareket”in gerçekten “rejim ve inkılapları” tehlikeye
düşürdüğü inancına varılacaktır. Sonra buna müdahale edilecektir.
Esasen polis, jandarma, ordu, adliye zamanında olaya müdahale etmişse,
mesele yoktur. Ama ileride ayrıntılarını açıklayacağımız gibi 1 Şubat
1933’te Türkçe ezan okunma olayında olduğu şekilde polis, jandarma,
savcı, sulh hakimi, müftü “rejim ve inkılapların” korunması
bakımından görevlerini yerine getirmemişlerse Türk Genci müdahale edecek;
uygun bütün araçlarla “kendi eserini” “rejimi ve
inkılapları” koruyacaktır. Türk Gençliğine hitabında da
“Memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve delalet ve
hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi
menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleri ile tevhid edebilirler”
“Ey Türk istikbalinin evladı; işte bu ahval ve şerait içinde dahi,
vazifen; Türk istiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret
damarlarındaki asil kanda, mevcuttur.” Sözleriyle, Bursa Nutku
arasında öz bakımından hiçbir fark yoktur.
ATATÜRK BURSA NUTKU’NU SÖYLEMİŞTİR
1 Şubat 1933’te, Burs’da öğlenden sonra otuz kadar şahıs
Ulucami yanında bulunan Evkaf Müdürlüğü’ne başvurarark ezan ve
kametin İstanbul ve diğer şehirlerde olduğu gibi Bursa’da da Arapça
okunmasını istemişlerdir. Evkaf müdürünün emrin yukarıdan geldiğini,
kendisinin yapacağı bir şey olmadığını bildirmesi üzerine, arkalarına daha
büyük bir kalabalık toplayarak valiliğe gitmek istemişlerdir. Fakat bu
isteklerine ulaşamadan polis kuvvetleri tarafından dağıtılmışlardır.
Müşevviklerle; önayak olanlar yakalanarak tahkikata başlanmıştır.
Bu sırada Atatürk, mevsimin kış olmasına rağmen 22 gün süren bir yurt
gezisi yapmaktadır. Bursa olayını duyar duymaz olaya büyük bir önem vererek
yola çıkmış, büyük bir hızla 5 Şubat 1933 günü saat 5:00’te
Bilecik’e varmış ve sabah olmasını beklemeden otomobille hareket
etmiş ve 9:30’da Bursa’ya varmıştır.
Atatürk ‘ün büyük bir hızla Bursa’ya gelmesini Cumhuriyet
gazetesinde Yusuf Ziya Bey şöyle anlatmaktadır: “Yirmi iki gündür,
adımlarının izleriyle yurdu bir altın haleye saran Gazi, Afyon tepelerini
aydınlatırken Bursa ovasına küçük bir irtica gölgesi çöktü. Bir anda onun
bir tepeden bir ovaya karanlıkları yırtan bir yıldırım hızıyla düştüğünü
gördük” ( 8 Şubat 1933, Cumhuriyet Gazetesi).
Atatürk olayla bizzat meşgul olmuş, 6 Şubat’ta Anadolu
Ajansı’na şu tebliği vermiştir:
“Bursa’ya geldim. Hadise hakkında alakadarlardan malumat aldım.
Hadise haddizatında fazla ehemmiyeti haiz değildir. Herhalde, cahil
mürteciler adaletin pençesinden kurtulamayacaklardır. Hadiseye dikkatimizi
bilhassa çevirmemizin sebebi, dini siyaset ve herhangi bir tahrike vesile
etmeye asla müsamaha etmeyeceğimizin bir defa daha anlaşılmasıdır.
Meselenin mahiyeti esasen din değil, dildir. Kati olarak bilinmelidir ki;
Türk milletinin milli dili ve milli benliği bütün hayatına hâkim esas
kalacaktır.”
Olayın soruşturması ile Adalet Bakanı Yusuf Kemal Bey’le, İçişleri
Bakanı Şükrü Kaya Bey görevlendirilmişlerdir. Olayda görevlerini ihmal eden
Bursa Savcısı Sakıp Bey’e ve Bursa Sulh Ceza Hakimi Hasan Bey’e
ve Bursa Müftüsü Nurettin Bey’e işten el çektirilmiştir. 15 kişi
tevkif edilmiştir.
Bursa’da çıkan Arkadaş Gazetesi sahibi, gazeteci Rıza Ruşen Yücer
1947’de “Atatürk’e Ait Birkaç Fıkra ve Hatıra” adlı
bir eser yayımlıyor. Bu kitabında Bursa olayını kısaca anlattıktan sonra
nutkun nasıl söylendiğini şöyle açıklamaktadır: (Baknız "Birinci Tanık")
BİRİNCİ TANIK
“O akşam Çekirge yolundaki köşkte Atatürk’e bir yemek verildi.
Sofrada 13-14 kişi var. O günkü hadiseden dolayı Atatürk’ün gönlünü
almak için, bu on dört kişiden birisi:
- Efendim, diye söze başladı… Bursa gençliği bu hadiseyi hemen
bastıracaktı. Fakat zabıta ve adliyeye oln güveninden ötürü… devam
edemedi. Atatürk bir işaretle sözünü kesti… Sonra Türk gençliğinden
ne anladığını şöyle tarif etti:
Türk genci, inkılapların ve rejimin sahibi ve bekçisidir diye başlayan
Bursa Nutku’nu söylemiş ve şöyle bitirmiştir: İşte benim anladığım
Türk genci ve Türk gençliği… dedi.”
1958’DE NUTUK İNKÂRA KALKILIYOR
Rıza Ruşen, Bursa Nutku’nu gördüğü ve işittiği bir olay olarak
anlatmaktadır. Bu küçük kitapta bulunan Nutuk 1947’den 1958’e
kadar hiçbir itiraza uğramamıştır. Fakat 1958 senesi 19 Mayısı’nda
nutkun Ulus Gazetesi’nde yayınlanması üzerine iktidar çevreleri ve
telaş ve endişeye düşmüşler, bir taraftan iktidar organı olan Zafer
Gazetesi “… Atatürk adına sahte metinler kaleme almak ve kendi
uydurması olan bir beyannamenin altına Atatürk imzasını atmakla siyasi
sahtekarlık ile kalpazanlığı artık üzerinde durulması lazım bir hududa
götürmüştür…” şeklinde suçlarken Ankara Savcısı Rahmi Ergil de
işe el koymuştur.
19 Mayıs 1958 günü saat 22:30 da Basın Savcısı Cumhur Oymakoğlu gazeteye
telefon ederek nutkun nereden alındığını sormuştur.
20 Mayıs günü Ülkü Arman adliyeye götürülmüştür. Savcı Başyardımcısı Ziya
Ülgener tarafından ve Başsavcı Rahmi Ergil tarafından sorguya çekilmiştir.
Nutkun kaynağının en kısa zamanda bulunması istenmiştir.
İşte o sırada Rahmi Ergil:
a) Türk İnkılabı Tarihi Enstitüsü’nün neşriyatı meyanında
“Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri” adlı 3 ciltlik kitapta
yer almamasına,
b) Rıza Ruşen Yücer’in önsözünde “Naklettiğim fıkra ve
hatıralar gerçekten olmuş mudur? Bunu kesin olarak temin edemem. Çünkü: Ben
tevsikten ziyade ve sadece işittiklerimi – duyduğum şekle sadık
kalarak – tespit ve nakle önem verdim” şeklinde beyanlarına
dayanılarak mevsuk bulunmadığı ileri sürülmüştür.
Her ne kadar ileride de temas edeceğimiz gibi, Menderes’in, 1949
yılında DP’li Şeref Balkanlı’nın İzmir’de DP erkânı
önünde Celal Bayar tarafından eline verilen ve okunan nutuktan dolayı
hakkında takibat yapılmadığını öğrenmesi üzerine, Ulus hakkındaki takibat
durdurulmuştur. Durdurulmuştur ama bugün yapılan iddiaların kaynağı oradan
gelmektedir.
İKİNCİ TANIK
1958’de Ulus Gazetesi’nde Bursa Nutku’nun
yayımlanmasından ötürü soruşturma açıldığı zaman olayın bir tanığı daha
ortaya çıkmış ve tarihçi Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu olaya şöyle
tanıklık etmiştir:
“Bu olay Arapça ezanın kaldrırıldığı zaman olmuştur. Mustafa Kemal
İzmir’deydi. Bursa’da Ulucamii’de bir müezzinin ezanı
Türkçe okumayıp Arapça okuduğunu öğrendi. Sofradaydık, derhal hususi trenin
hazırlanmasını emretti. Tren öylesine bir şekilde geldi ki, Karaköy’e
kadar Mustafa Kemal bağırıyordu. “Yavaş gidiyor daha süratli”
Karaköy’den otomobille gayet bozuk bir yoldan Bursa’ya varıldı.
Paşa’nın oradan kalkıp Bursa’ya geldiğini haber alınca, Ankara
“Bu telaşa sebep ne” demiş. Bunu Mustafa Kemal duymuştu.
“Bir müezzin Arapça ezan okuyor. Ne vali, ne müddeimumi, ne polis
hadiseyle ilgileniyor. Biz inkılap yapıyoruz. Bir milletin kaderini elimize
aldık, çocuk oyuncağı mı bu işler? Bu eserin kurucusu benim. Bursa’da
devlet makamları inkılapları korumak için alakalanmadıklarında benim ne
yapmamı istiyorsunuz? Durmamı mı?” dedi. Ondan sonra verilen yemekte
bu sözleri söyledi. Konuşmanın gazetelerde neşredilmediğini
hatırlıyorum.”
ÜÇÜNCÜ TANIK
Bursalı gazeteci Musa Ataş da Atatürk’ün Bursa Nutku’nu
söylediğine tanıktır. Bu görüşlerini ölmeden bir süre önce Bursa’da
çıkan Hâkimiyet gazetesinin 5 Mart 1963 Hâkimiyet ve 18 Mart 1963 tarihli
nüshalarında yayımlamıştır. Aynı zamanda Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü
Müdürü Prof. Dr. Afet İnan tarafından verilen ve 23.1.1964’te
Senato’da Milli Eğitim Bakanı İbrahim Öktem tarafından okunan cevap
yazısında da Atatürk’ün bu nutku söylediği anlaşılmaktadır. Musa Ataş
Atatürk’ün bu nutku söylediğine tanıktır.
Musa Ataş, 18 Mart 1963 tarihli Hâkimiyet gazetesinde çıkan yazısında şöyle
demektedir:
“Aradan 30 sene geçmiş. Bunları bulmak kolay değildir. Bursa
gazetelerinde çıkanlar ise, sahipleri öldüklerinden koleksiyonlarının ne
olduğunu bilmiyorum. Yalnız bu vaka üzerine Büyük Atatürk’ün yaptığı
üç konuşmadan en mühimi olan belediye meclisi salonunda gençliğe yaptığı
hitabesini mealen hafızamda saklıyorum. Orada Atatürk gençliğe hitaben
demiştir ki:
- Bu hadise mühüm fiili bir hareket değildir. İrticai bir mahiyeti de
yoktur. Fakat size şunu bildireyim ki, meş’um Menemen irticai
hadisesi, inkılplarımıza karşı yöneltilen bir hareketi önleyici Türk
gençliğinin mevcut olduğunu göstermiştir. Kubilay gibi genç ve idealist bir
ihtiyat zabiti kendisini bu uğurda feda etmiştir. Onu örnek alın. Herhangi
irticai bir hareket olursa onun karşısında daima siz bulunacaksınız. Çünkü
inkılaplarımızı ve Türkiye Cumhuriyeti’ni size emanet ettik. Hangi
şartlar altında olursa olsun hiçbir devlet kuvvetine dhi dayanmadan bunları
siz koruyacaksınız. Alacağınız kuvvet bütün Türk milletinindir. Böyle
hareketlerde sizi pervasızca daima bunların karşısında görmek Türk
milletinin en büyük inancıdır.”
Bu konuşmadan sonra gençler Atatürk’ü hararetle alkışladılar.
“Yolundayız Paşam” dediler.
TÜRK TARİH KURUMU’NUN BURSA NUTKU HAKKINDA KARARI
“Türk Tarih Kurumu Yönetim Kurulu’nun 24 Ekim 1966 tarihli
toplantısında Bornova Asliye Hukuk Hakimliğinin 27/9/1966 tarih ve 1966/338
sayılı yazısı ve bu yazıya ekli Atatürk’ün Bursa Nutku ile ilgili
sözlerin üzerine gerekli incelemeler yapılmıştır. Bu incelemeler sonunda bu
sözlerin Atatürk’ün 1933 Şubatı’nda Bursa’da yaptığı
konuşmadan mealen alınmak suretiyle çeşitli tarihlerde basılmış olduğu
kanaatine oybirliği ile varılmıştır.”
Kaynak : Atatürk’ün Bursa Nutku (Tanık ve Belgelerle), Reşit Ülker,
Cumhuriyet Gazetesi Kitapları
[tarihinde düzeltildi 2/3/2008 Saat 13:30 Yazar Bence68]
|
|
Site kurucusu   Cevaplar: 660 kayıt olmuş: 11/9/2006 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 2/3/2008 Saat 10:40 |
|
|
Bence68 Tsk iletirim öncelikle bukdar detayli bilgi sundugunuz icin.
Bir cok Konular aydinlandi okudugum zaman.
Az beni tanirsin okurken dikatimi bir konuya takildim ,Sizden ricam o
konuyada bir aciklma yapa bilirseniz sevinirim.Cünkü Ezananin Arapca
okumasina neden tepki?
Düsündürücü,Aklimda kalan bir söz Din ile Siyaset Ayridir diye.
“Bu olay Arapça ezanın kaldrırıldığı
zaman olmuştur. Mustafa Kemal İzmir’deydi. Bursa’da
Ulucamii’de bir müezzinin ezanı Türkçe okumayıp Arapça okuduğunu
öğrendi. Sofradaydık, derhal hususi trenin hazırlanmasını emretti. Tren
öylesine bir şekilde geldi ki, Karaköy’e kadar Mustafa Kemal
bağırıyordu. “Yavaş gidiyor daha süratli” Karaköy’den
otomobille gayet bozuk bir yoldan Bursa’ya varıldı. Paşa’nın
oradan kalkıp Bursa’ya geldiğini haber alınca, Ankara “Bu
telaşa sebep ne” demiş. Bunu Mustafa Kemal duymuştu. “Bir
müezzin Arapça ezan okuyor. Ne vali, ne müddeimumi, ne polis hadiseyle
ilgileniyor. Biz inkılap yapıyoruz. Bir milletin kaderini elimize aldık,
çocuk oyuncağı mı bu işler? Bu eserin kurucusu benim. Bursa’da devlet
makamları inkılapları korumak için alakalanmadıklarında benim ne yapmamı
istiyorsunuz? Durmamı mı?” dedi. Ondan sonra verilen yemekte bu
sözleri söyledi. Konuşmanın gazetelerde neşredilmediğini
hatırlıyorum.”
Ezanin türkce okunmasi Traftarim"idi
Atatürk?
____________________ Dört sey geri gelmez atılan ok, söylenen söz, kacırılan fırsat ve gecen
zaman .
|
|
Ziyaretçi 
|
 |
Yazılış Tarihi: 2/3/2008 Saat 13:58 |
|
|
Sevgili Rojin ezan konusu beni çok ama çok aşar ama naçizene fikrimi
belirteyim.
Arapça ezandan rahatsızlık duymadım, Türkçe okunsa da rahatsızlık duymam,
ama Türkçe okunması konusunda kopan kıyametin gerçek nedenini anlamak
istiyorum.
Türkçe okunsa nasıl olur denilince neden bir kesim kıyameti kopartır
anlayamadım. Bu konu gündeme gelince, düşünce özgürlüğünden dem vuranlar
birden bunu unutuyor. Demokrat geçinenler faşist kesiliyor.
Kıyameti kopardıklarına göre, bunda bir menfaatleri olduğu hissine
kapılıyorum. Ortada bir menfaat veya benzer birşey olmasa, bu kıyameti
kopartmazlar
Ezan namaza davet ediyorsa, Türkçe okunsa namaza davet etmeyecek midir?
Ayrıca ezanın Türkçe okunmasının Türklere ya da Türkçe'ye ne katkısı
olacakmış onuda anlayamadım...
Sevgiyle
|
|
Site kurucusu   Cevaplar: 660 kayıt olmuş: 11/9/2006 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 2/3/2008 Saat 16:31 |
|
|
Ezan metni şöyle
''Tanrı uludur, Tanrı uludur
Şüphesiz bilirim, bildiririm
Tanrı'dan başka yoktur tapacak.
Şüphesiz bilirim, bildiririm
Tanrı'nın elçisidir Muhammed.
Haydin namaza, haydin namaza
Haydin felâha, haydin felâha
Tanrı uludur, Tanrı uludur
Tanrı'dan başka yoktur tapacak"
İşin en enteresan tarafı, tüm Arapça metin Türkçe'ye çevrilirken, Felah (
anlamı Kurtuluştur) kelimesi aynen bırakılıyor. Kurtuluş denmemesinin
vardır bir sebebi hikmeti deyip geçelim.
Millet tam 18 sene bu adına ezan denen saçmalığı çekmek zorunda kalıyor. Ve
1950 yılında iktidara gelen DP nin ilk işi, bu zorbalığa, bu saçmalığa son
vermek oluyor.
Peki neden laik kesim Türkçe ezan konusunda yanıp tutuşmaktadır? Bence asıl
sorulması ve irdelenmesi gereken konu budur. Uludağ Üniversitesi rektörü
acaba 5 vakit namazını kılmaktamıdır ki, ezanın Türkçeleşmisini
istemektedir? Hadi bu soru kaba oldu, bu ülkede namazını kılan insanların
neden böyle bir talepleri yoktur? Dindar kesimin böyle bir derdi yok iken,
laikçi kesime ne olmaktadır? Hem namazla işiniz olmayacak hem de namaza
çağrı olan ezana müdahale etme isteğiniz olacak. Bu acaipliği anlamak
mümkün değil.
Ben Türkiyenin tam anlamıyla laik bir devlet olamadığını savunurum.
Laikliği en kısa tanımıyla Din ve Devlet İşlerinin birbirinden ayrılması
olarak değerlendiriyor isek, Dinin Devlete müdahil olmadığı, Devletin de
tüm inanç gruplarına aynı mesafede olduğu ve onların inançlarına müdahil
olmadığı, olamayacağı bir mekanizmadan bahsediyoruz. Fakat Türkiyede Din
Devlete müdahil olmamakta, ama nedense Devlet her daim dine müdahale etmeyi
kendine bir görev olarak görmekte. Diyanet İşleri Başkanlığının varlığı
bunun en net kanıtıdır. Ayrıca Türkçe Ezan ve Türkçe İbadet ile de Din'e
apaçık müdahale sözkonusu olmuştur. 1935 yılından itibaren Kuran okumak,
öğrenmek ve öğretmek yasaklanmış, buna uymayanlarda hapse atılmıştır. Bir
nesil Kuran'dan bihaber yetişmiştir. Kuran öğrenimi için ahırlar
kullanılmış, anne ve babalar çocuklarına Kuran öğretmek için gecenin bir
vakti evlatlarını kaldırıp, evin bir yerlerine sakladıkları Kuranlarını
çıkartıp, çocuklarına zor şartlarda Kuran öğretmişlerdir. Halk Tek Parti
İktidarının bu zulmüne tam 18 sene katlanmıştır. 1950 de DP, Tek Başına
işbaşına gelince de ilk iş olarak Türkçe Ezan denen o saçmalıklar dizesini
ortadan kaldırmış, Kuran öğrenimini de serbest bırakmıştır.
Yazımın sonunda bir toparlama yapacak olursam, Dindar kesim asla ama asla
Türkçe Ezan gibi ne idüğü belirsiz bir saçmalığı arzu etmemiş, bilakis
Ezanın asli şekliyle okunması Yurt sathında büyük sevince sebep olmuştur.
Bir çok insanın Allahu Ekber nidasını duyunca hüngür hüngür ağladığı bir
çok hatırada mevcuttur. Dini millileştirme politikasının en önemli adımı
olan Türkçe Ezan, Menderes'in acı şekilde sonuna da sebebiyet verse ( ki
karşı devrim olarak gösterilmiştir) 1950 de kaldırılmıştır. Bir çok dönem
ısıtılıp ısıtılıp önümüze konan bu meselede, namaz kılan insanlara
danışılmaksızın, inançla, ibadetle alakası olmayan kişilerin bu konuda akıl
yorması, kesinlikle iyiniyetten yoksun bir hareket olduğunun göstergesidir.
Allah bu ülkeye bir daha böyle bir zulmü göstermesin diyerek bitirelim. Ve
ekleyelim, Allah minarelerimizden Allahu Ekber nidalarını eksik etmesin.
Amin.
Alinti
[tarihinde düzeltildi 2/3/2008 Saat 16:33 Yazar Rojin]
____________________ Dört sey geri gelmez atılan ok, söylenen söz, kacırılan fırsat ve gecen
zaman .
|
|
Ziyaretçi 
|
 |
Yazılış Tarihi: 2/3/2008 Saat 17:58 |
|
|
Bilgilendirmeniz için teşekkürler...
Bence ezan sonuçta ibadete davettir. Türkçe veya arapça olması o kadarda
önemli olmamalı diye düşünmekteyim.
Bakın dün Anadolu Gençlik Vakfı şehitleri anma günü düzenledi. İstiklal
Mahkemesi kararı ile idam edilen Şeyh Sait te şehit olarak anıldı.
Her nedense biz 60-70 yıl öncesinin olayları ile ilgilenmekteyiz. Bugün ve
yarın kavramımız adeta yok.
|
|
Member  Cevaplar: 289 kayıt olmuş: 27/1/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 2/3/2008 Saat 20:36 |
|
|
Aydinlatici bilgileriniz icin cok tesekkürler!,sevgili Bence kardesim.
(Hangi konuda,nutuk detayli anlatilmadigi sürece,bazi...? larina malzeme
olur...)
Elinize yüreginize saglik!
Aciklamaniza sevindim!.
|
|
Ziyaretçi 
|
 |
Yazılış Tarihi: 2/3/2008 Saat 23:03 |
|
|

Sevgili Rojin zannedersem Cem Taşkıner e ait 10 Ekim 2007 tarihli Laiklerin
Türkçe Ezan Sevdası yazısından alıntı idi gönderdiğiniz yazı.
Her ne hikmetse bu yazar yine her zamanki gibi karşıt düşüncelere ne kadar
saygısız bir şekilde saldırmakta.
Laiklik savunucularını namaz kılmayanlar olarak tanımlarken, bir yandan da
ayrımcılık yapmaktadır. Yazısını keşke tam yayınlasaydınız o zaman
görülecekti ki laikliği din karşıtlığı gibi gösterirken, insanları
inananlar ve laikler diye ikiye ayırmaktadır.
Kimin namaz kılıp kılmadığını nasıl bilebiliyor acaba. İnsanlar bakın ben
namaz kılıyorum diye ilanmı verecekler.
Benim düşüncem de bu ülkede İslamın en iyi şekilde yaşanmasının tek sebebi
laikliktir.
Laiklik sayesinde dinimiz hurafelerden uzaklaşmış, özgürleşmiştir. Aynı
zamanda da din üzerinden baskı yapılması engellenerek, insanların özgürce
dinlerini yaşamaları sağlanmıştır.
Türkçe ezan konusundaki şu sözleri de düşündürücüdür.
"Millet tam 18 sene bu adına ezan denen saçmalığı çekmek zorunda
kalıyor. Ve 1950 yılında iktidara gelen DP nin ilk işi, bu zorbalığa, bu
saçmalığa son vermek oluyor."
Ezanın ilk olarak nasıl okunduğunu bilmediği gibi ezanın bir çağrının
ötesinde dini açıdan hiçbir özelliğinin olmadığını da bilmemektedir.
Kelime aralarına sokuşturduğu anti-kemalist duygularını dışa vururken,
Atatürk'ü kötüleyip Adnan Menderes'i yüceltmektedir.
Bilmediği bir başka şey de bu ülkede hiçbir zaman Kuran okumanın
yasaklanmamış olmasıdır. Bu ülkede Arapça Kuran okumak yasaklanmıştır,
fakat hiçbir zaman Kuran okumak yasaklanmamıştır. Hatta bizzat Atatürk'ün
her gittiği yerde Kuran-ı Kerim'den mealler okuttuğu ve özellikle Elmalılı
Hamdi Yazır'ın Kuran-ı Kerim mealini insanlara tavsiye ettiği bilinir.
Ezanın Türkçe veya Arapça okunmasının ne gibi bir farkı olduğunu da
açıklamamıştır yazısında. Sadece içindeki kini dökmüş, yapmaya çalıştığı
laf oyunlarıyla ezanın niçin Arapça okunması gerektiğini anlatmaktan ziyade
laiklik savunucularını kötülemeye girişmiştir. Bu da Cem Bey'in sadece bir
düşünce etrafında yuvarlanıp gittiğini ve kendi düşüncesine sahip olmayan
insanlara nasıl bir gözle baktığını göstermektedir.
Senden benden hepimizden
Saygılar
[tarihinde düzeltildi 2/3/2008 Saat 23:10 Yazar Bence68]
|
|
Site kurucusu   Cevaplar: 660 kayıt olmuş: 11/9/2006 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 3/3/2008 Saat 01:40 |
|
|
Tsk Bence aydinlatiginiz icin .Kisim kisim bilgileri ekliyorum.
Cünkü takildigim konulara bir aciklik gelemyince bir yorum olmayinca birde
cok uzun yazilrdan bazi üylerimiz siklidigi icin.Ama su guzel konu icinde
bir baska konu bulup fikri alis verisi yapa bilyioruz Ama benim bildigim kadari ile Ezan ilk Arapca
okunmustu,Tabi buda tam kesin bilgi degil.
Bunlar benim düsüncem alinti yazmama gerek yok ____________________ Dört sey geri gelmez atılan ok, söylenen söz, kacırılan fırsat ve gecen
zaman .
|
|
|
0,075 saniye - 44 queries
|
Happy Birthday |
Doğum Gününüz Kutlu Olsun!:
|
üye Puani |
- Rojin: 10 976 Puanlar
- asliyok: 4 432 Puanlar
- HarmanYeli: 4 396 Puanlar
- KizilZora: 2 048 Puanlar
- life23: 1 675 Puanlar
- gokkiz: 1 657 Puanlar
- BirNefes: 1 048 Puanlar
- Erasmus: 984 Puanlar
- -Pozan-: 785 Puanlar
- Siyahinci: 623 Puanlar
|
|