Arkadaşlar Türkiyede turizm açısından önemli yerleri anadolu halk esfanesi
şeklinde sunmaya çalışayım.
Bir zamanlar bu şehirde zalim bir hükümdar yaşarmış. Yaptığı bu
zalimliklerle kendinden geçen Nemrut gün gelmiş kendisini Tanrı zannetmeye
başlamış ve büyük tapınaklar yaptırıp içine de kendi heykellerini
koydurmuş. Halkına da baskı yaparak kendisine Tanrı diye tapmalarını
istemiş.
Bir gece Zalim Nemrut uykusunda korkunç bir kabus görmüş. Kan ter içinde
fırlamış yatağından. Hemen sarayın bütün kahinlerini ve büyücülerini
çağırtmış ve rüyasını anlatmış onlara. Nemrut'un rüyasını dinleyen
kahinlerin ileri gelenleri şöyle yorumlamış Nemrut'un rüyasını: "Efendim,
krallığınızda dünyaya gelecek bir çocuk sizin tahtınızı ve saltanatınızı
yıkacak, ülkeniz üzerindeki hakimiyetinize son verecek."
Sarayındaki danışmanlarına çok güvenen Nemrut korku içinde kaskatı
kesilmiş. Panik halinde nasıl önlemler alabileceklerini sormuş onlara.
Sarayın baş kahini atılmış öne hemen; "Değerli efendim" demiş, "Eğer bu
sene krallığınızda doğacak bütün erkek çocuklarını öldürtürseniz , erkekler
ve kadınların da bu yıl boyunca birbirlerine yakınlaşmalarını yasaklarsanız
ve aksine yapan herkesi asarsanız bu sorunu da çözersiniz" .
Nemrut kahinlerin önerisiyle doğacak bütün erkek çocukların öldürülmesi
emrini vermiş. Ülkesinde yaşayan her on aileye bir gözlemci düşecek şekilde
kuralların uygulanıp uygulanmadığını izlemeye başlamış. Sadece başdanışmanı
Azer'e çok güvendiği için onun ve ailesinin başına gözlemci koymaya gerek
duymamış. Böylece şehirde bir yıl sürecek dehşet ve zulüm dönemi başlamış.
Nemrut bu bir yıl süresince on binlerce çocuğu öldürtmüş, aileleri
darmadağın etmiş. Bütün ülke Nemrut'un bu büyük zulmü altında inim inim
inliyormuş. Bir yılın sonunda Nemrut yine bütün danışmanlarını etrafına
toplamış. Müneccimleri ona demişler ki "Hükümdarım maalesef aldığımız
tedbirler yeterli olmadı. Sizi ve tahtınızı yok edecek çocuk yarın gece ana
rahmine düşecek."
Nemrut kâhinlerinin bu sözleri üzerine daha da büyük bir paniğe kapılmış.
Ve hemen şehirdeki bütün erkeklerin toparlanıp şehir dışına çıkarılmasını
ve iki gün boyunca da şehre girmelerinin yasaklanmalarını emretmiş. Nemrut
şehri dolaşırken aniden krallık mührünü sarayında unuttuğunu farketmiş.
Hemen en güvenilir adamı Azer'i göndermiş saraya mührünü alıp kendisine
getirmesi için. Azer, saraya gidip mührü almış. Geri dönerken aklına karısı
gelmiş. Evine varınca nefsine hakim olamamış ve karısıyla birlikte olmuş.
Ve böylece Zalim Nemrut'u yok edecek olan Hz.İbrahim ana rahmine düşmüş.
Kahinler sabaha doğru Nemrut'a onu korkudan tir tir titreten haberi
vermişler. "Efendimiz maalesef aldığımız tüm önlemlere rağmen o çocuk bu
gece ana rahmine düştü" Nemrut sinirden küplere binmiş ve ülkesinde bu yıl
doğacak bütün erkek çocuklarının öldürülmesin emretmiş. O gece Azer'den
hamile kalan karısı bu durumu kocasından saklıyor, kendisini şişmanlamış
gösteriyormuş. Doğum vakti yaklaşınca da bugünkü Urfa Kalesinin kuzeyinde
bulunan küçük bir mağaraya gitmiş ve tek başına doğurmuş çocuğunu.
Çocuğunun öldürüleceği korkusuyla onu iyice sarıp sarmalayıp mağaranın en
dibine gizlemiş. Her gün bir defa onu emzirmeye geliyormuş mağaraya.
Gelemediği günlerde açlıktan ve soğuktan oğlunun ölmüş olabileceğini
düşünüp ağlıyormuş ama her seferinde telaşla gittiği mağarada küçük çocuğu
sağ salim görünce mutluluktan uçuyormuş. Mağarayı kendilerine korunak
olarak kullanan ceylanlar bu küçük çocuğu kendi sütleriyle besliyorlarmış.
Aradan 15 ay geçmiş ama Hz.İbrahim 15 yaşında bir delikanlı gibi
görünüyormuş Günlerden bir gün kralın askerleri şehrin hemen yamacındaki
dağa avlanmaya çıkmışlar. Dağda dolaşırken ceylanların arasındaki İbrahim'i
görmüşler. Hemen yakalayıp saraya getirmişler. Nemrut, ceylan sütüyle
beslenmiş 15 yaşındaki genç, gürbüz ve güzel bir delikanlı olan İbrahim'i
hemen yanına almaya karar vermiş. Böylece genç İbrahim sarayda yaşamaya
başlamış ve burada Nemrut'un bir diğer evlatlığı genç Zeliha ile tanışıp
dost olmuş. İbrahim sarayda geçirdiği günlerde kendisini evlatlık alan
Nemrut'un halka yaptığı zulümlerden ve putlara tapınmasından dolayı kızmaya
başlamış. Bir gün bu düşüncelerini arkadaşı Zeliha ile paylaşmış ve ona
taştan yapılmış bu putlara tapınmanın anlamsızlığını anlatmış.
İbrahim bir gün tapınağın boş olduğu bir saatte eline bir balta almış ve
tapınaktaki bütün putları tek tek kırmaya başlamış. Hepsini kırdıktan sonra
elindeki baltayı da tapınağın baş köşesine yerleştirmiş ve Nemrut'a
benzeyen en büyük heykelin omzuna asmış. Nemrut olanları duyunca sinirden
çılgına dönmüş ve derhal bunu yapanın bulunmasını emretmiş.
Kısa bir araştırmanın ardından İbrahim Nemrut'un huzuruna çıkarılmış.Nemrut
"Sen mi yaptın" diye sorunca, son derece sakin bir şekilde cevap vermiş
"Hepinizin gördüğü gibi balta en büyük heykelin omzunda duruyor. Yapsa
yapsa o yapmıştır." Demiş. Nemrut Hz.İbrahim'in bu cevabı üzerine daha da
sinirlenmiş, "Olur mu böyle saçmalık. O cansız bir taş parçası. Nasıl eline
bir balta alıp da böyle bir şey yapabilir ki?" Hz. İbrahim de gülümseyerek
cevap vermiş Nemrut'a ."İşte benim de anlatmak istediğim buydu. Siz kendi
elinizle yaptığınız bu taş parçalarına nasıl olur da taparsınız ve onlardan
adalet, huzur, bereket beklersiniz? Bu taşlar gerçekten Tanrı olsalardı
kendilerini koruyabilirlerdi"
Bu cevaba çok sinirlenen Nemrut hemen İbrahim'in yakalanıp ateşe atılmasını
emretmiş.
Nemrut, kalenin kuzeyinde kalan dağın tepesindeki iki büyük sütunu mancınık
olarak kullanıp, Hz.İbrahim'i buradan ateşe atmaya karar vermiş. Tam bu
esnada Allah : "Ey ateş, serinlik ve esenlik ol" diye buyurmuş. Hz. İbrahim
ateşin üzerine düşer düşmez ateşin yerinde berrak küçük bir göl
oluşuvermiş. Allah'ın emri ile hazırlanan o devasa ateş bir göle; ateş için
toplanan odunlar da balıklara dönüşmüşler. Odunlar biraz yanmış oldukları
için balıkların sırtında kara lekeler oluşmuş. Varlığına inandığı ve
sürekli onu aradığı için Allah, Hz.İbrahim'e "Halilim" yani dostum demiş.
Bu göle de bu yüzden "Halilurrahman Gölü" denmiş.
Zeliha'nın döktüğü gözyaşlarından oluşan göle ise "Zeliha'nın gözyaşları"
anlamına gelen "Ayn-ı Zeliha Gölü" ismi verilmiş.
Nemrut bütün bu olanlar karışsında daha da sinirlenmiş. Ve Allah'ı inkara
devam etmiş. Allah da ona bir kanadı sakat sivrisinek göndermiş. Bu
sivrisinek bir gece Nemrut yatarken kulağından içeri girmiş ve beynine
kadar gitmiş. Günler geçmiş ve Nemrut bu sinekten dolayı kafasında büyük
ağrılar hissetmeye başlamış. Ülkesindeki bütün büyücüleri ve hekimleri
derdine derman bulsunlar diye çağırtmış. Ancak hiçbiri Nemrut'a yardım
edememiş. Nemrut, ağrıları biraz olsun azaltabilmek için kendi hazırlattığı
özel tahta bir tokmakla kafasına vuruyormuş her gün. Ağrı arttıkça tokmakla
vuruşlarının şiddetini de arttırmış. Sonunda tokmağın acısına dayanamamış
ve kafası parçalanarak can vermiş.
Sevgiyle