Tam adı mustafa taylan özgür olan devrimci.
Gündüz vakti sokak ortasında öldürülen devrimci. 23 eylül 1969'da polis
memuru ihsan çakıcı tarafından bir süre kovalanıp, vurulmuştur.
23 eylul 1969'da Taylan ozgur'u gupegunduz, sokak ortasinda vuran polis
memuru. yargilanmi$, delil yetersizligi nedeniyle serbest birakilmi$,
akabinde de yurt disina kacirilmistir.
01.10.2008 günlü milliyet gazetesinde ümran avcı imzası ile taylan özgür
cinayeti ile ilgili yeni bir tanığın ortaya çıktığı haberi vardı.
tanık kadir akın; “taylan özgür’ün öldürülüşünü ben ve annem
gördük. o yüzü hiç unutmadım. çünkü olay birkaç saniyelik değildi. taylan
özgür’ün üzerinde kırmızı bir tişört vardı. yenikapı’ya inen
mithat paşa caddesi’ne girdiğini gördüm. arkasından eli silahlı koşan
adamı da gördüm. taylan özgür dolmuş durağına kadar koştu. o, oradaki
dolmuşa vurdu ve yere düştü, arkasından o silahla kovalayan kişi geldi.
taylan yerde iken ve hareketsiz yatarken tek el ateş etti.”
[diyordu.]
yanlışlıklar:
a) taylan özgür’ün üzerinde tişört değil, odtü basket takımının
kırmızı atleti vardır. tişört ve forma şeklindeki atlet farklıdır.
b) “taylan özgür, dolmuşa vurarak yere düştü (…
taylan yerde hareketsiz yatarken tek el ateş etti.” [oysa],
taylan’a hedef gözeterek arkadan ateş edildi.
bu açıklamaya dikkatinizi çekerek başka bir tanığın olaydan hemen sonraki
tanıklıklarını aktarmak gerekiyor.
nimet oral ‘ın 25 eylül 1969 günlü akşam gazetesinin 7.sayfasındaki
anlatılarına geçelim. haberi yazan bilgin şentay isimli gazeteci, haberine
”taylan özgür’ün öldürülüşüne, evinin olay yerine bakan
penceresinden bir filim seyreder gibi tanık olan oral ailesinin
evindeydik.” diye başlıyor.
nimet oral’ın anlatımı şöyle:
“öğleye yakın, tahminen 12–13 arasında kalabalığın gürültüsünü
andırır bir sesle, yanımda kız kardeşim kıymet elbaşı ile beraber caddeye
bakan bu odaya koştuk. beyazıt meydanının bu tarafa bakan ağzında bir
kaynaşma vardı. birden, üzerinde atlet bulunan ve bu gün taylan özgür
olduğunu öğrendiğim atletik yapılı bir gencin yıldırım hızıyla yokuştan
aşağı koştuğunu gördüm. çok hızlı koşuyordu. gencin on metre kadar
gerisinde elinde tabanca önde koşan gence yetişmeye çalışan bir kişi daha
koşuyordu. (…
tam apartmanın önünde, aradaki mesafe yine on
metre kadardı. arkadaki adamın elindeki silahı ateşlediğini gördüm. genç,
aynı anda köşedeki dolmuş için bekleyen arabanın üzerine çarparcasına
kapandı. yıkılır gibi geri döndü, kıvrıldı. kaldı olduğu yerde… bir
silah sesi daha duyuldu. genç böğrünü tutarak yerde hareketsiz
kaldı.”
gazeteci soruyor : “ilk atış arkadan oldu değil mi?”
cevap :”evet genç önde koşarken, zaten elindeki silahı nişan alır
gibi ona doğrultmuş bir halde taylan’ın arkasından koşan adam hareket
halindeyken ateşledi tabancasını.”
olayla ilgilenen ve talat turhan’a soru sorabilmek için tatilini
yarıda kesip beşiktaş kaymakamlığının bahçe kısmında yapılan kitap
tanıtımına gelen can ataklı’nın tanıklığı:
“
…
adının sonradan taylan özgür olduğunu
öğrendiğimiz genç, beyazıt’ta yanında bir arkadaşıyla yürürken
yanında duran siyah bir otomobilin içine yaka paça sokulmuştu. ancak bu
genç otomobilin diğer kapısından fırlayıp kaçmaya başlamıştı. kaçarken
üzerindeki gömlekte sıyrılmış, kırmızı renkli bir atletle kalmıştı. bu
sırada bir el silah sesi duyuldu. genç olduğu yere yığıldı.
(23.09.2000.sabah gazetesi)
yani,
a) taylan’ın üzerinde tişört yok,
b) taylan düştükten ve hareketsiz kaldıktan sonra vurulmuyor.
taylan özgür’ün katledilişinin ertesi günü bu tanıklıkları anlatan
nimet oral’ın ifadesi ile olaydan 39 yıl sonra ortaya çıkıp
tanıklıklarını anlatan kadir akın’ın anlattıkları, ayrıntılarda
farklılıklar gösteriyor. “gerçek ayrıntıda gizlidir” sözünü
belleğimize kazıyıp nimet oral’ın “beni çileden çıkaran işte
bundan sonraydı” dediği, şu gözlemini de yeniden buraya alalım.
”genç yerde iken 30–40 kadar toplum polisi çıktı marmara
sinemasının arkasından… inanmayacaksınız ama köşede meydana gelenleri
gördükleri halde silahını cebine yerleştirip oradan uzaklaşan adama aldırış
bile etmediler.”
kadir akın ile konuşan gazeteci ümran avcı, talat turhan’a da
soruyor, o da cevaben, [şöyle diyor]:
“kadirin babası bana üsteğmen meselesini 1977 yılında hapishaneden
çıktıktan sonra, sarhoşken anlattı. bu bir duyumdur bunun hiçbir değeri
yoktur. (…
madem kadir o kişinin adını da vermiş, onun
söylediği şeyler geçerlidir.”
talat turhan 1924 doğumlu. bugün 84 yaşında. eski feraseti de, iddiacılığı
da birden yok olmuş. mesela başka şeyler yanında 1977 yılında hapishaneden
çıktıktan sonra diyebiliyor. talat turhan bomba davasından dolayı tutuklu
olarak 1972–1974 yılı arasında kalmıştır. 1977 yılı değil. zihinde
karışıklık var. mazurdur. kimlik bilgilerinde bu ayrıntı kitaplarında ve
internette vardır.
şimdi talat turhan’ın şimdiye kadar yazdıklarına, söylediklerine
bakalım:
çeteleşme kitabının piyasaya verildiği günlerde, talat turhan’ın
cağaloğlu’da, gazeteciler cemiyetinde basın açıklaması yapacağını
halil nebiler’in haber vermesi üzerine arkadaşlarla birlikte oraya
gittik. orada “devlet cinayet işlemiştir. taylan özgür’ü vuran
bir üsteğmendir. şu anda üst düzey bir generaldir.” dedi. adını tüm
ısrarlara rağmen söyletemedik. bununla ilgili dosyayı içişleri bakanı
olduğu dönemde hasan fehmi güneş’e verdiğini, verdiği sırada odada
[deniz] baykal, uğur mumcu, ertuğrul günay’ın da olduğunu söyledi.
birinci anlatımı:
yeni çıkan çeteleşme kitabını okuduğumuzda 243- 244. sayfalarında şu
satırlarla karşılaştık:
“
…
cia, 2. dünya savaşından sonra kurulmuş ve
gestapo deneyimlerinden büyük ölçüde etkilenmiş bir istihbarat örgütü
olduğu için, kirli işler bölümü, 40 yıldan bu yana cinayet işleyerek 3
milyon kişiyi öldürmüş, 54 milyon kişiyi sakat bırakmıştır. cia ile
işbirliği halinde olan istihbarat örgütlerinin de aynı yöntemi
benimsedikleri kuşkusuzdur.”
dedikten sonra, [şöyle devam etmişti]:
“somut bir örnekle sözlerime son vermek istiyorum. atatürk’ün
cumhuriyeti emanet ettiği türk gençliğine ilk kurşun, benim saptamalarıma
göre, 23 eylül 1969 tarihinde taylan özgür’e biri polis, biri subay
olmak üzere iki kişi tarafından atılmıştır. yani devlet cinayet işlemiştir.
kuşkusuz olayın tüm kanıtlarını benim bulmamı kimse benden bekleyemez.
içişleri bakanı olduğunda h. fehmi güneş’e bu polis ve subayın adını
bildirdim. bu noktadan sonra kanıt işinin devlete ait olması gerekirdi.
güneş’in içişleri bakanlığı döneminde bile, “devlet üzerindeki
devlet” aşılamadığı için, o dönemin ilk cinayeti, gizini hala
korumaktadır. ancak ne yazık ki, o tarihte tetik çeken subay daha üst
rütbelere ulaşmış, yetkilerle donatılmıştır.”
( mülkiyeliler birliği söyleşi ve konferansı – ankara, 5 aralık 1990.
bu konuşma mülkiyeliler birliği dergisi’nin şubat 1991 tarihli 128.
sayısında yayınlanmış)
ikinci anlatımı:
rafet ballı’nın, milliyet, 16 kasım 1990 günü, terör konusunda uzman
olan emekli kurmay yarbay turhan’dan iddia: ”türk
gladio’su, özel harp dairesi’dir” başlığı ile yayınlanan
söyleşi.
soru: taylan özgür’ün öldürülmesi,1977 taksim’deki 1 mayıs
katliamı (…
gibi olaylardan hep şüphe ile bahsedilir.
sizin de bu konularda bilgi sahibi olduğunuz ileri sürülür. açıklama yapmak
ister misiniz?
turhan: ben bu konularda bütün söyleyeceklerimi söyledim. (…
o yeraltı örgütünün yapacağı işler arasında adam öldürme de var.
öldürülenin sağcı, solcu olması fark etmez. yeter ki cinayet bu örgütün
amacına hizmet etsin. şimdi, devlet içindeki bir örgütün kuramında adam
öldürme varsa ve ülkede siyasi cinayetler işleniyorsa, kuşkunun birinci
odağı bu örgüttür.
soru: şüpheli olaylarla ilgili kime açıklama yaptınız?
turhan: chp hükümeti zamanında, başbakan ecevit’e iletilmek üzere 10
sayfalık bir rapor hazırladım. ayrıca olaylar hakkında etraflı bir şekilde
baykal ve hasan fehmi güneş’e bilgi verdim.
soru: gereği yapıldı mı?
cevap: bu soruyu bana değil, kendilerine sorunuz.”
(çeteleşme, s.409)
üçüncü anlatımı:
“
…
hasan fehmi güneş içişleri bakanı olunca
baykal’ın önerisi ile benimle görüşmek istedi. makam odasında, uğur
mumcu da bulunduğu bir toplantı yaptık. (…
ben o toplantıda güneş’e terörün boyutlarını anlatırken örnek olarak
taylan özgür cinayetinden söz ettim:
‘bakın ilk siyasi cinayet budur. benim saptadığım iki failin biri
asker, diğeri polistir. bunlar ilmiğin ucu, çekerseniz düğümü
çözersiniz’ dedim. isimleri de bakan’a verdim.”
“bu isimleri saptamam tamamen tesadüftür. cinayetin işlendiği yerde
bir tanıdığım oturuyordu. o, cinayete tanık olmuş. üstelik tetiği çeken
üsteğmeni daha önceden tanıyormuş. bir süre sonra ona bu cinayeti itiraf
ettirmiş. daha sonra da ikinci ismi söyletmiş. ben f.a.’yı mahkemede
tanıklığa ikna etmiştim. iktidar bastırsa belki çözmek mümkün olacaktı
hatta ‘devlet içindeki devlet’ o aşamada açığa çıkabilecekti.
olmadı. ( …
“taylan özgür’ün katillerinin ismini neden açıklamadığını
sordum (…
türkiye’de bu ismi bir tek kişiye
açıklarım.”dedi: mit başkanı’na… baş başa bir
görüşmede… sırf kayıtlara girsin diye… yoksa sonuç çıkması
zaten mümkün değil…” turhan’a “ peki üsteğmeni daha
sonra izlediniz mi? “ diye sordum. “izledim tabii” dedi.
“yükseleceği kadar yükseldi.”
(12.10.2000. can dündar. bir kontrgerilla klasiği)
bütün bu yazılı açıklamalardan sonra talat turhan eğer,
”kadir’in babası bana üsteğmen meselesini 1977 yılında
hapishaneden çıktıktan sonra, sarhoşken anlattı. bu bir duyumdur hiçbir
değeri yoktur.” diyebiliyorsa bunu yaşlılığına, korumasızlığına
vermek lüksüne sahip değiliz.
kadir akın doğru söylemiyor. olayı bile doğru anlatamıyor. babası üsteğmeni
tanıdığını hatta ikinci şahsı da üsteğmene itiraf ettiriyor. kadir akın
birilerini koruyor.
birileri bizi saf zannediyor. yanılıyorlar.
hale özgür kıyıcı-mustafa lütfi kıyıcı