Türk Birliği; rüyadan idaele, oradan gerçeğe uzanan yolun neresindeyiz.
Bu konuda neredeyiz - ne yapmalıyız?
Sovyetler Birliği dağılmaya başladığı ve üyesi olan bir çok ülke arka
arkaya bağımsızlıklarını ilan etmeye başladıkları 1991 senesinde özellikle
ülkemizde çok büyük bir heyecan – sevinç yaşanmaktaydı. Artık
yüzyıllık hasret bitecek Türk milletinin en batı da yaşayan bir devletin
halkı kardeş halklarla bir araya gelecekti. Çoğu vatandaş o güne kadar
çoğunun adlarını duymadığı sadece son günlerde yayınlanan Sovyet Rusya ile
ilgili haberlerde ve yine oralarda yapılan gösterilerde taşıdıkları Türkçe
pankart ve Türkiye cumhuriyeti bayrağından Türk olduklarını öğrendiği bu
unutulmuş, unutturulmuş kardeşlerine, akrabalarına karşı yoğun bir ilgi
vardı.
Artık 100 yıllık hasret bitecekti. Dünya Türklüğünün yegane devleti olan
Türkiye’nin yanı sıra bir sürü kardeş ülke geliyordu. Artık
karşılaştığımız, bizi bölmek, parçalamak isteyen güçlere karşı daha kavi ve
dayanıklı olacaktık. Belki dağılan Sovyetler Birliği gibi bir yapı
oluşturacak, tek kimlikle arzu ettiğimiz devlete rahatla gidebilecek orada
yaşayabilecektik. Sahip olduklarımız yer altı ve üstü kaynaklarımızı
öncelikli olarak birbirimizle paylaşarak dünyanın en güçlü ekonomisini
oluşturacak, üzerlerinde Bilge Kağan, Atilla, Timur, Şah İsmail, Fatih,
Kanuni ve Atatürk gibi Türk dünyasında milletinin gururu olmuş
yöneticilerimiz ile Kaşgarlı Mahmut, Yusuf Has Hacip, Fuzuli, Yunus Emre,
Abay, Cengiz Aymatov, Mahtumkulu, Ahmet Cevat gibi edebiyat değerlerimizin
resimlerinin olduğu paralar basacaktık. Gaspıralı İsmail’in 20.
yüzyılın başında yayınladığı Tercüman gazetesinin o günlerde ki Türk
coğrafyasının her yerinde okunduğu gibi, yine İstanbul’da basılan bir
gazete Bişkek’te, Yesi’de oralarda basılan bir dergi
İzmir’de, Ankara’da okunabilecek ve tam anlamıyla bir gönül
birliği oluşacaktı. Türkçe sadece Türkiye’de kullanılan bir dil
olmaktan çıkacak 7 ülkenin birbirleri ile temas kurmada kullandığı Rusçanın
yerini alarak uluslar arası bir iletişim dili olacaktı. Ordumuz Rusya,
Amerika Birleşik Devletleri ve Çin ordusunun teknoloji ve insan gücü
seviyesine çıkacak, eskisi gibi dünya düzeninde görülen haksızlıklar bizim
de süper güçlerin aralarına girmemiz sayesinde sonlanacaktı.
Peki bunlar çok ütopik kavramlar mıydı? Hayır, bunların dünya üzerinde
örnekleri vardı. Dili, dini, milliyeti birbirinden ayrı ülkelerden
birlikler oluşurda nasıl her şeyi ile bir olan ortak tarih, kültür, din,
dil gibi bir topluluğu millet yapan özelliklerin hepsinin bulunduğu bir
milletin devletleri nasıl olur da birleşmesin, neden biz kurmayalım?
Türkiye’nin ve yeni kurulan devletlerin kaybedilmiş onlarca yılı
vardı. Bunlar telafi edilmeli, eksikler tamamlanmalı, sorunlar
giderilmeliydi.
Sovyetler Birliğinin hızlı bir şekilde dağılması sonucu ortaya çıkan yeni
Türk devletleri olgusu Batı Avrupa ülkeleri ve Amerika Birleşik
Devletlerini de sarsmış, etkilemişti. O günlerde dünyanın en büyük haber
ajanslarının muhabirleri Türkiye’ye gelmiş bu gelişmelerin akabinde
ortaya çıkacak yeni Türk birliğinin doğuş anına şahit olmak için gelmişti.
Batı Avrupa ve ABD’de faaliyet gösteren bir çok strateji kuruluşunun
bu konuda ortaya çıkarttıkları haritalar ve istatistiki çalışmalar dünya
medyalarında devamlı yayınlanıyor, üzerine tartışmalar yapılıyordu.
Peki ne oldu? Ogünleri hatırlayıp, bu günleri gördükçe utanmaktayım. Biz
dünyanın bizden umduğunu şu ana kadar gerçekleştiremedik. En azından
Azerbaycan’la ve Türkmenistan’la olsun bir birliktelik
kuramadık.
Bunda ki etmenler nelerdir? Rusların, Çinlilerin entrikaları, ABD’nin
olumsuz istihbarat çalışmalarımı, yoksa böyle bir projeyi
gerçekleştirmekten yoksun devlet adamlarımızın olması ve bürokratlarımızın
cahilliği, ilgisizliğimi veya yeni Türk devletlerinin başında olanların bu
birlik algısını liderlik konumlarını sarsacağı düşüncesi ile uzak durması
mı? İnanıyorum ki bugün anket yapılsa bunun başarılamamasının nedeni olarak
hepimiz yukarıda belirttiğim hususlardan kendimize göre bir sıralama
yaparız.
Günümüzde durum nedir?
Bugün yeryüzünde K.K.T.C dahil olmak üzere 7 tane bağımsız Türk devleti
bulunmaktadır. Ne yazık ki Türk esaslı olan bu devletlerin vatandaşlarının
çoğu hala Türklük bilinci üzerinde uzlaşabilmiş değildir. 100 yıllık Rus
emperyalizmi o coğrafyalarda yaşayan insanlarımızı önce kimliksizleştirmeye
çalışmış akabinde ise yeniden formatlayarak farklı bir etnik yapıya sahip
oldukları bilincini onlarda oluşturmaya çalışmıştır. Bu baskılar ve
çalışmalar sonucunda insanlarımızın içinden çıkan, kendini menfaatlerini
yönetimin menfaatleri ile örtüştüren sahte aydınlar ve yine milletinden
kopmuş yönetici zümre dışında arzu ettikleri insan tipini o coğrafyada
oluşturamamışlardır. Fakat bu tür çalışmalar insanlarımızın zihinlerinin
bulanmasına ve geçmişi net algılayamamasına sebep olmuştur. Ruslar milleti
millet yapan özelliklerden dille bile oynamış ağızdan lehçe lehçeden sözde
dil türetmiş bunu da topluma empoze ettirmiştir. Ama onlar Türklerin bir
değerini ki bu Türkleri birbirine bağlayan en önemli etmen ve aynı
milletten olmanın kanıtı olan adetleri, gelenekleri yani halk kültürünü
ortadan kaldıramamışlardır.
Eğer millet olmanın kıstası ortak değer yargıları ve kültür ise bugün
Türklerin yaşadığı bütün bir coğrafya aynı değerleri paylaşmaktadır. Bu biz
Türklerin kültürümüze olan bağlılığının mükafatıdır.
Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını ilan etmesinden bu yana
gerçekleştirdikleri en büyük adımlardan biri alfabe değişikliği yaparak
Latin alfabesine geçişleridir. Bundan başka bir çok öğrenci gerek o
ülkelerden Türkiye’ye gelirken, bir çok gencimizde yine okumak için
atavatan topraklarına gitmiştir.Bugün hem ülkemizde, hem de kardeş
ülkelerde eğitim için bulunmuş oldukları ülkeyi tanıyan, oralarda
arkadaşları, dostları bulunan binlerce insanımız bulunmaktadır. Ayrıca 1991
yılında ki bağımsızlık ilanından bu yana binlerce Türk iş adamı o
coğrafyalarda işletme açmak ve ticaret yapmak için gitmiş olup hala da
çalışmalarını genişleterek sürdürmektedirler. Bunun yanı sıra o ülkelerden
gelen yatırımcılar da Türkiye’de faaliyetlerini
geliştirmektedirler.
Neler yapılması hususunda başlıkları belirtmeden mevcut coğrafya üzerinden
bir jeostratejik tahlil yapmanın yerinde olacağını düşünüyorum.
Bugün Türk dünyasına Türkiye’nin doğrudan ulaşım imkanı ne yazık ki
bulunamamaktadır. Orta Asya’ya yegane ulaşım koridorumuz olan Güney
Kafkasya Gürcistan, Ermenistan ve İran’la çevrelenmiştir. Türk
dünyası ve hatta Azerbaycan ile aramızda adeta bir tampon oluşturan
bölgelerin, bilinçli bir şekilde dünya güçleri tarafından oluşturulduğu
malumdur. Bugün ismi değişmiş ama zihniyeti değişmemiş o güçlerin mevcut
konumdan memnun olduğu ve devamını istediği bir gerçektir.
Günümüz stratejik oluşumunda Gürcistan’ın tam anlamı ile ABD ve
Avrupa Birliğinin menfaatleri ile örtüşür bir oluşum içinde olduğu
görülmektedir. Ermenistan geleneksel Türk düşmanlığı siyasetini
sürdürmektedir. İşin ilginç yanı bu siyaset ona prim sağlamakta olup küçük
olması, nüfusunun azlığı ile denize çıkışının olmaması gibi etmenler bile
yayılmacılık emellerini engel dizginleyememektedir. Diğer yandan kadim Türk
toprağı olan ve halihazırda Azerbaycan vilayeti olarak adlandırılan kadim
Türk toprağı üzerinde 35 milyon soydaşımız yaşamaktadır. Bir darbe ile Türk
Kaçar hanedanlığını yıkarak iktidara gelen Farsi kökenli Rıza Şah İran
nüfusunun yarısını oluşturan Türklere karşı mezhepçilik altında yoğun bir
Farsilik propagandası başlatmıştır. Bu asimile çalışmasını oğlu Şah
Muhammed Rıza Pehlevi de devam ettirmiş olup, İslam devrimi akabinde
iktidara gelen dini kesim mezhep farkını buna alet etmiş, milliyetçiliğin
günah olduğu söylemini öne çıkarırken alttan Farsiliği dayatmıştır. İslam
devleti yapısını her ortamda öne çıkaran İran söz konusu Türkiye,
Azerbaycan ve Türkler olduğunda çok farklı yaklaşımlar sergilemektedir.
Sözgelimi kuzey komşusu Azerbaycan’a ait toprakların %20 sini işgal
etmiş olan Ermenistan’a her türlü desteği vermekte ve çeşitli
kolaylıklar göstermektedir.
Bu mevcut jeo stratejik durumu özetlersek Ermenistan’a 1923 de
Türkiye Türklüğü ile Azerbaycan Türklüğü arasında tampon olması maksadı ile
verilmiş olan yine eski bir Türk toprağı olan Zengezur bölgesi problem
olmaktan çıkarılmalıdır. Bu toprak parçasının asli sahiplerine dönmesi
hususu Karabağ ve hatta Karabağ’dan daha da önce gereklilik arz
etmektedir. İran’da yaşayan soydaşlarımıza gelince onların
halihazırda yaşadıkları coğrafyada Türklük için çok büyük önem taşımakta
olup Türkiye’yi baş Orta Asya’yı vücuda benzetirsek, orasının
Türklüğün boynu olduğunu söyleyebiliriz. O bölgenin ileride ki durumunu
yine o ülkede Farsiler ile Farsileşmiş soydaşları tarafından yönetilen ve
Farsileştirilmek istenen Türkler belirleyecektir. Farsilerin unutmaması
gereken bir husus var. O da ülkeleri hudutları içinde yaşayan Türklerin
yüzlerce yıl onları idare etmiş olması ve dillerinin de devlet dili olarak
kullanılmış olması gerçeğidir. Yani Türkler silik bir azınlık olmayıp
İran'ı yönetmiş bir milletin kendisidirler.
Daha önce belirttiğim gibi dünya üzerindeki bir çok mazlum ülke için bile
bir çıkış noktası olarak görülen Türk birliği projesi tabi ki mevcut güçler
için çıkarlarını tehdit eden bir düşünce ve oluşumdur. Buna izin vermemek
için ellerinden geleni yapacaklardır. Ama inanıyorum ki karşımıza çıkacak
en ciddi muhalefet yine bu projenin gerçekleşmesini arzu etmeyen
yabancılardan beslenerek onların menfaatleri doğrultusunda yayınlar,
olumsuzluk yüklü tartışmalar yapacak ve bu proje takipçilerini hayal
peşinde koşmak veya Turancı olmakla itham edecek kökü yine bizden olan
sözde aydın, akademisyen, siyasetçilerin ortaya çıkması olacaktır. Onlara
verilecek tek cevap dünyada benzeri olan birbirinden farklı din, dil ve
kültüre sahip olan milletlerin – ülkelerin nasıl bir araya gelerek
birlikler, örgütler kurduğu sorusu olacaktır. Lütfen o zaman kendilerine bu
tanıtım filmini izlemelerini tavsiye edin veya izlettirin.
http://video.google.com/videoplay?docid=-680042511743914144
&hl=en Bakalım o zaman yine aynı fikirlerinde ısrarcı olabilecekler
mi.
Dünya Türklüğünün 80 yıllık tek temsilcisi olarak bu Anadolu coğrafyasını
düşmandan kurtararak ve tek bağımsız devletini kuran büyük Atatürk’ün
– Türk Birliğinin bir gün hakikat olacağına olan inancım tamdır.
– Vecizesini esas alarak her birimiz bulunduğumuz ülkelerde gayretli
bir şekilde yılmadan ve usanmadan çalışmalıyız. Unutmayalım ki yine
Atatürk’ün soydaşlarımızın Sovyet idaresinden kurtulacağı gün için
çalışılması vasiyetini tutmamanın getirdiği gafilliğin bize kaybettirdiği
zaman kaybını bu yolda çok sıkı çalışarak en kısa zamanda kapatmalıyız.
Unutmayalım ki aksi halde sadece Türkiye ve Türk alemi, kaybedecek
değildir. Türklerin oluşturacağı böyle bir birliğin bölgesinde oluşturacağı
adil dünya düzeni içinde huzur ve güven içinde yaşamayı ummakta olan ama
halihazırda neo emperyalist güçlerin kıskaçları içinde kıvranan mazlum
insanlık olacaktır. Unutmayalım ki gelişmeyi ve büyümeyi göze almaz bu
yolda çalışmaz isek, küçüldüğümüzü, parçalandığımızı görme bahtsızlığına
düşeceğiz. Onun için bu tarihi ve kutsal amaç doğrultusunda bütün
soydaşlarımı içinde bulundukları toplumunda, Türk Birliği hususunda istekli
olabilmesi ve bulundukları ülkenin siyasetine bu konuda demokratik baskı
gücü oluşturabilecek seviyeye ulaşabilmeleri için onları sürekli
bilgilendirmeye çalışmamız gereklidir. Bu sadece bir Türklük değil aynı
zamanda insanlık görevidir.
Ayrıntılı Bilgi ve Kaynak :
http://www.turkbirdev.org