Rojin
Site kurucusu
Mimarlık alanındaki yapıtlarıyla kendini dünyaya kabul ettiren Mimar Sinan
bazı kaynaklara göre 29 Mayıs 1490 günü Kayseri'nin Kesi bucağına bağlı
Ağırnas köyünde doğmuş. Çocukluğunda arkadaşları bilinen oyunları oynarken
O; bahçelere, bağlara su yolları, köprüler, topraktan kaleler, evler
yapardı.
Yaşadığı devirde Anadolu'nun genç ve sağlıklı çocukları köylerinden,
yurtlarından devşirilir, saraya getirilirdi. Eğitimlerine özen gösterilen
bu çocuklar, sonradan yeniçeri olarak veya devletin öteki işlerinde
görevlendirilirdi.
Sinan, Yavuz Sultan Selim zamanında devşirilerek İstanbul'a getirildi.
Sarayda acemi oğlanlar okuluna verildi. Bu okulda okuma yazmanın yanı sıra
uygulamalı sanatlar da öğretiliyordu. Sinan marangozluğu seçti. Ünlü
ustaların yanında cami, han, çeşme ve hamamların yapımında çırak olarak
çalıştı. Sonra askeri mimar olarak görev yaptı. 1535'te Osmanlı ordusunun
İran seferi sırasında Van'ı almaya giden askerler arasında Sinan'da vardı.
Van Gölü kıyısında askerlerin karşıya geçmesi için gemi yapılması gerekti.
Bu iş Sinan tarafından gerçekleştirildi. Barbaros Hayrettin Paşa ile İtalya
sahillerini dolaştı, bu arada Bağdat seferine katıldı. Savaşta köprüler
yaparak orduya zafer yollarını açtı.
Sefer dönüşü Sinan tümüyle mimarlık mesleğine girdi. Mimar Hasekisi
ünvanını aldı. 1538'de saraya mimarbaşı oldu.
O yıllarda Osmanlılar; dünyanın büyük bir bölümüne egemendi. Sinan
İstanbul'da Bizans mimari eserlerini inceledi. Yavuz Selim'in doğu
seferlerine, Kanunî Sultan Süleyman'ın batı seferlerine katıldı. Dünyanın
ünlü mimarî yapıtlarını yakından gördü, onları incelemek fırsatını buldu.
Hiç bir zaman gördüklerini taklit etmedi.
Sinan'ın bilinen 315 eseri vardır, bunun 73'ü cami, 49'u mescit, 50'si
medrese, 7'si kitaplık, 17'si imaret, 6'sı hastane, 7'si su kemeri, 7'si
köprü, 18'i kervansaray, 5'i buğday deposu, 31'i hamam, 18'i türbedir.
İlk eseri Kanunî Sultan Süleyman'ın oğlu Şehzade Mehmet adına 1543 yılında
yaptığı Şehzade Camii'dir. Cami 1548 yılında bitti.
Sinan'ın yapıtlarında, durmadan kendini aşma, daha iyiye, daha güzele varma
çabası görülür. En büyük amacı «işte bu yaptığım eser en iyisi»
diyebilmekti. Fakat arka arkaya yarattığı eserlerden sonra en görkemlisi
olan Edirne'deki Selimiye Camii için bile «İşte en iyisi» diyemedi. En
iyiye, en güzele ulaşmak için hep çalıştı. Bütün yapıtları birbirini aşan
birer sanat anıtıdır. Kendi anlatımına göre, sanat yaşamını üç bölüme
ayırır. Buna göre Sinan; Şehzade Camisini çıraklık, Süleymaniye Camiini
kalfalık, Selimiye Camiini de ustalık devrinin eserleri olarak
nitelendirir.
O devirde saray baş mimarinin görevleri oldukça yüklü idi. İstanbul'un
imarı, caddeleri, kaldırımları, su yolları, kentin alt yapı işleri, evlerin
yapımında belli kuralların uygulanması, kale yapımlarının denetimi hep baş
mimarın görevleri arasında idi.
Mimar Sinan İstanbul'un su yolları ile uğraşırken 1550 - 1560 yılları
arasında Süleymaniye Camiinin yapımını tamamladı. Anlatılanlara göre
«Sinan, Süleymaniye Camiini yapmak için iki yıl İstanbul'da yer arar.
Caminin şimdi bulunduğu yere temel kazdırır. Toprağın kayıp kaymadığını,
temelin sağlam olup olmadığını denemek için temelin üstüne cam döktürür ve
dört yıl bekler. Bu arada Sinan'ı çekemeyenler Kanunî'ye şikayet ederler,
«Dört yıldır yapıya başlamadı» derler. Sinan temelin sağlam olduğunu
anladıktan sonra caminin yapımını hızla sürdürür. Kubbenin yapımı bittikten
sonra ses yansımasını ayarlamak için, geceleri yapıya gelir. Kubbenin
altında nargile içer. Su sesinin duvarlara yansımasını dinler, caminin iç
bölümlerini ona göre yapar.
Süleymaniye Camiinin yapımı tamamlandıktan sonra Sinan caminin
anahtarlarını Kanunî Sultan Süleyman'a verdiği zaman çok mutlu idi. Padişah
Sinan'a -Yapımını gerçekleştirdiğin bu Tanrı evini dua ederek açmak sana
düşer. Dedi.
Mimar Sinan'ın yapıtlarının bir özelliği de kimin için yapılmışsa o kişiyi
çeşitli yönleri ile yansıtmasıdır. Örneğin Kanunî Sultan Süleyman'ın kızı
Mihrimah Sultan adına yaptığı Edirnekapıdaki Mihrimah Sultan Camii ince ve
zarif görünümüyle bir kadını, Süleymaniye Kanunî Sultan Süleyman'ın
görkemini yansıtmasıyla ün kazanmıştır. Edirne'deki Selimiye de ikinci
Selim'in şair ruhunu anlatan incecik zarif minareler vardır. Her minarede
bulunan üç şerefeye üç ayrı merdivenden çıkılması, dünya mimarisinde o güne
kadar uygulanmamış bir işlemdi. Mimar Sinan yapıtlarında hiç bir planı
ikinci defa kullanmamıştır. Her yeni yapıtına yeni buluşlarını eklerdi.
Mimar Sinan'ın evi İstanbul'un Süleymaniye semtinde idi; adına bir okul ve
bir sebili vardı. Öldükten sonra Süleymaniye Camiinin bahçesindeki
türbesine gömüldü.
Sinan, paraya önem vermeyen bir kişiydi. Osmanlı İmparatorluğu'nun en
zengin yıllarında yaşadı. Ünü dünyanın her yönüne yayılmış olan bu büyük
mimar hiç zengin olmadı. Yanında çalışanların emeklerinin karşılığını tam
olarak verdi. Kendisi yüz yıllık yaşantısında hep para sıkıntısı çekti.
Dünya mimarlık tarihine adını altın harflerle yazdıran Koca Sinan'ın ruhu
gibi, esin kaynağı ve gönlü de zengindi.
Sinan, Türk mimarlık sanatının en büyük ustalarından biridir. Yurdumuz onun
ölümsüz yapıtları ile doludur. Sinan'ın eserleri bugün bile görenleri
hayran bırakmaktadır. Eserlerinde incelik, sağlamlık ve güzellik göze
çarpar.
Sinan'ın eserleri gün görmüş, hoş görülü bilge kişiler gibidir. Yüzyıllar
ötesinden sabırlı, ağırbaşlı, eşsiz güzellikleri ile bize bakarlar.
Yeryüzünde bu duyguyu veren az sayıda sanat yapıtı vardır. Dünyanın öbür
köşelerinden Sinan'ın eserlerini yakından görmek için her yıl yurdumuza
binlerce turist gelir. Beğeni, şaşkınlık, güzel bir sanat yapıtı karşısında
duyulan coşku ile izlenen yapıtları övünç kaynağımızdır.
Sanat anlayışında meydana gelen değişikliklere rağmen O'nun eseri, değerini
korumaktadır. Kötü doğa koşulları, yağmurlar, rüzgarlar, seller, depremler
bu eserlerin güzelliğini, sağlamlığını, inceliğini bozamamıştır. Sinan'ın
büyüklüğü, yapılarının ölmezliği, buradan gelmektedir.
Türkler güzel sanatların, mimari, süslemecilik, oymacılık ve yazı (hat)
dallarında eşsiz eserler ortaya koymuştur. Bütün dünyanın beğenisini
kazanan bu yapıtlar müzelerimizin en değerli hazinesidir.
____________________
Dört Sey Geri Gelmez Atılan Ok, Söylenen Söz, Kacırılan Fırsat ve Gecen
Zaman .
____________________
Türküler..
Cennet kadar sır, insan kadar zahir.