|
Member Cevaplar: 174 kayıt olmuş: 11/9/2006 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 4/1/2008 Saat 00:33 |
|
|
1. Dünya Savaşı'nı kaybetmiş olmamızdan ötürü, bütün cephelerde olduğu
gibi Filistin ve Suriye'de dövüşen Osmanlı Ordusu da, 1918 Eylül ayı
sonlarına doğru görev bölgesinden çekilmeye başladı. Suriye'de, VII.
Yıldırım Ordusu'nun yöreden ayrılmasından sonra İtilaf Devletleri'nin
desteği ile, Hicaz Emiri Faysal'ın başkanı olduğu bir Arap-Suriye hükümeti
kuruldu. İngilizler, 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Antlaşması
hükümlerine dayanarak 25 Kasım 1918'de İskenderun Sancağı'na bir miktar
asker çıkardılar. Aynı Antlaşma hükümlerine göre, Osmanlı yönetimine
bırakılmış olmasına rağmen İskenderun Sancağı'nı işgal eden İngiliz
birlikleri, 5-6 gün kentte kaldıktan sonra çekilerek 7 Aralık 1918
tarihinde, Antakya'ya giren Fransız askerlerine işgali devrettiler. Mondros Antlaşması ile bu toraklarda görevi
bitmiş olan VII. Yıldırım Ordusu Kumantanı Mustafa Kemal Paşa geri geldiği
Adana'da bu işgal hareketini müttefik orduları kumandanı Mareşal Allanby
nezdinde protesto ederken, ilerde Hatay Meselesi haline gelecek olan bu
konuya, o tarihten itibaren ilgi duymaya başlamıştı.
Yerli halkın ileri gelenlerinden bir grubun Fransız yönetimine
karşı mücadele kararı alması ile sancakta ilk direniş hareketinin çekirdeği
kurulmuş oldu. Bu grubun liderliğinde hareket eden mücahitler, zaman zaman
Fransız işgalcileri ile silahlı çatışmaya da girdiler. 13 Temmuz 1919'da
İskenderun Sancağı'na gelerek halka Fransız yönetiminden memnun olup
olmadıklarını soran Amerikan heyetine büyük çoğunluğun Türk idaresini
istedikleri şeklindeki beyanı, Fransız yönetimine karşı başlatılan direniş
hareketinin haklılığını göstermekte idi.
Sivas Kongresi'nde ilk esasları meydana
çıkmış olan Misak-ı Milli kavramı ile ilgili olarak bu direniş hareketinin
önde gelen isimlerinden Tayfur Ata Bey (Sökmen) ile Ankara arasında yapılan
yazışmalarda, İskenderun Sancağı ve havalisinin de (Hatay) bu hudutlar
içerisinde olduğunun Mustafa Kemal tarafından belirtilmiş olması, bir
süredir Misak-ı Milli hududu dışında kaldıkları kuşkusu içinde olan bölge
halkının maneviyatını yükseltti.
Güneydoğu Anadolu ve İskenderun Sancağı'nda iki yıldır süregelen
ve Fransız hükümetini huzursuz eden direniş hareketinin ve çatışmaların
sona erdirilmesi amacıyla, Ankara Hükümeti ile 9 Haziran 1921 tarihinde
başlanan görüşmelerin, 20 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Ankara Antlaşması
ile bir uzlaşma ortamına girmesi üzerine, Antakya'da Fransız yönetimine
karşı sürdürülen direniş faaliyetine bir süre ara verildi. Ancak,
antlaşmanın imzalanmasından kısa bir süre önce, 26 Ağustos 1921 tarihinde,
Fransızlar bütün Suriye'yi işgal ederek, daha önce kurmuş oldukları Faysal
başkanlığındaki Suriye Hükümeti'ne son vermiş ve ülkede manda yönetimini
uygulamaya başlamışlardı.
Gene Ankara Antlaşması hükümlerine göre Fransızlar, Adana,
Mersin, Osmaniye, Kilis ve Anteb'i boşaltırken, İskenderun, Antakya,
Kırıkhan, Reyhanlı, Altınözü ve Samandağ'dan çekilmeyip bu beldeleri
İskenderun Sancağı adı altında ve özel bir statü içinde, Fransız mandası
olarak yöneltilmekte olan Suriye Devleti'ne bağladılar. Bu uygulamaları
ile Ankara Antlaşması, sancağın kurtuluş ümitlerini gelecekte belirsiz bir
zamana bırakmış olması nedeniyle Hatay'da yaşayan Türkler arasında üzüntü
yarattı.
Ankara Antlaşması hükümleri içinde sancak
dahilindeki okullarda Türkçe'nin okutulması, Arapça'nın yanında Türkçe'nin
de resmi mahiyette bir dil olması, Türk kültürünün yayılması, sancak
bayrağının Türk bayrağına benzer bir bayrak olması gibi maddeler
bulunmasına rağmen Fransızlar bu maddeleri hiçbir zaman uygulamadılar.
Özellikle eğitim ve sağlık hizmetlerinde, Hıristiyan nüfusu, Türk nüfusa
yeğ tutan bir davranış içine girdiler. Bu tutum, sancakta yaşayan farklı
etnik grupların, farklı dili konuşanların ve farklı siyasi akımlara mensup
olanların çatıştığı karışık bir ortam yarattı.
Fransızların,, İskenderun Sancağından çekilmemeleri ve sancak
içindeki Türk nüfusa karşı davranışlarındaki eşitsizlik üzerine tekrar
faaliyete geçen direniş örgütü, merkezi Adana'da olan, Tayfur Ata Bey
(Sökmen) başkanlığında, İskenderun ve Havalisi Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti'ni
kurarak, Ankara ile ilişkilerini devam ettirdiler ve bir heyet halinde
Ankara'ya giderek, Mustafa Kemal'den bölge ile ilgilenmesini istediler.
1922'de Fransızlar tarafından Suriye
Devletleri Federasyonu kuruldu ve İskenderun Sancağı, Federasyona bağlı
olan Haleb Devleti içinde yer aldı. Ülkenin bağımsızlığını ve bütünlüğünü
garanti altına alan ve yeni Türkiye Devleti'nin sınırlarını çizen Lozan
Antlaşmasında esaslı bir şekilde ele alınmayan ve bu nedenle yöre halkının
umutsuzluğa sevk eden Hatay Meselesi, Atatürk'ün 15 Mart 1923 günü Adana'da
yaptığı konuşmada, "... kırk asırlık Türk yurdu düşman elinde esir kalamaz"
sözü ile yeni bir dinamizm kazandı ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin
gündemine ciddi olarak girdi. Gelişen
olaylar karşısında bölgede yaşayan diğer etnik gruplara karşı da örgütlenme
ihtiyacı duyan Türk nüfus, Türkiye ile birleşme temasını işleyen Altın-Özü
isimli bir gazete ile faaliyeti çok kısa süren Antakya Halk Fıkrası adlı
bir de parti kurdular.
Bölgedeki huzursuzlukların Milletler Cemiyeti'nde yaptığı etkiler
sonucu 1926 yılında Fransızlar, İskenderun'da bir hükümet kurulması
teklifini gündeme getirdiler. Teklife göre, Beyrut'taki yüksek komiserliğe
bağlı olarak çalışacak bu hükümetin kendi anayasası, kendi meclisi ve
seçilmiş bir başkanı bulunacaktı. Hükümet merkezi olarak İskenderun
öngörülmekteydi. Bu hükümetin teşkili amacıyla yapılan seçimler sonucunda,
Arapların çoğunlukta olduğu bir meclis oluştu. Başkanlığına da Ahmet
Türkmen'in adaylığına karşılık, İskenderun Sancağında Fransız olağanüstü
komiserinin delegeliğini yapan H. Duriex'in getirildiği Bağımsız İskenderun
hükümeti, gördüğü tepkiler karşısında kısa bir süre sonra ismini, Kuzey
Suriye Hükümeti olarak değiştirme kararı aldı.
Anayasaları gereği sancağın bağımsızlığı için yemin etmiş olan
Kuzey Suriye Meclisi milletvekilleri bu karardan dört gün sonra, Şam'daki
Merkezi Suriye Hükümeti'ne bağlanma kararı aldı.
Ortaya çıkan bu yeni durum üzerine Fransa'nın Suriye üzerindeki
manda yönetiminin sona ereceği 1935 yılından sonra, İskenderun Sancağının
geleceğini, Türk nüfusun çıkarlarına uygun bir neticeye ulaştırmak amacında
olan Türkler, Fransızların engelleme gayretlerine rağmen hedeflerine
ulaşmak için yoğun bir propaganda faaliyetine girdiler
Bu faaliyet içinde, özellikle anavatanda
gerçekleştirilmiş olan Atatürk ilke ve inkılapları örnek alındı. Örneğin,
Latin harflerini öğreten kurslar açıldı, fes yerine şapka giyilmeye
başlandı ve herhangi bir faaliyet gösteremeyerek, sembolik bir kuruluş
halinde kalan Halk Partisi kuruldu. Türk nüfusun yaptığı bu gayretli ve
ısrarlı çalışmalar meyvelerini verdi ve bir süre sonra Fransızlar,
İskenderun Sancağında Türk hakimiyeti kavramına sıcak bakmaya başladılar.
Sancakta yaşayan Türkler, Ankara'ya gönderdikleri heyetler ile
zamanın başbakanı İsmet İnönü ve Mareşal Fevzi Çakmak aracılığı ile
Atatürk'e bir kere daha aktardıkları davaları için Ulu Önder'den daha
yakın ilgi ve destek istediler. Türk hükümeti, 1936 Eylül ayında Cenevre'de
yapılan Milletler Meclisi toplantısında konuyu gündeme getirerek,
İskenderun sancağının bağımsızlık talebini Fransız Hükümeti'ne resmen
bildirdi.
____________________ Dört Sey Geri Gelmez Atılan Ok, Söylenen Söz, Kacırılan Fırsat ve Gecen
Zaman ...
|
|
Member Cevaplar: 174 kayıt olmuş: 11/9/2006 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 4/1/2008 Saat 00:37 |
|
|
3. Hatay Meselesi Ve Anavatana Katılması (1938-) 2. Bölüm
Atatürk, 1936 yılı TBMM'nin açış konuşmasında, "... Fransızlar
ile aramızda senelerdir sürüp giden davanın neticelenmesinin zamanı
gelmiştir" diyerek sancağın bulunduğu bölgeye Hatay ismini verdi. Bu
davranışı ile Hatay Meselesine ciddi olarak el konduğunu ifade etmiş olan
Atatürk, o sırada faaliyette olan Antakya-İskenderun Yurdu cemiyetinin
adını da Hatay Egemenlik Cemiyeti olarak değiştirdi. Bu cemiyetin merkezi
İstanbul'da idi.
Olayların hızlı bir gelişme içine girdiği bugünlerde, Fransız
başbakanı Leon Blum'un, Suriye'ye bağımsızlık verileceği şeklinde beyanı,
Hatay'ın Suriye'ye geçmeden anavatana katılması için yapılacak çalışmaların
hızlandırılmasını gerekli kıldı. Bu sırada Türk nüfusun aleyhine gelişeceği
sezilen, 14-15 Kasım 1936 genel seçimlerine Türkler katılmayarak seçimi
boykot ettiler. 1937 yılı başında, Hatay'daki huzursuzluğu gündemine alarak
görüşen Milletler cemiyeti, "...her Hataylı dilediği cemaat listesine
yazılmak ve rey vermek hakkına sahiptir" maddesini içeren Türk tezini kabul
etti ve yapılacak halk oylaması için Antakya'ya bir gözlemci heyeti
gönderdi.
Heyetin halk oylaması konusunda olumlu
bir kanı ile Cenevre'ye dönmesinden ve raporlarını 27 Ocak 1937'de
Milletler Cemiyeti'ne vermelerinden sonra, İskenderun Sancağı için yeni bir
statü ve anayasa taslağı hazırlanarak sancakta, Millet Meclisi seçimi
yapılması kararı alındı. Türkiye adına Numan Menemencioğlu'nun katıldığı
anayasa taslağı hazırlama komisyonu, Fransız, İngiliz, Belçikalı ve
Hollandalı diplomatlardan oluşmaktaydı. Komisyon tarafından 15 Mayıs
1937'de tamamlanan tasarı Milletler Cemiyeti'nce 29 Mayıs 1937'de kabul
edildi. Bu taslağa göre sancak, içişlerinde bağımsız, dışişleri, maliye,
gümrük işlerinde Suriye'ye bağlı kalacaktı. Sancağın toprak bütünlüğü,
Türkiye ve Fransa'nın garantörlüğü altındaydı.
Milletler Cemiyeti'nce kabul edilen tasarı esasları çerçevesinde
Ekim 1937'de Antakya ve İskenderun'da Türk konsoloslukları açıldı. 15 Nisan
1938'de başlayan ve ileride yapılacak Millet Meclisi seçimine esas olacak
sayım işleminde, adilane hareket edilmeyip, Türkler aleyhine bir tavır
takınılması üzerine durum, Türkiye Cumhuriyeti'ne, Fransız Hükümetine ve
Milletler Cemiyeti'ne duyuruldu.
Hatay Devleti bayrağı
Heyetin halk oylaması konusunda olumlu bir kanı ile Cenevre'ye
dönmesinden ve raporlarını 27 Ocak 1937'de Milletler Cemiyeti'ne
vermelerinden sonra, İskenderun Sancağı için yeni bir statü ve anayasa
taslağı hazırlanarak sancakta, Millet Meclisi seçimi yapılması kararı
alındı. Türkiye adına Numan Menemencioğlu'nun katıldığı anayasa taslağı
hazırlama komisyonu, Fransız, İngiliz, Belçikalı ve Hollandalı
diplomatlardan oluşmaktaydı. Komisyon tarafından 15 Mayıs 1937'de
tamamlanan tasarı Milletler Cemiyeti'nce 29 Mayıs 1937'de kabul edildi. Bu
taslağa göre sancak, içişlerinde bağımsız, dışişleri, maliye, gümrük
işlerinde Suriye'ye bağlı kalacaktı. Sancağın toprak bütünlüğü, Türkiye ve
Fransa'nın garantörlüğü altındaydı.
Milletler Cemiyeti'nce kabul edilen tasarı esasları çerçevesinde
Ekim 1937'de Antakya ve İskenderun'da Türk konsoloslukları açıldı. 15 Nisan
1938'de başlayan ve ileride yapılacak Millet Meclisi seçimine esas olacak
sayım işleminde, adilane hareket edilmeyip, Türkler aleyhine bir tavır
takınılması üzerine durum, Türkiye Cumhuriyeti'ne, Fransız Hükümetine ve
Milletler Cemiyeti'ne duyuruldu.
Sayım sırasında yer yer kanlı olayların da çıkması üzerine örfi
idare ilan edildi ve toplum düzenini sağlamak amacıyla Fransız
milislerinden oluşan Albay Collet komutasında bir birlik Antakya'ya geldi.
Türk partizanı bir asker olan Albay Collet tarafından düzen sağlanıncaya
kadar, sayım işlerine beş gün ara verildi. Askeri tedbirlere rağmen
olayların devam etmesi üzerine Fransız delegesi Carreaux, Hatay'ın
yönetimini Türkler'e bırakmayı teklif etti.
Bu teklif üzerine Ankara'nın görüşü ve oluru alınarak, İçişleri
Müdürlüğü mahiyetinde olan İskenderun Sancağı Valisi görevine Dr.
Abdurrahman Melek atandı ve vali 6 Haziran 1938 tarihinde göreve başladı.
Bu tedbirlere rağmen etnik gruplar arasında sürüp giden gergin
ortamda bazen ölümle sonuçlanan olayların devam etmesi üzerine, sayım
işleri tamamen durduruldu ve seçim komisyonu 26 Haziran 1983'de Sancak'tan
ayrıldı.
Duruma bir hal çaresi bulmak amacıyla Türkiye ve Türkiye ve
Fransız heyetleri arasında Antakya'da yapılan ve bir hafta süren görüşmeler
sonunda, 2500 Türk ve 2500 Fransız askerinden oluşacak birliklerin Hatay'a
girmeleri ve sayımın bu birliklerin denetimi altında yapılması kararı
alındı. Bu karar gereğince, 5 Temmuz 1938'de Kurmay Albay Şükrü Kanatlı
komutasındaki Türk alayı törenle Antakya'ya girdi. Alınan tedbirler ile
sayım işlerine 22 Temmuz 1938 tarihinde yeniden başlandı ve sayım işlemi 1
Ağustos 1938 tarihinde tamamlandı. Sayım sonucunda seçmen sayısı: Türkler
35.847, Aleviler 11.319, Ermeniler 5.504, Araplar 1.845, Ortodoks Rumlar
2.098, diğerleri ise 395 kişi olarak tespit edildi. Bu sayılara göre Millet
Meclisi için: Türklerden 22, Alevilerden 9, Ermenilerden 5, Araplardan 2,
Ortodoks Rumlardan 2 olmak üzere toplam 40 milletvekilleri adayları,
seçilecek milletvekili sayısı kadar olduğundan, bunlar için seçim
yapılmadı ve bu adayların tümü milletvekili olarak meclise girdiler.
2 Eylül 1938 günü toplanan Hatay millet
Meclisi, daha önce Atatürk tarafından aday gösterilen Tayfur Sökmen'i Hatay
Devleti Cumhurbaşkanı seçti. Dr. Abdurrahman Melek başbakanlığa atanırken,
Abdülgani Türkmen meclis başkanı oldu. Beş bakandan oluşan Hatay Devleti
Hükümeti, Hatay Millet Meclisi'nin 6 Eylül 1938'deki oturumunda güven oyu
aldı.
Çıkarılan bir yasa ile Türkiye Cumhuriyeti yasalarının tümü Hatay
Devleti'nin yasaları olarak kabul edildi ve bunlar içinde hemen
uygulanabileceklerin belirlenmesi için hükümete yetki verildi. Devlet
yönetiminde vatandaşlara uygulanan eşitlik sayesinde cemaatler arasındaki
ayrılık ve husumet giderek azaldı.
İlk başta Antakya, İskenderun, Kırıkhan ilçelerinden ibaret olan
Hatay Devleti'nde daha sonra Reyhanlı ve Yayladağ ilçeleri oluşturularak
ilçe sayısı beşe yükseltildi. Para birimi Suriye lirası olan Hatay
Devleti'ni dış ülkelerde Suriye Devlet Başkanı temsil edecekti. Devletin
bayrağı, Türk bayrağının çok benzeri olup sadece yıldızı kırmızı idi. Posta
işlerinde Suriye postalarına bağlı kalınacaktı. Suriye ile askeri ve siyasi
hudut bulunmayacaktı.
Bir süre sonra Fransız idaresindeki
Suriye Devleti ile Hatay Devleti arasında bazı konularda yetki ve yönetim
açısından başgösteren anlaşmazlıklar giderek büyüdü. Manda yönetimi
zamanından bu yana görev yapan bütün Fransız ve Suriyeliler, Türk
yönetimince işten çıkarıldılar. Gerginleşen münasebetler üzerine Suriye
Devleti'nin bir ara posta pulu vermemesi üzerine, Hatay Devleti, Türkiye
Cumhuriyeti'nin pullarını kullanmaya başladı. Kısa bir süre sonra kendi
pullarını çıkaran Hatay Devleti, Uluslararası Postalar Topluluğu'na üye
oldu. Devletin parası Suriye parası idi. Vurgunculuğa mani olmak amacıyla
gizlice toplanan meclisin bir gece içinde çıkardığı bir kanunla, Suriye
parası yerine Türk lirasına geçildi. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası
İskenderun'da bir şube açtı.
Bu sırada Hatay'ın Türkiye Cumhuriyeti ile olan sınırı kapalı
idi. Suriye Devletiyle anayasa gereği bir sınırı bulunmamaktaydı. 20 Ekim
1938 gece yarısı Fransızlar, kendilerine çıkarılan güçlükleri bahane
ederek, Suriye Devleti'nin Hatay Devleti ile varolmayan sınırını kapattılar
ve Hatay Devleti ile olan ilişkiyi dondurdular. Amaçları Türkiye ile sınırı
kapalı olan Hatay Devleti'ni ekonomik açıdan güç duruma sokup kendi
istekleri doğrultusunda hareket etmeye zorlamaktı. Bu olaya misilleme olmak
üzere Hatay Devleti de Suriye ile yeni oluşan sınırını kapattı. Her iki
taraftaki sınırın kapalı olmasının Hatay Devleti'nin ticaret ve ulaşım
işlerini aksatacağı ihtimali karşısında, olaydan iki gün sonra Millet
Meclisi'nde alınan bir kararla Türkiye Cumhuriyeti ile olan sınır açıldı.
Suriye hududunun Fransızlar tarafından
kapatılması, öteden beri düşlenen, Hatay'ın anavatana katılması hedefi için
pek olumlu bir ortam yaratmıştı. Fransızlar'ın bu durumu sezip özür
dileyerek, Hatay Devleti ile olan sınırı tekrar açmalarına rağmen Hatay
Devleti, Suriye Devleti ile olan sınırını açmadı. Bu gergin ilişkiler
içinde, anavatana katılma arzusu ile dolu sekiz ay geçti.
Türkiye Cumhuriyeti'nde 1939 yılında yapılan milletvekili
seçiminde, Hatay Devlet Başkanı Tayfur Sökmen Antalya'dan, Başbakan
Abdurrahman Melek ise Antep'ten milletvekili seçilerek TBMM'ne girdiler. Bu
olay Hatay'ın anavatana katılması hedefinin bir diğer adımını
oluşturmakta idi. Zaten Fransa da bu konuya son zamanlarda ılımlı bakmakta
kamuoyunda ise bu çözümün bölgedeki istikrar ve her iki devletin geleceği
için en uygun yol olacağı görüşü ağırlık kazanmakta idi.
Nihayet Fransa Hükümeti ile Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti arasında yapılan anlaşmaya uygun olarak, Hatay Millet
Meclisi'nin 23 Haziran 1939'da oybirliği ile aldığı karar gereğince Hatay
Devleti, Türkiye Cumhuriyeti'ne katıldı.
Hemen uygulamaya konan bu karar sonucu, Hatay'da görevli son
Fransız birliği 7 Temmuz 1939 günü Antakya kışlasında yapılan törenle
Hatay'dan ayrıldı. Türkiye Cumhuriyeti, Fransızlar'a bağlı olan
Suriye-Büyük Lübnan Bankası, Tütün İdaresi, Elektrik Şirketi, İskenderun
Liman Şirketi'ni satın alırken, Suriye uyruğuna geçmek isteyen
vatandaşlarına da bir tercih hakkı tanıdı.
Suriye Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti temsilcilerinin katılımı
ile oluşan komisyon sonucunda bugünkü sınır çizgisi tespit edildi ve
TBMM'de çıkarılan 7 Temmuz 1939 tarih ve 3711 sayılı yasa ile Hatay ili
oluşturuldu. Emniyet Genel Müdürlüğü ve Hatay Egemenlik Cemiyeti Genel
Sekreteri Şükrü Sökmen Süer, Hatay'ın ilk valisi oldu.
Antakya'da, 23 Temmuz 1939 tarihinde TBMM adına gelen heyetle
beraber yapılan anavatana katılma törenleri ile Ulu Önder Atatürk'ün
sağlığında neticesini göremediği büyük ülküsü olan Hatay meselesi daima
karşısında olduğu bir askeri harekat yerine arzuladığı gibi politik
yollarla kesin sonuca ulaştı ve Kırk Asırlık Türk Yurdu anavatan sınırları
içine alınmış oldu.
[/img]
[tarihinde düzeltildi 4/1/2008 Saat 00:39 Yazar Rojin]
____________________ Dört Sey Geri Gelmez Atılan Ok, Söylenen Söz, Kacırılan Fırsat ve Gecen
Zaman ...
|
|
Junior Member Cevaplar: 2 kayıt olmuş: 21/8/2006 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 25/4/2008 Saat 07:17 |
|
|
:zalkis: :zalkis:
____________________ seviyeli samimi dostluğa arkadaşlığa kardeşliğe slmmmm
|
|
|
0,056 saniye - 21 queries
|
Happy Birthday |
Doğum Gününüz Kutlu Olsun!:
- cannur: 124 Yaşında
- cannurr: 54 Yaşında
|
üye Puani |
- Rojin: 10 976 Puanlar
- asliyok: 4 432 Puanlar
- HarmanYeli: 4 396 Puanlar
- KizilZora: 2 048 Puanlar
- life23: 1 675 Puanlar
- gokkiz: 1 657 Puanlar
- BirNefes: 1 048 Puanlar
- Erasmus: 984 Puanlar
- -Pozan-: 785 Puanlar
- Siyahinci: 623 Puanlar
|
|