SUSURLUK
Ramazan NARİN
xsusurlukx@hotmail.com
LAWRENS ve Bu unutulur mu..?
Müslüman bir ülkeyiz ve halkımız Müslüman. Osmanlı Devletinin varisiyiz.
Osmanlının İslam’a verdiği hizmet tartışılamaz. Gelgelelim, bu millet
bir de 1. ve 2. Dünya savaşının içinde olmuş ve ardından, İstiklal Savaşı
yapmış, gazi ve halife bir millet olup, şimdi AB Kapısındadır...
1. Dünya savaşında İngilizlerin Arap halklarını kullanarak, nasıl
misyonerlik ve nasıl Osmanlıya çöküşü yaşattıklarını anlamak için,
LAWRENS’ i ve o tarihteki kullanılan Müslüman Arapları, ve
yukarıdaki resmi hatırlamamız lazım.
Birinci Dünya Savaşı'nda Hicaz savunması ve Medine Savaşı sonrasında,
İngilizlere 150 bin askerimiz esir düşmüştür. Bu askerlerden bir kısmı da,
Mısır'ın İskenderiye şehri yakınlarında bulunan Seydibeşir Usare Kampı'na
hapsedilmişlerdir. Yemende kalan askerlerimiz bir destandır lakin,
anlatacağımız olayda, çöllerde kalan, 135.000 mehmet te, kör edilen 15.000
Mehmette bir destandır.
1916 yılında, Osmanlının 42. alayı, 12. Kolordu emrinde olarak Suudi
Arabistan Hicaz cephesinde görevlendirilmiş ve iki yıl Arabistan'ın
cehennemi güneşi altında susuz ve gıdasız Mekke ve Medine bölgelerinde
muharebelere katılmışlardır. İngiliz ve işbirlikçi Araplara karşı Medine'yi
yoksulluk içerisinde, insan gücünün üzerinde bir direnç ve cesaretle
savunan 42. Alaya, 'Medine Muhafızları' unvanı adı da verilmiştir.Çok
kanlı geçen muharebelerde Alay Komutanı, düşmanın eline geçmesin diye Alay
Sancağını dahi yaktırmıştır. Muharebelerin devamı sırasında Alay komutanı
dahil, bütün subaylar şehit olmuş, geriye 156 er kalmıştır.
Devamında; " Karamanlı yedek subay Ahmet Altınay`ın günlüğünü esas alarak,
Ahmet Duru`nun yazdığı İmge yayınlarından çıkan "Katran Kazanında
Sterilize" adlı kitabından aldığım bilgilerdir." 1918' de Filistin
cephesinde esir düşen 16. Tumen'in 48. Alayı'na bağlı Osmanlı askerleri
vardır ve hepsi ve 150.000 Mehmet, İngilizlere esir düşmüşlerdir.
Tutuldukları Kampın tam adı, “Seydibesir Kuveysna Osmanli Useray-i
Harbiye Kampı”dır. Bu kampta, askerlerimiz, 12 Haziran 1920' ye kadar
iki yıl boyunca her türlü işkence, eziyet, ağır hakaret ve aşağılamaya
maruz kalmışlardır. Bu insanlık dışı muamelenin müsebbipi ise: İngilizler,
Ermeniler ve İngilizlerle işbirliği yapan, Lavrensin etkisindeki Müslüman
Araplardır.
LAWRENSİN etkisindeki güya Müslüman Araplar ve Ermeniler, bu esir
askerlerin Osmanlı güç kazanırsa gine karşılarında olacağını, bu yüzden
150.000 askerimize toplu katliam yapılmasını savunmaktadırlar. Bunun
içinde; askerlerimiz, mikrop kırma bahanesiyle, süngü zoruyla dezenfekte
havuzlarına sokulmuştur. Ancak suya normalin çok üzerinde krizol maddesi
katıldığından, Mehmetçik daha ayağını soktuğunda, aşırı krizol maddesi
nedeniyle haşlanmaktadır. Haşlandığı için sudan çıkmak isteyen
askerlerimize izin verilmemiş, İngiliz askerleri dipçik darbeleri ile,
askerlerimizi havuza itmişlerdir. Mehmetçikler, doğal olarak bele kadar
gelen suya başlarını sokmak istememiştir. Ancak bu kez İngilizler havaya
taciz ateşi ettiğinden Askerlerimiz, ölmemek için çömelerek başlarını suya
sokmuşlardır. Ancak başını sudan kaldıran her MEHMET, artık göremez ve
kördür. Çünkü krizol gözlerini yakmıştır...
Dışarı çıkanların halini gören sıradaki askerlerimizin direnişleri de fayda
etmemiş ve 15 bin askerimiz, bile bile kör olmuştur. Binlercesi de
ölmüştür. Bunun adı katliam mı ? Temizlik mi ? Veya nedir ? Bir bilen
varsa lütfen söylesin..!
Bu vahşet, 25 Mayis 1921 tarihinde TBMM'de de görüşülmüştür.
Milletvekilleri Faik ve Şeref beyler bir önerge vererek,150.000
askerimizden neden geriye sadece 15.000'inin döndüğünü, Mısır'da esir
tutulan askerlerimizin krizol banyosuna sokularak 15 bin vatan evladının
gözlerinin kör edildiğini, binlerce askerimizin ağır işkenceler altında
öldürüldüğünü bunun faili olan İngiliz tabip, garnizon komutanı ve
askerlerinin, işbirliği yapanların cezalandırılması için, TBMM'nin
teşebbüse geçmesini istemişlerdir. Kayıtlarda vardır. Ama, yeni kurulan bir
devletin binbir türlü zorlukları varken muvaffak olamamışlardır. Hesap
sorulması işi, böylece unutulup gitmiştir. Şehitlerimizin Hepsine Allahtan
rahmet diliyorum.
Ama onlar, ama Ermeniler, ama Siyonist tezgaha gelmiş zenginleşmiş
işbirlikçi Araplar, ama AB adı altında toplanan Hristiyanlar, İngilizler,
Avrupalılar unutmuyorlar... Kendi ihanetlerini bile soykırım ambalajına
sarıp, dünya kamuoyuna sunuyorlar. Diyorlar ki, TÜRKLER ERMENİLERİ KATLETTİ
! ve bunun aksini söyleyeni içeri tıkarım. En üzücü olanı da ; güya Türk,
güya müslüman malum birilerinin, bu karalama kampanyalarına, çanak
tutmasıdır... LAWRENS’in rolüne soyunan birilerinin, Katardan
ortaklar bulması, arap şeyhlerine parsellerin, bankaların satılması boşuna
değildir.
LAWRENS KİMDİR ? ( Lawrens; bir homoseksüeldir, bir İngilizdir, bir
Avrupalı ve misyonerdir. )
LAWRENS, 1888'de doğmuş ve Zengin bir aileye mensuptur. Oxford
Üniversitesi'nde arkeoloji tahsil etmiştir.. Arabistan, Suriye, Mısır ve
Filistin' de çeşitli araştırmalar yapmış; yaşayış tarzı Ortadoğu
insanlarından farklılık arzetmemiştir. Ve bir motorsiklet kazasından sonra
19 Mayıs 1935' te Londra'da ölmüştür. Lawrens; şeyh kıyafetiyle bol paralar
sarf ederek, Müslüman kılığına girerek, saf Müslümanları ve Arapları
Osmanlı aleyhine kışkırtmış, “ Din iman elden gidiyor, sizin en büyük
düşmanınız Türklerdir ” diyerek, (Din iman elden gidiyor söylemi her
zaman hainlerin ve işbirlikçilerin söylemidir. Kubilay’da da,
Dersimde de duyduk bu sesleri…
orta doğunun elimizden çıkmasına sebep olmuş ve Arapların Osmanlı'yı
arkadan vurmasını sağlayarak, emelini gerçekleştirmiştir.
BUGÜNKÜ LAWRENS..? Aradan bir asır geçince, yaşadıklarımızı, ihanet
edenlerimizi çabuk unutuyoruz. Balık hafızalı olduk! Eksiğimize,
gediğimize, kör topal yürüyen demokrasimizle kalkınmaya, ülkemizi çağlar
üzerinden sıçratıp kalkınmışlık yönü ile milletler arasındaki yerimizi
almaya çalışırken, İngiliz başından çıkmış, kulağı geçmiş Amerika boynuzu,
karşımıza bir başka Haçlı oyunu ile, en iyi bildikleri Bizans entrikaları
ile bugün gine çıkmış ve yeni Lawrenslerini icat etmiştir.
Yine dinî kılıklı “Lawrens” cikler yarıştadır. Bu seferki
Lawrenscikler yerlidir. Türk’ ten koparılacak Arap Müslüman
kalmadığına göre, oyun ; o zaman kopartmaya başarılı olamadıkları
Kürtler’ in üzerine kurulmuştur. Bundan bir asır önce Araplara ne
yaptırdılarsa, şimdi de bunlara aynısını yaptırmaya çalışmaktadırlar.
Lawrenscikler yarışarak büyümüşler, bizden birileriymiş gibi yaşamışlar,
yıkmak istedikleri cumhuriyetin nimetlerinden en yukarılara gelerek
istifade etmişlerdir. Aralarında birisi de, yarışı kazanarak LAWRENS olmuş
ve 2. LAVRENS ûnvânını da kazanmıştır.
Şimdi Lawrens-land’ da keyif çatmakta, uzaktan kumandayla fetva
vermektedir. “Kardeşim Şeyh Said hadisesinde beni de yargılamak
isteyenlerden binlerce kişiyi Kemalizme düşman ederek intikam
alıyorum.” diyen Saidî Kürdî’ yi, milletimize hakiki din
alimi, talebesini Amerikada yaşasa da ULEMA-İ HALİFE HAZRETİ olarak
yutturduktan sonra, yoldaşı ve diyalogdaşı Papa Hazretlerince kutsanmasının
da ardından,cücüklerine misyonerlik aleyhtarlığının önlenmesi,
hristiyanlığın sevilmesi işaretini vermiş ve, HAÇ işareti TOKİ evlerimizin
tepesine dahi çakılmıştır.
Cücükler şimdi harıl harıl, arı gibi Anadolu’nun dört bir yanında
“Hıristiyan olanlar asıllarına dönüyorlar. Onlar zaten
Hıristiyandılar.” diyerek dinler arası diyalog faziletini
anlatmaktadırlar. Sanki Türk’ ün elin alemin dini diyaneti ile bir
alıp veremediği varmış gibi... Türk’ü dininden caydırma faaliyetinin
adını ise dinler arası diyalog koymuşlardır. Bu arada 2. Lawrensimizin
yanında KÜRDİ Lavrensçikler de boş durmuyor tabii, meclisin içine kadar
girip, kuzey Irakta conilerin ellerine sarılıp hoşgeldiniz diyen
Barzancılar gibi, Amerikanın kendilerini kurtarmasını bekliyorlar. Ama o
çok özendikleri Lawrensin son itirafını okumamışlar öyle gözüküyor.
Hatırlatacak olursam ;
Lawrens şöyle demiş : ” Araplar hiçbir zaman bir bayrak altında
toplanamayacaklar ve tek bir devlet olamayacaklardır. Onlar için en
mükemmel bir idare, Türk idaresidir. Biz kendi menfaatlerimizin icabı
olarak ihtiyarlamış ve değişen şartlara göre yaşama gücünü tazelememiş bu
idareyi yıkacağız ve istediklerimizi elde edeceğiz, fakat hiçbir zaman
Türk’lerin yerini alamayacağız. Bu yer, ebediyen boş
kalacaktır.”
Ben de diyorum ki; insanlıktan nasibini almamış Avrupalının, gerçek yüzü
budur.. Osmanlının çekilmesinden sonra tespih taneleri gibi döküldük diye
farkındalık yaşayan Araplar, maalesef ihanetlerinin bedelini sömürülerek
ödemektedirler ve ödeyeceklerdir. Kuzey Irak kürtleri de...
Bu arada bizi, Osmanlı'yı arkadan vururken, Mekke şerifi Hüseyini,
peygamber soyu diye halife yapacaklarını söyleyen araplar vardı. Sahi,
kimdir peygamber soyu ? Amerikada olmasın diyerek soruyorum ; Hani biz
Cumhuriyet ile Halifeliği ortada bıraktık da. Sahibi kim? Sahipleneni kim?
Şimdi hangi İslam ülkesindedir HALİFE ? HALİFELİK ? Sahi bilen bir müslüman
varsa, lütfen bana iletsin.
BU/NLAR UNUTULUR MU ? (Ama maalesef unuttuk...)