Gümüşhane ilinin aynı isimli merkez ilçesi olan yönetsel birimdir.
Türkiye'nin Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yer alır. Oldukça dağınık yer
yapısına sahiptir. Bölgede geçit özelliği görür. Doğu bölgesi ile
Karadeniz'i bir birine bağlar.
TARiH Roma ve Bizans dönemlerinde yörede kurulu kente Argyropolis (Yunanca
argyros: “gümüş” ve polis: "kent" demektir.) adı verilmiştir.
Yöredeki savaşların asıl sebepleri tarihi bir ticaret yolu üzerinde
bulunması ve madenleriyle ün yapmış olmasıdır.
Gümüşhane'de bölgeye tarihsel olarak yerleşik bulunanlar, Azzi ve Hayasa
etnikleri olmuştur (MÖ.2.binli yıllar). Bu toplulukların yerel topluluklar
olarak yaşadıkları dönemlerde batıdan gelen Hattiler'in bölgeye
yayıldıkları, onların üzerine de Hitit topluluklarının geldikleri
bilinmektedir. Hitit egemenliğini bölgede en büyük kalıcı iz bırakan
Urartular dönemi izlemiştir.
Urartu egemenliği döneminde geniş bir biçimde Gümüşhane ve Bayburt merkez
olmak üzere Karadeniz'in iç kesimlerinde ki bölge Khaldia olarak anılmaya
başlanmıştır. Khalt bilindiği kadarıyla Urartu'nun Baş Tanrı'sını niteleyen
addır ve Khalt'ın izinden gidenler veya Khalt'a inananları simgelemektedir.
Bu adlandırmanın halen günümüzde de süregeldiğini görmekteyiz. Karadeniz'in
kıyı şeridinde yaşayanlar, tüm iç kesimlerde yaşayanlara ayrım yapmaksızın
Khalt diye hitap ederler.
MÖ.680'li yıllarda kuzeyden gelen ve Ari bir dil konuşan İskitler, Kafkas
dağlarını doğu tarafından aşarak Kür ve Aras boylarına yayılmaya
başladılar. Başlangıçta barış içinde oldukları Urartu egemenliğinde ki
yerel Kafkasdilli kabilelerle zamanla rekabet içine girdiler. Ardından
Urartular'la çarpışan İskitler bir müddet sonra Khaldia bölgesini de ele
geçirdiler. Bayburt bölgesini merkez yapan İskit kabileleri MÖ.VI., V. ve
IV.yy.'lar da Anadolu'nun en büyük kentini kurdular:Gymnias.
Urartu'yu tamamen yıkmayı başaran İskitler, Ortadoğu'nun tamamında(Mısır'a
kadar) 28 yıl süren büyük bir imparatorluk kurdular. Fakat Asur ve Med
imparatorluklarıyla yaptıkları savaşlar sonunda İskit krallığı yıkıldı.
Fakat ortadoğu'da bu yıkıma rağmen Urartu ve İskitler'in bazı boyları izole
bu bölgelere sığındılar ve birbirlerine karıştılar.
MÖ.V.yy.'dan itibaren Karadeniz sahillerinden iç kesimlerine doğru hareket
eden Yunan ticaret kolonileri bölgede görülmeye başlandı. MÖ.302 yıllarında
Mitridat önderliğinde kurulan İran kökenli Pontos Krallığının egemenlik
sahası içine giren Gümüşhane, zamanla krallığın Yunan kültürü etkisinde
evrilmesiyle Helenistik bir yapıya bürünmüştür.
7.yüzyıl sonları ile 8. yüzyıl başlarında bölge Emevi-Bizans ve
Abbasi-Bizans arasında birkaç defa el değiştirmiştir.
Halife Ömer zamanında (634-644) Erzincan ve Erzurum Arapların eline geçince
Gümüşhane’de bu egemenliği tanıdı. Ancak bu egemenlik fazla sürmeden
bölgede yeniden Bizans egemenliği sağlandı. Halife Osman zamanında
(644~656) Gümüşhane, Bayburt, Erzurum ve Erzincan Emir Habib Bin Mesleme
tarafından Bizanslılardan geri alındı. Halife Ali zamanında (656-661),
Muaviye ile olan mücadeleler ile iç isyanlarla uğraşılması sebebiyle
bölgede yeniden Bizans egemenliği başladı.
Emevi Halifesi Abdülmelik zamanında (685-705) bölge tekrar Emevi yönetimi
altına girdi. Ancak Halife Velid zamanında (705-715) Araplar ile Hazarlar
arasındaki çatışmalarda Hazarlar başarı gösterince bölge yeniden bu
durumdan istifade eden Bizanslıların eline geçti.
Abbasiler zamanında Bizans-Arap çatışmaları devam etmiştir. Bu dönemde
Gümüşhane yöresi ile ilgili fazla bilgi bulunmamaktadır. Ancak Bayburt'un
Bizans egemenliğinde kaldığı bilindiğine göre Gümüşhane de Bizans
egemenliğinde kalmıştır diyebiliriz.
Çağrı Bey'in 1016 yılında Anadolu'ya yaptığı ilk akın sırasında
Gümüşhane'ye kadar geldiği bilinmektedir. 1058'de Tuğrul Bey'in ordusu
İbrahim Yinal komutasında Trabzon'a kadar akın yaparken Gümüşhane'yi de
ekonomik yönden önem arzettiği için fethetmiştir.
Türkmen akınları olmadan önce Hazarlar ve Peçenekler ile Çepni Türk
oymakları bölgeye yerleşmişlerdir. Çepniler 24 Oğuz boyundan biri olup
Anadolu'nun fethi ve Türkleşmesinde önemli rol oynamışlardır.
13. yüzyılın ikinci yarısında Selçuklular Moğol istilası altında ezilirken
Gümüşhane ve çevresinin müdafaası Çepni Türklerine kalmıştır. Rum
vakayinamecisi (tarihçisi) Pataretos 14. yüzyılda Çepnilerin Tirebolu'ya
vardıklarını söyler ki, bunlar Gümüşhane tarafından gelmişlerdir.
Anadolu'nun fethinden sonra birçok imaret kurulmuştur. Gümüşhane ve Kelkit,
Emir Mengücek Gazi tarafından kurulan Erzincan imaretine bağlanmıştır.
1164'te II. Kılıçarslan Mengücekli topraklarını Anadolu Selçuklu Devleti'ne
bağladı. Anadolu Selçuklu Devleti'nde ticarete büyük önem verildiğinden
tarihi bir ticaret yolu üzerinde bulunan Gümüşhane ve çevresi de önemini
devam ettirmiştir.1243 Kösedağ Savaşı'nda İlhanlılar, Selçukluları yenerek
buraları zaptettiler.
Anadolu, Moğolların nüfuzu altına girince Trabzon Rum İmparatorluğu bu defa
Moğollara vergi vermeye başladı. Moğol nüfuzunun kırılması ve Türkmenlerin
beylik kurmak için faaliyet göstermeleri neticesinde ve II. Yuannis
devrinde (1280-1297) Türkmenler madenleriyle ünlü Halibya (Haldiya)
kısımlarını istila ettikleri gibi Cenevizlilerle Venedikliler de
İmparatorluk üzerinde iktisadi nüfuz vücuda getirmişlerdi.
İlhanlıların son hükümdarı Ebu Said'in ölümü üzerine 1335'te Bayburt,
Erzurum ile Erzincan ve Gümüşhane Celayirlilerin eline geçmiştir. 1345'te
Eretnaoğulları, 1430'da Karakoyunlu hakimiyetine geçen bölgeye 1467'de
Akkoyunlular hakim olmuştur.
Fatih Sultan Mehmet (1451-1481), Trabzon üzerine yürüdüğü sırada Trabzon
Rum İmparatorluğunun sınırları Giresun'dan Batum'a kadar ve güney hudutlar
da Bayburt ve Gümüşhane’nin kuzeyinden geçen dağ silsilesi ile
çevriliydi. Osmanlılar’ın aleyhte hareketleri nedeniyle Trabzon Rum
İmparatorluğu, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'la işbirliği içine
girmiştir.
1461 yılında Fatih Sultan Mehmet'in Trabzon Rum İmparatorluğuna son
vermesiyle bölgede Osmanlı etkisi görülmeye başlanmıştır.
Gümüşhane, Trabzon Rum İmparatorluğunun fethedilmesinden sonra Osmanlı
hakimiyetine girmiş ve bu hakimiyet 1461'den 1467'ye kadar sürmüştür. Bu
tarihten sonra Gümüşhane Akkoyunluların hakimiyetine girmiştir. Bu
hakimiyet 1473 yılında Fatih ile Uzun Hasan arasında vuku bulan Otlukbeli
Savaşıyla sona ermiştir. Gümüşhane ilinin kuzeyindeki "Kharşit" ilk Osmanlı
belgelerinde "Khas-Rudu çayı orta ve yukarılarındaki Torul ve Canıca
(Gümüşhane'nin eski adı) kesiminde Akkoyunlular'a bağlı Ortodoks-Apkazlı
(Abaza) "Torul Beyliği" 1474'de (veya 1478) Fatih'in Amasya'dan gönderdigi
bir ordu kolu tarafından fethedilmiştir.
Yavuz 1508'de Trabzon valisi iken Anadolu'da başlayan Şii ayaklanmaları
yüzünden Trabzon'dan Bayburt'a kadar uzanan bir sefer yapmıştır. Bu bölgede
Safeviler lehinde ayaklanma ve karışıklık çıkaranlar Çepni Türkleridir. 16.
yüzyılda onlardan bir bölümü Halep Türkmenleri, muhim bir kümede Sivas,
Tokat ve Amasya bölgesindeki Ulu Yörük arasında yaşadığı gibi yine bu boya
mensup pek kalabalık bir topluluk da Trabzon, Gümüşhane, Bayburt, Giresun
ve Canik (Ordu ve Samsun) bölgesinde oturuyordu. İşte Safevilerin
hizmetindeki Çepniler de bu sayılan topluluk ve bölgeden idiler.
Bu karışık durumdan sonra bölgedeki sükunet ancak Şah İsmail ile Yavuz
Sultan Selim (1512-1520) arasında meydana gelen Çaldıran Savaşıyla sona
ermiştir. Bölge tamamen "Anadolu Türk Birliği"ne katılmıştır. (Ağustos
1514) Yavuz buraya vali olarak Bıyıklı Mehmet Paşayı bırakmıştır. Kanuni
Sultan Süleyman (1520-1566) İran seferi sırasında Harşit Vadisi'nden
geçerken gümüş madeninin bulunduğu Eski Gümüşhane yöresinin imar edilmesini
emretmiş, böylece buraya ev ve Süleymaniye Camii yapılmıştır.
1647'de Gümüşhane'yi ziyaret eden Evliya Çelebi, buralarda gümüş madeninin
çok olduğunu, çalışır ve boşaltılmış durumda 70 kadar ocak bulunduğunu
bildirir. Yine bu ocaklardan 7 koldan kurşunsuz gümüş cevheri çıkarıldığını
ve bu şehirde Emin Mahallesinde darphane olduğunu yazarak üzerinde "Azze
nasrahu daraba fi catha" (Canca'da basılmıştır) yazılı birkaç akçenin
kendisinde olduğunu bildirir.
Gümüşhane'de doğan her çocuğun gümüşten kaşığının, çatalının ve tabağının
olduğu rivayet edilir. Şehrin nüfusunun her geçen gün artmasında coğrafi
konumunun, tarihi ipek Yolu üzerinde bulunmasının ve madenlerinin önemli
rolü olmuştur.
Katip Çelebi, Cihannüma'sında "Kaza-i Urla" diye adlandırdığı Gümüşhane
için "Urla bir güzel kazadır, yakınında gümüş olmakla Gümüşhane dahi
derler" demektedir.
Maden ocakları IV. Murad zamanında (1623-1640) en canlı dönemini
yaşamıştır. Bir ara kapanan ocaklar 1839 yılında yayınlanan bir hatt-ı
hümayunla tekrar işletmeye açılmıştır. Ocaklar mülki amirin tayini,
padişahın onayı ile atanan ve Matah Efendi denilen kişilerce
yönetilirdi.
Gümüşhane 19. yüzyılda Trabzon’a bağlı bir sancaktı. Doğu
Karadeniz'in iç kesimlerinde yer alan Gümüşhane Sancağı kuzeyde Trabzon
merkez sancağı, doğuda ve güneyde Erzurum Vilayeti, batıda Sivas Vilayeti
ile çevriliydi. 19. yüzyıla kadar rahat bir hayat sürdüren Gümüşhane
yöresi, savaşlar nedeniyle tedirginlik içine düşmüş, madenlerin yeterince
işletilmemesi sebebiyle de göç başlamıştır. Böylece şehir harap olmaya ve
nüfus azalmaya başlamıştır. 1829 ve 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ile 7
Temmuz 1916 tarihlerinde Rusların Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz'de
yaptıkları işgaller ve bunun sonucundaki göçler Gümüşhane’de hayat
bırakmamıştır.
Ruslar 16 Temmuz 1916'da Bayburt'u aldıktan sonra yollarına devam ederek 19
(20) Temmuz 1916 günü Gümüşhane’ye girmişlerdir. Türk birlikleri
fazla karşı koyamayınca Ruslar ayni gün Torul'a girmişlerdir. Böylece
Trabzon yolu Ruslara açılmıştır.
22 Temmuz 1916 günü Kelkit üzerine yürüyen Rus ordusu akşama doğru burayı
ele geçirmiştir.
Gümüşhane ve çevresi bu işgaller karşısında ve özellikle Ermeni zulmü
altında ezilirken Rusya'da Bolşevik İhtilali'nin çıkması ve iç çalkantılar
sebebiyle Ruslar 18 Aralık 1917'de Erzincan Mütarekesi'ni imzalamış ve
ordularını geri çekmeyi kabul etmiştir. Ancak Ermeniler katliamlarına devam
etmişlerdir. Bunun üzerine mütareke geçersiz sayılarak yeniden savaş
başlatılmış ve bu suretle Torul 14 Şubat, Gümüşhane 15 Şubat ve Kelkit 17
Şubat 1918'de Rus işgalinden kurtarılmıştır.
Milli Mücadele yıllarında kıyı ile iç kesimler arasında geçiş bölgesi
olması sebebiyle coğrafi önem arz eden Gümüşhane, bu dönemde Trabzon
Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti'nin faaliyet alanı içinde bulunmuştur.
Gümüşhane delegesi Kadirbeyzade Zeki Bey bu cemiyetin ikinci başkanlığına
getirilmiştir.
23 Temmuz 1919'da toplanan Erzurum Kongresi'ne Gümüşhane'den Kadirbeyzade
Zeki Bey (Gümüşhane ve Torul mümessili olarak) Erzurum Kongresi'ne katıldı.
Kelkit'ten Müftü Osman Nuri Efendi, Şiran'dan Müftü Hasan Fahri (Polat)
Efendi Erzurum Kongresi'nin açılış ve kapanış dualarını yapmıştır. Bu
nedenle 9 Ağustos 1335 (1919)'da Mustafa Kemal, O'na yazdığı bir tezkere
ile teşekkür etmiştir.
Osmanlı hakimiyetinin ilk zamanlarında Erzurum Eyaletine bağlı iken
sonraları Trabzon'a bağlanan Gümüşhane sancağı 20 Nisan 1924 ve 491 sayılı
kanunun 89.maddesinde "Vilayet" başlığı altındaki kanunla 1925 yılında il
olmuştur.
1925-1926 tarihli Trabzon salnamesinde "Gümüşhane Vilayeti Merkez ilçe ile
birlikte Bayburt, Kelkit, Torul ve Şiran olmak üzere beş ilçe, beş bucak ve
377 köyden oluştuğu, 16943 evde 101153 kişinin yaşadığı şehirde hastane
olmadığı; vilayetin ticari durumunun Trabzon-Bayburt-Erzurum büyük yolu
üzerinde ve İran transit yolu üzerinde bulunduğundan oldukça iyi olduğu,
aslında tarım memleketi olan vilayetin bazı yerlerinde ürünleri yerel
ihtiyacı karşılamadığından, halkın bir kısmının işçilik, meyvecilik ve
katırcılıkla geçindiği" belirtilmektedir.
Gümüşhane'nin il olmasıyla birlikte Ahmet Durmuş (Evren-dilek) Bey vali
olarak atanmıştır. Cumhuriyet döneminin ilk Belediye Başkanı ise Osman Bey
(Ataç) olup 1922-1934 tarihleri arasında görev yapmıştır. Mustafa Kemal
Atatürk'ün Cumhurbaşkanlığı döneminde Gümüşhane’de yol ve köprü
yapımına önem verilmiş, tarım geliştirilmeye çalışılmıştır.İsmet İnönü'nün
Cumhurbaşkanlığı döneminde ise II. Dünya Savaşı patlak verdiğinden ilk
dönemlerde hemen hiçbir yatırımın yapılmadığı Gümüşhane il merkezine 1948
yılında su getirilmiş, ertesi yıl da elektrik şebekesi kurulmuştur.1950'den
itibaren ekonomik bir kalkınma görülmeye başlanmış, ancak daha sonra diğer
illere ve hatta Avrupa ülkelerine göç olayı başlamıştır. Bayburt'un 1989
tarihinde il olması ve ayrıca yeni ilçelerin oluşturulması ile idari
taksimatta değişiklik meydana gelmiştir. 1988 yılında Köse, 1990 yılında
Kürtün ilçe olmuştur.
alintidir
____________________
kopan bir ipe, sımsıkı bir dugum atarsanız, ipin en saglam yeri artık bu
dugumdur. ama ipe her dokunusunuzda, canınızı acıtacak tek nokta yine o
dugumdur."
www.dostsesi.com
dunyaya acilan pencereniz