Yumuşak bir yüzeye dokunmak isteyip dokunamayışım, güzel bir kızın
gözlerindeki “dans
edelim” çağrısına karşılık veremeyişim, sek sek oynayamayışım, yakan
top oyununda oyun
başlamadan yanışım, şöyle hafiften çiseleyen bir yağmurda vuramayışım
kederli sokaklara
kendimi, okuldaki bir atletizm yarışmasında sonuncu gelemeyişim, gitar
çalamayışım, işveli
bir zerdaliyi dalından koparamayışım...
Söyle kardeşim, böyle bir ruh hali içinde hayatı sevebilmek kolay mı?
Dünyayı, yaşamayı,
sevmeyi ve aşık olmayı yeniden keşfedebilmek!
Kabus mu Allah’ım?
Bu bir kabus olsun, ter içinde uyanayım. Sonra derin bir “oh”
çekeyim. Sonra koşa koşa ta
Akdeniz’e gideyim! Bir solukta Toros’ları aşayım! Yüksek
kayalardan kendimi buz gibi denize
atayım! Ve sonra kulaçlarımla açılıp ta okyanuslara kadar yüzeyim!
Ellerime, ayaklarıma, bir
illet girmiş, vücudum kramplar içinde.
Bu kadar zırıltı yeter!
Bunları düşünen ben değilim! Sizlersiniz! Koşmayı da, yürümeyi de,
ellerinizle tutmayı da
sizler bilirsiniz. Benim işim başka! Ben yaşayan bir insanım!
Sevdim yaşamayı. Çünkü sevdiğim yaşam; sadece ve sadece bana ait bir
yaşamdı. Sevdim
yaşamayı. Dilediğim hareketleri yapabilecek uzuvlara değil, sadece bir
yüreğe sahip olmanın
yeterli olduğunu keşfettiğim zaman...
Sadece bir yürek
Mustafa Oğuz MUCURLUOĞLU