Deprecated: Function set_magic_quotes_runtime() is deprecated in /www/htdocs/w00c089c/dostsesi.com/forum/includes/mx_system.php on line 22

Deprecated: preg_replace(): The /e modifier is deprecated, use preg_replace_callback instead in /www/htdocs/w00c089c/dostsesi.com/forum/includes/mx_api.php on line 315

Deprecated: preg_replace(): The /e modifier is deprecated, use preg_replace_callback instead in /www/htdocs/w00c089c/dostsesi.com/forum/includes/mx_api.php on line 315

Deprecated: preg_replace(): The /e modifier is deprecated, use preg_replace_callback instead in /www/htdocs/w00c089c/dostsesi.com/forum/includes/mx_api.php on line 1415

  Cuma, 01. Kasım 2024 04:25   User Online: 80 

Üye bilginiz

Üye merkeziniz

Özel Messajiniz

Ziyaretçi defteriniz

Üye lerimiz

Forumda çikiş

Forumlar

Genel

Kültür

Atatürk

Türkiye

Bilgilendirme

Spor

Site ve Radyo

Arsiv II Genel

Arsiv Kultur

Resim
Bebek -4Sevimli 2Sevimli 18PembesakayikBebek -12Sevimli 15Manzara -8dogaDostluk Resimi 6Cok HosKaplanGecesefasiCicek -4Manzara -18Amberkopek-resimleri4.jpgBebek -10Manzara -12Dostluk Resimi 5Sevimli 4

Portal Menüsü
Bilgiller
Bilgi ekle
Ekart
Pano
Haberler
Takvim
Resimler
Şiir
Fikra
Bizi tavsiye et
Site Anket
Site kural Impressum
Download tavsiyeler
 Link Tavsiyeler
Bize ulaşım

Dostsesi.Com Kültür Forum Sisteme girmen gerek


Aşağı git
« Ön  Diğer »
küçükten büyüğe do;ğru sırala büyükten küçüğe doğru sırala      print
Konuyu açan: Konu: Yine Sab?r Tazeliyorum!
Site kurucusu
Senior Member

Rojin
Cevaplar: 987
kayıt olmuş: 11/9/2006
Durum: Çevrimdışı
Cinsiyet: Bayan
red_folder.gif Yazılış Tarihi: 28/8/2008 Saat 23:22  
Zaman, geceyi okşuyordu; bense, üşüyordum kimsesizliğimde...

Sıradanlığımın üzerime kurşun misali çöktüğü gecelerde, sensizliğe türküler söylerdim. Çıkmaz sokaklardaki asudeliğim, asabımın gereğidir.

Hükmünde şafaklara yazdım, gün ötesi bölünen uykularımın tedirginliğini...

Ne bıraktığın solgun bir buse, ne de kucağında harmanladığın amade sarılışın koydu, sırtını dönüp giderken suratıma astığın zoraki tebessümün kadar!
Sahi, bu kadar uzaklaşmış mıydık?

Zaman, geceyi okşuyordu; bense, üşüyordum kimsesizliğimde...

Nabzınla gelip giden hayallerim yarınlara süzülürken, mısraların en güzelini toplardım, o günahına sarıldığım gözlerinden...

Güneşinde erir, nefesinde ruhumu verirdim. Bir bardak demli çayına efkâr satardım, huysuzluğumun yangınlarında...

Gözlerim, gözlerine hapsolur, sıkılgan yüzsüzlüğüm kapına vururdu. Benliğim, bir serseri sarhoşluğunda kudururdu...

Sen, yine kendi bildiğini okuyor olsan da ben hala seni okuyorum; anlamsız şiirlerimin anlamlı hecelerinde...

Zaman, geceyi okşuyordu; bense, üşüyordum kimsesizliğimde...

Bir kum saati telaşına yenik düşerken savrulmuş gençliğim, bir gül
nezaketinde umutsuzluğum, çorak bedenime yağmur olur, bulut bulut...

Kurumuş bir daldan arta kalan gözyaşlarım, gühahkâr rüzgarında uçuşurken, nice ömre sığmayan huzuru kucaklarım, dolu dolu boş aldığım keşmekeşliğinde...

Başak başak saçlarından topladığım fidanlar, dağ misali geniş omuzlarıma örtün olsun, şifa niyetine... Melekler utanır ey sevgili, ettiğine!

Zaman, geceyi okşuyordu; bense, üşüyordum kimsesizliğimde...

Mum titrekliğine muhtaç olan bu şehrin her karanlığına, hüznünden uzak çığlıklarım yazılırken, sen beni yine yalnızlığıma bağışlıyordun...

Sahiller boyu kum tanelerine saklanan utangaçlığım, çocukluğumun ve çocukluğunun yaşanmamışlıklarının ızdırabını resimlerdi. Hırçınlığın, nefsimi uçurumlara yürütür, sarmaşıklara bürünen ruhsuzluğun ve duygusuzluğun kıskanç avareliğimi yerlerde sürütürdü, medlere tezat tutarsız gelip gitmelerimde...

Yine sabır tazeliyorum!

Zaman, geceyi okşuyordu; bense, üşüyordum kimsesizliğimde...

Şimdilerde mutluluğun pençesinde kıvranırken bedenin, en güzel tebbessümü ben uğurluyorum sana, yine kalemsizliğimde...

Sessizliğe açılan pencerelerde, çekilmiş perdelere sinmiş dik başlılığım, senin meçhûle ramın ile nezaketimi kanat kanat mavi göğe yükseltir, yaşadıklamızdan sonra...

Muhabbet kuşları yoldaşın olsun, kahrımı adımladığın, sonu gelmez
yollarında! Malumundur, bu şehir yine bana emanet... Bari sen kurtul, git buralardan! ..

Zaman, geceyi okşuyordu; bense, üşüyordum kimsesizliğimde.


Anonim. :t: :t: :t:


____________________
Dört Sey Geri Gelmez Atılan Ok, Söylenen Söz, Kacırılan Fırsat ve Gecen Zaman ...
Profiline gir Web siteyi ziyaret et Bu üyenin tüm mesajlarını göster
Site kurucusu
Senior Member

Rojin
Cevaplar: 987
kayıt olmuş: 11/9/2006
Durum: Çevrimdışı
Cinsiyet: Bayan
red_folder.gif Yazılış Tarihi: 28/8/2008 Saat 23:25  
Sen -di li geçmiş zamanım...


Bazen hüzünse yaşamak, gölgenin hüznüme düşüğü yerdeyim..."

Parmak uçlarımdan kağıda sızan susup, yuttuğum iç çekişlerim. Sensizken sessizim ki yokluğunda bütün seslerim ıpıssız.

Dilimin darağacında kurşuna dizdiğim cümleler senin, sustum, sustuğum bütün kelimelerden seni kustum. Boynu bükük paragraflar dizdim kağıtlara, yetim kalmış mısralar karaladım.

Satır satır seni kanadım, elim yüzüm kıpkızıl, anlatmak istedim ayrılığa çıktı bütün kelimelerim...

Sen -di li geçmiş zamanım...

Başımda avuçlarım, avuçlarımda aklım içinden seni ayıkladım, içime terledi gözyaşlarım, yutkun(a)madım. Yüzüme vurdu yalnızlığımı yüreğim, kırıldım, kırıldıkça kırka yarıldım, topladım senden kalan kırk parça kırığımı yerine yamadım.

Aklımdan ayıkladığım senimi yanıma aldım, ne soğuk işledi içime, ne yağmurdan ıslandım, Ay'ın aydınlatamadığı sokakları bir bir adımladım. Kaldırım taşlarıyla oyun oynadım ;

"seviyor-sevmiyor"
"özlüyor-özlemiyor"
"dönecek-dönmeyecek"

dönmeyeceğini söyleyen dönemeçte meyhaneye rastladım. Kapıyı araladım, şöyle gözden uzağa iki kişilik bir masa ayarladım. Her yerimden çıkarıp seni karşıma aldım. Bir kadeh sana, bir kadeh bana rakıyı ısmarladım;

içtim - seviyor
içtim - sevmiyor
içtim - özlüyor
içtim - özlemiyor
içtim - dönecek
içtim - dönmeyecek

her yudumda biraz daha arttı hasretin özlemin gözümden aktı, ağladım.

ağladım-bağırdım
bağırdım-ağladım

bütün şarkıları sana adadım;
Durma haydi şöyle derinden çal kemancı
" hangi kapıyı çalsam, elimde buruk acı"
Dilim lal oldu karşında konuşamadım, sustum, sustuğum her kelimeden ayrılık kustum;

"Ben artık en hazin şarkıların güftesindeyim
idama mahkum edildi bu yürek yine
kalemi kırık bir aşkın son demindeyim..."
Bir yanımı efkar bastı, öbür yanım zaten sarhoş. Hayaline daldı gözüm, ayır(a)madım.

Ayrılığın hesabını ödeyip usulca masadan kalktım, kolumu yavaşça koluna taktım.
Aydınlanmamış ıslak sokaklarda sabaha bir adım daha yaklaşım. Her adımda sen,
her adım sen, adım sen, sen, bomboş kaldırımlarda bir sen bir de ben.


____________________
Dört Sey Geri Gelmez Atılan Ok, Söylenen Söz, Kacırılan Fırsat ve Gecen Zaman ...
Profiline gir Web siteyi ziyaret et Bu üyenin tüm mesajlarını göster Cevap 1
Site kurucusu
Senior Member

Rojin
Cevaplar: 987
kayıt olmuş: 11/9/2006
Durum: Çevrimdışı
Cinsiyet: Bayan
red_folder.gif Yazılış Tarihi: 28/8/2008 Saat 23:30  
Daha fazla yabancı ölmek istemiyorum sana..


İyilikten, saflıktan ulaşamadım kendime burada… Burası durmadan hızlanan bir kent. Burada sonsuz arzu çarpışır. Sonsuz acı… Sonsuz hırs…


En başlarda ne istedim tam bilmiyorum. Ama öyle açık ve duruydu ki gördüğüm herşey, nereye ve kime baksam beni kendisine inandırıyordu. Henüz içimde bir başkası yoktu. İçimde benden ayrı, bana karşı bir ses yoktu. Gidemediğim yerleri mutlu özlerdim, çünkü gitmesem bile bilirdim ki oraları da benden bir parçaydı.


Çok az ve usulca konuşulurdu.
Çünkü sessizlik vardı ve ve bu sessizlikte en küçük sesler bile çabucak yayılırdı heryere. Sessizlik kutsaldı, çünkü bütün sesleri o saklardı koynunda.


Evlerin önünde küçük bahçeler vardı. Geceleri ışıl ışıl yanan küçük düş ağaçları vardı. Herşey bizim için yaratılmışı sanki, göründüğü gibi olan ruhumuza göre. Geceler gündüzlere usulca sokulurdu. Yavaşı herşey. Çok yavaş…
Kutsal ve sonsuz bir aynaydı gökyüzü. Kendisine içtenlikle ve sabırla bakanların ismini sayıklardı…


O zaman da vardı kötülük ve şiddet… O zaman da vardı yalan ve sevgisizlik… Ama yavaş dönerdi dünya. Garip, kutsal bir sessizlik vardı heryerde. Utanırdı kötüler yaptıklarından. Pişmanlık duyulurdu her yalandan sonra.

Sanki mecbur kalındığı için sevgisizdi insanlar.
Top oynardık mezarlıklarda. Ölüler dünyanın en sevecen insanlarıydılar. Hayatı onlar sevdirirdi bize. Aynı güneşin altına uzanırdık birlikte.


O zaman bir tek kalbim vardı benim. Gözlerim bana aitti nereye gitsem. İçimde kendi sesimden başka hiçbir ses yoktu.

Hayatın o dinmeyen ağrısıyla hatırlardım kendimi. Susar dinlerdim. O ağrıyı incitmemeye çalışırdım. Kaçmazdım ondan. Bilirdim ki istesem de kaçamam ondan.

Güneşin doğuşu ya da batışına nasıl saygı duyuyorsam ona da öyle derin bir saygı duyardım…


Toprak, içimde sakladığım halde ulaşamadığım sevgiliydi… Kendimle değil, toprağın sırrıyla yarışırdım. Kendimden değil, toprağın sırrından ürkerdim…

Bu ürküntüyle barışmak için sık sık toprağa yüz sürerdim. Koklardım onu. Çıplak bir hazla yürürdüm üzerinde. Kalbimin üzerinde yürür gibi…


Sonra sular geliyor aklıma. Aktıkça yüzün gibi aydınlanan sular. İlk orada hatırlıyorum seni. İçimde henüz başka bir ses yokken. Kalbim ve gözlerim sadece bana aitken…
O suların peşinde, hayatımın peşinde, yüzünün peşinde…


İlk orada akıp giden sularda seninle kendimi gördüm. En çok sende sevdim kendimi. Akıp giden sularda. İlk kez sende gördüm özlemlerimi…

Akıp giden kalbimi… O parçalanmış ve sadece sana ait benliğimi ilk kez sende gördüm…
O yavaşça dönen dünyayı, bütün sesleri içinde saklayan o kutsal sessizliği… Kendisine sabırla ve içtenlikle bakanın adını sayıklayan o sonsuz gökyüzünü…

Gökyüzünün el verdiği o küçük düş bahçelerini…

Toprakla sular arasındaydı kalbim. Bu yakınlıkta ne varsa, bu sır nereye varacaksa görmek isterdim. Çünkü öyle inanırdım ki kendime, nereye baksam seni görürdüm. Toprakla sular arasında giderek aydınlanan yüzünü.


Dalgaların aydınlığı vururdu terkedilmiş evlere. Bir kapı açılır, içeri üşümüş bir ışık girerdi. Dışarıda bir sonsuzluk kimsesiz yanardı. Bir ceset vururdu sahile, ömrüm olurdu yorgun ve ıslak saçları…

Sen olurdun yüzünü saklayan herkes… Sonra… Sonra biterdi toprak… Akmaz olurdu sular. Kirlenirdi o kutsal sessizlik… Düş ağaçları kesilirdi…

Seni bekleyecek yer bırakmazlardı bana… Sürüklerdi beni peşinden hızlanan dünya, bu durmadan hızlanan kent…

Sürüklerdi beni kalbimden ayrılan ikinci kalp, sürüklerdi beni gözümden ayrılan ikinci göz… Ruhumdan ayrılan öbür ruh, sürüklerdi beni…
Artık bu kent o kent değil, bu kalp o kalp değil, bu gözler o gözler değil…

Seni sevdiğine inandığım o insan bu insan değil…


Burada gidilecek hiçbir yer yok. İnsan en fazla o öbür, o yalancı kalbine çarpıyor… Burada insan en fazla o sahte gözünü hissediyor içi acıyarak…

Ne kadar sevse de dünyanın bütün sevgisizliğini üzerine alıyor burada insan… Hep başkalarının sahte yasını tutuyor…


Burada her sabah, her akşam insan yeniden, hep yeniden başlıyor hayatına. Sanki hiç yaşanmamış gibi, hiç gidilmemiş gibi, hiç ders alınmamış gibi… Burada insanın yalan yüzü değil, o en derinde sakladığı kalbi kararıyor önce…


Artık burası herhangi bir kent: Kalabalık, doyumsuz, aceleci, konuşkan, acımasız, telaşlı unutkan, intikam dolu ve hep kaybetmiş…

Burada sistem, kirletilmiş arzularla içimize, beynimize sızıyor, o “kurtarılmış beyin hücrelerimize”. İşe sevgiyi, yitirdiğimiz ve özlediğimiz aşkımızı, işe en derinde yatan insanlığımızı aradığımız yer burası…


İşe seni aradığım yer burası: Herşey satılık burada, herşey ambalajlı. Sevgi, umut, ütopya, başkaldırı, inanç, ölüm, farklı hayatlar…

Herşey, herşey satılık burada.. Burada herşeyin bir fiyatı var… Burası durmadan hızlanan bir kent…

Aşk bile burada serbest piyasa kurallarına bağlı… Sahte bir kalple peşinden koşuğum bu dünya seni bana anlatmaz, artık biliyorum…
Burası benim önümden koşan bir kent…

Burada ikinci kalbimle, ikinci gözümle, ikinci benliğimle yarışıyorum. Burada kendimle amansız kavgalıyım…


Seni sevdiğim kadar sevmedim bu hayatı, inan… Ne olur bir tek buna inan…
Çünkü sende gökyüzüm var. sende sonsuz yağmurlarım, kutsal sessizliklerim var…

Sende o küçük düş ağaçlarım var… Affet bu küçük insanlığımı… Affet peşinden geldiğim bu kenti… Affet o derin doyumsuzluğumu…


Göremedim affet, sen bu kentte denizden çıkan bir cesettin. O yorgun ve ıslak saçları ömrüm olan bir ceset…

Affet beni… Gidilecek başka bir yer yokmuş bu kentte…

Toprakla akan su arasındaki yüzünden başka… İşe bunu öğrettin bana… O sessiz, o kutsal yüzünle bana bunu öğrettin.

Bu kentte aşk olamayacağını… Beni kendine çağırdın. Akşamın o ıstıraplı eşiğine…
Son bir umutla sana sarılıyorum sevgili.

Dünya nereye giderse gitsin, bir tek sen kaldın bu kentte, birtek sen kaldın içimdeki iyilik yüzünden utandırmayan beni…
Ben bu dünyadan kaçtım ve gidecek başka yerim yok…


Burası içimi kanatarak hızlanan bir kent…
Bir yanım ölü, bir yanım sen…
Sevgiliysen tanı beni, bil öyleyse…
Dediğin gibi sevgili, daha fazla yabancı ölmek istemiyorum sana….

Elveda..

Anonim.


____________________
Dört Sey Geri Gelmez Atılan Ok, Söylenen Söz, Kacırılan Fırsat ve Gecen Zaman ...
Profiline gir Web siteyi ziyaret et Bu üyenin tüm mesajlarını göster Cevap 2
Junior Member
Junior Member

BirNefes
Cevaplar: 74
kayıt olmuş: 22/5/2008
Durum: Çevrimdışı
Cinsiyet: Bayan
red_folder.gif Yazılış Tarihi: 2/9/2008 Saat 10:50  
GüZEL

Güzel
ölüm daha kolaydır sevmekten
der ya Aragon
Anla ki ölüme benzer seni sevmek

Sözcükler ki alevdir
Ve karadır şairlerin hayatları

Hem nice şiirlerde nice aşklarda
Tarar saçımızı ölüm.

Aşk ki bazan solgun bir ilçedir
Sürdürür derinliğini

Neden "en çok" acı ustası şairlerdir
En çok taşırlar çünkü aşkları.

Ben ki yatağımdan tedirgin bir suyum
Besbelli ki aşka ve ölüme çalışıyorum.

İlhan Berk
Profiline gir Bu üyenin tüm mesajlarını göster Cevap 3
Junior Member
Junior Member

BirNefes
Cevaplar: 74
kayıt olmuş: 22/5/2008
Durum: Çevrimdışı
Cinsiyet: Bayan
red_folder.gif Yazılış Tarihi: 2/9/2008 Saat 10:53  
Kendine Benim İçin Bir Gül-ü-ver
Şeyda Işık




Bir varmış bir yokmuş diye başlar masallar. Develer tellal, pireler berber olur; üç elma düşer gökten. Devler mi istersiniz, peri kızları mı; “açıl susam açıl” dendiğinde açılan kapılar mı!


Bu gün de, “Dünya Masalları” arasında herkesin bildiği; dedelerin torunlarına, torunların çocuklarına anlatadurduğu bir masalın günü: Dünya Barış Günü.


Kocaman, büyük büyük adamlar çıkıp bu masalı anlatacaklar bu gün hepimize… “Barış”ı kutsayacaklar ve anlattıklarına kendileri bile şaşacaklar.


Bu masalı anlatırken, bir yerlerden “yanık” kokusu duyacaklar… Masal bu ya, “cadı kazanı kaynıyor” diyecekler, biz sevgili çocuklarına. “Biz iyi adamız”, kazanı kaynatan cadıydı.


Silah sesi duyacaklar, kan akacak nehirlerden; belki bir bebek uykusunda ölecek, masallar dinleyemeden.


“Suçumuz yok” diyecekler, kötü kalpli “Gargamel”in işiydi. Gargamel uz dursaydı, “Gölgelerin gücü adına” onları yok etmezdik…


Önce masallarına canavarlar yaratıp, sonra dünyanın iyiliği için onlarla savaşacaklar ve bahaneleri de “dünya barışını sağlamak” olacak…


Haydi beyler, gidin işinize!


Sevgili çocuklarınızın birçoğu inanmıyor artık bu masala!


Burnumuzun dibinden, daha az önce, tam donanımlı gemiler geçti öpülesi boğazlarımızdan… ülkemizin bir parçası konuşlandırılmak(!) üzere füzelere, jetlere, tanklara, asker botlarına teslim edildi. Hepsi yığınla ölüm taşıdı, barış adına yaptıkları savaşlarda. Biz bu masalı naklen izledik çoluk çocuk. En küçüğümüz, füzelerin yaydığı ışığı havai fişek sanıp el bile çırptı. “Gargamel gidecek, cümle dertler bitecek!”


Oysa hepiniz, “anneanne kılığında kurt”tunuz…


Senin gözlerin niye büyük anneanne?
Seni daha iyi görebilmek için…
- Senin kulakların niye büyük aneanne?

- Seni daha iyi duyabilmek için…


Senin ağzın niye büyük anneanne?
Seni daha iyi yiyebilmek içinnn!


Gücüm olsa, umudum olsa “Güneşli günler göreceğiz çocuklar” da diyeceğim Nazım gibi… Ama Nazım, “asrım sefil,asrım yüz kızartıcı”… Büyük ve cesur değil üstelik hiç kimse, barışacak kadar. Ve ben övünmüyorum yirmi birinci asırda olmaktan.


Siz yine de en yakınınıza yani kendinize bir gül-ü-verin bu gün. Kendimizle barışık olursak belki “Barış”ı yakalarız!




Şeyda Işık
Profiline gir Bu üyenin tüm mesajlarını göster Cevap 4
Junior Member
Junior Member

BirNefes
Cevaplar: 74
kayıt olmuş: 22/5/2008
Durum: Çevrimdışı
Cinsiyet: Bayan
red_folder.gif Yazılış Tarihi: 2/9/2008 Saat 11:01  
Acının acımış tadı

ben
seni değil, yaşattıklarını sevmişim
gözlerimin yivinde birikmiş
son damla göz yaşım
yıldız gibi süzülürken
tenimi acıtmışı
acının acımış tadı
dudağımın kenarına sıçramışı
sen giderken

ben seni severken
sen uzağa gidereken
düş kırığı akşamlar batmışı canıma
canım çıkmışı
gözündeki tek pırıltı göz yaşına

tadına vardım acının
eskimiş bir felaketti
gözlerinde
insan vurulur
insan boğulurdu
sessiz bir felaketti,suskunluğun

susuz çöl çatlağ sabahlar vardı
yüzünün esmerliğinde
tutuşmuş
orman eskisi hüznün vardı
gülüşüm
bir damla yağmur olsa
bir vaha
bir orman yeşili,gülüşün olurdu

sana sevgi susuzluğu
bana suskunluk düşer
sen giderken
sensizliği bir felaket sanırdım
sessizlik bağırır
sensizlik doğururdu yalnızlık
hanüz yanlızlığı sevmemişim

şimdi
yalnız gidiyor
yalnız dönüyorum
düş yolculuğundan
birde
umut kırıntısından geriye kalan
suretler
yıkım sonrası
hüzün taşır düşlerime
sen giderken
ben senden değil
yaşattıklarından nefret etmişim



Saadet Işık
Profiline gir Bu üyenin tüm mesajlarını göster Cevap 5
Senior Member
Senior Member


Cevaplar: 884
kayıt olmuş: 26/5/2008
Durum: Çevrimdışı
Cinsiyet: Bayan
red_folder.gif Yazılış Tarihi: 3/9/2008 Saat 15:07  

evet sabir tazelemek/tazeleyebilmek

o yikici birikimlere dayanabilme

...............................yuceligindeki gonul.

dayanabilirligi, o bedene alinan darbelerin

ardindan taze filizlerin cikisi asamasina

kadardir, sonrasi.. guzelliklerle...............



____________________
Türküler..
Cennet kadar sır, insan kadar zahir.
Profiline gir Bu üyenin tüm mesajlarını göster Cevap 6
« Ön  Diğer »        print
Yukarı git


mxBoard, © 2006 by pragmaMx.org, based on eBoard, XMB and XForum

Giriş

Kullanıcı Adı:

Şifre:

Sprache
Arabirim Dilini Seçin:

Almanca Fransızca Türkçe İngilizce
Son 5 Bilgi
Happy Birthday


Bugün hiçbir kullanıcımızın doğumgünü yok!
Etkinlik Takvimi
Kasım 2024
  1 2 3
4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30  

Fuarlar
Toplantilar
Konserler
Festivaller
Kültür Sanat
Anma Günleri
Dogum günü
Dini Bayramlar
Özel Günler
Resmi Bayramlar
üye Puani
  1. Rojin: 10 976 Puanlar
  2. asliyok: 4 432 Puanlar
  3. HarmanYeli: 4 396 Puanlar
  4. KizilZora: 2 048 Puanlar
  5. life23: 1 675 Puanlar
  6. gokkiz: 1 657 Puanlar
  7. BirNefes: 1 048 Puanlar
  8. Erasmus: 984 Puanlar
  9. -Pozan-: 785 Puanlar
  10. Siyahinci: 623 Puanlar
Son Şiirler
SAKLI SEVDAM
(8055 okuma)
Hatırlarmısın .!
(11138 okuma)
Mektup......
(11947 okuma)
ANADOLU GARIBI
(11977 okuma)
SALKIMSÖĞÜT
(11752 okuma)
YAŞAMAYA DAİR
(11976 okuma)
SALKIMSÖĞÜT
(12108 okuma)
TOP Download
  1. AntiVir Personal - Free Antivirus
       [Hits: 977 x]
Link ler
  1. VOLKAN KONAK
  2. Yusuf Hayaloglu
  3. Full dizi izle

Bu sitedeki tüm logo ve markalar sahiplerinin malıdır. Diğer detayları Künye bölümünde bulabilirsiniz .

Haberlerimizi RSS kullanarak yayınlayabilirsiniz.

Bu site pragmaMx 0.1.11 tabanlıdır.

Yorumlar yazarların sorumluluğu altındadır,
geri kalan her şey © 2004 - 2024 by Dostsesi - Stimme der Freundschaft