Çağdaş Türk tiyatrosuna ilk öneli adım 1860'ta yapılan Gedikpaşa
Tiyatrosu'yla atılmıştır. 1861'de bu tiyatroyu kiralayan Güllü Agop,
1868'de Osmanlı Tiyatrosu adlı bir topluluk kurarak Türk yazarlarına ve
Türkçe oyunlara yöneldi. 1870'te Sadrazam Ali Paşa'nın İstanbul'un çeşitli
bölgelerinde Türkçe oyunlar sergileyen tiyatrolar kurması koşuluyla
kendisine sağladığı destekle, Türkçe oyunlar oynama imtiyazını 10 yıl
elinde tutan Güllü Agop'un topluluğunda Ermeni oyuncular yanında Müslüman
Türk oyuncularda yetişti. Bu oyuncular içinde en ünlüsü Ahmed Fehim'dir.
Osmanlı Tiyatrosu'nda Namık Kemal, Ahmed Mithat Efendi, Abdülhak Hamid,
Recaizade Mahmut Ekrem gibi ünlü şair ve yazarların yapıtları, Ahmed Vefik
Paşa'nın usta işi Moliere uyarlamaları, özellikle ünlü Fransız melodram,
güldürü ve vodvillerinin çevirileri, kantolar, müzikli oyunlar ve operetler
sahnelendi. Güllü Agop'un Osmanlı Tiyatrosuna yön verdiği 15 yılın en
önemli sonuçlarından biri de izleyicinin tiyatroya alışması oldu. Bu arada
padişahlarda tiyatroya büyük ilgi gösteriyordu. Abdülmecid 1858'de
Dolmabahçe sarayının yakınında bir saray tiyatrosu, tiyatroya baskı ve
sansür koymasıyla ünlü Abdülhamid de 1889'da Yıldız Sarayı'nın bahçesinde
yabancı tiyatro ve opera oyunlarının sahnelendiği bir tiyatro salonu
yaptırdı.
Türkiye'de Batılı anlamda tiyatronun kuramsallaşması ve Türkçe oyun
sergilenmesi yolunda Ermeni sanatçıların katkısı, melodrama ağırlık veren
Mardiros Mınakyan ve Ahmed Vefik Paşa'nın Moliere uyarlamalarına ağırlık
veren Tomas Fasulyeciyan'ın katkılarıyla sürdü. Bu dönemde halk tiyatrosu
sanatçılarının tuluat adı verilen yeni tür bir tiyatro geliştirdiği
görüldü. Batı tiyatrosunun konukları ve tipleriyle geleneksel tiyatronun
tiplerini ve oyunculuk biçimini birleştiren ve doğaçlamaya dayanan tuluat,
bir anlamda ortaoyunun sahne üstüne çıkarılmış biçimiydi. Ortaoyunu
ustalarından Kavuklu Hamdi'nin önderliğinde 1875'te ortaya çıkan bu tür,
Cumhuriyet'in ilk yıllarına değin yaygın bir biçimde yaşadı. Ayrılmaz öğesi
olan kantoyla birlikte İstanbul'un Şehzadebaşı semtinde ramazan ayında
şenlenen Direklerarası'nın başlıca gösterilerinden biri olmayı sürdürdü.
Türk oyuncuların eğitimi için bir konservatuvar ve yerel yönetimce parasal
açıdan desteklenen bir uygulama sahnesi oluşturulması yolunda ilk adım ise
1914'te Darülbedayi'nin kurulmasıyla atıldı; ilk Türk-Müslüman kadın
sanatçı olan Afife Jale'de sahneye ilk kez 1920'de Darülbedayi'de çıktı.
Tiyatroda Batı modelinin benimsendiği hazırlık aşaması döneminde oyun
yazarlığında patlak bir atılım görülmedi. Yazarlar, daha önce hiç
denemedikleri bir türde kalem oynatırken ister istemez Batılı ustalara
öykündüler. Türk yazarları en çok etkileyen yabancı kaynaklar Victor
Hugo'nun ,Shakespeare'nin, Moliere'nin oyunlarıyla yabancı melodramlar
oldu. Bu bakımdan Türk dram sanatının İbrahim Şinasi'nin yazdığı ve ilk
özgün Türk oyunu olan Şair Evlenmesi'yle (1860) başladığı kabul edilir. Bu
oyunu, özellikle romantik yurtsever duygularıyla yüklü oyunlar izledi. Bu
yapıtlar içinde en ünlüsü Namık Kemal'in Vatan Yahut Silistresi'ydi (1873).
Meşrutiyet'ten sonra da özgürlük konusunu işleyen romantik tarihsel oyunlar
ağırlık kazandı. 1839- 1923 dönemi içinde yazılan oyunlar genel olarak
komediler, tarihsel dramlar, romantik dramlar, orta sınıf trajedileri ve
melodramlardı. Bu dönemde yazılmış yüzlerce oyundan günümüzde de
oynanabilir olanların sayısı çok azdır. Bu tür oyunların başında Ahmed
Vefik Paşa'nın Moliere'den yaptığı uyarlamalarla oyun yazarlığını
Cumhuriyet döneminde de sürdüren Musaphizade Celal'in Batı'nın töre
komedisi geleniği içinde Osmanlı toplumunu eleştirdiği oyunlar gelir.
____________________
Dört Sey Geri Gelmez Atılan Ok, Söylenen Söz, Kacırılan Fırsat ve Gecen
Zaman ...