Member  Cevaplar: 180 kayıt olmuş: 6/11/2004 Durum: Çevrimdışı
|
 |
Yazılış Tarihi: 20/2/2008 Saat 19:21 |
|
|
Rasyonalizm
"Doğru ve genel geçer bilgi elde edilebilir. Böyle bir bilginin kaynağı
akıldır, düşünmedir." tezini savunun görüşe, akılcılık (rasyonalizm) adı
verilir. Bu görüşe göre, akıl yoluyla belirlenmiş zorunlu, kesin, genel
geçer bilgi örneği matematik ve mantıktır.
SOKRATES (M.Ö. 469-399)
İlk rasyonalist düşünürdür. Sahip olduğu görüşlere ilişkin hiçbir yazılı
eser bırakmamıştır. Onun görüşleri öğrencisi olan Platon'un kitaplarından
öğrenilmiştir. Sokrates'e göre bilgilerimiz doğuştandır. Bunu kanıtlamak
için hiç matematik bilgisi olmayan bir köleye, yönelttiği sorularla bir
geometri öğretemez, ancak onda doğuştan bulunan bilgi ve düşüncelerini
uyandırabilir.
Onun bu yöntemine diyalektik (soru-cevap) sanatı denir. Bu yöntem üç
aşamadan oluşur: Soru sorma, ironi (alay etme), mayotik (doğurtma).
Sokrates bu yöntemle kavrama ulaşmayı amaçlar. Kavram ile yargılara sağlam
bir temel bulacağına inanmıştır. Sokrates'in üzerinde durduğu başlıca konu
ahlâk olmuştur. Erdemli olmanın (ahlâklılık) mutlu olmaya vardıracağını, bu
nedenle erdemin bilgi olduğunu dile getirmiştir.
PLATON (Eflatun M.Ö. 427-347)
Sokrates'in öğrencisidir. Rasyonalist anlayışı daha sistematik bir yapıya
dönüştürmüştür. Platon'a göre iki evren vardır: Biri duyumlanabilen varlık
evreni, diğeri akıl ve düşünme yoluyla kavranabilen idealar evrenidir. Asıl
gerçeklik idealar evrenidir.
Duyular yoluyla kavranabilen evren, idealar evreninin bir görüntüsü,
kopyasıdır. İnsan, gerçek bilgiye, idealar evrenini kavraYasak Kelime
KullanıldıYasak Kelime KullanıldıYasak Kelime KullanıldıYasak Kelime
KullanıldıYasak Kelime Kullanıldı, yani düşünerek varabilir. Duyumlanan
evrenin bilgisi yanıltıcıdır ve görelidir. Bu düşünceleriyle Platon,
rasyonalizmi idealizmle özdeşleştirmiştir.
ARİSTOTELES (M.Ö. 384-322)
Platon'un idealizmini eleştirerek rasyonalizmi realist bir anlayışa
dönüştürmüştür. Aristoteles, aynı zamanda mantığın kurucusudur. Ona göre
mantık, doğruya vardıran bir araçtır. O, mantıklı düşünmeyi tümdengelim
olarak değerlendirir. Gerçek bilgi, tümel gerçekliklerden tümdengelim
yoluyla elde edilebilirler. Aklın genel gerçekliklerden yola çıkarak
buradan tikel ve özel bilgiler elde etmesi, aklın temel fonksiyonudur ve
türevidir.
Aristotelese göre iki tür bilgi vardır: Biri deneye, yani yaşarken duyum ve
algılarla kazanılan bilgiler, diğeri ise bilimsel bilgidir. Bilimsel bilgi;
kavram, yargı ve akıl yürütmeye bağlıdır. Bilimsel bilgi, tek tek var
olanlardan kalan bilgi olmayıp, genel ve tümel olanı kavramaya yönelik
rasyonel bilgidir.
Aristoteles için akıl da etkin ve edilgen akıl olarak iki yönlü özellik
gösterir. Etkin akıl, ideaları kavrar, bilir ve bütün insanlar da ortaktır.
Edilgen akıl ise duyu verilerini işler, tümel kavramları oluşturur. Bu akıl
bulunduğu bireyin özelliğini taşır.
FARABİ (870-950)
Farabi, İslam Felsefesi'nin kurucusudur. Aristoteles'in felsefesini
benimsemiştir. Kuran ile Aristoteles felsefesini uzlaştırmaya çalışmıştır.
Bu nedenle Farabi'ye ikinci öğretmen (muallim-i sani) denmiştir.
Farabi'ye göre en gerçek, en yüce varlık Tanrı'dır. Tanrı, var olmasını bir
başka şeye borçlu olmayan, varlığını kendinden alan bir özelliğe sahiptir.
Diğer varlıklar ise kendi başlarına var olamaz.
Farabi'ye göre Tanrı, hem öz hem de varoluştur. Yaratılanlar, Tanrı'ya en
yakın varlıklar olan "akıllar" halinde Tanrı'dan çıkarak, var olurlar. Bu
var oluş bir sıra düzenine göre olur. Tanrı'dan çıkan "akıl"lar arasında en
önemlisi hep etkin akıldır. Bu akıl, mutlak bilgi ile aynıdır. İlk bilgiler
bu etkin akıldan çıkmıştır.
Duyumlara ve mantıksal çıkarımlara dayalı bilgilerin doğruluğundan emin
olunamaz. Doğrulukları deneyle kanıtlanmış bilgiler tümel bilgilerdir. Bu
bilgiler,doğruluğu aynı zamanda akla dayalı olan gerçek bilgilerdir.
DESCARTES (1596-1650)
Yeniçağ'da rasyonalizmin temsilcisi, Fransız filozofudur. Matematikçidir.
Matematikte "Analitik Geometri"nin kurucusudur. Descartes'e göre
matematiğin metodunda analiz ve sentez vardır. Bu yol, gerçeği elde etmede
kullanılacak en doğru yoldur.
Descartes, insan zihninde doğuştan var olduğunu kabul ettiği gerçeklerden
başlanarak ve matematiğin metodu kullanılarak apaçık bilgilere
varılabileceğini iddia etmiştir.
Descartes, doğrulara, gerçek bilgilere varmada "şüphe" metodunu
kullanmıştır. Kullandığı şüphe, bir amaç değil bir araç şüphesidir.
Descartes'e göre şüphe etmek düşünmektir. Şüphe eden kişi düşünüyor
demektir. Şüphe eden kişi, şüphe eden benliğinden, yani bilincinden ve
bilincinin varlığından şüphe edemez. İşte bu Descartes'e göre ilk elde
edilen gerçekliktir. Daha sonra bu yöntemle Tanrı'nın ve varlıkların şüphe
edilemeyecek gerçeklikler olduğunu kanıtlar. Kanıtlamalarını hep akıl
yoluyla yapar.
LEİBNİZ (1646-1716)
Leibniz bir Alman düşünürüdür. Aynı zamanda bir mantıkçı ve matematikçidir.
Ona göre insan bilgisi iki yolla elde edilir: Duyularla ve akıl yoluyla
elde edilen bilgiler. Duyu bilgisi, yanıltıcı ve güvenilir olmayan
bilgidir. Matematik bilgisi buna örnektir.
Leibniz'e göre her şey Tanrı'dan türemiştir. Tanrı sonsuzdur. İnsan aklı
Tanrı bilgisine "çelişmezlik" ilkesi ile varır. Bu tür bilgiler, ezeli ve
ebedi hakikatleridir. Bunun yanında olgulara dayalı bilgiler de vardır. Bu
bilgiler "yeter sebep" ilkesine dayanırlar. Bu görüşleriyle Leibniz,
rasyonalizm ile empirizmi uzlaştırmaya çalışmıştır.
HEGEL (1770-1831)
Hegel'e göre akıl değişmez, mutlak, en güvenilir bilgi kaynağıdır. Akıl,
insan düşünmesini ve bilinçsiz doğayı idare eden bir kanundur. Düşünmek,
araştırılan ve bilgisi elde edilmek istenen "nesnenin özünü bilmek"
etkinliğidir.
Her nesnede görüntüsünün ardında bir de öz vardır. Düşünmek, nesnenin
ardındaki bu özü kavramaktır. Hegel'e göre akla uygun olan gerçektir. Akıl,
mutlak varlığın ve doğadaki değişmenin bilgisini apaçık olarak
vermektedir.
alintidir.
____________________ kopan bir ipe, sımsıkı bir dugum atarsanız, ipin en saglam yeri artık bu
dugumdur. ama ipe her dokunusunuzda, canınızı acıtacak tek nokta yine o
dugumdur."
www.dostsesi.com
dunyaya acilan pencereniz
|
|
Junior Member  Cevaplar: 62 kayıt olmuş: 27/1/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 21/2/2008 Saat 23:24 |
|
|
Paylasimlarin harika Aslicigim,ellerine saglik.
|
|
Member  Cevaplar: 180 kayıt olmuş: 6/11/2004 Durum: Çevrimdışı
|
 |
Yazılış Tarihi: 22/2/2008 Saat 18:50 |
|
|
hepimiz icin gökkizcim :t:
____________________ kopan bir ipe, sımsıkı bir dugum atarsanız, ipin en saglam yeri artık bu
dugumdur. ama ipe her dokunusunuzda, canınızı acıtacak tek nokta yine o
dugumdur."
www.dostsesi.com
dunyaya acilan pencereniz
|
|
Site kurucusu   Cevaplar: 987 kayıt olmuş: 11/9/2006 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 26/2/2008 Saat 14:58 |
|
|
Postmodernizm
Modern kelimesi ilk olarak Latince modernus biçimiyle
5.yüzyılda Romalı ve Pagan geçmiş ile
Hıristiyan dönemi ayırmak için kullanıldı.
İçerikleri sürekli değişse de modernlik hep bir
eskiden yeniye geçiş olarak algılandı
Bazılarına göre ise
modernlik, Rönesans ile sınırlanır. Aslında bu
çok dar bir tanımdır; zira Avrupa'da modern terimi, hep yeni
bir dönem bilincinin, antik çağlarla kendisi arasında
yeniden gözden geçirilmiş bir ilişki kurduğu
dönemlerde ortaya çıkmaktaydı; hatta bu
dönemlerde, hep antik çağ, belli bir takım taklitlerle
yeniden oluşurulması gereken bir model olarak
görülmekteydi.
Modern diye kabul edilen ürünlerin ayırdedici
özelliği yeni olmasıdır; bir sonraki stilin
yeniliği ile onun modası geçecektir. Ama modaya uygun
olanın kısa zamanda modası geçse de, modern olan,
klasikle gizli bağını hep
sürdürmüşür. Doğaldır ki, zamana
karşı dayanan ne olursa olsun daima klasik olarak
değerlendirilmişir. Ama, açıkça modern olan
belgeler, bir klasik olma gücünü, geçmiş bir
dönemin otoritesinden almıyorlar; tam aksine, modern bir
çalışma, bir zamanlar gerçekten modern olduğu
için klasik oluyor.
Modernlik anlayışımız,
kendisine ait klasik olma ölçüsünü yaratıyor.
Bu durumda, klasik modernlikten bahsediyoruz. Modern ve klasik
arasındaki ilişki, sabit bir tarihsel referans
noktasını tamamen yitirmişir. Modernlik, geleneğin
normalleşirici fonksiyonlarına karşı bir
başkaldırıdır. Modernlik normatif olan her şeye
karşı isyan deneyimi ile yaşar.
Postmodernizm, post önekinden de anlaşılacağı
üzere bir sonralık, bir aşmışlık, bir
başkaldırı boyutu taşımaktadır. Hatta genel
yapı itibari ile bir tanıma indirgenemeyecek bir
karmaşıklığa, düzensizliğe sahipse de
öncelikle modernlikle bir hesaplaşma, onu aşma, belki de
ondan öncesini barındırma özelliklerine sahip bir
akımdır.
Tarihsel olarak
bakıldığında, postmodernizm, askeri ve iktisadi
Amerikan hakimiyeti akımının üstyapısal ifadesi
yada en azından Avrupa-merkezciliğinin sonu olarak
görülebilir. Bu iddiada doğruluk payı bulunmakla
birlikte böyle bir dönemselleşirme mutlak değildir.
Zira modernlik Eflatun'a kadar götürülebiliyorsa,
postmodernlik de Sofistlere kadar bağlanabilir. Bu bakış
açısında da modern-postmodern ayırımı daha
çok felsefi veya metafizik bir ayırım olarak
kalmaktadır.
Postmodernizme bir bütünlük, birlik kazandırmak
imkansızdır. Heterojenlik, çokseslilik,
bölünmüşlük kadar, bunların beraberinde
getireceği yanlış anlamaları,
yanılgıları da onaylayan ve geniş bir meşruluk
zemini oluşuran bir tavırdır. Katı
yaklaşımların oluşurduğu ideolojik kalıplara
karşı olan postmodernist akım, bilgi kuramını
tekdüzelikten ve katılıktan kurtarıp daha
hoşgörülü ve açık hale getirme
uğraşıdır.
Postmodernistler hiçbir şeyin
kesin ve tam olarak bilinemeyeceğini, ilerleme fikrinin hiç bir
şeklinin savunulamayacağını ve ekolojik
kaygıların öneminin giderek artığını
vurgulamaktadırlar. Postmodernizmin gözle görülür
bir yapıya büründüğü, belki de en kesin
çizgilerle ayrımının belirginleşiği alan
mimarlıktır. Geleneksel mimarlığın dogmatizmine
karşı çıkış olan modern mimarinin kendisi de
zamanla bir dogma halini almışı.
Modern mimari, süslemeden, tarihsel göndermelerden
arındırılmış, soyut formlar üzerine kurulu,
işlevsellik ve teknolojinin gereği olma amaçlarına
sahip bir mimarlıktır. Modern mimari, pozitivist bir
bakış açısıyla tarihi, irrasyonel geçmiş
ve rasyonel gelecek diye ikiye bölüyordu.
Postmodernizme göre modernlik,
bitmiş bir mükemmellik, netlik, kesinlik ve
çelişkisizlik arayışıdır. Modernizm, mimariyi
toplumu düzene sokmak için bir araç olarak
görüyordu; sonuçta ise, çirkin çağdaş
kentler, beton yığınları çıktı ortaya.
Postmodernizm ile çoğulculuğun kapısı
açıldı; tarih, gelenek içeri alındı. Bunun
yanına ilkesizliğin ilke olarak benimsenmesi de eklenince, ortaya
kurallarla oynayıp zenginleşirmeye dayalı bir
yaratıcılık, demokratik bir perspektif genişliği
çıktı.
Postmodernizmde, sıradan olandan,
karmaşadan, hatta gündelik hayat görünümlerinden
korku duymayan bir rahatlık söz konusudur. Böylece,
kahraman, kurtarıcı, topluma biçim verici önderlik
hegemonyasının egemen olduğu bir imaj yerine,
oportünist veya alçakgönüllü, toplumun haklı
veya haksız olmasını sorgulamakla görevli
olmadığının bilincinde, "ya öyle ya
böyle"cilikten, "hem öyle hem böyle"
mantığına geçmiş, çoğulcu bir ahlak
anlayışını savunan bir bakış
açısı belirginleşir.
Popülist kültüre bir kirlenme olarak bakan modernist
perspektife zıt olarak, post modernizm komplekslerden
sıyrılmış, tarihe ve halka önem veren,
"istediğini yap" tavrına sahip bir anlayışır.
Postmodernizmin en revaçta görülmeye
başladığı yıllar, sanayi sonrası toplum,
bilgi çağı, iletişim ideolojisi, gibi kavramların
da ortaya çıkışı ile
çakışıyor. Artık bilime teknoloji
öncülük ediyor.
Cümlelerin kodlanabilen, deşifre edilebilen, mesajlara
indirgendiği, dilin basitleşirme ve saydamlaşırma
çabalarıyla teknolojinin bir aracı haline geldiği bir
bağlamda, bu yeni çağda dilin yeri de büyük
değişikliğe uğruyor. Bilgi, bir enformasyon
yığını olarak görülmeye başlanıyor.
Modernlikte bilimin iki temel işlevi olduğu söylenebilirdi.
İlki bilimin insanlık yada halk adına
yapıldığı savının çevresinde
öbekleşen anlayış. Buna göre bilim insanların
eşitlikçi şekilde mutluluğunu sağlamaya
yönelik bir araç olarak görüldü.
Postmodernizmde, sıradan olandan,
karmaşadan, hatta gündelik hayat görünümlerinden
korku duymayan bir rahatlık söz konusudur. Böylece,
kahraman, kurtarıcı, topluma biçim verici önderlik
hegemonyasının egemen olduğu bir imaj yerine,
oportünist veya alçakgönüllü, toplumun haklı
veya haksız olmasını sorgulamakla görevli
olmadığının bilincinde, "ya öyle ya
böyle"cilikten, "hem öyle hem böyle"
mantığına geçmiş, çoğulcu bir ahlak
anlayışını savunan bir bakış
açısı belirginleşir.
Popülist kültüre bir kirlenme olarak bakan modernist
perspektife zıt olarak, post modernizm komplekslerden
sıyrılmış, tarihe ve halka önem veren,
"istediğini yap" tavrına sahip bir anlayışır.
Postmodernizmin en revaçta görülmeye
başladığı yıllar, sanayi sonrası toplum,
bilgi çağı, iletişim ideolojisi, gibi kavramların
da ortaya çıkışı ile
çakışıyor. Artık bilime teknoloji
öncülük ediyor.
Cümlelerin kodlanabilen, deşifre edilebilen, mesajlara
indirgendiği, dilin basitleşirme ve saydamlaşırma
çabalarıyla teknolojinin bir aracı haline geldiği bir
bağlamda, bu yeni çağda dilin yeri de büyük
değişikliğe uğruyor. Bilgi, bir enformasyon
yığını olarak görülmeye başlanıyor.
Modernlikte bilimin iki temel işlevi olduğu söylenebilirdi.
İlki bilimin insanlık yada halk adına
yapıldığı savının çevresinde
öbekleşen anlayış. Buna göre bilim insanların
eşitlikçi şekilde mutluluğunu sağlamaya
yönelik bir araç olarak görüldü.
Postmodernizm, modernliğin
melankolisi veya sinik eklektizmden öte, bütünlük
baskısından, bir üst-söylemin otoritesi altında
senteze varma baskısından kurtularak, daha da ileri gitme
isteği; eşitlikçi anlatının ve sistem
teorisyenlerinin konsensusa varma çabalarını, sağlam,
istikrarlı düzen arayışlarını reddeden bir
tavır.
Her tartışmanın sonu, anlaşma veya uzlaşma
değildir artık. Dogmacı ve pozitivist pragmatik baskıya
karşı önerilen, paradoks ve çatışmaların
içselleşirildiği bir mantık. Modernlik temelinde,
devlet ile toplumun, akılcı doğal hukuk ile siyasal
ekonominin, bilme ile inanmanın
ayrışırılmaları ve sınırlar koyma ve
sınırları tanıma projesidir.
____________________ Dört Sey Geri Gelmez Atılan Ok, Söylenen Söz, Kacırılan Fırsat ve Gecen
Zaman ...
|
|
Site kurucusu   Cevaplar: 987 kayıt olmuş: 11/9/2006 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 26/2/2008 Saat 14:59 |
|
|
Modernizmde ayrışırma yanında bu
ayrılıklar korunur. Örneğin, bilim, felsefe ve sanat
arasında keskin çizgiler vardır. İşe
postmodernizm, mevcut sınırları, duvarları
ayırımları tanımayan bir yapıdır. Modernizm,
toplum ile kültürün ayrışmasına yol
açmışır. modernist kültür, akılcı
yaşamın ahlaki temelleriyle taban tabana bir uyumsuzluk
oluşurur. Kültür, bu modern biçiminde, ekonomik ve
idari zorunlulukların baskısı altında
rasyonelleşirilen gündelik hayatın
alışılmışlığına ve erdemlerine
karşı nefret hissi uyandırmaktadır.
Uzmanlığın ve işbölümünün
belirginleşiği modernist akımda, kültürün her
alanı, problemlerin uzmanların işi olarak ele
alınabildiği kültürel mesleklere göre
ayarlanabilirdi. Kültürel geleneklerin profesyonellik
alanlarına bölünerek ele alınışı,
kültürün her üç boyutunun da (bilim, ahlak ve
sanat) esas yapılarını ön plana
çıkartır. Böylece her biri bu belirli alanlarda
mantıklı olma konusunda diğer insanlardan daha usta
görünen uzmanların denetimi altında, bilim, ahlak ve
sanat dallarında aklın yapıları ortaya
çıkar.
Sonuç olarak uzmanların kültürü ile daha
geniş olan toplumun kültürü arasındaki mesafe
giderek artar. Uzmanlaşmış yaklaşım ve
düşünce yoluyla kültüre dahil edilen şeyler,
hemen ve zorunlu olarak gündelik hayata mal olmazlar. Bu türden
bir kültürel rasyonelleşme sonucu, gelenekselin zaten
değerden düşürülmüş olduğu bir
kültür dünyasının giderek daha
yoksullaşması ortaya çıkar. 18.yüzyıl
aydınlanma filozofları tarafından formüle edilen
modernlik projesi, nesnel bilimi, evrensel ahlak ve yasayı ve kendi
iç mantığı çerçevesinde sanatın
özerkliğini gelişirme çabalarından
oluşuyordu.
Modernliğin başarısızlığı belki de,
hayatının bütünlüğünü,
uzmanların kesin etkisine terkedilmiş alanlarla
parçalamasıydı. Modern estetiğin sorduğu soru
"güzel nedir?" değil "sanatsal olan nedir?" sorusudur.
İktidar siyasi bir partinin elinde bulunduğunda,
gerçekçilik, deneysel öncü sanatçı veya bilim
adamları üzerindeki zaferini iftira ve yasaklama yoluyla elde
eder. Ancak yine de partinin istediği, seçtiği ve uygun
gördüğü anlatı, imaj ve formları talep edecek
bir izleyici kitlesine ihtiyaç vardır.
Sanatsal denemelere karşı saldırı politik merci
tarafından yürütüldüğünde tamamıyla
gericidir: estetik yargı, şu yada bu yapıtın,
güzelin yerleşik kurallara uygunluğu üstüne karar
vermekten başka bir şey yapmaz. Yapıtın, kendini bir
sanat eseri kılan özelliklerde ve amatörlerle
buluşabilme olasılığından kaygılanması
gerekliliğinin yerini, yapıtları ve alıcıyı
bir defada ve her zaman için önceden belirleyen ve bunları
empoze eden otorite alır.
____________________ Dört Sey Geri Gelmez Atılan Ok, Söylenen Söz, Kacırılan Fırsat ve Gecen
Zaman ...
|
|
Member  Cevaplar: 180 kayıt olmuş: 6/11/2004 Durum: Çevrimdışı
|
 |
Yazılış Tarihi: 27/2/2008 Saat 08:46 |
|
|
:t: emegine saglik rojim
rojim senden ricam olsa...
yeni konu ve baslikla yazsak bunlari
örnek:modernizm konu basligii...
ben yukarida temle teskil eden felsefik akimlari kisaca yazdim onlar icinde
basli basina konu acacagim
:t: emeklerine saglik rojim
____________________ kopan bir ipe, sımsıkı bir dugum atarsanız, ipin en saglam yeri artık bu
dugumdur. ama ipe her dokunusunuzda, canınızı acıtacak tek nokta yine o
dugumdur."
www.dostsesi.com
dunyaya acilan pencereniz
|
|
|