Member Cevaplar: 180 kayıt olmuş: 6/11/2004 Durum: Çevrimdışı
|
|
Yazılış Tarihi: 5/2/2008 Saat 20:03 |
|
|
KUŞ KANADINDAN Yazdır
Halim selim değilim,
baştan kara ettiğim günler olur benim de.
Sevdiğim olur dert olur halim;
ezbere mecnunum bazı çöllerde.
Kırılır kolum kanadım,
naçar kalırım türkülerde;
anasız babasız, öksüz kalırım.
Yeşil kurbağalar öter yeşil göllerde,
ben garip, perişan gurbet ellerde.
Gurbet eller yoldur:
bir ucunda tevellüdüm müjdelenir,
kara haberim gelir öbür ucundan;
ve her çeşme başında üçe ayrılır.
Üç kardeşin en küçüğü ben avareye
kervan geçmez yollar salık verilir.
Gitmem demem.
Böyle yazmış yazan, aklı karalı
dere tepe, yokuş demem giderim.
Giderim de kanlı yaşlar dökerim,
akman demem, aksın varsın, silerim.
Elin olsun gül memeler arası,
meskenimdir benim hanlar, kahveler;
olmazsa, bahçeler, bağlar benimdir.
Benimdir ovalar, kartallar semti,
nerde akşam orda sabah ederim.
Yastıceğim taş olur,
"Altım toprak, üstüm yaprak"
ama gönlüm hoş olur.
Rumeli'nden bir türkü çalmayagörsün hele,
çıkmayagörsün Aliş Tuna Boyundan,
ilk kadehte sarhoşum.
İflah olmam artık, hekim kâr etmez,
efkârlanır içerim, içer efkârlanırım.
Komşu kızları mı, ölüm mü geçmez,
neler geçmez hatırımdan, bir ben bilirim.
Evvel ve ahir geçer,
Yunus-u biçare, Şair Nedim, sakiya,
ömrün tesellisidir; geçer,
Sultan Süleyman'a kalmayan dünya.
Unuturum da sonra garipliğimi,
heheyyt!...derim bir, kuşlar, ağaçlar!
Ve çıkarım dağlara.
Nereli bu rüzgâr, bu su deli mi?
İznim olmayınca yasak macera.
Selamım, baş üstüne,
Kavgam, dert-yaş üstüne,
mazlumun âhıdır başımda esen
gocunsun paşalar, beyler
alimallah komam taş-taş üstüne.
Ve döğünsün eller, eller;
Ayvaz'ımın perçemi düşmüş sol kaş üstüne.
Çok sürmez velakin bu saltanatım,
tüfek icat olur,
hasetinden Kır-At'ım,
ben, arımdan ölürüm.
Niyazi AKINCIOĞLU
[tarihinde düzeltildi 12/11/2008 Saat 21:46 Yazar Rojin]
____________________ kopan bir ipe, sımsıkı bir dugum atarsanız, ipin en saglam yeri artık bu
dugumdur. ama ipe her dokunusunuzda, canınızı acıtacak tek nokta yine o
dugumdur."
www.dostsesi.com
dunyaya acilan pencereniz
|
|
Member Cevaplar: 180 kayıt olmuş: 6/11/2004 Durum: Çevrimdışı
|
|
Yazılış Tarihi: 5/2/2008 Saat 20:04 |
|
|
SELAM
Selamın geçiyor besbelli,
yeşerdi telgraf direkleri;
seneler sonrası, ormanından ayrı.
Bir sevinçtir aldı kırlangıçları,
rastgele öpüşüler;
düşünmeden günahı, öbür
dünyayı.
Ben deli-divane olsam,
çok mu görülür?..
Niyazi AKINCIOĞLU
____________________ kopan bir ipe, sımsıkı bir dugum atarsanız, ipin en saglam yeri artık bu
dugumdur. ama ipe her dokunusunuzda, canınızı acıtacak tek nokta yine o
dugumdur."
www.dostsesi.com
dunyaya acilan pencereniz
|
|
Member Cevaplar: 180 kayıt olmuş: 6/11/2004 Durum: Çevrimdışı
|
|
Yazılış Tarihi: 5/2/2008 Saat 20:06 |
|
|
YAĞMUR DUASI
Görünmez ellerin sağdığı bulut,
Yağmur ki Allaha bağlanan umut;
Ellerini göğe kaldır açık tut:
Tarlada çamur teknede hamur
Ver Allahım ver sellice yağmur!
Ve bağrını toprak, avuçlarını el
Açıyor göklere; yağmur tek emel.
Ağlanmaz götürse yavruyu bir sel:
Tarlada çamur teknede hamur
Ver Allahım ver sellice yağmur!
Çatlak dudaklarını ıslatmıyor kan,
Toprakta yangın var, toprakta volkan.
Allaha gönderilen elçi: Kurban.
Tarlada çamur teknede hamur
Ver Allahım ver sellice yağmur!
Niyazi AKINCIOĞLU
____________________ kopan bir ipe, sımsıkı bir dugum atarsanız, ipin en saglam yeri artık bu
dugumdur. ama ipe her dokunusunuzda, canınızı acıtacak tek nokta yine o
dugumdur."
www.dostsesi.com
dunyaya acilan pencereniz
|
|
Member Cevaplar: 180 kayıt olmuş: 6/11/2004 Durum: Çevrimdışı
|
|
Yazılış Tarihi: 5/2/2008 Saat 20:09 |
|
|
AJANS
Radyoda bir hüzzam şarkı var
dışarda sümbül havası,
"halbuki şimdi uzak ufuklara kar yağıyor."
Daha evvel ajans dinledik,
zincirlerini şakırdatarak geçti esaret
alev raylar üzerinden demir arabalarla.
Toprak gebeydi,
toprak çocuklar: Dostlar,
kiminde orak, kiminde balta
-buğday kokan avuçları kan içinde-
emeklerini yığın yığın, başak
başak
harman yerinde bırakarak
döğüşüler en ön safta.
Döğüşüler ve öldüler.
Sonra hürriyet
-yaralı ceylanlar gibi-
ve sulh
-anam sütü kadar helal-
yüzünde ne bir kin, ne bir infial düşü yollara.
Yollar uzun, menzil ırak
ayakları kanıyor, yalnayak!
Bir şarkıdır bu
sulh ve hürriyet dediğin
ağız dolusu söylenir ufuklara karşı.
Bir şarkıdır bu
kalu beladan beri söylenir
kurtlar dilinde, kuşlar dilinde.
Ben, onunla büyüdüm
onunla yürüdüm
onun için büyüttüm bu boyu
onun için ölebilirim.
Demir bu şarkıyla dövülür
Bu şarkıyla yürür gemiler
ve bir temmuz öğlesinde
mola verdiği zaman orakçılar
bu şarkıyla ayran içer.
Bu şarkıyla geçer
semasından insanların
boşaltıp rahmetini kümülüs bulutları.
Dostlar,
dostların dostları;
bu babda ne söylesek az.
Bir şarkıdır bu
kan ve ölümle yazılmış kalplerimize,
unutulmaz!
Yürüyüş, 9.1.1943
NİYAZİ AKINCIOĞLU
____________________ kopan bir ipe, sımsıkı bir dugum atarsanız, ipin en saglam yeri artık bu
dugumdur. ama ipe her dokunusunuzda, canınızı acıtacak tek nokta yine o
dugumdur."
www.dostsesi.com
dunyaya acilan pencereniz
|
|
Member Cevaplar: 180 kayıt olmuş: 6/11/2004 Durum: Çevrimdışı
|
|
Yazılış Tarihi: 5/2/2008 Saat 22:03 |
|
|
hurriyet kasidesi
Söylesem söz olur,
Söylemesem dert:
Dilimin ucunda zındanlar saklı
Zindanlar: Sıra sıra,
Kara kara serviler ardında
Hapishane yazar kapılarında.
İnsanlar içindir,
Ve demirdir
Kapıları
Gardiyan açar, gardiyan kapar.
Yedi kat yerin altından
Kan
Ve ateşden
Ve dağlarla güreşden
Sonra mamul kapılar:
İnsanlar içindir.
Gardiyan açar,
Gardiyan kapar.
Ve yalnız,
Elleri sabunlu
İstanbullu
Bir çingene izinsiz girer
İzinsiz çıkar.
Kan tutuyor beni, bağıracağım;
Bu dağlar bizimdir alemin değil!
Alnını karışlarım
Dostlarım;
Kardaşlarım
Sizden gayrının!
Ben dosta lokmamı veririm.
Fakat bir gün gelirse
-Ölmüş bile olsam-
Südün helal olmasın anam,
Bitmezsem mezarımdan,
Mantar gibi,
Ot gibi,
Ağaç gibi,
Ordulara, tanklara karşı.
Şarkımız malum;
(Çanakkale içinde aynalıçarşı
Zındanlar; ayın altında
Zındanlar; suyun üstünde;
Yandan akar çeşmeleri.
Öpülesi döğmeleri;
İnsanlar doldurur hapishaneleri.
İnsanlar:
Kalebent,
Boynunda lale;
İnsanlar:
Hürdür!
M. Niyazi Akıncıoğlu
[tarihinde düzeltildi 5/2/2008 Saat 22:11 Yazar asliyok]
____________________ kopan bir ipe, sımsıkı bir dugum atarsanız, ipin en saglam yeri artık bu
dugumdur. ama ipe her dokunusunuzda, canınızı acıtacak tek nokta yine o
dugumdur."
www.dostsesi.com
dunyaya acilan pencereniz
|
|
Member Cevaplar: 180 kayıt olmuş: 6/11/2004 Durum: Çevrimdışı
|
|
Yazılış Tarihi: 5/2/2008 Saat 22:13 |
|
|
BURSA
Adını ilk defa
Yedibela Rasimin hançerinde okudum.
Çocuktum.
Çatal geyik boynuzu kabzasında
İlk Bursalıyı tanıdım:
"Bıçakçı Remzi" yazıyordu.
Ve kıvrak, söğüt yaprağı
çeliğinde
Bir yara izi gibi kazılmışı: Bursa.
Bilek olursa
-Diyordu delikanlılar-
Nankör değildir Bursa hançerleri.
Ha!. demiye gör, dönmez geri.
ülfetim böyle oldu, methini böyle duydum.
Sonra büyüdüm,
Kartpostallarda resmini gördüm:
Gök mavi, zemin yeşildi.
Bir başka resimde:
Beş kurnalı şadırvan,
Şadırvan başında beş adam;
-Yeşil başlı ördekler gibi-
Beş yeşil sarıklı
Bursalı
Abdes alırken mürtesimdi.
Ve gök yine mavi, zemin yeşildi.
Nihayet devran
Yolumu Bursaya düşürdü.
üç aziz bahar,
-Bütün mevsimler dahil-
üç uzun yıl,
Bursadan gayri cümle dünyada
Beni namevcut okudular.
Ve ben mektebinde okudum.
Bir rivayete göre adam oldum.
Bir rivayete göre kayboldum.
İkisi de ayni kapıya çıkar,
Mesele değil.
Mesele şu ki
Bursa eyi, Bursa güzel.
Bursa için destan yazılır,
Bursa için iğneyle kuyu kazılır;
Fakat yalan:
"Bursa'da zaman,
Billur bir avize, gibi değil.
Değil ama,
Bir ölmemek arzusu veriyor adama.
Dünyayı bırakıp gitme haseti,
Yaşamak hasleti,
Dünya sevgisi;
Yeşil yeşil yeşeriyor,
Mavi mavi gülüyor.
Ve sonra "Yeşil"in türbelerinden,
-Daha çok yatsı üstleri,
Yıldızlı gecelerde-
Bir aksi cevap yükseliyor perde perde.
Zamanı evail kokuyor burcu burcu
Yaprak yaprak dökülüyor
İmkansızlığı ve nimet bolluğu.
Korkunçtur bu saatte ezan sesleri;
Allahla konuşur müezzinleri,
Karşılıklı sala verilir.
Bu saatte Bursa'dan
İki eli kanda olan insan,
Koltuk değneklerini unutan,
Dost elini kaybeden ama;
Ve herkes
Kaçıp gitmelidir.
Her şeye rağmen dünyayı
Dünyayı bilmelidir.
Bursa eyi, Bursa güzel.
Eminim ki ben basübadelmevt
Orda olurdu:
Yalan yazmasa kitap
Yıkılmasaydı mihrap!..
İnsan, Ağustos-1943
____________________ kopan bir ipe, sımsıkı bir dugum atarsanız, ipin en saglam yeri artık bu
dugumdur. ama ipe her dokunusunuzda, canınızı acıtacak tek nokta yine o
dugumdur."
www.dostsesi.com
dunyaya acilan pencereniz
|
|
Member Cevaplar: 180 kayıt olmuş: 6/11/2004 Durum: Çevrimdışı
|
|
Yazılış Tarihi: 5/2/2008 Saat 22:15 |
|
|
EDİRNE
Bir yerde görürsen ki;
Ağır ve edalı akar
dal dal söğütleri öperek
samur üç belik gibi
üç koldan sular;
müjdeler olsun efendim:
Edirne'desin.
Mevsim, fasl-ı bahardır;
gecedir ve mehtap vardır.
Ve sen
bir kavs-ı kuzahta yürür gibi
Köprüler'desin.
Şataraban makamından bir şarkı dudaklarında
düşünür, çözemezsin:
Bu naz-ı istiğna, bu avaz neden;
neden yarı eğilmiş suya dallar?
Öyle ferman etmiş eden
kimseler bilmez.
"Gönül bir top ibrişim
Sarılırsa çözülmez"
Burda her şey
bakınır hüsnüne hayran
Seyreyler cemalini eğilmiş suya
mermer ihtişamında serhadd-i vatan.
Aşina bir çehre sezer belki diye
devr-i saltanatından Edirne;
bir deste alev güldür, mahzun,
yar elinden düşürülmüş şimdi suda
Ve sular;
şimşir kelamı dilinde
destan okur- okur akar.
Ve bihaber Yıldırım'da, bir evcikte
-akan sudan, uçan kuşan-
yeşil dut yaprağında
ak bir ipekböceği,
kozasını dokur dokur ölür.
Uyanır veda etmiş gibi artık uykuya,
konuşan bir dil olur
çiler uzakta;
bülbül sesi yağmur gibi
Bülbül Adası'nda.
Kanadı gümüşlü kuşlar geçer
iki şak bölüp mehtabı;
Kıyık'tan uçurulmuş.
Salınır bahçeler içre kızlar ki:
Nazardan kaçırılmış.
Ağzında kan kırmızı bir can eriği,
mehtapla beraber düşmüş gibi arza;
kızlar ki güzel,
dört başı mamur ve murassa.
Sevdaya tutulmak bile mümkün
yeni başan
söylemek kolay olsa eski türkümü:
"Edirne köprüsü taşan
Sen çıkardın beni başan."
m. niyazi akincioglu
____________________ kopan bir ipe, sımsıkı bir dugum atarsanız, ipin en saglam yeri artık bu
dugumdur. ama ipe her dokunusunuzda, canınızı acıtacak tek nokta yine o
dugumdur."
www.dostsesi.com
dunyaya acilan pencereniz
|
|
Ziyaretçi
|
|
Yazılış Tarihi: 6/2/2008 Saat 05:37 |
|
|
SAKLAMBAÇ
-Rıfat Ilgaz’a-
Niçin düşünüyorum
Saklambaç oynadığımızı;
Saklambaç oynadığımız günler
Çok mu geride kaldı?
Özlemiş olmalıyım.
Sen özlemedin mi?
Saklambaç oynamak istiyorum:
Çocukluğumuzdaki gibi
Ve son defa...
Bakalım gene bulabilecek misin?
Bu sefer çitin ardında değilim,
Ne de fırın içinde.
Çok başka yerlere saklanacağım;
Gözlerini yum çocuğum, gözlerini yum
Saklanıyorum...
Oldu bitti
Kara kuşlar öttü!..
27.4.1940.
M. Niyazi AKINCIOĞLU,
|
|
Ziyaretçi
|
|
Yazılış Tarihi: 12/11/2008 Saat 15:13 |
|
|
asliyok tarafından yazılmışır.
Yazılış Tarihi: 5/2/2008 Saat 19:59
Niyazi Akıncıoğlu: (1919-1979) 1940 döneminin
tanınmış şairlerindendir. İlk şiirlerini
"Haykırışlar" adlı kitapta topladı. Daha sonra
dönemin önemli dergilerinde şiirleri görünmeye
başladı. 1950 yılında Kırklareli'nde
"komünistlik" suçlamasıyla yargılandı, iki
yıl tutuklu kaldı. Cezaevinden çıktıktan sonra
münzevi bir yaşama yöneldi. Ancak 1970'lerde
yayınladığı şiir çalışmaları
ile yeniden adından söz ettirdi.
Niyazi Akıncıoğlu şiirlerinde divan ve halk şiiri
motiflerinden ustaca yarlanmasını bildi. Halk şiirinin
söyleyiş özelliklerini ve sesini başarılı bir
şekilde kullandı. Asım Bezirci onun için,
"Akıncıoğlu -Nazım Hikmet'ten sonra, ama Enver
Gökçe ve Ahmet Arif'ten önce- halk şiirinden yararlanan
ilk toplumcu şairdir" demişir. Şair karamsarlığa
yer vermeyen, gelecekten umutlu şiirler bırakmışır
gelecek nesillere.
alintidir
____________________
kopan bir ipe, sımsıkı bir dugum atarsanız, ipin en
saglam yeri artık bu dugumdur. ama ipe her dokunusunuzda,
canınızı acıtacak tek nokta yine o dugumdur."
www.dostsesi.com
dunyaya acilan pencereniz
asliyok
Member
Cevaplar: 284
kayıt olmuş: 6/11/2004
Durum: Çevrimdışı
Yazılış Tarihi: 5/2/2008 Saat 22:07
M. Niyazi Akıncıoğlu
---------------------------------------------------------------------------
-----
Niyazi Akıncıoğlu: (1916-1979) 1916 yılında
Kırklareli’nin Kurudere köyünde doğdu, 1
Şubat 1979 tarihinde Kırklareli’nde öldü.
İstanbul üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi.
Kırklareli’nde avukatlık yaptı. 1940 döneminin
tanınmış şairlerindendir. İlk şiirlerini
"Haykırışlar" adlı kitapta topladı. Daha sonra
dönemin önemli dergilerinde şiirleri görünmeye
başladı. 1953 yılında bir grup Köy
Enstitülülerle gizli cemiyet kurmaktan tutuklandı, 2
yıl tutuklu kaldı, yargılandı ve aklandı.
Cezaevinden çıktıktan sonra münzevi bir yaşama
yöneldi. Ancak 1970'lerde yayınladığı şiir
çalışmaları ile yeniden adından söz ettirdi.
Halk şiiri geleneğinden beslenen toplumcu şiirleriyle
tanındı. İnsan, Ses, Yeni Edebiyat ve
Yürüyüş gibi dergilerde şiirleri
yayımlandı. 1940 kuşağı toplumcu şairleri
arasında yer alır.
Niyazi Akıncıoğlu şiirlerinde divan ve halk şiiri
motiflerinden ustaca yarlanmasını bildi. Halk şiirinin
söyleyiş özelliklerini ve sesini başarılı bir
şekilde kullandı. Asım Bezirci onun için,
"Akıncıoğlu -Nazım Hikmet'ten sonra, ama Enver
Gökçe ve Ahmet Arif'ten önce- halk şiirinden yararlanan
ilk toplumcu şairdir" demişir. Şair karamsarlığa
yer vermeyen, gelecekten umutlu şiirler bırakmışır
gelecek nesillere.
alintidir
____________________
kopan bir ipe, sımsıkı bir dugum atarsanız, ipin en
saglam yeri artık bu dugumdur. ama ipe her dokunusunuzda,
canınızı acıtacak tek nokta yine o dugumdur."
www.dostsesi.com
dunyaya acilan pencereniz
|
|
|