Yorgunum Yorgun Ey
Hayat!
Her sonbahar gelişinde dökülür yapraklar birer birer, her biri bir tarafa
savrulur…
“Hazan mevsimi, doğanın da ölüm mevsimidir” derler…
“Elveda zamanı, hüzün mevsimi, ayrılık mevsimidir” derler. Oysa
ben mevsimler içerisinde en çok sonbaharı severdim bir zamanlar. Uçurum
kenarlarında açan sarı sarı çiçekleri bir de, çiçekler arasında. Düşme
tehlikesiyle de olsa uzanıp kokusunu içime çekerdim yudum yudum, nefes
nefes... Hayatın bütün derinliğini, dinginliğini, gizini orada ve onlarda
bulurdum...
Dalından ayrı düşen her yaprağın hüznünü yaşıyorum şimdi ey hayat!
Sararmış, gazel olmuş, solmuş ve rüzgarın önünde savrulan yaprakların
hüznünü… Gönlümde sonbahar rüzgarları esiyor, şarkılar daha bir içli
çalıyor şimdi , gönlüm yorgun, gönlüm küs, gönlüm suskun... Boğazımda düğüm
düğüm hasret, bulut bulut gözlerimde çakıyor şimşekler...
Gurbetten gurbete savrulan insanların iç acısını duyuyorum içimde her
sonbahar gelince... İçimden kopan her duygu kırıntısı yüreğime
batıyor...
Yapraklar gibiyim ben de ey hayat, her sonbaharın gelişiyle beraber bende
sonbaharı yaşıyorum, sonunda ilkbaharın müjdesi olsa da... İlkbaharda
çayırlar yeniden yeşillenip, ağaçlar filiz sürse de, çiçekler yeniden
süslesede dağları, kırları, ovaları. Ben hep güzdeyim...
Her baktığımda soluk sarı yapraklar gibi duruyor aynalarda ki yüzüm, içim,
dışım sonbahar ey hayat. Bütün anılar yaprak yaprak sokaklara dökülmüş.
Kardan bir kefenle kocaman bir dağ gibi gelip oturmuş göğsümün üzerine
hüzün... Yorgunum, çok yorgun ey hayat, vefasız dünyanın ihaneti beni
bitirdi...
Bilirim ne yapsamda bir sonbahar yaprağına yazgılıyım, değiştiremiyorum
yazgımı... Acılara, hüzünlere, sevdalara, sararmış yaprakların rüzgardan
savruluşuna yazılmış adım neylersin. Terkedilmiş evlerin hanelerine,
yıpranmış defterlerin sayfalarına yazılmış adım...
Bilirim sonbaharların sarı kaderine yazılmış sonu hazin küçük bir öyküyüm
ben, kimselerin açıp okumadığı bir kitapta; üzerine hüzün tozları serpilmiş
kederli gecelerin sonbahar rüzgarlarıdır belki de; bütün bu yaşadıklarım...
Ki, sonbahar yaprakları gibi dökülüp, dökülüp savrulup gidiyor ömrüm
elimden...
Yalnızlığın en derin uçurumuna yaslanmış kalmışım yangın yüreğimle ey
hayat.Sonunda gücüm tükenip düşeceğim belki ya da kendi yüreğimden taşınıp
gideceğim kimsenin bilmediği, ulaşamadığı, uğramadığı bir yüreğe...
Varsın karanlık geceler yokluğuma ağıt yaksın, sahte sevgilerle avutsun
hicranımı zaman...
Kaç yıldır ki, yaşamın uğramadığı mezarlıklar gibiyim, içime binlerce ölü
gömülü. Dolaşıp duruyorum ağaçların dökülmüş yaprakları arasında,
sonbaharın sarı soluk yüzüne sürüyorum yüzümü yaprak yaprak... Ağaçlara
baktıkça nedenini bilmediğim ama acısını duyduğum sararmış hüzünler
kaplıyor içimi.
Bilmem bu kaçıncı çığlığımdır ey hayat, sesimi duyuramadığın . Bilmem bu
kaçıncı imdat...
Şimdi vurulmuş bir kuş kanadı gibi duygularım, sığınacağım dal da yok.
Yıpranmış, paralanmış eski bir giysi gibi duruyor üzerimde ömrüm... Her
ihanet onulmaz bir yara açtı yüreğimde, ne yapsam durmuyor kanama.
Kahretsin...
İçimin yaşayan sevinçli yanını öldürdüler ey hayat, hüzne bulandı her
yanım, ben ki sevinç rüzgarları doluydum bir zamanlar sevgi dağlarında,
sevgi eserdim gece gündüzyüreklere, yüreklerden dağlara, ormanlara,
sokaklara. Şimdi ihanetin kara bulutları kaplamış göğümü, güneşli günlere
hasretim ey hayat...
Ellerine kapanıyorum şimdi, anla beni, al beni... Bir sonbahar yaprağı gibi
bekletme son yaprakta. Bırak alıp götürsün beni sarı yapraklarıyla sonbahar
rüzgarları, yapraklar gibi savurup savurup götürsün uzaklara...
Bir varmış bir yokmuş diye başlar bütün masallar. Ellerim soğuk şimdi
üşüyorum, bedenim,dudaklarım buza dönmüş...
Yokumsay beni ey hayat, doğmamış gibi...Sayki hiç yaşamadım, tatmadım,
acıyı, ihaneti. Masalım da olmadı sonu mutlulukla biten. Gökten üç elma
düşmesini beklemiyorum artık, yorgunum ey hayat, yorgun...
Alinti 10/9/2011 yarenim1
____________________
!! Dost Dost dedik nicesine sarildim Sadik Dost Kara toprakmis !!