Ama ayakta kalmak, kalabilmek. Ceza! Müthiş bir ceza!
İnsanın ortak kaderi doğum, ölüm ve o aradaki zaman, yaşam...
Doğmak, ölmek isteğe bağlı değil... Ölmek, belki bazen.
Bize düşen, yaşamak. Koşullar ne olursa olsun yaşamak...
Ayakta kalmak...
Haydi sıyırttın, sıyırttın, hayatta kalabildin zar zor...
Uzun yaşamak, bir ayrıcalık. İyi, güzel...
Ama ayakta kalmak, kalabilmek. Ceza! Müthiş bir ceza!
İlkokuldaydım, birinci sınıfta. Hiç unutmadığım bir cezaya çarptırıldım.
Karatahtanın önünde, sırtım sınıfa, yüzüm karatahtaya dönük, ders bitimine
kadar kıpırdamadan ayakta durmak... Utanıyorum, midem bulanıyor. Ölmek
istiyorum. Herkesten nefret ediyorum, herkes ölsün istiyorum. Sonra bir ara
cebimdeki kabarıklığı hissediyorum: kabak çekirdeklerim! Bir kuruşluk kabak
çekirdeği almıştım, bir tane bile yemedim. Mahmut'la (Benden bir buçuk yaş
büyük ağabeyim; üçüncü sınıfa gidiyor) eve giderken yiyecektik. Evimiz taa
tepede, Abidin Paşa Köşkü'nün orada.
Bahardı... Bademler açmış, tepeye giden toprak yol bomboş.
Ev yok pek. Apartman hele hiç yok. Göz alabildiğine tarla. Papatyalar,
gelincikler. Haydi be sen de!.. Ne diye ölecekmişim... Mati'ciğimle güzelim
dağ yolunda çekirdek yiyerek, konuşa gülüşe eve gitmek varken!
Şimdi dönüp geriye baktığımda, hep çekirdek misali umutlar peşinde ayakta
kalabildiğimi görüyorum.
Öleceğimi bile bile bir çekirdek uğruna bu kadar çaba, çırpınma! Değer mi?
Birşey yap.
Met'i anımsıyorum, Sevgili Aziz Nesin'i...
İçim ısınıyor yeniden.
Kalk hadi diyorum, durma koş, birşeyler yap. Yaşa...
Dur diyorlar bir yandan da, koşma...
Yeter, dinlen artık. Koşma...
Öl artık! Ama çekirdeklerim bitmedi ki daha...
Yıldız Kenter
Kabak Çekirdekleri____________________ Dört Sey Geri Gelmez Atılan Ok, Söylenen Söz, Kacırılan Fırsat ve Gecen
Zaman ...
|