Site kurucusu   Cevaplar: 987 kayıt olmuş: 11/9/2006 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 2/11/2009 Saat 22:18 |
|
|
Asıl eksiklik, eksik olduğumuzu
düşünmekti.
Asıl eksiklik, çareyi başkasında aramaktı.
Hayatın matematiği farklı; iki yarımı toplayınca bir etmiyor.
İnsan tek başına mutsuzsa baska biriyle de mutlu olamıyor.
Önce yalnızdık.
9 ay boyunca karanlık bir yerde dışarı çıkmayı bekledik ve dünyaya
ağlayarak geldik.
Pişman gibiydik. Ya da mecburen gelmiş gibi.
Biraz büyüdükten sonra, kendimizi bildiğimiz anda, içimizi kemiren,
Kalbimizi kurcalayan o tuhaf duyguyu hissettik:
Bir yerde bir eksik var.
Korktuk. "bunun sebebi ne?" diye sorduk kendimize.
Cevabı yapıştırdık:
"Demek ki sahip olmadığımız bir şeyler var.o yüzden eksiklik
hissediyoruz."
Peki, neye sahip olmamız gerekiyor?
Çocukken,"yaşımız küçük" diye düşündük.
Her istedigimizi yapamıyoruz. Kurallar, yasaklar var.
Büyüyünce her şey yoluna girecek.
Büyüdükçe bir şey değişmedi. Yine huzursuzduk. içimizden bir ses aynı
sözcükleri fısıldıyordu:
"bir eksik var."
Kafamız karıştı. nasıl kurtulacağız bu iğrenç duygudan? Nasıl geçecek
bu?
Aklımıza yeni cevaplar geldi: okulu bitirince geçecek.
İşe girince geçecek.
Para kazanınca geçecek.
Tatile gidince geçecek.
Okulu bitirdik, diploma aldık, işe girdik, kartvizit aldık.
Çalıştık. Para kazandık. Taşındık. Araba aldık. Çalıştık.
Eve yeni eşyalar aldık.
Tatile gittik, dans ettik, terfi ettik, kartviziti değiştirdik,
daha çok çalıştık, daha çok para kazandık.
Çalıstık, çalıştık,geçmedi.
"bir yerde bir eksik var" hissi, hala orada duruyordu.
Bu sefer de "sevgilimiz olunca geçecek" dedik.
"yalnızlığımız sona erince bu illetten kurtulacağız." Beklemeye başladık.
Derken,
biri çıktı karşımıza, aşık olduk ve anında başka biri olduk.
daha güçlü, daha güzel, daha akıllı biri. Hesap cüzdanları, kartvizitler,
hatta ilaçlar bile böyle hissetmemizi sağlamamıştı.
Sevgilimizin gözlerinde, daha önce bize verilmemiŞ kadar
büyük sevgi ve hayranlık gördük.
Sevgilimizin gözlerinde Tanrı' yı gördük.
Işığı gördük. "tünelin ucundaki ışık bu olmalı" diye düşündük
"kurtulduk."
Sonra bir gün, daha dün bize deli gibi aşık olan insan çekip gidiverdi.
Ya da artık eskisi gibi sevmediğini söyledi.
Ya da baska birine aşık olduğunu söyledi.
Ya da daha kötüsü, başka birine aşık oldu ama söylemedi.
Telefonu açmamasından, elimizi tutmamasından,
gelmemesinden anladık, bir terslik oldugunu.....
Belki de sevmekten vazgeçen veya terk eden sevgilimiz değildi, bizdik.
Fark etmez.
Sonuçta aşk bitti.
Şimdi her yer bomboş, şimdi tekrar yalnızız. Başladığımız yere döndük.
yıllarca uğraştık, eksiğin ne olduğunu bulamadık.
halbuki her şeyi denedik, her yere baktık.
Öyle mi?
Bakmadığımız bir yer kaldı. İçimize bakmadık.
Eksik parçayı dışarıda aradık ama içimizde saklı olabileceğini
akıl etmedik.
Birilerini sevdik, birileri bizi sevsin diye uğraştık ama kendimizi
sevmedik.
Şaşıracak bir şey yok, tabi ki sevmedik.
Kendimizi sevsek bu kadar koşturur muyduk?
Canımız yanmasın diye duvarların ardına saklanır mıydık?
Kendimizi boş sanıp doldurmaya uğraşır mıydık?
Terk edilmekten korkar mıydık?
Asıl eksiklik, eksik olduğumuzu düşünmekti.
Asıl eksiklik, çareyi başkasında aramaktı.
Hayatın matematiği farklı; iki yarımı toplayınca bir etmiyor..
İnsan tek başına mutsuzsa başka biriyle de mutlu olamıyor.
"Herkes beni sevsin" diye uğraşınca kimse gerçekten sevmiyor, herkes
sevgisine şart koyuyor, sınır koyuyor.
Oysa "kendime duyduğum sevgi bana yeter" diye düşününce, kendimizi
olduğumuz gibi kabullenince yarım tamamlanıyor..
her sey bir oluyor.
işte o zaman perde aralanıyor, acı diniyor.
işte o zaman başka 'biriyle bir araya gelerek,
hesabın kitabın, korkunun kaygının hüküm sürdüğü sahte bir sevgi yerine,
gerçek bir sevgi yaratılabiliyor..
anonim ____________________ Dört Sey Geri Gelmez Atılan Ok, Söylenen Söz, Kacırılan Fırsat ve Gecen
Zaman ...
|
|
Site kurucusu   Cevaplar: 987 kayıt olmuş: 11/9/2006 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 2/11/2009 Saat 22:20 |
|
|
Sen Hiç Kendinle
Yüzleşin Mi...
Son zamanlarda ben de takıntı oldu hayat....nerden
takıldım kaldım, nasıl bu kadar kendimi
kaptırdım bilmiyorum. İçimde bir yerlerde sürekli
çağlayan birşeyler var, nedenini bilmediğim.. Belki de
hayata takılıp kalmamdı bir yerlerde kimbilir? Belki de
hayatın kıyısında bile olmamamdı.
Peki, nedir ki hayat? Sözlük anlamına baktım
geçenlerde. Şöyle diyordu H harfinin hayat yazan o gizemli
bölümünde. Hayat- canlıların doğumdan
ölüme kadar etkinliğini sağlayan olguların
tümü, yaşam. Ne garip değil mi, etkinliğini
sağlayan olgular diyor hayat için. Ne etkinliği, kim
belirliyor bu etkinliği, bizler mi...hayat mı? Hayat bu
etkinliği yaşamamız için fırsatlar sunuyor, biz o
etkinlikleri bize hayatın izin verdiği ölçüde
yaşayabiliyoruz. Yargılayamıyoruz hayatı. Devasa
hayatın karşısında bizler neyiz ki? Ufacık,
önemsiz toz zerrecikleri. üflese üzerimize hayat,
dağılıp gidiyoruz kendi yarattığımız
minicik dünyalarımızda. çok da umurunda değiliz
hani. çırpındıkça yarattığımız
girdabımızda yok ediyoruz kendimizi. Oluruna bırakınca
da o devasalığın içinde yitiyoruz, kayboluyoruz.
Aslında hiçbirşey yapmamakla, bir şeyler yapmak
arasında da pek bir fark yok gibi.
Yaşasaydık keşke biz bu hayatı
Ve içinde yalan sevgiler olmasaydı....
Kimbilir kaç kez hayatın anlamsızlığını
sorguladım. Hayat anlamsızsa bu anlamsızlığın
bizi neden bu kadar derinden etkilediğini
düşündüm. Kaç kez kelimelerin altında
aradım bu anlamsızlığın cevabını.
Hayatın anlamsızlığına kendi
anlamsızlığımı da katıp iyice
bölündüm sonraları. Ne çok cevapsız soru
vardı aslında.
Bir zaman geldi cevap aramaktan vazgeçtim.
Kapat perdeleri !
Kapat ki, yalnızlığın başlasın...
ürkme !
İyidir insanın kendi kendine kalması.
Alışmalısın...
(Okan Savcı
Yalnızlık ürkütücü gelir çoğu
insana. öyle değildir oysa. Kalabalıkta boğulmak nedir
bilir misiniz? Bir hengamede yokolan çabalar, dostluklar,
arkadaşlıklar, boşuna yaşanan yıllar,
zamansız gidişler, zamansız gelişler, kavgalar,
kıskançlıklar ve savaşlar.. ve aşk.
İçlerinde en sakini gibi görünüyor ama aşk da
iki kişiliktir. Yalnız değilsindir. Senin
dışında bir kişi daha girerse kendi ellerinle inşa
ettiğin dünyana, temelleri sarsılmaya başlar ve
ardından yıkılmalar. Tek kişilik yaşamak ne kadar
ürkütücü görünse de daha az tehlikelidir.
Yani iyidir insanın kendi kendine kalması..
Yine ve yine yalnızlığımlayım..
Hayalleri de tehlikeli bulur çoğu zaman insanlar.
Gerçeklikten daha mı tehlikelidir sizce hayaller? Kendi
istediğin şekilde bir dünya yaratmak, hayatın
etkinliği sağlamak için yarattığı
olguları hiçe sayarak, kendi olgularını kendin yaratman
daha mı tehlikelidir. Şöyle sormalıyım belki de,
mutluluğun kendi ellerindeyse ve bunu hayallerinle sağlayacaksan
bunu bir tehlike olarak görmek nasıl bir inanışır.
Bu kadar mı korkuyoruz mutluluktan, bu kadar mı
yozlaşmış, katılaşmış yürekler ve
beyinler. Laf aramızda beni de tehlikeli görüyorlar...
hayallerimle yaşadığım için tehlikeli diyorlar
bana. Daha da açığı deli diyorlar.
Hayat aslında bir düş!
Bir gün düşeceğiz toprağa
ve hayat denen bu düşen
ilk kez uyanmış olacağız.
Biliyor musunuz, hayallerimde herşey mavidir benim. Denizlerin rengi,
düşlerimin rengi, umudumun rengi, hayatımın rengi... bu
yüzden denizlere baktığımda, ya da bir hayal
kurduğumda, bir umudum olduğunda kendimi seyreder gibi olurum.
Daha az acı vardır benim tek kişilik dünyamda. Peki bu
beni tehlikeli mi yapar. Hırsları yüzünden birbirlerini
katleden insanlardan daha mı tehlikeliyim ben? Hiç
anlayamadım insanları, tabi onlar da beni hani çok da
önemli değil beni anlamaları... çok zaman önceydi,
ama ne kadar zaman önceydi hatırlayamıyorum,
bıraktım insanlara kendimi anlatmaktan.
Şimdi mi ne yapıyorum, kendimi kendime anlatıyorum. Kendimle
yüzleşiyorum. Tüm kişiliklerimle (!)
yüzleşiyorum.
Sevmesem de bu hayatı, sevmesem de yaşamak zorunda
kaldığım dünyayı, ben kendimi seviyorum. Ben
kendimi çok seviyorum Daha sık yapmalıyım
sanırım bu yüzleşmeleri...
Peki ya sen, sen hiç yüzleşin mi kendinle?
Açığa çıkartmaya korktuğun diğer
kişiliklerinle.. yüzleşin mi hiç?
İşe şimdi tam sırası...
Cesur ol, farkın olsun...
anonim____________________ Dört Sey Geri Gelmez Atılan Ok, Söylenen Söz, Kacırılan Fırsat ve Gecen
Zaman ...
|
|
Site kurucusu   Cevaplar: 987 kayıt olmuş: 11/9/2006 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 2/11/2009 Saat 22:21 |
|
|
Bir damla
gözyaşıyım ben
Bir damla gözyaşıyım ben…
Bazen dile getirilemeyen kelimelerin sesiyim, bazen yoğun
pişmanlığın diyeti, bazen de bir aşkın nefesi
olurum, ama en çokta çocukların gözlerinde naz olurum
annelere. Sessizliğin çığlıklarıyım
aslında, anlatamadıklarınızı anlatmak isterim
karşınızdakine. Eğer anlayabilirse…
Bir garipsiniz siz insanlar… Sevinir ağlarsınız,
üzülür ağlarsınız, hasret çeker
ağlar, kavuşur yine ağlarsınız. Kelimelerin
kifayetsiz kaldığı yerde benim görevim başlar.
Aslında ağlayabilmek büyük bir nimettir ama siz
utanırsınız. Ne zaman süzülsem
gözpınarlarınızdan aşağıya doğru,
bir telaşır alır sizi. Hemen başınızı
başka yöne çevirir ve silersiniz beni ucuz bir
kağıt mendile. Bir anlasanız ki ağlamak taş kalpli
olmadığınızı gösteriyor. Hala insan
olduğunuzu, hissettiğinizi, duygusuz
olmadığınızı.
Bazen de gözpınarlarınızdan süzülmem,
dışarı akıp ziyan etmem kendimi. çünkü
çok daha önemli bir görevim vardır. Bir zalimim
kıvılcımını
düşürdüğü, içerideki bir
yangını söndürmek gibi.
Eğer bana inanmıyorsanız bir daha göz
kapaklarınızın alev alev yandığı,
boğazınıza bir şeylerin
düğümlendiği, burnunuzun direğinin
sızladığı zamanlarda dikkat edin bakalım
gözyaşlarınızın istikameti neresi? En zor
olanı da bu benim için…
Ağlamak zayıflık değildir. Ağlamanız gereken
anlarda sıkmayın artık yumruklarınızı,
tırnaklarınızı batırmayın
avuçlarınıza, boğazınızdaki
düğümleri yutkunarak gidermeye
çalışmayın ve kaçırmayın buğulanan
gözlerinizi başkalarından. Bırakın da
süzüleyim yanaklarınızdan aşağıya
usulca.
Bir damla gözyaşıyım ben, evin istenmeyen ferdi
değil sizin bir parçanızım…
anonim
____________________ Dört Sey Geri Gelmez Atılan Ok, Söylenen Söz, Kacırılan Fırsat ve Gecen
Zaman ...
|
|
Site kurucusu   Cevaplar: 987 kayıt olmuş: 11/9/2006 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 2/11/2009 Saat 22:22 |
|
|
Alışığınız Şehir’de
Misafir Olmak...
Bazen arkada bırakmak mıdır? bir şehri terk
etmek yada valize doldurmak mıdır? tüm
anılarınızı… adımlarınız
ağırlaşacaktır belki… yeni köşe
başlarını dönerken, yada pencerenizin başka bir
gökyüzüne açıldığını fark
ettiğinizde..Arkada bırakmak her şeyin en önünde
yürümek değil midir? sizce de…
Ben yüreğimin önüne geçemedim bu şehri terk
ederken. Umutlarım… hayallerim… acılarım…
mutluluklarım … Yaşama dair
yaşanmışlığa dair ne varsa
sığdırdıklarım vardı… Bu şehrin en
yalnız zamanlarını arkamda bırakamadım…
Yalnızlığımı da
sığdıramadım…
Yaşanılası şehir İzmir,
Aldığınız nefesin değeri bile başka…
mutlu olmak için mücadele edeceğiniz, kaybedildiğinde
kıymete binen özel bir şehir İzmir..
Yalnızlığınız da huzur veren sahil, özlemini
duyduğunuz değerler… En güzeli de çevrenizde
tebessüm eden insanlar, hayatın tüm karmaşasına
karşın yüzlerinden tebessümü eksik etmeyen
Egeliler…
Biliyorum doğduğum şehir değil belki ama
yaşadığım ömrümün büyük bir
bölümünü geçirdiğim,yaşamaya
doyamadığım bir şehir İzmir… Bir şehri
terk etmek acıtır canınızı…
aklınızın bi yanı hep
yaşadığınız şehri anımsar…
tutkuyla bağlıysanız daha da zor gelir… Bazen
şartların esiri oluruz… hayatın sizi
sürüklediği yerlere istemeseniz de gidersiniz…
ardınızda kırık bir bakış
bıraksanız da terk etmek zorunda kalırsınız…
zor gelir terk etmek…
alışmışsınızdır oysa…
çocukluğunuz geçmişir… adım
attığınız her sokakta
gülüşünüz saklıdır…
umutlarınız kalmışır köşe
başlarında…
gençliğiniz,anılarınız,hayata tutunduğunuz
binlerce zaman dilimi…
Oysa acılarınız da saklıdır bu şehirde belki
defalarca kaçıp uzaklaşmak istemişsinizdir….
hatta terk etmek istemişsinizdir bazen… sevdiklerinizi
kaybetmişsinizdir… başka bir yerlere gitsem
demişsinizdir mutlaka dönmemek adına… terk etmek
çözüm gibi gelse de inadına tutunursunuz,
acılarınızı yüreğinize gömüp
ısrarla yaşamak istersiniz… zordur
alışığınız şehri terk etmek
doğmamışsınız ama
yaşamışsınızdır her soluğunuzda..
hüzünlerinizi.. mutluluklarınızı…
sevdalarınızı saklamışsınızdır
alışıklarınıza…
Bir yerlere yada bir şeylere alışmak zordur.
Kabullenebilecek yüreği taşımalı
bedeninizde… tutkuyla bağlıysanız bu şehre zordur
kabullenmek… her şey garip gelir… okula gittiğiniz,
dostlarınızla buluşuğunuz, işen
çıktığınız, alışveriş
ettiğiniz şehirde artık misafirsinizdir
Kime giderseniz... nereyi gezerseniz gezin her şey ama her şey
acıtır canınızı… anlamaz sevdikleriniz
sizi… nasıl
özlediğinizi hissetmezler… kabullendiğinizi
sanırlar… oturduğunuz ev yabancıdır artık
yıllarca her bir köşesinde anılarınızı
saklayan
Sokağınızdan geçemezsiniz cesaretiniz yoktur…
Gitmek istemediniz belki ama şartlar sürüklemişir sizi
alışamadığınız bir şehre…. belki
dönseniz her şey aynı olmayacaktır.
Belki bıraktığınız yerde de
kalmamışsınızdır ve belki inanması zor gelse
de alışamadığınızı
söylediğiniz bir şehir’e istemeseniz de
alışığınızı fark edeceksiniz..
Dedim ya zordur acıtır canınızı…
Alışığınız şehri terk etmek en
acısı da misafir olmak…
____________________ Dört Sey Geri Gelmez Atılan Ok, Söylenen Söz, Kacırılan Fırsat ve Gecen
Zaman ...
|
|
Site kurucusu   Cevaplar: 987 kayıt olmuş: 11/9/2006 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 2/11/2009 Saat 22:23 |
|
|
Bitkilerinde Canı
Yanarmı?
Bahar geldi heryer sarı ve beyaz papatyalarla
doldu.Ağaçların meyva çiçekleri insanın
içini ısıtıyor.Bana karşıdan bakmak
yetmiyor.Koparmak ,koklamak ve vazoma sabah terapim için koymak
istiyorum.
Fakat ,şimdiye kadar bana engel olmayan, çevre koruma
kalkanlı iç güdüm çiçekleri koparmama engel
oluyor.Kulağıma
- Kopardığın çiçeklerin canı yanıcak ve
onlar acıdan vazonun içinde kıvranırken sen mutluluk ve
huzurla onlarımı seyrediceksin diye fısıldıyor.
Ve ben koparmaktan kendimi alıkoyuyor ,kafamı
karışıran sorulardan kendimi alamıyor ve soruyorum
.Acaba bitkilerinde canı yanarmı?
Zeliha okan
____________________ Dört Sey Geri Gelmez Atılan Ok, Söylenen Söz, Kacırılan Fırsat ve Gecen
Zaman ...
|
|
Site kurucusu   Cevaplar: 987 kayıt olmuş: 11/9/2006 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 2/11/2009 Saat 22:24 |
|
|
Tek renk kalmayın...
Bizi biz yapan, diger insanlardan ayiran bazi ozelliklerimiz
vardir...
Kimi neseli ve konuskandir, kimi ise agirbasli, cimdinin cool
denilenlerinden...
Kimi cekingen ve utangactir, kimi ise heyecanli ve atak...
Bazi insanlar son derece sakin ve uysal iken bazi insanlar da her an
patlamaya hazir bomba gibi dolasir ortalikta...
isin en zor yani da insanin kendini tarif etmesidir. Kendinizi tanitirken
de adiniz, soyadiniz, dogum yeriniz, tarihiniz yani konuya en hakim
oldugunuz
cumleler biter ve kalakalirsiniz...
Bu kadarcik soz, tanitmaya yeter mi insani? Oyle cok ozellik, zevk,
aliskanlik, hayat gorusu ve renk varken nedense insanin aklina, kendini
tanitacagi birkac kelime bile gelmez...
Ben insanlari renklere benzetirim... Kirmizi, Beyaz, Mavi, Yesil, Sari,
Turuncu, Gri, Kahverengi, gibi renkler vardir ya hani?.. iste insanlar da
oyle renk renktir bana gore.
Kirmizi :bana heyecanli, coskulu, maceraperest, gozupek insanlari
cagristirir. Kafasina koydugunu yapan, biraz asi ruhlu.
Yaptığı herşeyi tutkuyla, aşkla yapan insanlar,
arzulari limitsiz...
Beyaz: ise egitim, kultur veya bilim alaninda ugrasan insanlari
animsatir.
Olgun, anlayisli, dostluklari guvenilir ve sirdas insanlar da beyazdir
benim icin. Tatli bir masumiyeti, engin bir bilgeligi bulurum beyazlarda..
.
Yesil: ise doga tutkunu insanlari cagristirir. Dogaya asik, dogal ve
merhametli insanlar aklimda nedense hep yesildir. Koruyucu ve
kollaycilardir ayni zamanda...
Sari, sefkate, korumaya ihtiyaci olan insanlari hatirlatir... Yaslilar,
sokak cocuklari, kimsesizler, evsizler barksizlar saridır, ilgisiz
sevgisiz kalmislari dusundurur, bir de sefkate muhtaclari...O yuzden kendi
zayifliklarimizi, zaafiyetlerimizi de sari gorurum..
turuncu:Kendi ruhumdaki renklerin dunyasinda geziyorum.Cilgin, ucuk, yasami
farkli algilayan, cogunlukla icindeki cilginligi, yaraticiliga donusturen,
zaman zaman zaaflarina yenik dusup sararsa da sonunda yine turuncuya oradan
kirmiziya ve baska renklere donusen...
Renklerin nasl aciktan koyuya tonlari varsa, insan ozelliklerinin de
tonlari, desenleri var mutlaka...
Hic kimse tek renk degildir, olamaz da... Kimi insanda zemin kirmizi,
uzerinde beyaz benekler varken, kimisinde turuncu cizgiler, acik yesil
puanlar vardir. Yani herkes bircok renkten olusmus bir gokkusagi gibidir
aslinda...
Siyahtan bahsetmedim. cunku siyah, romantizmi animsattigi kadar, biraz
da
karamsarligi cagristirir bende ve beyaz cekiciyken, siyah itici renktir.
Hic bir
rengi kabul etmez bunyesine...
Kendi resminizi cizmek de sizin elinizde... sayet bugune kadar olan
renginizden memnun degilseniz veya siyahı fazla kullandiysaniz,
uzerine kirmizi benekler, turuncu puanlar, beyaz balonlar koyup yeniden
renklendirin.
Ama asla tek renk kalmayin...
____________________ Dört Sey Geri Gelmez Atılan Ok, Söylenen Söz, Kacırılan Fırsat ve Gecen
Zaman ...
|
|
|