Senior Member Cevaplar: 884 kayıt olmuş: 26/5/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 21/7/2009 Saat 01:10 |
|
|
Pir Sultan Abdal'ın yaşamı üzerine, yazılı kaynaklarda pek bilgi yoktur.
Doğum ölüm yılları bile bilinmiyor. Yaşamı üzerine bilgiler, genellikle,
kendi şiirlerinden, halk söylentilerinden, kuşaktan kuşağa anlatıla gelen
menkıbelerden, bir de yakınlarının ya da başka ozanların onu anlatan
şiirlerinden çıkarılır.
Gene de bu yollardan epeyce bilgi edinilmiştir, çünkü Pîr Sultan,
bağlandığı tarikatın din anlayışını, dünya görüsünü yansıtmakta ya da
derinleştirmek için soyut şiirler yazan bir sanatçı değildir, doğrudan
doğruya başından geçenleri, kavgasını, özlemlerini, katlandığı acıları,
yaşamının türlü yönlerini yansıtan somut şiirler yazmıştır.
Şiirlerden, halk söylentilerinden çıkarılan bilgilere göre, Pîr Sultan
Sivas'ın Yıldızeli ilçesinin Çırçır Bucağına bağlı Banaz köyünde doğmuştur.
Yıldız dağı eteklerinde, Çırçır'a kırk sekiz kilometre uzaklıkta, denizden
bin yedi yüz metre yüksekte, çoğu tek katli kerpiç evleri, soğuktan
korunmak için yari yari yarıya toprağa gömülü bir köy...
Banaz'da bugün de Pîr Sultan'ın olduğu söylenen bir ev, önünde sairin
yaşadığı dönemden kaldığına inanılan bir söğüt ağacı, ağacın altında,
asâsının ucuna takip Horasan'dan getirildiğine inanılan bir değirmen taşı
vardır. Pîr Sultan yaz aylarının güzel havalarında bu taşın üstüne oturup
karısıyla sohbet edermiş. Köylüler bu evi, ağacı, taşı kutsal sayarlar.
Kızının yaktığı ağıtta uzun boyluluğuna, biçimliliğine değinilen sairin
asil adi, şiirlerinde belirttiğine göre, Haydar'dir. Bir yerde soyunun
Yemen'li olduğunu, bir yerde Peygamber'in öz torunu olduğunu söyler, bir
yerde de İmam Zeynel-Âbidin'den "Zeynel dedem" diye söz eder. Uzmanlara
göre, Pîr Sultan'in bu sözleri söylemesinin nedeni halk üzerindeki etkisini
arttırmak içindir. Muhammed peygamber soyundan geldiklerini,
"seyyid"liklerini ileri sürmek tarikat uluları arasında bir gelenektir.
Genel kani, sairin İran'ın doğusundaki Türk yurdu Horasan'dan, önce Iran
Azerbaycan'ında ki Hoy kasabasına, oradan da Anadolu'ya göçüp Sivas'a
yerleşen bir Türkmen soyundan geldiği yolundadır.
Çocukluğu çobanlıkla geçen Pîr Sultan'ın okuma yazma bildiği anlaşılıyor,
ama bilgin bir kişi olduğu söylenemez. Tekke eğitimi çerçevesinde
kalmıştır. Halifeler tarihini, peygamber menkıbelerini, evliya
menkıbelerini, tarikat kurallarını, Yunus Emre'yi, Hatâyî'yi bilir. Bunlar
dışında, çağının bilimleriyle ilgilenmediği gibi, divan edebiyatı ile de
ilgilenmemiştir. Şiirlerinde Yunan mitolojisinin, Iran mitolojisinin izleri
pek yoktur. Ayrıca, genel olarak bütün tarikatların kaynaklandığı Tasavvuf
felsefesinin yüksek konularına da girmez.
Söylentiye göre, Pîr Sultan'ın üç oğlu, bir kızı varmış. oğullarından
Seyyit Ali Banaz köyünün üst yanındaki çam korusunda,Pîr Muhammed Tokat'in
Daduk Köyünde, Er Gaib de Dersim'de gömülüymüşler. Adi Sanem olan kızının
Pîr Sultan asıldığı zaman söylediği ağıt çok ünlüdür. Bazı uzmanlar bu
ağıtı Sanem'in ağzından bir tarikat ozanının yazmış olabileceğini
belirtirler. Pîr Muhammed ise babası gibi sairdir. Delikanlı iken attan
düşerek öldüğü, Pîr Sultan'in "Allah verdiğini almaz dediler / Bana
verdiğini aldı n'eyleyim" derken bu olaya değindiği söylenir. Şiirlerinden
uzun yasadığı, çok çocuğu bulunduğu açıkça anlaşılan sairin, sağlığında iki
oğul acısı görmüş olduğunu ileri sürenler de vardır.
Pîr Sultan Alevî-Bektasî tarikatindandir. Tarikata girme arkadasi, yani
musaibi, Ali Baba'dir. Baglandigi tekkenin pîri ise, Ahmet Yesevî'nin
Anadolu'ya gönderdigi dervislerden Koyun Babanin tekkesinde, Bektasîligin
kurucusu Haci Bektas Veli'nin tekkesinde posta oturmus, yani en üst
makamlara getirilmis Seyh Hasan'dir.
Pîr Sultan, baglandigi tarikatça yalniz dinsel önder degil, devlet baskani
olarak da görülen Iran Sahlari adina, Anadolu halkini Osmanlilar'a karsi
kiskirttigi,ayaklanmaya çagirdigi, belki de bir ayaklanmaya öncülük ettigi
için, Sivas Valisi Hizir Pasa'nin emriyle tutuklanmis, yolundan dönmeyecegi
anlasilinca da asilmistir.
Söylentiye göre, asildigi yer Sivas'da eskiden Keçibulan adini tasiyan,
sonra uzun süre Daragaci diye anilan, simdi ise Kepçeli denilen yerdir.
Bugün Sanayi Çarsisi'nin karsisinda Mal Pazari olarak kullanilan bu alanin
Gazhane bitisiginde, sira sögütlerin bitiminde bulunan, boyu bes metre, eni
bir metreden fazla, bakimsiz toprak yigini onun mezaridir. Üstündeki moloz
taslar, asilmasi sirasinda Hizir Pasa'nin emriyle halkin attigi taslardir.
Mezarinin, bir menkibeye göre Erdebil'de, Bektasî gelenegine göre de
Merzifon'da oldugu söylenir. Daha baska söylentiler de vardir, ama gerçege
en yakin görünen söylenti asildigi yere gömüldügü, yakinlarinin, tarikat
erlerinin, hükümet baskisi yüzünden ölüsünü alip köyüne bile
götüremedikleridir.
Siirlerinden, halk söylentilerinden çikarilan bu daginik bilgileri
degerlendirebilmek için, önce, Pîr Sultan'in ne zaman yasadigini saptamak
gerekir.
____________________ Türküler..
Cennet kadar sır, insan kadar zahir.
|
|
Senior Member Cevaplar: 884 kayıt olmuş: 26/5/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 21/7/2009 Saat 01:11 |
|
|
NE ZAMAN YASADIGI
Uzmanlar "Yürüyüs eyledi Urum üstüne" diye
baslayan siirindeki sözlerine bakarak, Pir Sultan Abdal'in Sah Tahmasb
zamaninda yasadigini söylüyorlar. Bu siirinde söyle
sözler var:
Aslini sorarsan Sah'in ogludur
(...)
Koca Haydar Sah-i cihan torunu
Ali nesli güzel imam geliyor
"Koca Haydar Sah-i cihan" diye anilan, Sah Ismail'in babasi Seyh
Haydar'dir. "Sah" diye anilan ise, Akkoyunlu Devleti'ni yikip
Safeviogullari Devleti'ni kurarak Sii mezhebi baskanligi ile devlet
baskanligini birlestiren, Sah Ismail'in kendisidir. Seyh Haydar'in torunu,
Sah Ismail'in oglu da Sah Tahmasb'dir.
Sah Tahmasb'in saltanat döneminin (1524-1578) büyük bir
bölümü, Kanuni Sultan Süleyman'in saltanat
dönemine (1520-1566) rastlar. Bu iki hükümdar
geçmisteki aci olaylar yüzünden, uzun süre
ülkeleri arasinda barisi saglayamamislar, Iranlilar ile Osmanlilar,
1534'den 1554'e kadar, tam yirmi yili anlasmazliklar, çatismalar,
savaslarla geçirmislerdir. Kanuni Sultan Süleyman 1534'de yaptigi
dogu seferinde, Iranlilar'in elinde bulunan Bagdat'i Osmanli topraklarina
katmis, Sah Tahmasb 1548'de Anadolu'ya girerek Kemah'a kadar ilerlemis,
1552'de Ercis, Ahlat kalelerini geri almistir.
Pir Sultan'in siirlerindeki olaylarin Sah Tahmasb dönemindeki olaylara
uymasi, daha sonraki Iran sahlarinin Anadolu üzerine
"yürüyüs eylemis" olmalari, bazi uzmanlarin kesin
konusmalarina, sairin bu dönemde yasadigindan süphe
edilemeyecegini söylemelerine yol açar.
Oysa bu dönemde Sivas'da valilik etmis bir Hizir Pasa yok, ama 1552'de
Köstendil, 1554'de Sam, 1560'da Bagdat beylerbeyliklerinde bulunmus
bir Hizir Pasa var. Uzmanlar 1567'de ölen bu Hizir Pasa'nin, Bagdat'a
giderken, Sivas'a ugrayip oradaki ayaklanmayi bastirmis olabilecegini
söylüyor. Bu görüs dogruysa, Pir Sultan 1560'da asilmis
demektir.
Pir Sultan'in dili on altinci yüzyilin ikinci yarisinin dilidir, diyen
bazi uzmanlar ise sairin 1560'da asilmis olabilecegini kabul etmiyorlar.
Onlar halk söylentisini degerlendirerek baska bir yoldan gidiyor,
Sivas'da valilik etmis Hizir Pasa'yi ariyorlar.
Sofi Aziz Mahmut Hüdayi Efendi'nin I. Ahmed'e yazdigi bir mektupta,
Aleviler ile Seyh Bedreddin'e bagli olanlari iyi taniyan, onlarla
ugrasmasinin bilen bir Hizir Pasa'dan söz ediliyor. Belgenin ilgili
bulundugu dönemde ise iki Hizir Pasa yasamis. Birinin özellikleri
söyle:
Deli Hizir Pasa, Van Beylerbeyi (1582), Kars Beylerbeyi olarak Iran
seferine katilma (1587), Erzurum Beylerbeyi (1588), Sivas Valisi (1588),
Diyarbakir Valisi (1589), gene Sivas Valisi (1590), Tuna Muhafizi (1602),
Budin Muhafizi (1605), ölümü (1607).
Deli diye anilmasi gözü pek, acimasiz bir kimse oldugunu
gösteriyor. Ayrica Iran seferine katilmis, yani Safevilere karsi
savasmis. Safevi yanlisi Alevilere düsmanlik besleyebilir. Iki kere
Sivas'a vali gönderilmis, ikincisinde oldukça uzun kalmis.
Alevileri iyi tanidigi, onlarla ugrasmasini bildigi anlasiliyor.
Pir Sultan'i astiranin Sivas Valisi Deli Hizir Pasa oldugunu söyleyen
uzmanlarin görüsü dogruysa, sairin ölümü
1588'de, ya da 1590'dan sonradir.
Gene uzmanlara göre, Pir Sultan 1534'de Bagdat'in Osmanlilar'a
geçisi üzerine, Iran Sahina,
Güzel Sah'im çok yerlerden görünür
Asli nedir niye verdin Bagdat'i
diye siir yazmistir. 1534 ile 1590 arasinda 56 yil var. Pir Sultan bu siiri
yazdiginda, diyelim 20 yasindaysa, 76 yasinda ölmüs olur.
Böyle uzun bir ömür sürdügü kabul edilirse,
uzmanlar arasindaki görüs ayriliklari da sona erebilir.
çünkü bu uzun ömre hem Pir Sultan'in siirlerindeki
olaylara uygun düsen Sah Tahmasb dönemi, hem de Deli Hizir Pasa
sigdirilabiliyor.
Gene de bazi durumlarin açiklanmasi kolay degil. örnekse, Pir
Sultan'in siirlerinde bir Alevi ayaklanmasindan söz ediliyor, oysa
Deli Hizir Pasa döneminde Sivas'da böyle bir ayaklanma olmamis.
Uzmanlar arasindaki görüs ayriliklarinin ötesinde, kesin
olan sudur: Pir Sultan abdal on altinci yüzyilda Anadolu'da, Sivas
yöresinde yasadi.
____________________ Türküler..
Cennet kadar sır, insan kadar zahir.
|
|
Senior Member Cevaplar: 884 kayıt olmuş: 26/5/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 21/7/2009 Saat 01:11 |
|
|
KITAPLAR
Pir Sultan abdal üzerine ilk önemli çalismayi 1929'da
Sadettin Nüzhet ERGUN yapmis, 105 siir yayimlayarak, sair üzerine
bilgiler verilmistir: XVII Asir Saz Sairlerinden Pir Sultan Abdal.
Konuya ikinci önemli yaklasim Pertev Naili BORATAV ile Abdülbaki
GöLPINARLI'nin birlikte hazirladiklari, 1943'de yayimlanan Pir Sultan
Abdal adli kitaplar olmustur.
Diger yayinlar:
Pir Sultan Abdal,Abdülbaki Gölpinarli, Varlik Yayinevi
Pir Sultan Abdal, Cevdet Kudret, Yeditepe Yayinevi
Pir Sultan Abdal, Cahit öztelli, Milliyet Yayinevi
Sabahattin Eyüboglu'nun, ölümünden önce hazirlayip
bitiremeden biraktigi bir seçmeler kitabi, dostlarinca tamamlanip Cem
Yayinlari arasinda basildi.
____________________ Türküler..
Cennet kadar sır, insan kadar zahir.
|
|
Senior Member Cevaplar: 884 kayıt olmuş: 26/5/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 21/7/2009 Saat 01:12 |
|
|
SANATI
Halkin benimsedigi, destan kahramani durumuna getirdigi sairlerin
alinyazisini Pir Sultan da paylasmistir. Uzmanlar yazmalarda
gördükleri ya da agizdan agiza sürüp gelen Pir Sultan
siirlerinden hangilerinin gerçekten onun oldugunu, hangilerinin onun
adina baskalarinca söylendigini ayirmakta güçlük
çekiyor, çaresiz kaliyorlar. Görünüse bakilirsa,
halkimiz Pir Sultan'in siirlerini çogaltma çabasini
günümüzde bile sürdürüyor.
On altinci yüzyilda yazildigi bilinen bir yazmadaki, genellikle eski
yazmalardaki Pir Sultan siirleriyle sonradan bulunanlar arasinda, gerek
dil, gerek söyleyis yönünden büyük ayriliklar
oldugu gerçektir.
Bu durumu gözönünde tutan uzmanlar, Pir Sultan'in sanati
üzerine konusurken, özellikle eski yazmalardaki siirlerinden,
onun söyledigine kesin diye bakilan siirlerden yola çikiyorlar.
Görüsleri söyle özetlenebilir:
Pir Sultan Halk edebiyati geleneklerinden hiç ayrilmamis,
ölçü, uyak, biçim, dil, söyleyis
özellikleriyle, bir halk ozani görünümünü hep
sürdürmüstür. Siirleriin genellikle hece
ölçüsünün 11'li (4+4+3 ve 6+5) ya da 8'li (4+4 ve
5+3) kaliplariyla yazmis, arada 7'li kalibi da kullanmistir. Aruz
ölçüsüyle siiri yoktur. Yalniz, gene heceyle yazdigi
bir siirinde gazel düzenini denemistir. Bunun disinda siirleri hep
dörtlikler biçimindedir, kosma ya da semai biçiminde...
çogu zaman yarim uyak kullanmis, ses azligini rediflerle giderme
yoluna da sik sik basvurmustur.
Siirlerinden Pir Sultan'in saza bagliligi açikça anlasiliyor. Iyi
bir çalgi ustasi oldugu da düsünülebilir.
Konularini yalnizca dinsel inançlardan, mezhep ya da tarikat
inançlarindan almamis, yasamin çesitli yönleri üzerine
kesinlikle din disi siirler de söylemistir. Tarikat siirlerinde ise,
Ali, On Iki Imam gibi genel konularin yani sira, kendi kavgasini, yasadigi
günlerdeki çatismalari, ayrintilariyla yansitmis olmasi çok
ilginçtir. Kurumsal konulara, örnekse Tasavvufun derin
sorunlarina girmemis, yasam karsisinda hep sonut, hep disa dönük
kalmistir. Inançlarinin,kavgasinin yilmak bilmez,
sözünü sakinmaz bir propagandacisidir.
Onun siirlerini okurken Anadolu'nun toplumsal tarihi üzerine bilgiler
ediniriz. devlet düzenini bozuklugunu, mezhep ayriligindan dogan
iç kavgalari, bu yüzden Alevilere yapilan zulümleri,
kadilarin haram yedigini, müftülerin yalan yanlis fetva
verdigini, Siilerin karsilastigi güçlüklerin Sünni
halktan degil, Sünni Osmanli Devleti'nden geldigini ögreniriz.
Alevi Türkmenlerin, yönetimi durmadan bozulan, dinsel
hosgörüden uzaklasan Osmanlilar'dan nasil kopup, Mehdi diye,
kurtarici diye Iran Sahlarina sarildiklarini, siyasal kaygilara nasil
araç edildiklerini görürüz. Bu baglanisin altindaki
çaresizlikleri, giderek bu baglanisin yarattigi umut kirikliklarini
sezeriz.
Pir Sultan din disi konular islerken halk ozanlarinin kaliplasmis
sözlerini kullandigi gibi, zaman zaman bunlardan
bütünüyle uzaklasmis köy yasamini tertemiz, katkisiz
bir gözlem gücüyle yansiyan siirler de söylemistir.
Insan, hayvan, doga sevgisiyle örülmüs siirler...
Kullandigi dil çaginin konusma dilidir. Yabanci sözcükler,
din, mezhep, tasavvuf, tarikat araciligiyla yasadigi günlerin konusma
diline girdigi oranda onun siirlerine de girmistir
KAYNAK: MEMET FUAT
Pir Sultan Abdal-Yasami Sanatçi Kisiligi Yapitlari-DE Yayinevi
____________________ Türküler..
Cennet kadar sır, insan kadar zahir.
|
|
|