Senior Member Cevaplar: 884 kayıt olmuş: 26/5/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 18/7/2009 Saat 03:17 |
|
|
A.
Bir şiirinde;
Elli birde zuhur edip
Doğup cihana gelelim ben
diyen Ruhsatî, H. 1251 (Miladî 1835) yılında doğmuştur. Yine bir
şiirinde;
Sultan Mehmet şant zat-ı âlişan
Erer maksuduna pâyına düşen
ifadelerinden de onun Sultan Mehmet Reşat devrini (1909-1918) idrak
ettiğini anlıyoruz. Vehbi Cem Aşkun, Ruhsatî’nin cülustan iki yıl
sonra, yani 191I’de vefat ettiğini söylüyor. Eflatun Cem Güney de;
“Ruhsatî... 1327 (191l)’de yetmiş altı yaşında gözlerini
kapamıştır” diyerek, Aşkun’u destekler.
Bir köy şairi olan Ruhsatî, Sivas’ın Deliktaş bucağında doğmuş ve
ömrünün hemen hemen tamamını burada geçirmiştir. Onun;
Dedem vilayeti gitsem Tonus’a
Saklamaz sırrını sezegen olur
sözlerinden, soyunun Tonus (yeni adı; Altınyayla) ilçesinden geldiği
hükmüne varıyoruz.
Ben bilirim Şeyh Mehmet’tir pederim
RUHSATî’ye eş ben oldum ağlarım
deyişinden, Ruhsatî’nin babasının Mehmet olduğunu öğreniyoruz. Fakat
şiirlerinde annesinin ismine yer vermemiştir. Eflatun Cem Güney, annesinin
isminin Safiye olduğunu ifade etmiştir.
Ruhsatî on iki yaşında öksüz ve yetim kalmış; bu bakımdan kuvvetli bir
tahsil görememiştir. Bir divandaki;
Eğer nikâhtan sorarsan dördü bitirdim tamam
Eğer evlattan sorarsan yiğirmi üçtür heman
ifadelerinde, dört kere evlendiğini ve bu evliliklerden yirmi üç çocuğu
olduğu neticesine varıyoruz. Eşlerinin adı sırasıyla şöyledir: Mihri, Ayşe,
Fatma ve Mühimme. Bunlardan Mihri, oğlu Âşık Minhacî’nin
annesidir.
Ruhsatî, uzun müddet Deliktaş ağalarından Ali Ağa’nın yanında azap
durmuştur. Kimi zaman Tecer’deki değirmenlerin su işlerinde çalışmış,
kimi zaman da köyünde kiracılık, rençperlik ve çobanlık yapmıştır. Bazen de
inşaatlarda bennelik (duvarcılık) yaptığı olmuştur. Zaman zaman gurbete
çıkan Ruhsatî ömrünün sonlarında köyünde imamlık yapmıştır. Ömrü fakirlikle
geçen Ruhsatî, ufak-tefek yardımlar haricinde kimseden arzuladığını
bulamamıştır. Mezarı, doğduğu yer olan Deliktaş’tadır
Ruhsatî, bedeli bir âşıktır. Birgün Kertme köyü mezrasında uyuyakalmış ve
bu sırada pirlerin verdiği badeyi içmiştir. Aşağıdaki sözlerinden de
anlaşılacağı üzere, kendisi de zaman zaman bunu dile getirmiştir.
Bir gece menamda gördüm muhabbetin badesin
İçmeden mest eyledi fincana aklı m yetmedi
Baktım bir bade sundular yatarken bir gecen ben
Anasından doğduğuna oldu pişman sanmasın
Ben değilim Hak söyletir dilimi
Bade içtim kimse bilmez hâlimi
Asıl adı Mustafa olan Ruhsatî’nin mahlasını Şeyh İbrahim Efendi
vermiştir.
Kimi Ruhsatî der kimisi koca
Kimisi âşık der kimisi hoca
Kimisi Cehdi’ der kimisi yuca
Gazaya razı ol belâya sabur
Bir zaman İcadi bir zaman Cehdî
Şimdi de Ruhsati baba dediler
sözlerinden anlaşılacağı gibi, her ne kadar İcadî, Cehdi mahlasını da
kullandığını söylüyorsa da biz, bu mahlaslarla söylenmiş şiirine
rastlayamadık.
Ruhsatî, irticali olan fakat saz çalmayan bir âşıktır. Hakkında yazılmış
kitaplarda ve makalelerde, saz çaldığından söz edilmişse de bunun böyle
olmadığını bizzat kendisi ifade etmiştir.
Ne çöğürüm ne kavalım ne sazım
Ne bir Hakk’a yarar vardır niyazım
Saz ile söz ile alınmaz meydan
Ruhsat’ın mahlası serpilmedikçe
Ruhsatî’nin pek çok âşıkla karşılaştığı şüphesizdir. Ancak biz
bunlardan Hacı Necati, Âşık Halil ve Kanaklı Sefilî gibi isimleri tespit
edebildik.
Fiziki olarak uzun boylu, beli bükük, çil yüzlü, çakır gözlü, sarı sakallı
bir yapıya sahip olan Ruhsatî, karakter itibariyle de ideal insan
vasıflarına sahiptir. Basiret, kanaat, tevazu ve izan sahibidir. Haramdan,
koğ, ve gıybetten kaçınmış; sır saklamasını bilmiştir. Kimsenin azına çoğun
karışmamış; kimsenin malına göz dikmemiştir. Samimi bir Müslüman olup İslâm
Peygamberini aşk derecesinde sevmiştir. Önceki kaynaklarda Bektaşî olduğu
ileri sürülmüşse de Ruhsatî, kendisinin de pek çok şiirinde belirttiği gibi
Nakşibendi tarikatine mensup bir âşıktır. .
____________________ Türküler..
Cennet kadar sır, insan kadar zahir.
|
|
Senior Member Cevaplar: 884 kayıt olmuş: 26/5/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 18/7/2009 Saat 03:18 |
|
|
B. EDEBÃ?Ž VE FİKRİ YöNü
1. Şiirlerin Teknik Yapısı
a. VezinXIX. yüzyılın seçkin halk şairlerinden
olan Ruhsati, şiirlerinin çoğunu hece vezni ile
yazmışır. Ancak aşık ömer, Dertli, Emrah,
Seyrani gibi geleneğe uyarak aruz vezni yahut hecenin 14 ve
15’li şekilleri ile şiirler (divanlar)
yazdığı da olmuşur. Sözgelişi Uğru ile
Kadı Hikayesi’ni aruz vezni ile yazmışır. Ne var
ki, pek çok halk şairinde rastladığımız gibi
aruz vezninde başarılı olamamışır. Hece
vezninde olan divanları 7+7 yahut 8+7 duraklıdır. Ruhsan, bu
tür şiirlerde genellikle olaylara ve mistik
düşüncelere yer vermişir. Her ne kadar divan
adını verdiğimiz bu şiirlerde veciz sözler
söylemişse de Ruhsati, asıl başarısını
hece vezinli şiirlerde göstermişir.
Ruhsan, en çok on bir heceli şiirler söylemişi. Bunu
sekiz heceli şiirler takip eder.
aşık-ı didar
Allah Allah de
Dağıtsm keder
Allah Allah de
veya;
Yola sevdiğim yola
Kolun boynuma dola
Zülüfünü sağa sola
Bölüşü bir hoşçadır
şeklinde gördüğümüz beşli yahut yedili
şiirleri ise azınlıktadır. Ruhsati’nin gerek on
bir, gerekse sekizli şiirlerinden duraklar sağlamdır. On
birli şiirlerde 6+5 ve 4+4+3, sekizli şiirlerinde 4+4, 5+3 ve
3+3+2 duraklarını kullanmışır.
b. Kafiye
Türk halk şairleri genellikle yarım kafiyeyi
kullanmışlardır. Ruhsati’nin şiirlerinde de
aynı özellik vardır.
Vuslatına yol bulmaya iverim
Sana gelen gazaları savarım
Aman küsme gözlerini severim
Yüzümden bezmede meramın nedir
dörtlüğünde görülen yarım kafiyeler
şiirin tamamına hakimdir. Fakat birçok şiirinde;
On altıya kadar verdim yaşını
Yenice sevdaya salmış başını
El yanında yıkar gider kaşını
Tenhalarda gülüşünü sevdiğim
dörtlüğündeki gibi tam kafiyelere ve;
Her nereden baksam nazarıma gel
Cam dükkanı açtım pazarıma gel
ölürsem ziyaret mezarıma gel
Başıma bir çiçek yadigar eyle
örneğindeki gibi zengin kafiyelere rastlarız.
Ruhsati’nin dili sadedir şiirlerinde zorlama yoktur. Hece,
durak, kafiye ve rediflerde titiz davranmış; anlam
bütünlüğüne dikkat ederek daha
güçlü, daha kalıcı şiirler
söylemişir. Kelimeleri seçerken tesadüflere yer
vermemişir. Sözgelişi, “çalar” döner
ayaklı şiirinde Türkçe’yi nakış
nakış işlediğini görmekteyiz.
Yenice bir bağa bağıban oldum
Lebi sükker yanakları al çalar
Kemhalar giyinmiş servi boyuna
İnce bele lahuriden şal çalar
Benim mecnun olduğumu bilir de
Emsin diye dudağına bal çalar
Kerem et sevdiğim çıkma dışarı
Seher yeli zülüfünden tel çalar
Kerem eyle Ruhsati’yi unutma
Düşmanlar sevinip bize el çalar
Yukarıdaki sözlerde “çalmak” kelimesi
değişik anlamda kullanılmışır. Şiirde;
“al çalmak” benzemek, “şal çalmak”
örtmek, kuşanmak, “bal çalmak” sürmek,
“tel çalmak” alıp götürmek, “el
çalmak” vurmak anlamlarındadır.
Yine bir şiirinde;
Kimse bilmez hikmetinin batnı ne
Kim bilir ki zahiri ne batnı ne
Habibim de taş bağladı batnına
Aklına burayı getirsin demiş
diyen Ruhsati, bize güzel bir cinas örneği veriyor.
Ruhsati’nin destanlar dışında kalan şiirleri,
genellikle 3-5 dörtlükten oluşur. İlk
dörtlüğün kafiye düzeni (abab) yahut (abcd)
şeklindedir. Diğer dörtlüklerin ilk üç dizesi
kendi arasında, dördüncü dizeler ilk
dörtlüğün ana kafiyesi ile kafiyelidir.
____________________ Türküler..
Cennet kadar sır, insan kadar zahir.
|
|
Senior Member Cevaplar: 884 kayıt olmuş: 26/5/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 18/7/2009 Saat 03:19 |
|
|
c. Dil ve üslup
Anlatmak istediği düşünceyi, şiirlerinde gayet
ustalıkla dile getiren Ruhsati, konuyu dinleyiciye veya okuyucuya
haber vererek şiirine başlar. Aynı tavrı diğer
aşıklarda da görürüz. Bunu takip eden
dörtlüklerde olay, durum, duygu, düşünce, dilek
dile getirilir. aşıklar vermek istedikleri mesajlara,
dörtlüklerin üçüncü ve
dördüncü dizelerinde yer verirler. Asıl söylemek
istediğini de son dörtlüğe saklar. Ruhsati de bu
usulü kullanmakla, diğer aşıklardan ayrı
düşmez.
Şiirlerinde tasvire fazla yer veren Ruhsati, bunda başarı
sağlamışır. Bir köy şairi olduğu
için, pek çok şiirinde ağız özelliklerine
bağlı kalmış, oldukça fazla yekun tutacak kadar
mahalli kelime kullanmışır.
2. Şiirlerdeki Konular:
Halk şairleri halkın duygularına,
düşüncelerine, inançlarına, dünya
görüşlerine, dertlerine, isteklerine,
bunalımlarına, hülasa bütün ferdi ve sosyal
meselelerine tercüman olan kişilerdir. Sözleri,
anlamlı, özlü ve etkileyici olup, aynı zamanda
gerçeği ve doğruyu yansıtır.
Türk halk şiirinde işlenen konular müşerektir. Bir
başka deyişle, bir aşığın şiirinde yer
verdiği konuya, bir başka zaman ve bir başka yörede
herhangi bir aşık da yer verir. Ruhsati de bu konulara yer
vermekle, müşerek bir geleneğin bir üyesi olduğunu
ortaya koyar.
Ruhsati, şiirlerinde genellikle köy hayatının
özelliklerini yansıtmışır. Duygu ve
düşünce alemi, köyde gördüğü
intibalarla doludur. Bunun yanın da duyduğu ve bildiği
konulara da yer verdiği olmuşur. Şiirlerinin mihverini halk
kültürü ve kendi intibaları oluşurur.
Ruhsati’nin hemen her konuda deyişi vardır. Pek çok
aşıkta rastladığımız başa aşk,
tabiat ve gurbet, öğüt, taşlama ve tenkit, mistik
düşünce fanilik olmak üzere dert, şikayet, dilek
konulardaki şiirleri Ruhsati’de de bulabilmekteyiz. Ancak zamana
ve mekana bağlı olarak konuyu ele alış tarzında ve
üslupta, aşıklar arasında farklılık
gözükür.
3. Şöhreti, Etkilendiği ve Etkilediği
aşıklar
a. Etkilendiği Aşıklar
Türk halk şairlerinin söylediği şiirler,
aitliği bakımından iki cephelidir; kendisine ait
şiirler, usta malı şiirler.
aşıklar usta malı şiirleri söylerken, daha
çok çevresinde iz bırakmış
aşıkların veya ustasının ya da kendisinden
önce yaşamış meşhur halk şairlerinin
deyişlerini söylemeye dikkat eder. öyle an gelir ki,
gençliğinden beri usta malı söyleyen şair, zihnine
yer eden sözleri ve kafiyeleri kendi şiirlerinde de kullanmaya
başlar. Konusu, sözleri ve kafiyeleri aynı olan bu
şiirlerin zamanla karmaşıklığa yol
açtığı olur.
Ruhsati’nin şiirleri incelendiğinde en çok
Karacaoğlan’ın etkisinde kaldığı
görülür. Bilhassa beşeri aşk konulu
deyişlerinde, bu etki daha fazladır.
XVII. yüzyılın güçlü temsilcilerinden
aşık ömer ve Gevheri’nin de Ruhsati’de etkisi
görülür. Bilhassa “divan”larında
aşık ömer’in etkisi daha belirgindir. Ayrıca
Ruhsati, Pir Sultan Abdal, Kul Himmet üstadım Dadaloğlu gibi
aşıklarla, çağdışı aşıklardan
Dertli ve Seyrani’nin de etkisinde kalmışır.
b. Etkilediği aşıklar
Ruhsati, ömrünün çoğunu Deliktaş’ta
geçirmişir. Gerek kişiliği, gerekse kuvvetli
deyişleriyle çevresinde sevilmiş ve
sayılmışır. Sağlığında bizzat,
öldükten sonra da şiirleriyle pek çok
aşığa ustalık yapmışır.
Ruhsati’den etkilenen aşıkların başında
oğlu Minhaci gelir. öyleki halk, çoğu zaman ikisinin
şiirini birbirine karışırır olmuşur. Her
ikisinin şiiri de dil, üslup ve konu bakımından
oldukça benzerlik gösterir. Ancak Minhaci’nin
şiirlerinde daha yanık ve daha içli bir eda hakimdir.
Minhaci’den başka Mesleki, Zakiri (Noksani), Emsali ve Tabibi
gibi aşıklar da Ruhsati’den etkilenmişlerdir.
Ayrıca Bekir Kılıç, Ehrami, Gafili, Hamza, Hitabi,
İsmeti, Kelami, Kenani, Memiş Eroğlu, Muzaffer, Nedimi ve
Zakir gibi günümüz şairlerinin aşık
olmalarında Ruhsati’nin şiirlerinin etkisi olmuşur. Bu
etkilenmede asıl sebep, onların Ruhsati’yi usta kabul
etmeleridir. Sözünü ettiğimiz aşıklar, pek
çok şiirlerinde Ruhsati’nin işlediği
konuları işlemişler, aynı kafiyeyi
kullanmışlardır.
Ruhsati, Sivas civarında avam tabakasının çok
sevdiği bir kişidir. öyleki halk, kendisini veli olarak
bilmektedir. Sağlığında insanlardan ilgi göremeyen
ve mutsuz bir ömür sürdüren Ruhsati;
Sağlığımda beni teperler
ölünce mezarım öperler
demiş ve öldükten sonra kıymetinin
anlaşılacağını hissetmişir. Bugün
mezarı kutsal bir yer olarak bilinmekte olup, halk
toprağını bazı hastalıklarda
kullanmaktadır.
c. Ruhsati Kolu
Toplumun birçok kesiminde gördüğümüz
çırak yetişirme geleneği, Aşık
Edebiyatında, aşıklığın
yaşatılmasında da önemli bir yer tutar. Usta
aşık, saza-söze kabiliyeti olan bir genci yanında
gezdirmek suretiyle, zamanla onun aşık olmasını
sağlar; günü gelince mahlasını verir.
çırak da zamanı gelince ustasının izniyle
şiirlerini çalıp söylemeye başlar.
Ustasının ölümünden sonra meclislerde, sohbetlerde
onun şiiriyle söze başlar, adını yaşatır
izinden gider.
Aşık Edebiyatında çıraklık geleneği
çerçevesinde birbiri ardınca yetişen aşıklar,
odak hüviyetindeki aşıkta hakim olan üslup, dil ve
konularına bağlı kalır. Zamanla bu gelenek zinciri
içinde bir aşık kolu ortaya çıkar.
Edebiyatımızda bu şekilde vücut bulmuş Erzurumlu
Emrah, Ruhsati, Dertli, Deli Derviş Feryadi, Sümmani, Derviş
Muhammed, Huzuri ve Şenlik Kolları gibi sekiz kol vardır. Bu
kollar içinde Ruhsati kolu, Şenlik kolundan sonra en kuvvetli
aşık koludur.
____________________ Türküler..
Cennet kadar sır, insan kadar zahir.
|
|
|