|
Senior Member Cevaplar: 884 kayıt olmuş: 26/5/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 2/3/2009 Saat 05:39 |
|
|
Kırklar Meydanına Vardım
Gel Beri Ey Can Dediler
İzzet İle Selam Verdiler
Gel İşte Meydan Dediler
Şah Hatayi'm Nedir Halin
Hakk'a Şükr Et Kaldır Elin
Gıybetten Kese Gör Dilin
Her Kula Yeksan Dediler İran'da Safevi soyundan gelen bir Türk.
Erdebil'de doğdu. Ana tarafından Uzun Hasan'ın torunu Bilki Aka'nın
oğludur. Babası Haydar'ın ölümünden (1488) sonra dayısı tarafından iki
kardeşiyle birlikte düşmanlarından kaçırılarak Şiraz'a gönderildi. Şiraz
valisinin, üç kardeşi bir süre hapsettiği söylenir. Akkoyunlu hükümdarı
Sultan Yakup'un ölümü üzerine oğlu Rüstem saltanat mücadelesinde onlardan
yararlanmak amacıyla üç kardeşi hapisten kurtarır, Şah İsmail'in ağabeyi
Sultan Ali, katıldığı iki savaşı da kazanarak Tebriz'e döndüğünde parlak
bir törenle karşılanır. Ama üç kardeşin halk üzerinde manevi etkisi, Sultan
Ali'nin kazandığı zaferler Rüstem Bey'i korkutur, onları ortadan
kaldırmanın yollarını ararken durumu sezen Sultan Ali kardeşleriyle
birlikte Erdebil'e kaçar. Sultan Ali yolda kendilerini izleyen Rüstem
Bey'in askerleri tarafından öldürülür. Ama iki kardeşini yedi müridiyle
Erdebil'e göndermeyi başarır. Şah İsmail ve kardeşi İbrahim burada
müritlerince korunur. Sürekli izlendikleri için bir süre sonra Bağru
dağına, oradan da Gilan, Gaskar, Reşt ve Lahican'a kaçırılırlar. Lahican'da
Kar Kaya'nın evinde saklanan Şah İsmail ilk öğrenimini özel bir öğretmenden
gördü. Babasının müritleri dört bir yandan onu görmeye geliyorlardı.
Yakalanamadığını gören Rüstem Bey, Lacihan üzerine yürümeye hazırlanırken
öldürülünce (1497), Şah İsmail harekete geçer. Müritlerini toplayıp Hazer
kıyılarındaki Aravan'a (1500), oradan Erdebil'e gelir. Kendisine katılan
Türk oymaklarıyla birlikte yeterince kuvvet topladığını görünce ilk olarak
babasının ve Şiilere yapılan eziyetlerin öcünü alma yolunu tutar. Tebriz'e
gelip taç giydiğinde (1502), babasının öcünü almış, Baku'yü zaptetmiş,
Nehcivan'da Elvend Bey'i yenmiştir. Şah İsmail'in bundan sonraki yaşamı
Şiiliği yaymak, Safevi devletinin sınırlarını genişletmek için yaptığı
savaşlarda geçer. Devletin sınırları genişleyip Şiilik Anadolu'ya doğru
hızla yayılınca Osmanlı'larla çatışır. Sonunda Çaldıran'da Yavuz'a yenilir
(1514) ve kaçar. Bu yenilgiden sonra Tebriz'e döndüyse de eski gücünü
yitirdiği gibi uğradığı ruhsal çöküntüyle de kendisini şaraba verir. Oğlu
Tahmasb'ı yerine atabey olarak bırakır, her yılını ayrı bir kentte
geçirerek yaşamını tamamlar. Azerbaycan'da iken ölür. Cenazesi Erdebil'e
götürülür.
Şah İsmail, Hatayi mahlasıyla şiirler yazdı. Sanatçı kişiliği çok zor
koşullar altında geçen çocukluğu sırasında oluştu. Aruz ve heceyle yazdığı
şiirler Azerbaycan edebiyatının Nesimi ve Fuzuli arasındaki döneminin en
güçlü temsilcisi olduğunu kanıtlar. Özellikle heceyle yazdığı şiirler
Anadolu'da gelişen tekke edebiyatını büyük ölçüde etkiler. Alevi -Bektaşi
edebiyatının en güzel örneklerini sunar. Sadettin Nüzhet, şiirlerini dörde
ayırıyor:
a) Tasavvufi düşüncelerini içerenler,
b) Aleviliği dile getirenler,
c) Hurufiliğin ilkelerini yansıtanlar,
d) Aşıkane olanlar.
Aruzla yazdığı şiirlerinin ise daha çok tasavvufi olduğu görülür. Bu
şiirlerinde kullandığı dil klasik şiirin dilidir.
Hece ölçüsüyle koşma ve semai biçiminde yazdığı nefesler ise Yunus'un
izlerini taşır. Ama Hatayi'nin kendine özgü şiir yolu oluşturduğu da
belirtilmelidir. Hece ve aruzla yazdığı şiirlerini kapsayan Divan'ı basıldı
(Sadettin Nüzhet Ergun, Hatayi divanı, 1956; bütün nüshaları
karşılaştırılarak yapılan basımı için bkz. Aziz Aka Mehmedof, Şah İsmail
Hatayi Eserleri 1, Bakü 1966). Ayrıca Dehname adlı Ali'yi öven bir
mesnevisi (Baku 1946) ile yine mesnevi biçiminde yazılmış bir Nasihatnamesi
vardır. Değerli araştırmacı Nejat Birdoğan Alevilerin Hükümdarı Şah İsmail
Hatayi adlı yapıtında bu büyük ozanın yaşam öyküsünü, Osmanlı ve Safevi
yanlarından topladığı şiirlerini daha geniş ve gerçekçi biçimde vermiştir.
____________________ Türküler..
Cennet kadar sır, insan kadar zahir.
|
|
Senior Member Cevaplar: 884 kayıt olmuş: 26/5/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 2/3/2009 Saat 05:40 |
|
|
Rojin
Site kurucusu
KİŞİLİĞİ
Yaşamına can korkusu ile başladı. Daha altı
yaşında iken dedesinin müritlerince
kaçırılmasaydı öldürülecekti. Gilyan'da
altı yıl gizlilik içinde yaşadı. On iki
yaşında Ercuvan'da Taliş Mehmed Bey'in elinden zor kurtuldu.
Bu yaşında yandaşlarına kalelerin nasıl
alınacağını öğretiyordu. Ele geçmeden
yandaş toplayabilmek için binlerce kilometre yol yapıyor,
ayrı ayrı iklimlere, huyunu suyunu bilmediği topluluklar
arasına giriyor, karşılaşığı herkesi
inandırıp yanına alıyordu. Anadolu'dan binlerce, on
binlerce kişi yalınayak bu genç adam için yollara
düşüyordu. Bu yollara düşmede eski Türk
inancının etkisi ve inancı olduğu kadar çocuk
Şah'ın kişiliği de etkin rol oynuyordu. Osmanlı'da
aradığını bulamayan Anadolu halkı, özellikle
Erzincan, Sivas, Karaman Türkmenleri Şah'a doğru yola
çıktılar. Bu gidiş yıllarca sürünce
Yavuz'a verilen bir dilekçede "İşe bir zaman geldi ki Rum
ülkesinin halkının çoğu Erdebil olup kafir oldu."
denilecektir.
Hoca Sadeddin, bu göçü ''Ol taifenin kalanı dahi terk-i
diyar etmek istediler. Ölüsü, dirisine yüklenip
cümlesi çıkup gitmek istediler.'' diye anlatır.
Kuşkusuz bu gidişi, Anadolu'da kimsesiz kalan Türk'ün
orada önem ve güven kazanma isteğine bağlayanlar da
vardır. ''Ömründe ve diyarında kendüye adem
dinmeyen bikarlar tuman (tümen) beyleri olup hadden ziyade itibar
buldular. İşiten çıktı gitti. Yerinden
ayrılup yurdunu terk idüp çiftin çubuğun
dağıttı.'' Osmanlı ve Dulkadrlı önlemleri bu
yürüyüşü durduramıyordu. Hac yerine Erdebil
ziyaretini yeğleyenler, ''Biz diriye varırız,
ölüye değil." diyorlardı. Bu bilgiyi Aşık
Paşazade, bir söylenti olarak aktarıyor.
Kuşkusuz bu oluk oluk akışın sonunda
karşılaşılan kişi öyle sıradan biri
değildir. Bir kez, kesinlikle çok iyi bir eğitim ve
öğrenim görmüşür. Bu eğitim
kavramında daha on iki yaşında iken değme
babayiğitlerin katlanamayacağı bir gövde
dayanıklılığı bulunmak tadır. Bu yaşa en
kanlı boğuşmaların içine girip
çıkmışır. İyi bir
dövüşçü ve avcıdır. 1500
yılında Tercan-Sarıkayasında bir mağarada
yaşayan ve insanlara saldıran bir ayıyı okla vurup
öldürecek kadar bilekli ve yüreklidir. O kış
Erdebil yöresinde kuşların donup
düşüğü havalarda adamlarına kardan kale
yaptırıp kuşatıyor ve onları oyalıyordu.
Dört Sey Geri Gelmez Atılan Ok, Söylenen Söz,
Kacırılan Fırsat ve Gecen Zaman .
____________________ Türküler..
Cennet kadar sır, insan kadar zahir.
|
|
Senior Member Cevaplar: 884 kayıt olmuş: 26/5/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 2/3/2009 Saat 05:40 |
|
|
Rojin
Site kurucusu
SANATI
Şirvanlı Melikü'ş Şüera Habibi'nin
öncülük ettiği Türkçe edebiyatın bir
çok uğraşanları devletçe korunma altına
alınmışır. Şah İsmail'in kendisinin hece ve
aruz ozanı olması ününü artırmış,
bilime saygısı da duyulunca kimi bilginler Erdebil'e gelmiş,
kimisini de kendisi getirtmişir. O dönem kaynaklarında
Şah İsmail'i sıradan bir hükümdar olmaktan
çok, eski Hurremi'liğin, Babeki'liğin
sürücüsü ve Turan düşüncesinin yeni
temsilcisi olarak düşünmek mümkün. Bunun için
Yavuz Selim, Şah İsmail'e "Afrasiyab -1 Ahd" diyecektir.
İsmail'e olan sevgi ve sığınma
yürüyüşlerine böylece sanat adamları da
katıldı. Sultan Hüseyin Baykara'nın (rn. 1447 -1505)
oğullarına hile ile ağır yenilgiler vuran Özbek
hanı Şeybani'yi 1510'da ortadan kaldıran İsmail'e bu
tarihte ilk sığınmalar oluyor. İsmail, bu
sanatçıları saygı ile karşılayıp
seçkin görevlere atıyor. Bu sanatçıların
başında Kemaleddin Behzad (1455 -1535) vardır.
Bu dönemin tarihçilerinden Hvodemir'in anlattığına
göre "üstad Behzad, dönemin en olgun
nakkaşlarının ustasıdır. Bir süre,
doğruluk örneği Emirin (Hüseyin Baykara'nın)
yanında eşsiz işlerle uğraşırken şimdi
yüce mertebeli Sahib Kıranın (Şah İsmail'in)
yanındadır." Hvodemir, bu kitabını H. 904'te (rn. 1498)
Ali Şir Nevai adına yazmaya başlamış, H. 905'te
(rn. 1499) bitirmişir. Böylelikle Kemaleddin Behzad'ın
Şah İsmail'e sığınışı daha
önceki yıllara geçiyor. Bu kitaba göre Nakkaş
Ağa Mirek, Hüseyin Baykara yanında iken Kemaleddin Behzad,
Şah İsmail'in yanındadır. Belki de Hüseyin
Baykara, döneminin geleneğine uyarak Şah İsmail'e bir
çok sanatçıyla birlikte Behzad'ı armağan
etmişir. Behzad, özel bir fermanla 1521'de nakkaşhaneye
müdür ve sahib-i ihtiyar (yetkili) atandı. O güne
değin dağınık olan Safevi nakşına artık
bir biçim vermişi. Ağa Mirek, Muhammed Tebrizli, Hace
Abdül Aziz, Muzaffer Ali Muhammed vb. bu okulun öbür
öğretmenleri idi. Bu dönemde arta kalan kimi saray
süslemelerinin yanı sıra son yıllarda bulunan "Cihan
Ara-yı Şah İsmail Safevi" kitabındaki yirmi kadar
minyatür de dönemine ışık tutması
bakımından oldukça değerlidir.
____________________
Dört Sey Geri Gelmez Atılan Ok, Söylenen Söz,
Kacırılan Fırsat ve Gecen Zaman .
____________________ Türküler..
Cennet kadar sır, insan kadar zahir.
|
|
Senior Member Cevaplar: 884 kayıt olmuş: 26/5/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 2/3/2009 Saat 05:40 |
|
|
Rojin
Site kurucusu
ESERLERİ
Şah İsmail her şeyden önce bir şiir
adamıdır, bir gönül adamıdır.
Dönemindeki şiir türlerinin tümünü
denemişir.
Ey Hatai zikr-i fikrin eyledin eş'are sarf
Tuttu irfan defterini ehl-i divan şimdiden
dediğine göre irfanının ululuğu dünyayı
çok erken tutmuş. Mesnevi de olsun divan şiirlerinde olsun
dönemin din ve edebiyat bilgilerine iyice egemen olduğu bir
gerçek. Yapıtlarına Farsça ve Arapça
eklediğine göre bu dilleri de biliyor. Cavidan-Name'den söz
ettiğine göre Fazlullah'ı ve Hurufi'liği biliyor.
Kur'an ayetlerine kafiyeli dizeler yazıyor. Ayetleri
açıklıyor. Ebced'i biliyor. Özetle şiir
bilgilerinde oldukça güçlü. Dehname mesnevisini 19
yaşında yazmışır. Halk şiiri türlerini
biliyor ve ustalıklı kullanıyordu.
Hatai'nin aruzla yazdığı şiirlerini
çıraklık ve ustalık dönemlerine ayırmak
olası. Çaldıran vuruşmasından sonra bu
büyük adamın duygularında geniş
ölçüde değişmeler olmuş. O, gururlu ve
kendini yenilmez sanan egemenin yerini daha durgun, yenilmiş ve gururu
kırılmış bir adam aldı. Şiirleri de bu
duygulara paralel olarak değişi. Böylelikle duygu
yönü ağır basan şiirlerinde bir güçlenme
görüldü.
Diyarı aşka sultanam dila men de zamanılda
Vezirimdir gam u gussa oturmuş iki yanımda
Men ol şahbaz-ı kühsarem başeğmem gülle-i
Kare
Nice anka kimi yavru uçurdum aşiyanımda
gazelinde en içli divan ozanının gücü
görülür. Hatai, elbette bir Fuzuli değil. Şiir
anlayışı değişik. Hatai'nin şiirlerinde
düşüncelerini şiir diliyle yaymak isteyen bir
Şah'ın çabalaması var. Şah için şiir bir
araçtır. Hatai'nin iki katı yaşayan ulu ozan Fuzuli'de
şiirin amaç olduğu açıktır. Hatai bir yandan
boğuşurken bir yandan yeni bir devlet kuruyordu. Buna
karşın kimi şiirlerinde kendisini güçlü
görür:
Çün tecella nurını görmek temenna eylerem,
Şimdi Mansur'am meni bir dara göndermek gerek
beyti herhalde benzerlerinin önünde yer alacak
güçte.
Şiirdeki gücü asıl hece ile söylediği
deyişlerdedir. Bunlar, yüzyıllardır onun
inancından olsun olmasın Türk halkının dil-ezberi
olmuşur. Kimi törenlerde semahların, cüş
havalarının, düvaz imamların hep bu deyişlerden
seçildiğini herkes bilir.
Türkiye'de hakkında ilk kez Rahmetli Sadeddin Nüzhet Ergun
ciddi bir kitap yazar. Kitapta hece ile şiirlerinin yanı
sıra, Nasihatname mesnevisinin tümü, ikinci bir mesnevi ve
''Dehname'' den kimi kısa bölümler alınır.
Rahmetli Sadeddin Nüzhet kuşku yok ki alanının en
yetkilisi. Kitabın sunuş yazısındaki incelemesi son
derece değerli. Konuyu ve bu alandaki çalışmaları
iyi incelemiş. Azerbaycan yayınlarının temelini
Leningrad ve Taşkent nüshaları oluşuruyor.
Düzenleyenler, Paris ve Londra nüshalarını da
gözden geçirmişler.
Hatayimdir Şah Hatai
Amma adım Ömer dunır.
Demek ki ''Şah Hatai'' veya yalnız ''Hatai'' adını
kullanan başka başka ozanlar var. İlginçtir ki
bunlardan birinin adı da Ömer. Kimi deyişler
değişik yerlerde eksik dörtlüklerle
yayınlanıyor. Azerbaycan ve Erdebil nüshaları
tapşırmayı ''Hatai'', Napoli nüshası ile Sadeddin
Nüzhet yayını ise ''Hatayi'' olarak alıyor.
Geldi Cebrail çağırdı ya Muhammed Mustafa
dizesiyle başlayan şiir Alevi cemlerinde çok söylenen
''Mihraçlama'' dır. Türkiye'de ise ilk kez Sefer Aytekin'in
1958'de yayınladığı Buyruk kitabında yer
almış. Buyruk'un Şeyh Safi'ye ait
olmadığının kesin kanıtı da kendisinden
çok sonra yaşayan torununun bu şiirinin o yapıtta yer
alması. Dehname'nin yalnız Leningrad müzesinde aslı
vardır. Bu şiir Şah İsmail'in 19 yaşında
yazdığı bir aşk öyküsü. 1532 ikiliden
oluşmuş. Bölüm başlıkları Farsça
verilmiş. Altlarında Azeri ağzıyla çevirileri var.
Bu çeviriler Şah İsmail'in değil.
Son bölümde,
Hicrinde üç zid ü nun geçti
Sin'din dahi bir füzun geçti
dediğine göre ebcetle bu açıklama h. 911'i (m. 1506)
gösteriyor.
____________________
Dört Sey Geri Gelmez Atılan Ok, Söylenen Söz,
Kacırılan Fırsat ve Gecen Zaman .
____________________ Türküler..
Cennet kadar sır, insan kadar zahir.
|
|
|
|
Happy Birthday |
Bugün hiçbir kullanıcımızın doğumgünü yok! |
üye Puani |
- Rojin: 10 976 Puanlar
- asliyok: 4 432 Puanlar
- HarmanYeli: 4 396 Puanlar
- KizilZora: 2 048 Puanlar
- life23: 1 675 Puanlar
- gokkiz: 1 657 Puanlar
- BirNefes: 1 048 Puanlar
- Erasmus: 984 Puanlar
- -Pozan-: 785 Puanlar
- Siyahinci: 623 Puanlar
|
|