asliyok
Junior Member
BURSA NUTKU - AÇIKLAMA -
Atatürk’ün “Bursa Nutku”, günümüzün en ilgi çekici
konularından birisi haline gelmiştir. Zamanın Bornova Savcısı, Bornova
Asliye Mahkemesi’nde, “Nutuk”u okuyanların, halkı
kanunlara karşı gelmeye teşvik iddiası ile dava açtı. Bu sırada dönemin
Yargıtay Başkanı’nın “Adalet Yılı” açış konuşmasında,
“Nurculuk” dolayısıyla, Atatürk’ün Bursa Nutku’nu
tekrar etmesi üzerine şiddetlenen tartışma, halen devam etmektedir. Bu
nutkun anarşiyi teşvik ettiği, özellikle “Atatürk tarafından
söylenmediği” yönünden gazetelerde başlayan tartışmaya, sonunda
dönemin Başbakanı da katılmıştır.
Konu, Senato ve Millet Meclisi kürsülerinde konuşulmuş, konuşulmaktadır.
Nihayet, Atatürk Üniversitesi asistanlarından biri, nutkun Stalin
tarafından söylendiğini iddia edecek kadar kendinden geçmiştir. Türk tarih
Kurumu’nun nutkun Atatürk tarafından söylendiğini açıklayan kısa
bildirisine rağmen, dönemin Başbakanı nutkun Atatürk’e nispetini
şüpheli olarak ilan ettikten başka, bu nutuk Atatürk tarafından söylense
bile, suç teşkil eder görüşünü ileri sürmüştür. Yani Atatürk’ün
inkılapları nasıl millete mal olmuş olanlar ve mal olmamış bulunanlar diye
ikiye ayrılmış ise, şimdi de Atatürk’ün nutukları veya sözleri suç
teşkil edenler veya etmeyenler diye ayrılmak teşebbüsüne geçilmiştir.
İşin garip olan tarafı, nutkun ilk defa 1947’de yayımlandığının
bilindiği, bugüne kadar 19 yıl, sayısız yerde yayımlanıp söylendiğidir.
Gene kesin olarak bilinmektedir ki, bu nutuk 1949’da İzmir’de
bir DP toplantısında Celal Bayar tarafından Şeref Balkanlı’ya
verilerek okutulmuştur. O tarihte Demokrat İzmir Gazetesi, bu olayı ve
nutku yayımlamıştır.
O tarihlerde çok partili hayata henüz geçilmiş olmasına rağmen, herhangi
bir takibat yapılmamıştır.
1954’te bu nutkun ilk cümlesi, Ankara’da Ziraat
Fakültesi’nde taşlar üzerine kazılmıştır.
Nihayet 1958’de, “gericilik” olayı ile ilgili olarak
Ulus’ta basıldığı zaman Ulus Gazetesi hakkında, Ankara Savcılığı,
takibata geçmiş ve fakat bizzat Adnan Menderes’in ilgilenmesiyle Ulus
hakkında “ademi takip” (bildiğim kadarıyla takipsizlik demek)
kararı verilmiştir.
Siyasi düşünceler ve hesaplar bizi hiçbir şekilde ilgilendirmemiştir. Bizim
için önemli olan Atatürk’ün bu nutku söyleyip söylemediğini ortaya
koymaktır. Söylenmemiş bir sözü söylenmiş gibi göstermeye kimsenin hakkı
olmadığı gibi, söylenmiş bir sözü de, yok etmeye kimsenin hakkı yoktur.
Hele Atatürk’ün sözlerini yok etmeye, kimsenin gücü yetmez.
1958’de Ulus hakkında takibat yapıldığı zaman başlayan
araştırmalarımın sonucunda bu nutkun kesin olarak Atatürk tarafından
söylendiği inancına vardım. Bu inancım tanıklar, olaylar ve belgelere
dayanmaktadır. Zaman zaman basın toplantıları yaparak, kamuoyuna ve
araştırıcılara kolaylık sağlayabilecek bilgiler verdim. Bursa
Nutku’nun Atatürk tarafından söylendiğini ifade ettim. Tartışmaların
cereyan ettiği günlerde, araştırmalarımın sonuçlarını Ulus
Gazetesi’nde yayımladım.
( 25 Kasım – 3 Aralık 1966 günlü Ulus Gazeteleri)
Tartışma hâlâ bitmemiştir. Araştırmalarımın ana hatlarını yayımlamanın
yararlılığını ve zorunlu olduğunu uygun gördüm. Karşı iddiaların en ağır ve
en önemlilerini de, diğer bazı yazılarla birlikte, kitabın sonuna aldım.
Böylece okuyucu, nutkun olmadığını, söylenmediğini, Stalin’in
olduğunu iddia edenlerin görüşlerini de okumak imkânına sahip kılınmıştır.
Ben bir “tarihçi” değilim. Tarihçilerin de, şu sırada ne ile
meşgul olduklarını bilmiyorum. “Türk genci inkılapların ve rejimin
dhip ve bekçisidir” sözlerine uyarak “nem varsa onunla”
eserimizi korumaya gayret ettim.
Ankara – 4/1/1967
Reşit Ülker
ATATÜRK’ÜN BURSA NUTKU ve KUŞKULAR
Atatürk’ün inkâr ve yok edilmek istenilen Bursa Nutku hep bilindiği
gibi şöyledir:
"TÜRK GENCİ İNKILÂPLARIN VE REJİMİN SAHİBİ VE BEKÇİSİDİR. BUNLARIN
LÜZUMUNA, DOĞRULUĞUNA HERKESTEN ÇOK İNANMIŞTIR. REJİMİ VE İNKILÂPLARI
BENİMSEMİŞTİR. BUNLARI ZAYIF DÜŞÜRECEK EN KÜÇÜK VEYA EN BÜYÜK BİR KIPIRTI,
BİR HAREKET DUYDU MU: BU MEMLEKETİN POLİSİ VARDIR, JANDARMASI VARDIR,
ORDUSU VARDIR, ADLİYESİ VARDIR … DEMEYECEKTİR. ELLE, TAŞLA, SOPA VE
SİLAHLA… NESİ VARSA ONUNLA ESERİNİ KORUYACAKTIR.
POLİS GELECEKTİR, ASIL SUÇLULARI BIRAKIP SUÇLU DİYE ONU YAKALAYACAKTIR.
GENÇ, “POLİS HENÜZ İNKILAP VE CUMHURİYETİN POLİSİ DEĞİLDİR”
DİYE DÜŞÜNCEK FAKAT ASLA YALVARMAYACAKTIR. MAHKEME ONU MAHKÛM EDECEKTİR.
YİNE DÜŞÜNECEK: DEMEK ADLİYEYİ DE ISLÂH ETMEK, REJİME GÖRE DÜZENLEMEK
LÂZIM…
ONU HAPSE ATACAKLAR; KANUN YOLUNDAN İTİRAZINI YAPMAKLA BERABER, BANA, İSMET
PAŞA’YA, MECLİSE TELGRAFLAR YAĞDIRIP HAKLI VE SUÇSUZ OLDUĞU İÇİN
TAHLİYESİNE ÇALIŞILMASINI, KAYRILMASINI İSTEMEYECEK, DİYECEK Kİ: BEN İMAN
VE KANAATİMİN İCABINI YAPTIM. MÜDAHALE VE HAREKETİMDE HAKLIYIM. EĞER BURAYA
HAKSIZ OLARAK GELMİŞSEM, BU HAKSIZLIĞI MEYDANA GETİREN SEBEP VE AMîLLERİ
DÜZELTMEK DE BENİM VAZİFEMDİR. İŞTE BENİM ANLADIĞIM TÜRK GENCİ VE TÜRK
GENÇLİĞİ…"
KORKU ve KUŞKUNUN NEDENLERİ
Atatürk’ün nutkundan neden korkulmaktadır? Neden kuşkulanılmaktadır?
Önce bunu çözümlemek lazımdır. Bu nutuktan korkulduğu, kuşkulanıldığı
içindir ki: Ona hüuuups edilmekte, inkar edilmekte, hakkında kovuşturma
yapılmakta, hakkında dava açılmakta ve en nihayet onun Stalin tarafından
söylenmiş bir komünist manifestesi olduğu gibi iğrenç bir iddiaya kadar
gidilmektedir. Çünkü; bu yola sapanlar “inkılapları ve rejimi”
çiğnemek ve çiğnetmekle ayakta durabilmektedirler.
Dini politikaya alet edenler Türk Milliyetçiliğine, Türk Milletine, Türk
Devrimlerine düşman olanlar. Halkın egemenliği yerine, halkı egemenlikten
yoksun bırakarak şeriat düzenini getirmek isteyenler. Atatürk’e
“tek gözlü teccal”, “islam teccali” ; Ziya
Gökalp’e “mülhit” diyenler… ve benzerleri nutukta
sözü geçen “inkılapları ve rejimi” çiğnemek isteyenlerdir. Bu
nutkun kendilerine karşı Atatürk tarafından söylendiğini bildikleri için ve
bir gün bu nutkun dünyayı başlarına yıkacağına inandıkları için onu yok
etmek istemektedirler İşte kuşkularının, korkularının nedenleri budur.
Bu nutuk münhasırsan “inkılaplar ve rejim” için söylenmiştir.
Laikliğe karşı girişilen bir kımıldanma hali için söylenmiştir.
1958’de Ulus gene Nurcuların faaliyetlerine karşı bu nutku basmıştır.
Yargıtay Başkanı Nurculukla ilgili karar dolayısıyla nututan bahsetmiştir.
Kuşkulananlar neden dolayı kuşkulandıklarını hayet iyi bilmektedirler.
BURSA NUTKU ANARŞİYİ TEŞVİK EDEN BİR NUTUK MUDUR?
Atatürk’ün Bursa Nutku, memlekette anarşi yaratacak, halkı kanunlara
karşı gelmeye kışkırtacak, devlet nizamını ihlal edecek bir nitelikte
gösterilmekte ve bütün iddialar bu temele bina edilmektedir. İşte bundan
ötürüdür ki bu nutukun gerçekten halkı kanunlara karşı gelmeyi, anarşi
yaratmayı, devlet nizamını ihlal etmeyi teşvik eder bir nutuk olup
olmadığında birleşmek lazımdır.
Atatürk nutkunda ne diyor?
"TÜRK GENCİ İNKILÂPLARIN VE REJİMİN SAHİBİ VE BEKÇİSİDİR. BUNLARIN
LÜZUMUNA, DOĞRULUĞUNA HERKESTEN ÇOK İNANMIŞTIR.
BUNLARI ZAYIF DÜŞÜRECEK EN KÜÇÜK VEYA EN BÜYÜK BİR KIPIRTI, BİR HAREKET
DUYDU MU: BU MEMLEKETİN POLİSİ VARDIR, JANDARMASI VARDIR, ORDUSU VARDIR
DEMEYECEKTİR. HEMEN MÜDAHALE EDECEKTİR VE KENDİSİ ESERİNİ KORUYACAKTIR."
Önce nutuktan açıkça anlaşılmaktadır ki: Atatürk’ün verdiği görev
“inkılaplar ve rejim” konusundadır. Rejim, Türkiye
Cumhuriyeti’dir. Atatürk Büyük Nutku’nda da “Ey Türk
Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyeti’ni,
ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir” demek suretiyle rejimin
korunmasını Türk Gençliğine emanet etmiştir ve açıklamıştır: "Memleketin
dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve delalet ve hatta hıyanet içinde
bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini
müstevlilerin siyasi emelleri ile tevhid edebilirler" "Ey Türk istikbalinin
evladı; işte bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklal ve
Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil
kanda, mevcuttur."
Atatürk 15-20 Ekim 1927’de söylemiş olduğu bir sözü tekrar
etmektedir. Atatürk 1927’de rejimi, Türkiye Cumhuriyeti’ni Türk
Gençliğine emanet etmiştir ve gereğine göre nasıl korunacağını
göstermiştir. 1938’de de Bursa Nutku’nda aynı esası tekrar
etmiştir.
Her konuda her zaman polisi, jandarmayı, adliyeyi dinlemeyin, istediğiniz
gibi hareket edin diye bir emri Atatürk’e yaraştırmak beyhude bir
gayrettir. Atatürk “rejim ve inkılapları” “zayıf
düşürecek” “bir kıpırtı ve hareket” ten bahsetmiştir.
Öyleyse önce “rejimi”, inkılapları tehlikeye düşürecek
“bir kıpırtı ve bir hareket” olacaktır. Bu “kıpırtı ve
hareket”in gerçekten “rejim ve inkılapları” tehlikeye
düşürdüğü inancına varılacaktır. Sonra buna müdahale edilecektir.
Esasen polis, jandarma, ordu, adliye zamanında olaya müdahale etmişse,
mesele yoktur. Ama ileride ayrıntılarını açıklayacağımız gibi 1 Şubat
1933’te Türkçe ezan okunma olayında olduğu şekilde polis, jandarma,
savcı, sulh hakimi, müftü “rejim ve inkılapların” korunması
bakımından görevlerini yerine getirmemişlerse Türk Genci müdahale edecek;
uygun bütün araçlarla “kendi eserini” “rejimi ve
inkılapları” koruyacaktır. Türk Gençliğine hitabında da
“Memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve delalet ve
hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi
menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleri ile tevhid edebilirler”
“Ey Türk istikbalinin evladı; işte bu ahval ve şerait içinde dahi,
vazifen; Türk istiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret
damarlarındaki asil kanda, mevcuttur.” Sözleriyle, Bursa Nutku
arasında öz bakımından hiçbir fark yoktur.
ATATÜRK BURSA NUTKU’NU SÖYLEMİŞTİR
1 Şubat 1933’te, Burs’da öğlenden sonra otuz kadar şahıs
Ulucami yanında bulunan Evkaf Müdürlüğü’ne başvurarark ezan ve
kametin İstanbul ve diğer şehirlerde olduğu gibi Bursa’da da Arapça
okunmasını istemişlerdir. Evkaf müdürünün emrin yukarıdan geldiğini,
kendisinin yapacağı bir şey olmadığını bildirmesi üzerine, arkalarına daha
büyük bir kalabalık toplayarak valiliğe gitmek istemişlerdir. Fakat bu
isteklerine ulaşamadan polis kuvvetleri tarafından dağıtılmışlardır.
Müşevviklerle; önayak olanlar yakalanarak tahkikata başlanmıştır.
Bu sırada Atatürk, mevsimin kış olmasına rağmen 22 gün süren bir yurt
gezisi yapmaktadır. Bursa olayını duyar duymaz olaya büyük bir önem vererek
yola çıkmış, büyük bir hızla 5 Şubat 1933 günü saat 5:00’te
Bilecik’e varmış ve sabah olmasını beklemeden otomobille hareket
etmiş ve 9:30’da Bursa’ya varmıştır.
Atatürk ‘ün büyük bir hızla Bursa’ya gelmesini Cumhuriyet
gazetesinde Yusuf Ziya Bey şöyle anlatmaktadır: “Yirmi iki gündür,
adımlarının izleriyle yurdu bir altın haleye saran Gazi, Afyon tepelerini
aydınlatırken Bursa ovasına küçük bir irtica gölgesi çöktü. Bir anda onun
bir tepeden bir ovaya karanlıkları yırtan bir yıldırım hızıyla düştüğünü
gördük” ( 8 Şubat 1933, Cumhuriyet Gazetesi).
Atatürk olayla bizzat meşgul olmuş, 6 Şubat’ta Anadolu
Ajansı’na şu tebliği vermiştir:
“Bursa’ya geldim. Hadise hakkında alakadarlardan malumat aldım.
Hadise haddizatında fazla ehemmiyeti haiz değildir. Herhalde, cahil
mürteciler adaletin pençesinden kurtulamayacaklardır. Hadiseye dikkatimizi
bilhassa çevirmemizin sebebi, dini siyaset ve herhangi bir tahrike vesile
etmeye asla müsamaha etmeyeceğimizin bir defa daha anlaşılmasıdır.
Meselenin mahiyeti esasen din değil, dildir. Kati olarak bilinmelidir ki;
Türk milletinin milli dili ve milli benliği bütün hayatına hâkim esas
kalacaktır.”
Olayın soruşturması ile Adalet Bakanı Yusuf Kemal Bey’le, İçişleri
Bakanı Şükrü Kaya Bey görevlendirilmişlerdir. Olayda görevlerini ihmal eden
Bursa Savcısı Sakıp Bey’e ve Bursa Sulh Ceza Hakimi Hasan Bey’e
ve Bursa Müftüsü Nurettin Bey’e işten el çektirilmiştir. 15 kişi
tevkif edilmiştir.
Bursa’da çıkan Arkadaş Gazetesi sahibi, gazeteci Rıza Ruşen Yücer
1947’de “Atatürk’e Ait Birkaç Fıkra ve Hatıra” adlı
bir eser yayımlıyor. Bu kitabında Bursa olayını kısaca anlattıktan sonra
nutkun nasıl söylendiğini şöyle açıklamaktadır: (Baknız "Birinci Tanık")
BİRİNCİ TANIK
“O akşam Çekirge yolundaki köşkte Atatürk’e bir yemek verildi.
Sofrada 13-14 kişi var. O günkü hadiseden dolayı Atatürk’ün gönlünü
almak için, bu on dört kişiden birisi:
- Efendim, diye söze başladı… Bursa gençliği bu hadiseyi hemen
bastıracaktı. Fakat zabıta ve adliyeye oln güveninden ötürü… devam
edemedi. Atatürk bir işaretle sözünü kesti… Sonra Türk gençliğinden
ne anladığını şöyle tarif etti:
Türk genci, inkılapların ve rejimin sahibi ve bekçisidir diye başlayan
Bursa Nutku’nu söylemiş ve şöyle bitirmiştir: İşte benim anladığım
Türk genci ve Türk gençliği… dedi.”
1958’DE NUTUK İNKÂRA KALKILIYOR
Rıza Ruşen, Bursa Nutku’nu gördüğü ve işittiği bir olay olarak
anlatmaktadır. Bu küçük kitapta bulunan Nutuk 1947’den 1958’e
kadar hiçbir itiraza uğramamıştır. Fakat 1958 senesi 19 Mayısı’nda
nutkun Ulus Gazetesi’nde yayınlanması üzerine iktidar çevreleri ve
telaş ve endişeye düşmüşler, bir taraftan iktidar organı olan Zafer
Gazetesi “… Atatürk adına sahte metinler kaleme almak ve kendi
uydurması olan bir beyannamenin altına Atatürk imzasını atmakla siyasi
sahtekarlık ile kalpazanlığı artık üzerinde durulması lazım bir hududa
götürmüştür…” şeklinde suçlarken Ankara Savcısı Rahmi Ergil de
işe el koymuştur.
19 Mayıs 1958 günü saat 22:30 da Basın Savcısı Cumhur Oymakoğlu gazeteye
telefon ederek nutkun nereden alındığını sormuştur.
20 Mayıs günü Ülkü Arman adliyeye götürülmüştür. Savcı Başyardımcısı Ziya
Ülgener tarafından ve Başsavcı Rahmi Ergil tarafından sorguya çekilmiştir.
Nutkun kaynağının en kısa zamanda bulunması istenmiştir.
İşte o sırada Rahmi Ergil:
a) Türk İnkılabı Tarihi Enstitüsü’nün neşriyatı meyanında
“Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri” adlı 3 ciltlik kitapta
yer almamasına,
b) Rıza Ruşen Yücer’in önsözünde “Naklettiğim fıkra ve
hatıralar gerçekten olmuş mudur? Bunu kesin olarak temin edemem. Çünkü: Ben
tevsikten ziyade ve sadece işittiklerimi – duyduğum şekle sadık
kalarak – tespit ve nakle önem verdim” şeklinde beyanlarına
dayanılarak mevsuk bulunmadığı ileri sürülmüştür.
Her ne kadar ileride de temas edeceğimiz gibi, Menderes’in, 1949
yılında DP’li Şeref Balkanlı’nın İzmir’de DP erkânı
önünde Celal Bayar tarafından eline verilen ve okunan nutuktan dolayı
hakkında takibat yapılmadığını öğrenmesi üzerine, Ulus hakkındaki takibat
durdurulmuştur. Durdurulmuştur ama bugün yapılan iddiaların kaynağı oradan
gelmektedir.
İKİNCİ TANIK
1958’de Ulus Gazetesi’nde Bursa Nutku’nun
yayımlanmasından ötürü soruşturma açıldığı zaman olayın bir tanığı daha
ortaya çıkmış ve tarihçi Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu olaya şöyle
tanıklık etmiştir:
“Bu olay Arapça ezanın kaldrırıldığı zaman olmuştur. Mustafa Kemal
İzmir’deydi. Bursa’da Ulucamii’de bir müezzinin ezanı
Türkçe okumayıp Arapça okuduğunu öğrendi. Sofradaydık, derhal hususi trenin
hazırlanmasını emretti. Tren öylesine bir şekilde geldi ki, Karaköy’e
kadar Mustafa Kemal bağırıyordu. “Yavaş gidiyor daha süratli”
Karaköy’den otomobille gayet bozuk bir yoldan Bursa’ya varıldı.
Paşa’nın oradan kalkıp Bursa’ya geldiğini haber alınca, Ankara
“Bu telaşa sebep ne” demiş. Bunu Mustafa Kemal duymuştu.
“Bir müezzin Arapça ezan okuyor. Ne vali, ne müddeimumi, ne polis
hadiseyle ilgileniyor. Biz inkılap yapıyoruz. Bir milletin kaderini elimize
aldık, çocuk oyuncağı mı bu işler? Bu eserin kurucusu benim. Bursa’da
devlet makamları inkılapları korumak için alakalanmadıklarında benim ne
yapmamı istiyorsunuz? Durmamı mı?” dedi. Ondan sonra verilen yemekte
bu sözleri söyledi. Konuşmanın gazetelerde neşredilmediğini
hatırlıyorum.”
ÜÇÜNCÜ TANIK
Bursalı gazeteci Musa Ataş da Atatürk’ün Bursa Nutku’nu
söylediğine tanıktır. Bu görüşlerini ölmeden bir süre önce Bursa’da
çıkan Hâkimiyet gazetesinin 5 Mart 1963 Hâkimiyet ve 18 Mart 1963 tarihli
nüshalarında yayımlamıştır. Aynı zamanda Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü
Müdürü Prof. Dr. Afet İnan tarafından verilen ve 23.1.1964’te
Senato’da Milli Eğitim Bakanı İbrahim Öktem tarafından okunan cevap
yazısında da Atatürk’ün bu nutku söylediği anlaşılmaktadır. Musa Ataş
Atatürk’ün bu nutku söylediğine tanıktır.
Musa Ataş, 18 Mart 1963 tarihli Hâkimiyet gazetesinde çıkan yazısında şöyle
demektedir:
“Aradan 30 sene geçmiş. Bunları bulmak kolay değildir. Bursa
gazetelerinde çıkanlar ise, sahipleri öldüklerinden koleksiyonlarının ne
olduğunu bilmiyorum. Yalnız bu vaka üzerine Büyük Atatürk’ün yaptığı
üç konuşmadan en mühimi olan belediye meclisi salonunda gençliğe yaptığı
hitabesini mealen hafızamda saklıyorum. Orada Atatürk gençliğe hitaben
demiştir ki:
- Bu hadise mühüm fiili bir hareket değildir. İrticai bir mahiyeti de
yoktur. Fakat size şunu bildireyim ki, meş’um Menemen irticai
hadisesi, inkılplarımıza karşı yöneltilen bir hareketi önleyici Türk
gençliğinin mevcut olduğunu göstermiştir. Kubilay gibi genç ve idealist bir
ihtiyat zabiti kendisini bu uğurda feda etmiştir. Onu örnek alın. Herhangi
irticai bir hareket olursa onun karşısında daima siz bulunacaksınız. Çünkü
inkılaplarımızı ve Türkiye Cumhuriyeti’ni size emanet ettik. Hangi
şartlar altında olursa olsun hiçbir devlet kuvvetine dhi dayanmadan bunları
siz koruyacaksınız. Alacağınız kuvvet bütün Türk milletinindir. Böyle
hareketlerde sizi pervasızca daima bunların karşısında görmek Türk
milletinin en büyük inancıdır.”
Bu konuşmadan sonra gençler Atatürk’ü hararetle alkışladılar.
“Yolundayız Paşam” dediler.
TÜRK TARİH KURUMU’NUN BURSA NUTKU HAKKINDA KARARI
“Türk Tarih Kurumu Yönetim Kurulu’nun 24 Ekim 1966 tarihli
toplantısında Bornova Asliye Hukuk Hakimliğinin 27/9/1966 tarih ve 1966/338
sayılı yazısı ve bu yazıya ekli Atatürk’ün Bursa Nutku ile ilgili
sözlerin üzerine gerekli incelemeler yapılmıştır. Bu incelemeler sonunda bu
sözlerin Atatürk’ün 1933 Şubatı’nda Bursa’da yaptığı
konuşmadan mealen alınmak suretiyle çeşitli tarihlerde basılmış olduğu
kanaatine oybirliği ile varılmıştır.”
Kaynak : Atatürk’ün Bursa Nutku (Tanık ve Belgelerle), Reşit Ülker,
Cumhuriyet Gazetesi Kitapları
____________________
kopan bir ipe, sımsıkı bir dugum atarsanız, ipin en saglam yeri artık bu
dugumdur. ama ipe her dokunusunuzda, canınızı acıtacak tek nokta yine o
dugumdur."
www.dizostsesi.com
dunyaya acilan penceren
____________________
Türküler..
Cennet kadar sır, insan kadar zahir.