Hz.Peygamber (s.a) kayıtsız şartsız yeryüzü halkının neseb yönünden en
hayırlısıdır. Nesebinin şerefi en yüksek doruk noktasındadır. Buna
düşmanları bile şahitlik ederlerdi. Bu yüzden düşmanı olan Ebu Sufyan,
Bizans hükümdarının huzurunda bu şekilde tanıklıkta bulunmuştu. En şerefli
kavim onun kavmi, en şerefli kabile onun kabilesi ve en şerefli aile onun
ailesidir. Habibullah (sav), Mekke'de, Rebi'ül-evvel ayının onkinci
Pazartesi gecesi sabaha karşı dünyaya gelmiştir (M.570). Böylece,
Hz.Adem'den beri devam ede gelen peygamberlik nuru sahibini bulmuş oldu.
Babası Abdullah, Peygamberin doğumun dan iki ay önce vefat etmiştir. Annesi
Vehb kızı Amine, doğumunda diğer kadınlar gibi eziyet çekmemiş, hatta
ağırlık bile hissetmemiştir. Hamileyken, bir gece rüyasında tanımadığı bir
kimse gelip; "Sen alemlerin hayırlısına hamilesin; doğduğunda adını
Muhammed koy", diye ikaz bulunmuş; doğum anında da heybetli bir ses duyarak
irkilmiştir. Ne zaman ki Muhammed vücuda geldi; baktım, mübarek başını
secdeye koydu; ellerini kaldırdı, duada bulundu", şeklinde anlatıyor. Hz.
Muhammed (s.a.v) sünnetli doğmuştur. Doğduğunda sırtında ve omuzunda
peygamberlik mührü vardı. Doğumuna arz şehadet etmiştir.
* Resulullah (s.a.v) doğduğu gece, yeryüzünde bir çok put düşüp
kırılmıştır.
* İran hükümdarı Kisrai kemerli bir saray yaptırmıştı. On dört kulesi
vardı. O gece kulelerin bütün şerefeleri yıkılmıştır.
O zaman Araplar arasında adet olduğu üzere, çocuğun süt anneye verilmesi
kararlaştırıldı. Ancak hiçbir sütanne, yetim bir çocuğu almak istemiyordu.
Bu arada amcası Ebu Leheb'in cariyesi Süveybe, çocuğu bir müddet emzirdi.
Kardeşinin oğlunun doğumuna sevinen Ebu Leheb'in, onun şerefine Süveybe'yi
azad ettiğini ve bu yüzden Efendimizin doğduğu gün olan her pazartesi günü
azabının biraz hafifletildiğini kaynaklar bize bildirmektedir.
Sonunda Beni Sa'd kabilesinden Halime binti Ebi Züeyb, Hz.Muhammed'i kabul
etti. O sırada Beni Sa'd yurdunda kıtlık vardı. Hz. Halime bebeğin gelişi
ile ineklerin sütünün artığını, çadırın etrafının yeşilliklerle dolduğunu,
evine bereketin geldiğini ifade ediyor. Resulullah (s.a.v) ,bu göçebe süt
anne'nin yanında oldukça sade bir hayat geçirmiştir.Gündüz otlakta sürülere
bakıyor, aileye yardım ediyordu.Çoğu zaman ,yalnızca hurma ve süt ile
yetiniyorlardı. Hz.Muhammed (s.a.v), süt kardeşleri ile kırlarda
oynuyor,koyun güdüyordu. Bir defasında, süt kardeşi Şeyma'nın omuzunu
bilinmeyen bir sebeple o kadar kuvvetli ısırmıştıki, ömür boyu izi
silinmedi. Yıllar sonra bir savaşta esir düşen Şeyma'yı, Resulullah (s.a.v)
bu yara izinden tanımış gözleri yaşarmıştı. Hz.Halime, Hz.Muhammed'i (s.av)
kendi çocuklarından fazla seviyordu. Daha ilk günden ondaki farklılığı
hisseden Halime, O'nu gözü gibi koruyordu. Resulullah, süt annesinin sağ
göğsünden emer, sol göğsünü kardeşlerine bırakırdı. Ondaki bu üstün
hallerden ve mucizelerden ürken Hz.Halime çocuğu annesine teslim etti. Kısa
bir süre sonra annesi, zenci cariye Ümmü Eymen ve bir hizmetçi ile
Medine'ye hareket ettiler. Neccaroğuları kabilesinden birinin evinde ikamet
edildi. Resulullah'ın babasının kabrini de ziyaret etmişlerdi. Hz.Amine,
dönüş yolu üzerinde Ebva denilen yerde vefat etti ve oraya gömüldü.
Resullah (sav) o sırada altı yaşında bulunuyordu. Zenci cariye Ümmü Eymen
ile Mekke'ye dönen Hz.Muhammed (sav), epeyce yaşlı olan dedesine teslim
edildi. Şefkatli bir insan olan Abdulmuttalib'in, öksüz ve yetim torununa
gösterdiği sevgi pek büyüktü. Dedesi vefat edince Hz.Muhammed (sav) diğer
dört amcasına tercihen, Ebu Talib' emanet edildi. Çünkü güvenilir, zeki,
cömert ve iyi kalpli biriydi. Diğer amcası Ebu Leheb kendisini içkiye kolay
hayata vermiş bir ahlaksızdı. Esasen daha çocukluk devresinden itibaren
Peygamberimiz ile Ebu Leheb'in arasının açık olduğu görülür Resulullah
(sav) pek zengin olmayan fakat cömertliği ile tanınan amcasının yanında pek
rahat içinde yaşamıyordu. Ancak Ebu Talib ve zevcesi, ona kendi
çocuklarından daha iyi bakıyorlar, diğer çocuklar gibi sofra kurulur
kurulmaz saldırmadığından ona ayrı yemek çıkarıyorlardı. Resulullah'ın
yengesine olan sevgisi bir anne sevgisinden farksızdı. Ebu Talib Suriye'ye
bir kervan götürmek üzere yola çıktığında Resulullah dokuz bir rivayete
göre de on iki yaşında idi. Şam ile Kudüs arasında Busra denilen bir yerde
kervan konakladı. Burası Bizans toprağı olduğundan yakında bir manastır
bulunuyordu. Bu manastırda bulunan rahip Bahira, Hıristiyanlığı bilen,
İncil'i derinlemesine incelemiş biriydi. Son peygamberin gelmesinin yakın
olduğunu biliyordu. Ebu Talib'e çocuğun kim oduğunu sordu."oğlum" cevabını
alınca,"O senin oğlun olamaz" Bu çocuğun babası ölmüş olmalı", dedi. Ebu
Talib amcası olduğunu söyleyince, çocuğu hemen geri götürmesini tavsiye
etti. Ebu Talib'te Mekke'ye dönmekte acele etti.
____________________
Dört Sey Geri Gelmez Atılan Ok, Söylenen Söz, Kacırılan Fırsat ve Gecen
Zaman ...