Diyojen’e, “Hayvanlardan en şiddetli ısıran hangisidir?”
diye sordular. “Vahşi hayvanlardan, insanın gıyabından konuşanlar;
ehli hayvanlardan ise, dalkavuklar,”diye cevap verdi.
· Diyojen’e, “Dünyada en fena hal nedir?” diye
sordular. “Hem ihtiyar hem fakir olmaktır,” dedi.
· Birisi, “Adam ne vakit evlenmeli?” diye sordu.
“Genç ise, henüz evlenme zamanı gelmemiştir. İhtiyar ise, vakti
geçmiştir, “ dedi.
· Bir gün sokakta oturmuş ekmek yiyordu. Gelip geçenler başına
toplandılar; kendisine “köpek” dediler. Diyojen, “Köpek
sizsiniz ki, ekmek yemekte olan bir adamın etrafını alıyorsunuz,”
dedi.
· Bir acemi, diktiği nişana doğru ok atmak üzere hazırlanıyordu.
Diyojen koşarak gitti; nişanın önüne oturdu. “Ne yapıyorsun?”
diye sordular. Beni vurur, diye korktum, “ cevabını verdi.
· Yakışıklı bir genç, bir takım çirkin sözler söylüyordu. Diyojen
dedi ki: “Fildişi kından kurşun kılıç çekmeye utanmıyor
musun?”
· Büyük İskender Diyojen’i, birbiri üstüne yığılmış insan
kemikleri içinden bir şey ararken gördü ve ne yaptığını sordu.
· Diyojen, “Babanızın kemiklerini arıyorum,” dedi.
“ Ama hangisinin kölelere, hangisinin babanıza ait olduğunu
kestiremiyorum.
· Yunanistan’ın hangi tarafında akıllı adamlar gördüğünü
sordular. “Isparta’da pek çok çocuk gördüm,”dedi.
“Fakat hiçbir yerde adam görmedim.”
· Birisi, ona astronomiden bahsedecek olsa, “Gökyüzünden ne
zaman döndünüz?” derdi.
· Çalgıcıların uzun uzadıya saza düzen vermelerinden hiç
hoşlanmazdı. “Bir kere akıl kanunu bozuk!” derdi. “Önce
ona düzen vermeye baksınlar.”
· Derdi ki: “Bir takım ehemmiyetsiz şeylerde, insanların,
birbirlerinin önüne geçmeye çalıştıkları görülüyor. Fakat, fazilet yolunda
öne geçmeye gayret eden hiç görülmüyor.”
· Gene bir defa sokak ortasında, “Adamlar! Adamlar! “
diye haykırmaya başladı. Bir takım halk etrafına toplandı. Diyojen,
“Ben adamları çağırıyorum! Diye sopası ile onları ürküttü.
· Bir gün hamama gireceği sırada suyun pis olduğunu görünce,
“Burada yıkandıktan sonra temizlenmek için nereye gitmeli? “
diye sordu.
· Bir gün ciddi, faydalı bir nutuk veriyordu. Önünden çok sayıda
adam geçtiği halde, onu dinlemeye rağbet eden olmuyordu. Birdenbire şarkı
söylemeye başladı. Halk derhal başına üşüştü. “Sade eğlence
ararsınız. Hiç doğru söz dinlemek zahmetine katlanmazsınız!” diye
hepsini azarladı.
· Bir gün Diyojen’e, “Zalim Denys dostlarını nasıl
kullanır?” diye sordular. “Dolu iken alınıp, boşalınca atılan
şişeler gibi,” dedi.
· Diyojen derdi ki: “Dengesiz arzular, insanları perişan eden
felaketlerin kaynağıdır. “İşsiz adamların işidir aşk!”
“Terbiye dairesinde söylenmiş bir nutuk, baldan örülmüş bir ağ
gibidir.”
· Yeryüzünde en iyi şey nedir?” diye sordular. “Hür
olmak,” diye cevap verdi.
· “Altının rengi neden sarıdır?” diye sordular.
“Kıskananı çoktur da ondan,” dedi.
· Boyuna faziletten dem vurup öğütlerinden hiç birini yapmayanlar,
çok güzel sesler çıkardıkları halde, hiçbir şey hissetmeyen musiki
aletlerine benzerler, “ dedi.
· Diyojen, sürdüğü hayatı pek çoklarının beğendiğini, ama onların
pek azının kendisini taklide koyulduklarını da bilirdi. “Pek itibarlı
bir köpeğim ben!” diyordu. “Ama beni beğenenlerden hiç
birisinde benimle ava çıkacak kadar cesaret yok.”
· Bir gün, her tarafı mermer ve altın yaldızlarla süslü, muhteşem
bir saraya girdi. Bu güzelliği bir müddet hayranlıkla seyretti. Sonra, bir
öksürüktür tuttu onu. İki, üç defa arka arkaya öksürdükten sonra, kendisini
sarayı gezdiren Frikya’lının suratına tükürdü, ve,”Kusura
bakma!” dedi. “Tükürecek daha pis bir yer bulamadım.”
· Pis yerlerde oturduğu için kendisine ileri geri söylenenlere şu
cevabı verdi:”Güneş daha da pis yerlere girer, ama hiçbir zaman
bozulmaz.”
· Bir eşkıya, fakir olduğu için ona hakaret etti. Diyojen hiç
kızmadı; sadece, “Bir adama, fakir olduğu için hakaret edildiğini
hayatımda hiç görmedim,” dedi. “Ama pek çok insanın
hırsızlıklarından ötürü asıldıklarını gördüm.”
· Diyojen’e, “İhtiyarladınız. Artık sizin dinlenmeniz
gerek!” dediler. Diyojen “Niçin?” diye sordu. “Eğer
koşucu olsaydım, koşunun sonuna doğru yavaşlamam mı gerekirdi? Tam tersine
bütün gücümle koşmam gerek.”
· Biri Diyojen’e sordu: “Ne zaman yemek
yemeliyim?” Diyojen cevap verdi: “ Zengin isen, canının
istediği zaman; fakir isen, bulduğun zaman.”
· Diyojen bir gün, bir adamın günahlarından temizlenmek için suda
yıkanıp durmakta olduğunu gördü. Adama yaklaşarak, “Ey
zavallı,” dedi, bilmez misin ki sen bu suda sabaha kadar da yıkansan
– nasıl gramer hatası yapmaktan kurtulamazsan- günahlarından da
kurtulacağın yoktur.”
· Bir gün sokakta giderken hakimlerin, devlet hazinesinden bir küçük
şişe çalmış bir adama işkence yapmak üzere götürdüklerini gördü, ve dedi
ki: “İşte, büyük hırsızlar bir küçük hırsızı yakalamış
götürüyorlar.”
· Onun ününü duyan Büyük İskender Atina’ya geldiğinde,
kendisine ne gibi bir yardımı, iyiliği dokunabileceğini sorması üzerine,
Diyojen: “ Gölge etme, başka ihsan istemen” karşılığını
vermiştir.
Kaynak: Nejat Muallimoğlu
Düşünen
İnsana Hazine
____________________
Dört Sey Geri Gelmez Atılan Ok, Söylenen Söz, Kacırılan Fırsat ve Gecen
Zaman ...