DIOGENES (MÖ. 411 - 324)
HAYATI
Sinop’ta dünyaya gelmiştir. Babası Sinop’tan sürüldüğü için
babasıyla birlikte Atina’ya yerleşmek zorunda kalmıştır. Tarihte
Sinoplu Diogenes (Diyojen diye okunur) diye ün yapan bu Kinik filozofun MÖ.
411 ya da 412 yılında doğduğu söylenmektedir. Kalpazan olarak sürülen
babasının asıl mesleği kuyumculuktur. Ancak parayı çok sevdiğinden
kalpazanlıkla uğraşmaktaymış.
Diogen, Atina’da umduğunu bulamamış, babası ile çok sıkıntı çekmiş,
sefalet içinde yaşamıştır. Hantishene’i tanımadan önceki hayatı
sefalettir, açlık, rezillik ve korkunç sıkıntılarla ilgili günlerin anıları
içindedir; dostsuz, arkadaşsız ve himayesiz kalan bu kişi farelere
imrenecek kadar yokluklar içinde kalmış, bir gün yiyecek bulmak için
koşturan bir fareyi görünce: ” hele bak bu hayvan Atinalıların
mutfağına girmeyi biliyor da ben onların sofralarına oturamamak
talihsizliğindeyim” diye bağırmıştır. Ve o andan itibaren hayvanların
yaşamını doğaya daha uygun bularak onların yaşamına özenmiş. Bu arada
Antishene’in doğaya uygun yaşama çağrısını işitmiş ve ona
kolmuştur.
Diogen bir sürgündü, kötü bir suçla suçlanmış bir adamın oğlu idi, her
yerde ve herkes tarafından itilmiş, terzil edilmiş, hakaret ve istihkarla
karşılaşmış; sefaletin her çeşidini tatmıştır. Onda güçlü bir irade,
kararlılık ve cesaret vardı. Üstelik çok iyi konuşuyordu, üstün ve pırıl
pırıl bir zekaya sahipti. Bütün bunlar Antishene’in bu öğrencisine
kendi felsefe ve öğretisini telkin, onu eğitmek için yeterlidir.
Özel hayatında fakirlikten başka bir şey yoktu. Çok zaman kirli ve pis
elbisesi ile ayrıca köpek derisine benzeyen mantosu ile dolaşır, geceleri
heykel diplerinde ve sokak köşelerinde yatardı. Bir keşkülü, bir fıçısı ve
bir sopası vardı. Fıçının içinde yaşaması herkesi şaşırtıyor, kendisine
sual soranlara da köpek olduğunu söylüyordu. Fıçısından başka bir de çanağı
vardı, başka eşya kullanmıyordu. Fakat bir gün bir çeşme başında avucu ile
su içen bir çocuğu görünce, elindeki maşraba çanağı kırıp attı ve bu çocuk
bana fazladan eşyam olduğunu öğretti diye söylene söylene uzaklaştı.
Diogen aşırı gururlu bir insandı ve herkesi küçümserdi. (!) Sıradan
insanlardan nefret eder ve hepsini o derece küçük görürdü ki, bir öğle
vakti elinde fener “bir adam arıyorum” diye bağırarak Atina
sokaklarında dolaşmış, böylece Atina’da adam görmediğini anlatmak
istemiş. Her şeye rağmen Atina’da sayılan bir insandı, krallar bile
onun ilmine, zekasına ve kişiliğine hürmet ederlerdi. Corinth’e gelen
Büyük İskender, Diogen’i ziyaret etti ve bir dileği olup olmadığını
sordu. O ise bu soruya “evet var, gölge etme başka ihsan
istemem” yanıtını verdi.
Kış günleri çıplak ayaklarla karlar üzerinde dolaşır, donmuş heykelleri
kucaklar, vücuduna zulüm ederdi. Eflatun (Plato), ona Çılgın Sokrat
(Socrates) derdi. Servet ve varlık düşmanı idi ve bunların erdeme (ahlakın
övdüğü iyilikçilik, acıma, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk gibi
niteliklerin adı, fazilet - virtue) ters düştüğünü iddia ederdi. Zamanın
felsefe (madde ve yaşamayı ve bunların dünya, toplum, ruh gibi türlü
belirtilerini neden, ilke, amaç bakımından inceleyen zihin çalışması ve bu
çalışmanın verimi. 2. Görüş, düşünce sistemi - philosophy) okullarına da
dokunmaktan çekinmeyen çekinmeyen bir tabiata sahipti. Günün hatiplerine
“zamanın uşakları” tabirini uygun görür, Eflatun’un
öğretimine “zaman kaybettirme” derdi.
Çok güzel konuşan, üstün zekası ile herkesi etkileyebilen bu ünlü Kinik
filozof bütün gariplik ve anormal hal ve tavırlarına rağmen saygı görmüş ve
ölümünden sonra Korintoslular adına bir sütun, Sinoplular da bir heykelini
dikmişler, onun adını ve anısını yaşatmışlardır.
Diogene, MÖ. 324 yılında Korintkos’ta ölmüş.
DIOGENE’IN FELSEFESI :
İnsan için iki disiplin kabul ediyordu:
Ruh disiplini,
Beden disiplini.
Ona göre beden disiplini jimnastikle elde edilebilirdi. Ruh ise ancak erdem
ile gelişebilirdi. Erdemin ne olduğunu araştırmış onun doğaya uygun yaşamak
olduğunu bulmuştu. Yani bir insanın erdemli olabilmesi için doğaya uygun
yaşaması gerekmekte idi. Bu ise olabildiğince arzu ve ihtiyaçları azaltmak,
hatta kaldırmaktan ibarettir. Bu nedenle refah, nezaket, güzel sanatlar ve
bilim cezalanmaları gereken fazlalıklardır; zenginlik, asalet, onur
iğrenilecek şeylerdir. Din ve kanunlar politikanın icatlarıdır. Evlenme,
mülkiyet kaldırılması gereken fazlalıklardır. Zira doğa hükümetinde her şey
ortaklaşadır. Servet, kadınlar, çocuklar, hepside öyleliktir.
DIOGENE’DEN SÖZLER :
Gök aleminden söz eden bir adama:
- Gökten ne zaman geldin?
diye sorarak ancak görülebilen ve mevcut şeylerden söz edilebileceğini,
bunun dışında hiçbir hakikatten bahsedilemeyeceğini kanıtlamak ister.
Kendisinin vaktiyle kalpazanlıkla uğraştığını hatırlatanlara:
- Evet, bir zamanlar sizlere benzemem lazım gelmişti. Fakat şimdi, siz
benim olduğum hale asla gelemezsiniz.
diye cevap vermiştir.
Atina’da bir okula girdiği zaman, orada öğrencilerden başka birçok
heykellerde gördüğünde, öğretmene dönerek:
- Ooo, tanrıları da sayarsak epey öğrenciniz var.
der.
Fakirliğine dokundurmak isteyen birine:
- Zengin olunursa istenildiği zaman, fakirlikte ise güç yettiği zaman.
yanıtını verir.
Kendisini iyi döşenmiş bir eve götüren bir adam “bir daha yerlere
tükürmemesini” tembihlemeye kalkınca Diogene derhal adamın yüzüne
tükürmüş ve
- buradan daha kirli bir yer bulamadım
yanıtını vermiştir.
____________________
Dört Sey Geri Gelmez Atılan Ok, Söylenen Söz, Kacırılan Fırsat ve Gecen
Zaman ...