Sevgidir insanı doyuran, doğumdan ölüme dek... Bebek, annesinden akan
sevgiyi son damlasına kadar alır içine ki, yaşamı boyunca dağıtabilsin...
Hayatı süresince sevgiyi vermekle kalmaz; alır da.
Aldıkça güçlenir; insanlığın keyfine varır. Peki ya sevginin olmadığı veya
yetersiz olduğu durumlarda? Sevgisizlik bir ömür boyu mutsuzluk mu getirir?
Funda Çatar
Bazı anne-babalar, çocuklarını çetin hayat mücadelesinden yenik çıkmamaları
için sevgileriniaz göstererekveya hiç belli etmeyerek yetiştirirler. Her
şey katı, disiplinli prensipler dahilindedir onlarda. Hatta kimisi
eskilerin yaptığı gibi uykularında sevip okşarlar. Çünkü onların
düşüncesinde aşırı sevgi gösterisi çocuğu şımartır, dolayısıyla eğitimini
bozar. Peki, sevgiden yoksun bir çocukluk dönemi yaşayanlar, ömür boyunca
mutsuz olmaya mı mahkumdur? Bakın Uzman Pedagog Nurten Öncel bu konuda
neler söylüyor...
Anne-baba Kurbanı Mutsuz Çocuklar
Çocukluğunda duygusal huzuru bulamadığını söylüyor 31 yaşındaki 2 çocuk
annesi Fulya. Başarılı bir doktor olan Fulya Z. "Çocukluğumdaki duygu
boşluklarını şimdi doldurmaya ve çocuklarıma yansıtmamaya çalışıyorum.
Ancak daha güler yüzlü ve pozitif olmaya çalışmama rağmen zaman zaman
geçmişimin gölgesini görüyorum. Ne yazık ki mesleğim kadar başarılı değilim
bu konuda" diyerek yaşamındaki çelişkileri bu şekilde dile getiriyor.
Ağlayarak eteğine sarılan küçük kızını sertçe kendinden uzaklaştırdı Filiz.
"İşte bu hareketlerinden nefret edirorum kızımın" diye başladı. "Bana bu
kadar bağımlı olmasını istemiyorum." Anne-babasını 5 yaşındayken bir trafik
kazasında kaybeden Filiz Y. dayısının yanında tıpkı bir sığıntı gibi
büyümüştü. Çünkü ailenin 4 çocuğu daha vardı ve yengesi bu fazla boğazı
istemiyordu. Anne olduktan sonraki korkusu da bundandı. Ya ona da bir şey
olup kızı ortada kalırsa? Buna hazırlıyordu kızını sözde. Bağımsız katı
olmalıydı onun kızı, yaşamdan yara almamak için. Ancak bu sevgi yoksulluğu
zorlama noktasına gelmişti ve problem olmaya başlamıştı. Artık Filiz'in
psikolojik yardım alması gerekiyordu. 47 yaşındaki yönetici Kemal,
çocukluğundaki sevgisizlikle ilgili duygularını şöyle dile getiriyor:
"Annem öldükten sonra beni babam ve babaannem büyüttü. O günlerden
belleğimde kalanlar, babaannemin (babama da geçmiş olan) aşırı otoriter ve
uzak tutumu, yüksek beklentileridir. Onların sevgisiz bir ilgi göstermeleri
ve beni titiz bir şekilde eğitmeleri sonucunda iş yaşamımda katı, ancak
prensipli ve başarılı bir yönetici olduğuma inanıyorum."
Sevgisiz Baba İmajını Yenmek
Sevgisizlik, parçalanmış aile çocuklarının da yarasıdır zaman zaman.
Boşanan anne-baba, kendi didişmeleri arasında dünyası paramparça olmuş
çocuklarını unutuverir. Kendilerinin yaşamı altüst olmuştur çünkü. Fakat ya
çocuğun ki? Çocuk birşeyleri anlamaya çalıştığı o masum ve karmaşık duygu
dünyasında sürekli bir sevgi ve ilgi beklentisi içindedir. Acaba anne ve
babası ayrıldıktan sonra da onu aynı şekilde sevecek midir? Bu aşırı endişe
hali ortalık sakinleşene kadar devam eder. Ancak ayrılıkların sonrasında
üzülerek görülen tabloların arasında anne ya da babası tarafından hiç
aranmayan veya görüştürülmeyen çocuklar da var ne yazık ki. Yaşamı boyunca
babasını yanlızca iki kez gören başarılı işadamı Oğuz, resim yeteneğini bir
ressam olan babasından aldığını ve onunla 5 yaşında ayrıldıktan sonra ilk
kez 25 yaşında tanıştırıldığını ifade ediyor. Bugün iki çocuk sahibi olan
Oğuz, sublimasyon (yüceltme) adı verilen psikolojik savunma
mekanizmalarından birini kullanarak, beynindeki ilgisiz, sevgisiz baba
imajını yenmiş, olması gerektiği gibi bir baba olmuş çocuklarına.
Sevginin Sıcaklığı Olmadan...
Çocukların sevgisiz kaldığı durumlarda ortaya çıkması olası problemler,
Çocuk Esirgeme Kurumu gibi kimsesiz çocukların birebir yetişkin
yaklaşımından uzak yaşadıkları yerlerde daha somut bir şekilde
gözlemlenebiliyor. Anne baba sevgisinden uzak kalan 0-2 yaş arası
bebeklerde ve küçük çocuklarda sürekli ileri-geri sallanma ya da aynı
hareketiyapma gibi hareketler görülebiliyor. Daha büyük çocuklarda ise
saldırgan ya da içe dönük davranış tiplerine rastlanıyor. Kısacası çocuklar
yetişkinlerin sevgi teması olmadan mutlu olamıyorlar.
Yüzü Gölgeli, Az Gülen Çocuklar
Çocukluktaki sevgi eksikliği ya da yoksunluğu yetişkinlikte mutlaka bir
şekilde gösterir kendisini. Kişi eğer güçlü ve gerçekten içten gelen bir
sevgiyle doluysa, yaşadıkları ve yaşadığı sevgisiz ortam onu yetişkinlikte
olumsuz etkilemez. Yeterki sorunlarla baş etmeyi öğrenebilsin. Uzman
Pedagog Nurten Öncel, çocuklukta ve yetişkinlikte sevginin insanın
bakışlarına ışık, dudaklarına tebessüm olarak yansıdığını belirterek, "Yüzü
gölgeli, az gülen çocuklara baktığımızda, biz eğitimciler ve psikologlar
hemen anlarız, anne ya da babanın da az güldüğünü, yaşama karanlık
baktığını!" diyor.
Sevgi Söylenmez; Yaşanır
Sevgi yaşayarak, örnek olunarak öğretilir. Doğasında sevecenlik olan
bebeklerin bu özellikleri ise çocukluk dönemlerindeki olumsuz yaklaşımlarla
kolaylıkla yok edilebilir. 25 yaşındaki Sevgi, şunları aktarıyor
sevgisislik adına: "Yaşamımda sevgiyi sadece isim olarak taşıdım, bana
verilmeyen bir duyguyu yansıtmam mümkün değildi. Ancak eşimle tanıştıktan
sonra bende de bu duygunun varolduğunu anladım. Şimdi eşimi ve kızımı çok
seviyorum. Yaşamımdaki sevgisizliğin nedeni çok çocuklu bir ailenin sıradan
bir çocuğu olmamdı. Belki de bana verecek sevgilerinin kalmadığını
düşünüyordum çocuk aklımla, kimbilir!?,,
Sorun Aşılamıyorsa...
Çocukluğunda ve gevçliğinde sevgisiz ortamlarda yetişen kişilerde
görülebilecek psikopatolojik problemlerde yapılması gereken tek şey elbette
ki bir uzmana baş vurmak. Ancak bizim toplumumuzda henüz yeni yeni
yerleşmeye başlayan ve "Ben delimiyim ki psikiyatriste gideyim?''
düşüncesini yavaş yavaş yıkan uzman yardım isteği için, öncelikle kişinin
kendisinde bir problem olduğunu kabul etmesi kerekir. Etrafına katı ve uzak
davranan ya da sevgisini ifade etmekte güçlük çeken kişilerin yapması
gerekendir yardım istemek. Çünkü sevgiyi çocukken doya doya tadamamakla;
doğal olmayan, normal yaşama aykırı bir olay yaşamıştır. Ruhunun açlığını
ancak bunu kabul ederek doyurabilir.
Çocukta Kişilik Bozukluğu Gelişebilir
Sevginin ölçülü olduğu normal aile tiplerinde iniş çıkışlar olmayıp, herşey
yolunda gibi görünüyorsa da ara sıra yaşana problerin özünde çocukların
anne babalarının sevgilerinden şüphelendiği gerçeği yatar. Annesinden azar
işiten ya da babasından bir tokat yiyen çocuk onların artık kendisini
sevmediğini düşünür. Çocukluk dönemi boyunca aile yapısı ve eğitim biçimi
nasıl olursa olsun, saldırgan, aşırı sessiz ve içe dönük, uyum ve davranış
problemleri gösteren, geçimsiz, arkadaşlık kuramayan bir yapı sergiler. Bu
da zaman içinde kişilik bozukluğu ortaya çıkabilir.