|
Site kurucusu Cevaplar: 1061 kayıt olmuş: 11/9/2006 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 19/9/2008 Saat 21:32 |
|
|
Selam bugün sizle paylasacagim Türkiyde kadin olmak! bu konu
nerden icap eti der iseniz,Bugün sohbette Cem_ss ile bir yazilim oldu
ve forumda Paylasim yapalim istedim.Ben kendi düsüncemi en basta
yazim Kadin olmak sadace Türkiye diye sinirli deildir.
Kadin olmak her ülkede nasil paylasimlarimiza"da gÖrecegiz..
1.Gün be gün Kadının adı yok haline daha da cok
yaklastırılandır.
2.Türkiye'de kadınların isgücünde en yogun
oldukları sektÖr, tarımdır.
3.Tütün, tekstil, giyim, gıda, mesrubat, kimyasal maddelerin
ambalajlanması gibi hafif imalat sanayisi ve hizmet sanayisinin alt
bÖlümleridir.
4.Devamlı mücadele eden kadındır.
5.Tarih Öncesinde kul, ilk ckÖle, ortacağda serf, yeni
çagda kÖylü olmanın yakın çagdaki
karsılıgıdır.
6.Türkiyede Kadin olmak zor bir yolculuktur, yürek ister, zeka
ister, fedakarlık ister, eger .Bunlar yoksa her anlamda Kadinin Adi
yoktur...
Halbuki erkek olmak ne kadar kolay bu ülkede, kimler olmadı
ki...
Diger ülkelerin Kadinlarinda zaman icinde paylsacam Sizlerle...
simdi sizlerin yorumlarini bekliyorum tabi Cem_ss inde ____________________ Dört Sey Geri Gelmez Atılan Ok, Söylenen Söz, Kacırılan Fırsat ve Gecen
Zaman ...
|
|
Site kurucusu Cevaplar: 1061 kayıt olmuş: 11/9/2006 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 19/9/2008 Saat 21:41 |
|
|
Bu soruda bana sorulmustu aklima gelmis iken onuda Paylasim
sizlerle...
Kadin islamiyete yeri nerede
ĞÂÂslam Dini, kadına en büyük degeri vermis ve onun
namuslu, temiz, vakarlı, haysiyetli ve serefli bir tarzda
yasamasını saglamıştır. islam nazarında
kadın, sefkat,
Merhamet, hürmet duyulması ve nezaket gösterilmesi gereken
asil ve nezih bir varlıktır. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz,
kadınların narin, nazik ve kibar olduklarına isaretle,
onların hic kırılmaması ve incitilmemesi gerektigini
tavsiye etmislerdir.
____________________ Dört Sey Geri Gelmez Atılan Ok, Söylenen Söz, Kacırılan Fırsat ve Gecen
Zaman ...
|
|
Junior Member Cevaplar: 57 kayıt olmuş: 16/5/2008 Durum: Çevrimdışı
|
|
Yazılış Tarihi: 20/9/2008 Saat 08:35 |
|
|
islamiyetin kadına bakışı hakkında syleyecek
şeyim yok Ama ĞÂÂslamcıların kadına verdiği
değer ortada. Fazla söze gerek yok sanırım
Kadını ikinci sınıf bir yaratık gören
sözde müslümanlar
onu aşağılamak için hertürlü oyunu oynamaya
onları kullanmaya devam etmektedir ve bu artık
günümüzde yobazlık derecesine
ulaşmıştır.
hALBUKĞ kADIN kUTSALDIR Bektaşilere göre kadında
ALLAHIN isimlerinden Biri Olan RAHĞÂÂM bulunmaktadır ve
Kadın yaratıcıdır. Halbuki Günümüzde
ĞÂÂslamcılar Kadını değil erkeği ön
plana çıkartmışlardır. onlar içinde sadece
Erkeğine hizmet eden köle gibi görülmüş
Onları peçe türban gibi şeylere alet
etmişlerdir.iLERĞÂÂDE BU KONUDA
DĞÃ…â€œĞŞĞÅ“NCELERĞÂÂMĞ iLETMEK
ĞÂÂSTĞÂÂYORUM .
|
|
Site kurucusu Cevaplar: 1061 kayıt olmuş: 11/9/2006 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 21/9/2008 Saat 11:38 |
|
|
Alıntı: | islamiyetin kadına bakışı hakkında
syleyecek şeyim yok Ama ĞÂÂslamcıların kadına
verdiği değer ortada |
Slm umut bende islamda Kadinin yerinin asil ne oldugunu yazdim.Benim asil
merak etigim ĞÅ“llkellere göre degim oluyormu ? Bizim
ĞÅ“lkemizdemi ,Sadece Kadinin Adi yok? ____________________ Dört Sey Geri Gelmez Atılan Ok, Söylenen Söz, Kacırılan Fırsat ve Gecen
Zaman ...
|
|
Junior Member Cevaplar: 39 kayıt olmuş: 6/12/2006 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 21/9/2008 Saat 18:48 |
|
|
Tüm kadinlarimizin dil,din, irk farki gözetmeksizin erkeklerle
esit hak ve özgürlüklere sahip olmasi gerektigine olan
inancimi belirtmek istiyorum.Ve kadinlarimizin dünyanin neresinde
olursa olsun baski ve zülüm görmelerine karsi tüm
insanligin bu ayibi kinamalarini baski ve zülüm gören
kadinlarin mücadelelerine destek olmalarini yürekten istiyorum..
Bu konuyu özellikle açan sorgulanmasi gereken bir konu oldugu
için Sevgili Rojine 'kul,köle olan kadinin 'yurttas kadin' olma
yolunda neler yasamis,bu mücadele yurdumuzda nasil olmus.. bu nasil
basarilmis..Tüm yasananlarin ögrenilmesi gerektigi
düsüncesiyle önerdim.Ve günümüzde kazanilan
haklardan nasil vazgeçildigini hatirlatmak amaçli soruydu..
Umarim dogru bilgilenme saglariz..
Türkiye Cumhuriyeti, çok uluslu bir imparatorluk olan
Osmanlı Devleti'nin yıkıntıları arasından,
Türk milletinin Atatürk'ün önderliğinde
giriştiği mücadele ile hayat bulmuş millĞ® bir
devlettir.
Cumhuriyetin Türk toplumuna kazandırdıklarını
anlamak için öncelikle Türkiye Cumhuriyeti'nin dünya
görüşünü ifade eden Atatürkçü
düşünce sistemini, bir başka deyişle
Atatürkçülüğü açıklamakta fayda
bulunmaktadır. Atatürkçülük, Türk milletinin
aklın ve bilimin rehberliğinde ileri bir toplum olarak en
kısa sürede çağdaş uygarlık düzeyine
erişmesini, milletler ailesinin bağımsız, eşit ve
şerefli bir üyesi olarak demokratik ve lĞ¢ik kurallar
içinde mutlu bir yaşam sürmesini amaçlayan, ilkeleri
Türk toplumunun ihtiyaç ve isteklerinden doğmuş
çağdaş bir düşünce sistemidir.
Bu düşünce sisteminin kaynağı, ülke
gerçeklerinden, Türk milletinin ihtiyaç ve isteklerinden ve
nihayet Türk tarihinin yapraklarından
kaynaklanmıştır. Bu bakımdan kişisel bir
düşünce değil, millĞ® vicdandan kaynaklanan,
milletimizin ortak arzu ve eğilimlerinin simgesidir.1
Hayatta en hakiki yol göstericinin ilim olduğunu kabul eden
Atatürkçülük, akılcılığa, bilime
verdiği değer ve sürekli yenilenmeyi mümkün
kılan ĞÂÂnkılĞ¢pçılık ilkesi ile
bugün olduğu gibi yarın da geçerliğini
koruyacaktır. Bu konuya büyük önem veren Atatürk,
"Türk milletinin yürümekte olduğu ilerleme ve medeniyet
yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale müspet
ilimdir" direktifi ile izlenmesi gereken yolu göstermiştir.
Bu gün Türk milleti, hayat anlayışından, modern
görünüşüne kadar güzel olan ne varsa
Atatürk'e ve O'nun kurduğu Cumhuriyete borçludur. Oysa
Osmanlı Devleti'nden miras kalan hayat anlayışı,
kısaca "bir lokma, bir hırka" diye toplum arasında
yaygın olan ve insanları sadece öbür dünya
için çalışmaya sevk ederek miskinleştiren bir
anlayış idi. Ortaçağın dini taassubunu
çöküş döneminde yaşamaya başlayan
Osmanlı Devleti'nin bu döneminde bilim, sanat, devlet hayatı
ve toplum hayatına hep bu, akıl ve mantığı, bilimi
önemsemeyen düşünce hĞ¢kimdi.
ĞÖrneğin bilimi üçe
ayırmışlardı. ĞÖğrenilmesi gerekli
bilimler, öğrenilse de olur öğrenilmese de olur
bilimler ve günah olan bilimler. Onlara göre dinĞ®
bilimler öğrenilmeliydi. Ancak tıbbı öğrensen
de olur, öğrenmesen de olur diyorlardı.
Їünkü hastalığı da
sağlığı da tanrı verir, tanrı alır o
yüzden tıpla uğraşmak boşa
uğraşmaktır. Ancak astronomi ile uğraşırsan,
yıldızları gözlemlersen tanrının işine
karışmış olursun ki işte o zaman en
büyük günahı işlersin. Bu düşünce
şekli, Osmanlı Devleti'ni önce Avrupa'nın hasta
adamı durumuna getirdi. Sonra da yıkılmasına neden
oldu.
Atatürk, giriştiği silĞ¢hlı mücadele ile
Türk vatanını düşman işgalinden
kurtarmıştı, Ancak bununla yetinmedi, Yeni bir
mücadeleye girişti. Bu mücadelenin adı
çağdaş değerlere sahip bir devlet kurmaktı.
Kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile hür
düşünceli insanlar yetiştirildi. Toplum
yaşamının her alanında yenilikler yapıldı.
Yazılan yazıdan, giyilen başlığa, hukuktan,
kullanılan takvime, ölçü ve tartı birimlerinden,
tarih ve dil bilincine, toplum hayatının her alanında
Cumhuriyetle birlikte inkılĞ¢plar yapıldı. Bu
gün Türkiye'nin bulunduğu coğrafyada kendisi ile
birlikte çağdaşlık atılımlarına
başlayan komşularıyla kıyasladığında
Cumhuriyetin Türkiye'ye kazandırdıkları çok daha
iyi anlaşılmaktadır.
Bu kazanımları ve bunları koruyabilmek için ne
yapılması gerektiğini kısaca gözden
geçirelim.
ĞÖncelikle, Türkiye Cumhuriyeti'nin temelini oluşturan
Türk unsurunun kimliği, Osmanlı Devleti içinde
imparatorluk politikaları nedeniyle adeta unutturulmuştu.
Fransız ĞÂÂhtilĞ¢li'nin etkisi ve devleti bölmek
isteyen yabancı devletlerin teşvikiyle azınlık unsurlar
arasında millĞ® akımlar başlamıştı.
Buna karşılık devleti sahip olduğu
sınırlarıyla korumak amacıyla
gerçekleştirilen ve millĞ® duyguları geri
plĞ¢nda bırakan uygulamalar azınlıkların
hareketlerini engelleyemediği gibi en büyük etkisini
Türkler üzerinde göstermiştir. Türkler önce
Osmanlılık siyaseti gereği Türklükten çok
Osmanlılıklarını ön plĞ¢na
çıkarmışlardır. Devlet bünyesindeki
Hıristiyan unsurlar hemen hemen tamamıyla ayrıldıktan
sonra bu sefer Müslüman fakat Türk olmayan unsurları
elde tutabilmek için ĞÂÂslĞ¢m birliği
politikası uygulanmış, ümmet bilinci işlenmiş
ve yine millĞ® değerler geri plĞ¢na
atılmıştır.
Atatürk'ün önderliğinde başarıları
Kurtuluş Savaşı ve arkasından
gerçekleştirilen Türk Devrimi'nin iki temel
özelliğinden biri millĞ® olmak diğeri de
lĞ¢ik olmaktır. O, Türk insanının
millĞ® duygularını yeniden kazanabilmesi için
tarihinden diline kadar her alanda çalışmalar
yapmış ve yaptırmıştır. Kurduğu
Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu bu
çalışmalarının bir ürünüdür.
LĞ¢iklik yolunda yapılan atılımların
amaçlarından biri de millĞ® gelişmelere engel olan
dinĞ® taassubu kırmaktır. Atatürk her
yaptığı işte Türklüğü ön
plĞ¢na çıkararak ve Türklükle
övünülmesi gerektiğini vurgulayarak hem
insanımızın kendine güvenini yeniden
kazanmasını hem de millĞ® bir devlet olmanın
gereği olan millĞ® bilincin yerleşmesini sağlamaya
çalışmış ve bunda başarılı
olmuştur. MillĞ® birlik ve beraberlik duygusu bu şekilde
gerçekleşmiş ve Tüm dünyanın Türk
mucizesi olarak adlandırdığı büyük
başarılar kazanılmıştır.
Osmanlı Devleti'nden devralınan eğitim ise çok
başlı ve toplumun ihtiyaçlarına karşılık
vermekten uzak bir görünümdeydi. Bir yanda lĞ¢ik
eğitim veren, diğer yanda dinĞ® eğitim veren
kurumlar vardı. Bunların dışında denetimden uzak
yabancı okulları yer almaktaydı. Bu çok başlı
eğitim toplumda birbirine zıt ve düşman
görüşlü insanlar yetiştirmekteydiler. Bu sorun da
3 Mart 1924 tarihinde TBMM'de kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile
ortadan kaldırılmıştır. Bu kanunla bütün
Türk okulları MillĞ® Eğitim
Bakanlığı'na bağlı ve lĞ¢ik eğitim
veren kurumlar haline getirilmiştir. Daha sonra da yabancı ve
azınlık okullarının bu ilkelere aykırı
eğitim vermemeleri için buralar sıkı denetim
altına alınmıştır.
Osmanlı Devleti'nden saltanat ve hilĞ¢fet kurumları
devralınmış, bunlar uygun ortamlar elde edildikçe zaman
içinde ortadan kaldırılarak millĞ® hakimiyet ve
lĞ¢ik esaslara sahip kurumlar meydana getirilmiştir. Saltanat
ve hilĞ¢fet kamburundan kurtulan Türkiye Cumhuriyeti,
üyelerini Türk milletinin özgür iradesi ile
seçtiği TBMM tarafından kabul edilen lĞ¢ik
kanunlarla yönetilmektedir.
Osmanlı Devleti, ekonomik açıdan da iflas etmişti.
Osmanlı borçlarını tahsil etmek için kurulan
Duyun-u Umumiye ĞÂÂdaresi devletin gelirlerine el koymuştu. Yok
denebilecek kadar az olan sanayinin de çoğunluğu
yabancılara aitti. ĞÅ“lkedeki demiryolları ise
yabancılarca işletildiği gibi, bir de bu yolların
güzergahlarında imtiyazlar elde etmişlerdi.
KapitülĞ¢syonlar nedeniyle, Osmanlı Devleti kendi
ülkesinde ekonomik kararlarını bağımsız
olarak alamıyor, gümrük vergilerini kendi
uygulayamıyor, kendi vatandaşlarına
uyguladığı kanunlarını başkalarına
uygulayamıyordu.
Atatürk bağımsızlığı bir bütün
olarak yorumlayan ve iktisadĞ® açıdan
dışarıya bağımlı olan ülkelerin tam
bağımsız olmayacaklarını anlayan bir liderdi. Bu
yüzden iktisadĞ® bağımsızlığı
kazanmak için Lozan'da çok çetin bir savaş
verilmiştir. Bu savaşı kazanan Türkiye, Lozan
Antlaşması'yla her türlü kapitülĞ¢syonu
kaldırmayı başarmış, tam
bağımsızlığını
kazanmıştır. Osmanlı borçlarının
önemli bir kısmını ödemek zorunda kalmasına
rağmen, ekonomik gelişmesini sağlamıştır.
Atatürk döneminde uygulanan tasarrufa ağırlık
veren malĞ® politikalarla yeni borç alınmamasına
dikkat gösterilmiştir. Yabancıların elindeki fabrika ve
demiryolları tek tek alınarak
millĞ®leştirilmiştir. Halkın elinde yeterli sermaye
gücü olmadığından devlet ekonomiye de aktif olarak
katılmıştır. O dönem için gerekli olan
devletçilik uygulamaları ile önemli sanayi ve ticaret
kurumları oluşturulmuştur.
Hukuk alanında ise şer'Ğ® hükümlerin
uygulandığı Osmanlı Devletinden Türkiye
Cumhuriyeti'ne geçildiğinde, Cumhuriyet anayasası ve
kanunları lĞ¢ik esaslara uygun olarak yeniden
düzenlenmiştir.
LĞ¢iklik Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerinden biridir.
LĞ¢ikliğin Türk toplumunda yerleşmesi için
Atatürk döneminde önemli mücadeleler verilmiştir.
Türkiye'nin çağdaş uygarlık içinde yerini
daha kuvvetli bir şekilde alabilmesi için bu konuda hiçbir
taviz verilmemesi gerekmektedir. Їünkü
lĞ¢iklik din ile değil, dinĞ® kendi
çıkarlarına alet edenlerle mücadele etmektedir.
DinĞ® kendi çıkarlarına alet edenler ise, bu
çıkarlarını ancak aydınlanmamış
dimağlarla sağlayabilirler. Bu nedenle eğitimde aydın
düşünceli insanlar yetiştirmeye özen
gösterilmeli, lĞ¢ikliğe sahip
çıkılmalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Türk
ĞÂÂnkılĞ¢bı'nın asıl hedefi olan
Türk milletini çağdaş medeniyet seviyesine ve hatta
onun üstüne çıkarmak için yapılan
çalışmalar, yukarıda da belirtildiği gibi, toplum
hayatının her alanında gerçekleşmiştir.
Sonuçta Türkiye Cumhuriyeti bugün, bulunduğu
bölgenin en çağdaş, en güçlü ülkesi
olmuş dünyada da sayılı ülkeler arasına
girmiştir.
Yukarıda bahsettiğimiz kazanımlar kadın erkek herkese
sağlanmıştır. Ancak Cumhuriyet ile kadınların
kazanımları çok daha büyüktür. Osmanlı
Devleti'nde kadınlara ikinci sınıf vatandaş muamelesi
yapılmakta, eğitim ve iş hayatı da dĞ¢hil olmak
üzere sosyal hayattan soyutlanmaktaydılar. Erkeklere tanınan
çok kadınla evlenebilme hakkı kadınları Aile
hayatında bile etkisiz bir duruma getirmişti. Cumhuriyet
döneminde kadına erkek ile aynı hakları tanıyacak
olan düzenlemeler büyük bir hızla
gerçekleştirilmiştir. Eğitimde, iş hayatında,
siyasette kadın erkek fırsat eşitliği
sağlanmıştır. 1926 MedenĞ® Kanunuyla aile ve
toplum hayatında kadınlara çoğu batılı
ülkeden daha önce ve geniş haklar
tanınmıştır.
Türkiye'de kadın haklan, teokratik bir yapıya sahip olan
Osmanlı Devleti'nden, kadın-erkek eşitliğinin kabul
edildiği modern Türkiye Cumhuriyetine geçiş
sürecinde bir dizi inkılĞ¢p ile
sağlanabilmiştir. Bu konudaki gelişmeleri kısaca
şöyle ele alabiliriz.
Batılı toplumlarda, kadın hakları ve
kadınların erkeklerle eşitliği konusunda asırlar
süren yoğun mücadeleler verilmiştir. Osmanlı
Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti'nde de bazı kadın
derneklerinin çalışmaları olmuşsa da bunlar
yetersiz ve toplumsal destekten yoksun çalışmalar olarak
kalmışlardır.2 Ancak, birçok batı ülkesinden
önce Atatürk tarafından Türk kadınlarına bu
haklar verilmiş ve hatta adeta sunulmuştur. Türk
kadınları, Mustafa Kemal Atatürk gibi bir lidere sahip
oldukları için, kendilerini oldukça şanslı
saymalıdırlar.
Kurtuluş Savaşı'nın silĞ¢hlı mücadele
günlerinde erkeği ile birlikte her türlü zorluklarla
baş ederek düşmanın yurttan kovulmasında
büyük rol oynayan Türk kadınının toplumsal
konumunu çok iyi değerlendiren Mustafa Kemal, onların
geleceğe umutla bakmasını sağlamıştır.
O'nun kadınlar konusunda 1923'te söylediği şu
sözü bu konuda yapacaklarının işareti
olmuştur.3
"... Bir toplum, cinsinden yalnız birinin asrĞ® gerekleri elde
etmesiyle yetinirse o toplum yarıdan fazla zaaf içinde
kalır. Bir millet gelişmek etmek isterse bilhassa bu noktayı
esas olarak kabul etmek mecburiyetindedir... Binaenaleyh bizim toplumumuz
için ilim ve fen lĞ¢zım ise bunları aynı
derecede hem erkek hem de kadınlarımızın elde etmeleri
lĞ¢zımdır..."
Bu şekilde düşünen Mustafa Kemal'in kurduğu
Cumhuriyet'te kadınlar, önce 3 Mart 1924 tarihli
TevhĞ®d-i TedrisĞ¢t Kanunu ile eğitimde erkeklerle
eşitliği kazanmışlardır. 1926 yılında
kabul edilerek Türk kadınlarını "şeriat"
zincirinden kurtaran MedenĞ® Kanun ile, erkeğin çok
eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin
düzenlemeler kaldırıldı, kadınlara boşanma
hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf
hakkı tanındı. Aile ve toplum hayatında kadın
erkek eşitliğinin temelleri atıldı. Mecelle adı
verilen ve dinĞ® temellere dayanan kanunun yerine geçen
Türk MedenĞ® Kanunu ile Türk kadını
güçlenmeye, kişiliğini bulmaya başlamış
ve erkeğinin yanında sosyal faaliyetlere katılmaya
başlamıştır.
Bundan sonra kadın ve kadın haklarıyla ilgili
gelişmeler şöyle sıralanabilir.4
1927'de ilk defa bir bayan avukat Bediye Hanım ĞÂÂstanbul
Barosu'na kayıt olmuştur.
1928'de ĞÂÂstanbul Fen Fakültesi'nden mezun olan 5 bayan
kimyacı Türkiye için bu dalda ilk örneklerdir. Yine bu
yıl ilk kez bir kız öğrenci Yüksek
Mühendislik Okulu'na girmiştir.
1928'de çıkarılan "Türk kadın doktorların on
sene müddetle hizmet-i mecburiyeden muafiyetleri hakkında kanun"5
ile mecburĞ® hizmetten çekindikleri için doktor olmak
istemeyen kadınların tıp mesleğine ilgi
göstermeleri sağlanmıştır. Nitekim 1930'dan
itibaren kadın doktorlar görev yapmaya
başlamışlardır.
1928'de amacı annelerin sağlık ve sosyal
ihtiyaçlarını gidermek ve çalışan anneler
için kreşler açmak olan Himaye-i EtfĞ¢l Kadın
Cemiyeti kurulmuştur.
1933'te Kız çocuklarına meslekĞ® eğitim vermek
amacıyla Kız Teknik ĞÖğretim
Müdürlüğü oluşturulmuştur.
1936'da Kadınların çalışma hayatına
düzenleme getiren ĞÃ‚Âş Kanunu
yürürlüğe girmiştir.
Türk kadınlarının siyasĞ® hayata
atılmaları konusunda da ilk adım III. TBMM döneminde
atılmış, 3.4.1930 tarihli 1580 sayılı Belediye
Kanunu'yla kadınlara Belediye meclislerine üye seçme ve
seçilme hakkı tanınmıştır.6 Bunu daha sonraki
dönemde 1934 yılında yapılan anayasa
değişikliği ile milletvekili seçme ve seçilme
hakkının tanıması izleyecektir.
Kadınlar seçme ve seçilme haklarını modern
batı toplumları olan Fransa'da 1946'da, ĞÂÂsviçre'de
ise 1971'de elde edebilmişken Türkiye'de 1934'ten itibaren bu
hakkı kullanmaya başlamışlardır. Ancak bu
hakkı yeterince kullandıkları söylenemez.
Їünkü bu hakkı elde ettikleri 1935
seçimlerinde milletvekili olan 18 kadın üye meclisin
%4.8'ini meydana getirirken bu orana bir daha
ulaşılamamıştır.7 Bu durum Türk
kadınının elde ettiği hakları kullanmaktaki
isteksizliğini göstermektedir.
Toplum hayatında kadınlara sağlanan eşitlik, çok
geçmeden kendini hissettirmeye başlayacaktır. Kadınlar
her türlü meslek dallarına ilgi göstererek
başarılı hizmetler yapmaya
başlamışlardır. Daha önce hiçbir Türk
kadınının görev almadığı alanlardan biri
olan Avukatlık mesleğinde ilk Türk kadın avukatı
olma unvanına sahip olan Beyhan Hanım ilk duruşmasına
28 Kasım 1928'de ĞÂÂstanbul 1.Ticaret Mahkemesinde
katılmıştır.8
Kadınlara bu hakları veren Atatürk'ün ve Cumhuriyetin
onlardan beklentileri de vardır. Bu beklentileri Atatürk
çeşitli vesilelerle şöyle dile getirmiştir.
31 Temmuz 1932' de Türkiye güzeli Keriman Halis' in,
Belçika' da yapılan yarışmada dünya güzeli
seçilmesi üzerine Atatürk O'na "Ece" unvanını
verir ve Türk kadınına şöyle seslenir:
" Türk ırkının dünyanın en güzel
ırkı olduğunu tarihten bildiğim için, Türk
kızlarından birisinin dünya güzeli seçilmiş
olmasını çok tabiĞ® buldum. Fakat Türk
gençlerine bu münasebetle şunu hatırlatmayı da
lüzumlu görürüm: ĞÖvünç
duyduğumuz tabiĞ® güzelliğinizi fenni tarzda
muhafaza etmesini biliniz ve bu yolda uyanık olunuz .. .Bununla
beraber, asıl uğraşmaya mecbur olduğumuz şey,
analarınızın ve atalarınızın oldukları
gibi, yüksek kültürde ve yüksek faziletle dünya
birinciliğini elde tutmaktır."
Dünyada milletler arası ilk kadın kongresi 18 Nisan 1935' de
Atatürk'ün himayesinde ĞÂÂstanbul'da toplanmış
ve bu kongreye dünyanın dört bir yanından gelen
kadınlar katılmıştır. Atatürk "Milletler
arası ĞÂÂlk Kadın Kongresi" delegelerine şöyle
seslenir:
"Türk kadınının dünya
kadınlığına elini vererek, dünyanın
barış ve güveni için
çalışacağına emin olabilirsiniz."
Atatürk, Türk kadınlarının hiçbir alanda
erkeklerden ve Avrupalı kadınlardan geri kalmayacakları
yolundaki inancını da şu sözleriyle
belirtmiştir:
"Kadınlarımız için asıl mücadele alanı,
asıl zafer kazanılması gereken alan biçim ve
kılıkta başarıdan çok, ışıkla,
bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip,
donanmaktır. Ben muhterem hanımlarımızın Avrupa
kadınlarının aşağısında kalmayacak,
aksine pek çok yönden onların üstüne
çıkacak şekilde ışıkla, bilgi ve
kültürle donanacaklarından asla şüphe etmeyen ve
buna kesinlikle emin olanlardanım."
Türk toplumunun gelişip yükselmesinde aile
yapısının önemine inanan Atatürk, şöyle
demektedir:
"Bu millet esas terbiyesini aileden almaktadır. Türk milleti
öyle analara sahiptir ki her bir devrin büyük
adamlarını bu analar yetiştirmiştir. Türk
kadını daha büyük nesiller yetiştirmeye
kabiliyetlidir."
Türk kadını, yüzyıllardır özlemini
çektiği haklarına sahip olmada; en azimli, inançlı
ve güçlü desteği Atatürk' ten almış ve
çağdaş ülke kadınlarının önüne
geçmiştir. Yapılan inkılĞ¢plarla Türk
toplumunda kadın erkek eşitliği yolunda önemli
adımlar atılmıştır. Türkiye'nin
çağdaşlaşmasında ve kalkınmasında
kadın erkek her ferdin katılımı
sağlanmıştır. Ancak Cumhuriyet'in kuruluşundan
itibaren süratle sağlanan bu hakları Türk
kadınlarının tam anlamıyla kullandıkları
söylenemez. Kullanılmayan bir hakkın kağıt
üzerindeki varlığı ise hiçbir önem
taşımamaktadır.
Türk kadını, Atatürk'ün kendilerine olan
güvenine lĞ¢yık olabilmek için haklarını
sonuna kadar kullanmalı ve Atatürk'ün emaneti olan
Türkiye Cumhuriyetini O'nun istediği gibi ilelebet yaşatmak
ve geleceğe güvenle bakabilmek için, erkeklerle el ele
çalışarak O'nun gösterdiği
ışıklı yolda ödün vermeden
yürümelidir.
devam edecek....(bilgi Atatürk Arastirma Merkezi)
|
|
Junior Member Cevaplar: 39 kayıt olmuş: 6/12/2006 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 21/9/2008 Saat 19:07 |
|
|
HER ĞÅ“LKENĞÂÂN KADĞÂÂNA KARSĞÂÂ
ĞŞĞÂÂDDET TĞÅ“RĞÅ“ FARKLI
Bangladeş’in asidi
Asit, tabancadan ya da bıçaktan ucuz. Bulması kolay,
üstelik uzaktan fırlatılabiliyor.
Bıraktığı iz de kalıcı. Böylelikle
aynaya her baktığında, yaptığı hatayı
hatırlayacak. "Hata", örneğin evlenme teklifini
reddetmektir, cinsel ilişkiyi istememektir. Burası
Bangladeş. Kadınların yüzüne asit
fırlatmanın önüne geçebilmek için,
2002’de özel bir yasa çıkartmışlar. Her
türlü asit ve yakıcı maddenin alım
satımını denetim altına almaya
çalışmışlar. Asit fırlatanlara ağır
cezalar koymuşlar. Faydası yok. Erkekler, kadınların
yüzüne asit fırlatıyor. Dünya Kadınlar
Günü’nde, binlerce erkek ve kadın, omuz omuza asit
şiddetine son vermek için yürüdü.
Hindistan’ın ateşi
Erkek evlenmeden önce, kızın babasıyla uzun bir
pazarlığa oturuyor. Hayır, bizdeki gibi ödeyeceği
başlık parası için değil, alacağı
drahoma için. Evlendikten sonra, aldığı parayı az
buluyor, daha fazlasını istemeye başlıyor.
ĞÖdenmezse, anası, babası, kardeşleri ile birlikte
gelini önce dövüyor, sonra yakıyor. Her gün bu
şekilde yakılanların sayısı resmi istatistiklere
göre 5 kadın. Bir o kadarı, kayıtlara "Mutfakta
elbisesi tutuştu, kaza oldu, yandı" diye geçiyor.
Burası Hindistan.
Asyalılar erkek ister
Asya ülkeleri başta, dünyanın pek çok yerinde
erkek çocukların tercih edilmesi, kadınları çok
etkiliyor. Bunun sonucunda, özellikle Hindistan ve
Їin’de, daha ana karnındayken kız
çocuklarının öldürülmesi yaygın. Genel
olarak, doğan kızlar, beslenme, sağlık, eğitim
gibi temel ihtiyaçlardan yoksun bırakılıyorlar.
Hindistan’da doğum öncesi cinsiyet tespiti yapan
laboratuvarlara her yerde rastlanıyor. "ĞŞimdi 38 dolar
ödemek, daha sonra evlendirmek için 3 bin 800 dolar
ödemekten iyidir" şeklinde kampanya yapan bu kliniklerin
kapısında, kadınlar toplanıp protesto eylemleri yapsa
da, her gün yeni bir klinik açılıyor. Bombay’daki
büyük hastanelerin birinde yapılan bir
araştırmada, düşük nedeniyle başvuran
hamilelerin yüzde 95.5’inin kız bebek
taşıması, bu durumun somut bir kanıtı.
Kadınların sünneti
Sayıları tam olarak bilinmiyor. Ancak sünnet olmuş
kadınların sayısı 100 milyonu aşıyor. Her
yıl buna, annelerin tüm karşı koymalarına
rağmen, 2 milyon kız bebek ekleniyor. Bazıları uygulama
sırasında kaptığı mikroptan ölüyor.
Kalanı ömür boyu bu travmayla yaşıyor. Burası
Afrika, burası Asya, hatta Avrupa ya da Amerika. Gelenekler,
göç edilen uygar ülkelerde, yasak olsa bile, insanların
yakasını bırakmıyor. Kanada, kız
çocuklarını sünnet ettirmemek için
ülkelerinden kaçan annelere sığınma hakkı
veriyor.
DĞÅ“NYADAN SAYILAR
Avrupa Konseyi ve Dünya Bankası raporları, 16-44 yaş
arası kadınların başlıca sakatlanma ve
ölüm nedeninin şiddet olduğunu öne
sürüyor.
Hindistan’da her gün 14, ABD’de 3 kadın, eşi ya
da erkek arkadaşı tarafından
öldürülüyor.
Dünya Sağlık ĞÖrgütü;
ĞÂÂngiltere, Avustralya, Kanada, ĞÂÂsrail, Güney Afrika
ve ABD’de öldürülen kadınların katillerinin
yarısının, birlikte yaşadıkları erkekler
olduğunu açıklıyor.
ĞÂÂsveç’te her 10 kadından 7’si,
Botswana’da 6’sı şiddete uğruyor.
Yeryüzünde her 3 kadından 1’i,
tanıdığı bir erkek tarafından
dövüldüğünü, cinsel ilişkiye
zorlandığını ya da bir başka biçimde
istismara uğradığını bildiriyor.
Hollanda’da her yıl 200 bin kadın, eşinin şiddeti
ile karşılaşıyor.
Moldova’da 16-19 yaşları arasındaki her 3 genç
kızdan 1’i, cinsel şiddet mağduru.
Dominik Cumhuriyeti’nde, şiddet uygulayanların
yarısı, eşler ya da eski eşler.
Gürcistan’da her 2 aileden 1’inde şiddet
yaşanıyor.
Ortadoğu ve Körfez ülkelerinde, çoğu Asyalı
1.2 milyon kadın evlerde hizmetçi olarak
çalışıyor. Kuveyt’te kaçmasınlar diye
pasaport ve kimlikleri ellerinden alınan kadınlar, dayak yemekten
ve cinsel tacizden şikayetçiler.
Kadinlarimizin bu dünyadaki yeri açisindan kisa bir
degerlendirme..Umarim güzel günler görecektir kadinlarimiz
tüm dünyada.. :t: :t: :t:
|
|
Site kurucusu Cevaplar: 1061 kayıt olmuş: 11/9/2006 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 21/9/2008 Saat 21:20 |
|
|
Bilgilendirme icin öneclike tsk sunarim Cem
kisaca bende yorum söyle yapim.Demek"ki kadin bir bizim Vatanimizda
degilmis sidet görmesi.
Olanlar yasananlar zaten zincirleme gelisiyor, Siddet gören
kadın çocuguna bunu göstermek istemesede bir sekilde
yansitiyor.
Yalnızca fiziksel siddet degil, yasadıkları "psikolojik
şiddet" o kadar büyük ki, korkuları fiziksel
acılarını bastırıoyor, kendilerine güvenleri
söz konusu bile degil...
Alıntı: | Kadinlarimizin bu dünyadaki yeri açisindan kisa bir
degerlendirme..Umarim güzel günler görecektir kadinlarimiz
tüm dünyada |
Tüm yuregime bu dilege ve umuta katiliyorum... ____________________ Dört Sey Geri Gelmez Atılan Ok, Söylenen Söz, Kacırılan Fırsat ve Gecen
Zaman ...
|
|
deleted Cevaplar: 337 kayıt olmuş: 9/10/2007 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 21/9/2008 Saat 21:37 |
|
|
Kadına karşı şiddet
Türkiye'de aile içi şiddet oranı gelişmiş
devletlere oranla oldukça yüksek. Dünyada her 3
kadından 1'i şiddete maruz kalıyor. Türkiye'de bu oran
çok daha yüksek. Varoşlarda kadınların %97'si aile
içi şiddete maruz kalıyor
Kadın iş gücü
Türkiye'de kadınların iş gücüne
katılım oranları son derece düşük. Erkeklerin
hemen hemen yüzde % 70'i, kadınların ise sadece dörtte
biri çalışıyor. Їalışan erkek
sayısı yaklaşık 17 milyon iken çalışan
kadın sayısı 6 milyon civarında, yani erkeklerin
üçte biri oranında.
Kadınlardaki işsizlik oranı yüzde 9.4 iken, erkeklerde
işsizlik oranının yüzde 10.7 olması kadın
işsizliğinin daha düşük olduğu
kanısı yaratıyor. Ancak bunun nedeni, kadınların
işgücüne daha az katılması.
Türkiye'de tarım dışı kadın
çalışanların oranı hızla artıyor. 1997
yılında yüzde 17.7 olan bu oran 2003 yılına
gelindiğinde yüzde 20.6'ya çıktı.
Tüm bunlara rağmen, kadın ve erkek
çalışanların ücret dengesizliği devam
ediyor.
Siyaset
Kadınlar siyasi hayatta da var olma mücadelesine ilk kez 1923
yılında başladı. Kadınlar ilk kadın partisi
'Kadınlar Halk Fırkası'nı, Nezihe Muhittin'in
başkanlığında 1923 yılında kurmak istedi.
Ancak partinin kuruluşuna, kadınlara oy hakkı tanımayan
1909 tarihli Seçim Kanunu gereğince valilikçe izin
verilmediği için parti girişimi dernekleşme ile
sonuçlandı.
'29 Ekim 1923'te Cumhuriyet'in ilanıyla birlikte kadınların
kamusal alana girmesini sağlayan yasal ve yapısal reformlar
hızlandı. Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun 3 mart 1924'te
çıkarılmasıyla tüm eğitim kurumları
Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanırken,
kızlar da erkeklerle eşit haklarla eğitim görmeye
başladı.
Kadınlara siyasetin kapısını aralayan Belediye
Yasası, 1930 yılında çıkarıldı.
Böylece artık kadınlar belediye seçimlerinde seçme
ve seçilme hakkı kazandı.
8 şubat 1935'te TBMM Beşinci Dönem seçimleri sonucunda
17 kadın milletvekili, ilk kez Meclis'e girdi. 1936'da
yürürlüğe giren ĞÃ‚Âş Kanunu ile
kadınların çalışma hayatına düzenleme
getirildi.
Kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyaç meclisine
seçilme hakları ise 1933 yılında Köy Kanunu'nda
değişiklik yapılarak verildi. Kadınlara siyasetin
kapısı 1934'te yapılan Anayasa değişikliği
ile seçme ve seçilme hakkı tanınmasıyla tam olarak
açıldı ve ilk kadın milletvekilleri TBMM'de yerlerini
aldı.
1950 yılında ilk kadın belediye başkanı
Müfide ĞÂÂlhan Mersin'den seçildi.
ĞÂÂlk kadın bakan Türkan Akyol, 1971 yılında
göreve atandı. Yasal değişiklikle, 10 haftaya kadar
olan gebeliklerin kürtajla sona erdirilmesi ve gönüllü
cerrahi sterilizasyon yöntemlerine izin verilirken, kürtaj
için evli kadınlara kocadan izin alma koşulu getirildi.
1989 yılında kadınlara da kaymakamlık yolu
açıldı. ĞÂÂçişleri
Bakanlığı, kaymakamlık sınavlarına
kadınların da alınacağını
açıkladı. Kadının
çalışmasını kocanın iznine bağlayan
Medeni Kanun'un 159'uncu maddesi, Anayasa Mahkemesi'nce 1990 tarihinde
iptal edildi.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kadın vali Lale Aytaman, 1991
yılında Muğla'ya atandı. 1993'te ĞÂÂstanbul
ĞÅ“niversitesi'nde ilk Kadın Araştırmaları Ana
Bilim Dalı açıldı ve yüksek lisans programı
vermeye başladı. Aynı yıl Kadın
Dayanışma Vakfı, Altındağ Belediyesinin
desteğiyle kadın danışma merkezi ve kadın
sığınma evini açtı.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Başbakan koltuğuna ilk kez bir
kadın oturdu. Türkiye'nin ilk kadın başbakanı
Tansu Їiller, 25 haziran 1993 tarihinde hükümeti
kurdu.
Nüfusun yarısını oluşturan kadınların
Meclis'teki temsil oranı ise yok denecek kadar az seviyede bulunuyor.
Kadın milletvekili sayısı erkek milletvekillerinin sadece
yüzde 4.2'sinde kalıyor.
Ağır işler
1936'da kadınların yeraltında ağır ve tehlikeli
işlerde çalıştırılması, ILO
sözleşmesi ile yasaklandı.
Їokeşliliğin kaldırılması ve
boşanma hakkı [değiştir]Erkeğin
çokeşliliği ve tek taraflı boşanmasına
ilişkin düzenlemelerin kaldırıldığı,
kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı vemalları
üzerinde tasarruf hakkı tanıyan Türk Medeni Kanunu, 17
şubat 1926'da kabul edildi.
Doğum izni ve yardımı
Kadınların en önemli sorunlarından olan doğum
izni, ilk kez 1930 yılında düzenlendi. Kız
çocuklarına mesleki eğitim vermek amacıyla Kız
Teknik ĞÖğretim Müdürlüğü 1933
yılında kuruldu.
Kadınlara doğum yardımı ilk kez 1945 yılında
4772 sayılı yasa ile düzenlendi. Yaşlılık
sigortasının kadın ve erkekler için eşit esaslara
göre düzenlenmesi ise 1949 yılında
çıkarılan yasa ile gerçekleşti.
Sağlık Bakanlığı bünyesinde ana çocuk
sağlığı hizmetleri verilmesine 1952 yılında
başlanırken, gebeliği önleyici araçların
satış ve dağıtımının serbest
bırakılmasını ve tıbbi zorunluluk halinde
kürtaj hakkı tanınmasını düzenleyen
'Nüfus Planlaması Hakkında Kanun' 1965 yılında
çıkarıldı.
Eşit değerde iş için kadın ve erkek
işçiler arasında ücret eşitliğini
sağlayan ILO sözleşmesi 1966 yılında
onaylandı.
Ayrımcılıkla mücadele
Türkiye, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı
Her Türlü Ayrımcılığın
ĞÖnlenmesi Sözleşmesi'ni 1985 yılında
imzaladı. Sözleşme bir yıl sonra
yürürlüğe girdi. 1985 yılında 'Beşinci
Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda kadın konusu,
ilk kez bir sektör olarak yer aldı ve bu konuda politikalar
belirlendi.
ĞÂÂlk 'Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama
Merkezi', 1989 yılında ĞÂÂstanbul
ĞÅ“niversitesi'nde kuruldu. Bugün üniversiteler
bünyesinde kurulan bu merkezlerin sayısı 13'e
ulaştı.
Tecavüzle mücadele
Tecavüz mağdurunun hayat kadını olması halinde
cezanın indirilmesini öngören Türk Ceza Kanunu'nun
438'inci maddesi, TBMM tarafından 1990 yılında
yürürlükten kaldırıldı.
Yerel yönetimler özellikle şiddete uğrayan
kadınlara yönelik hizmet vermeye başlarken, Türkiye'de
ilk kadın sığınma evi, Bakırköy Belediyesi
tarafından 1990 yılında açıldı.
Yaşam beklentisi
2005 yılı için kadınların yaşam beklentisi
71.3 yıl olarak hesaplanırken, 2030 yılında ortalama
yaşam beklentisinin 76 yıla çıkacağı
öngörülüyor. Bu tarihte Türkiye'deki kadın
sayısının erkek sayısının önüne
geçmesi bekleniyor.
2030 yılında Türkiye'deki kadın
sayısının 46 milyon 854 bin, erkek sayısının
da 46 milyon 841 bin olacağı tahmin ediliyor
Kadının kendi soyadını kullanabilmesi
Kadının evlendikten sonra kocasının soyadını
almakla birlikte, kendi soyadını da kullanabilmesi, 1997
yılında Medeni Kanun'da yapılan değişiklikle
sağlandı.
Zorunlu temel eğitimi beş yıldan sekiz yıla
çıkaran kanun, 1997 yılında
yürürlüğe girdi. Aile içi şiddete
uğrayan kişilerin korunması için gerekli tedbirlerin
alınmasını düzenleyen 'Ailenin Korunmasına Dair
Kanun', 1998'de yürürlüğe girdi.
Eğitim
Türkiye'de 1975-2000 döneminde üniversite mezunu kadın
sayısı 56 binlerden 910 bine kadar yükselirken, okuma yazma
bilmeyen kadın sayısı, hala yüksek seviyede
bulunuyor.
2000 yılı itibariyle Türkiye'de 25 yaşın
üzerinde okuma yazma bilmeyen kadın sayısı 4 milyon 625
bini buluyor. Bu rakam erkeklerde 1 milyon 176 bin kişide
kalıyor.
Buna karşılık, 1975-2000 döneminde kadınların
eğitimde büyük mesafe kaydettikleri de
görülüyor. Nitekim dönem başında:
1 milyon 920 bin seviyesinde olan ilkokul mezunu kadınların
sayısı 7 milyon 644 bine,
167 bin olan ortaokul mezunu sayısı 896 bine,
199 bin olan lise mezunu sayısı da 1 milyon 539 bine
çıktı.
ĞÅ“niversite mezunu kadın sayısı da 56 binlerden 910
bine kadar yükseldi.
Türkiye'de kadın haklarının gelişimine
genel bakış
ĞÂÂlk dönemde daha çok kadınların eğitim
hakkı ile ilgili olarak yapılan düzenlemeler, Avrupa'da
yaklaşık aynı yıllarda gerçekleştirilen
reformları çok kısa bir zaman aralığıyla
izler. ĞÖrneğin (meslek ve elişi okulları
dışında) kızlar için ilk devlet liseleri Prusya'da
1872'de, Fransa'da 1880'de açılmışken Osmanlı
Devletinin ilk kız idadisi (lisesi) de 1880'de
açılmıştır. Viyana üniversitesi ilk kız
öğrencisini 1897'de, Sorbonne 1899'da, Alman üniversiteleri
1895 ile 1905 arasında kabul etmiş iken, ĞÂÂstanbul
Darülfünun'unda karma öğretim 1914-1921
yılları arasında gerçekleşmiştir.
Kadınların özel hukuktaki konumuna ilişkin reformlar
Türkiye'de II. Meşrutiyet döneminde gündeme
gelmiş, çok eşlilik ilk kez 1917'de çıkarılan
bir yasayla Avrupa normları doğrultusunda
düzenlenmiştir. ĞÖzel hukukta kadın-erkek
eşitliği (bazı istisnalarla) 1926 tarihli Medeni Kanun'la
gerçekleşmiştir.
Kadınların siyasi ve mesleki yaşamda hak iddia etmelerinin
örneklerine 1908-1914 yıllarından itibaren rastlanırsa
da, bu alanda önemli gelişmeler ancak Cumhuriyet döneminde
gerçekleşme fırsatını bulmuştur.
Kadınlara oy hakkı veren ilk ülke olan Finlandiya'dan (1906)
sonra, 1917'de Rusya, 1918'de ĞÂÂngiltere ve Kanada, 1919'da Almanya
ve Avusturya, 1920'de ABD ve Macaristan, kadınlara oy hakkı
tanımıştır. Türkiye'de ise kadınlar,
gerçek siyasi seçimlerin henüz
yapılmadığı bir dönemde, 1930 ve 1935'te bu hakka
kavuşmuştur
Alinti
|
|
Member Cevaplar: 121 kayıt olmuş: 22/5/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 22/9/2008 Saat 13:56 |
|
|
Kadin olmak cok Zor cok En agir meslekler icinde dir Kadin.
|
|
Site kurucusu Cevaplar: 162 kayıt olmuş: 28/4/2004 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 23/9/2008 Saat 12:27 |
|
|
Selam
vah zavali kadinalr vah
Ne zormus kadin olmak.
Cem_ss de belirtigi gibi T.C kurlusunda AKP ihtidarina kadar Kadinlara her
gün daha cok degismeler onlari koruma amacli ve hakklar
verilmisidr.
Kadinlar kendileri kendi haklari icin T.C de ne mucadalesi verdiler bunu
merka ediyorum.
Bir kac örnek bayanlerde bas etmiyorum
Saka niyetinde söyledigim
Verin Kadina carsafi öküzün arkasinda sirasini alsin
diye.
Saka yerine daha cok mizah sekilde kadinlarin en cok kendilerine zara veren
lerdir.
Bizim Türk kadinlarimiz ezilmeyi seviyor yada bence basit rahatligi
seviyor.
Koca ise coluk cocuk okula kendileri TV karsisinda dedikodu programmlari
izlemek de
baska ne özenirler.
Son secim arasdirmalarina bakin
AKP nin aldigi öylerin 65 % kadinlarda.
Diye ceksiniz baski erklerin sidetinle cahilik de.
bunlar kirsal alanda dogu anadoluda kabul edim
Istanbul ankara gibi Sehirlerde de mi.
Bir atasözü var ne ekersen onu bicersin.
Ben herzaman kadina saygi gösdermesinde yana olanlerdenim ve onlara
hakksislikleri karsim.
Tek bunu anladim kadinlar erkegin maco erkeklerde hoslanir.
Cok degerli bir hanimefrendi ile sohbet ederken bana bir erkek maco olmasi
de gerek.
Evli erkeklerle ilgilenen bayanlar gitikce cogaliyor.
Hem kendini metres olmak da sorun görmyiorlar ne de baska bir kadina
aci verdiklerini.
Saygilar
____________________ !! Dost Dost dedik nicesine sarildim Sadik Dost Kara toprakmis !!
|
|
Junior Member Cevaplar: 97 kayıt olmuş: 23/7/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 26/9/2008 Saat 17:03 |
|
|
Bukdar yasalar var iken Kadinlar icin düsünmeden edemiyorum!
neden bu Kadinlar gecmisten bu yana faydalanmadilar bu yasalardan? Aile
baskisimi ? egitimi? yoksa altinda yatan baska korkularmi Kadinlari bu
derce Savunmasiz birakiyor.Yaslarin kendileri icin uyguladiklari haklara
sahip cikamiyorlar...
____________________ Taşı delen suyun kuvveti değil, damlaların
sürekliliğidir.
|
|
Junior Member Cevaplar: 87 kayıt olmuş: 22/7/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 26/9/2008 Saat 17:26 |
|
|
Alıntı: | Kadinlar gecmisten bu yana faydalanmadilar bu yasalardan?
|
Guzel bir soru Pozan kimi zaman ailedir yetisme sekli kimi zaman Esidir
kimi zaman Kadinin korkulari.ekonomi yönünden özgür
olmyan, Kadin nekadar yararlana bilir yasslardan.günümüzde
de bu ayniydi gecmisde de ayniydi.Kadin haklarini savunsa ya Ailesinden
yada toplumdan dislanir ne yaziki
Kadin ozman susar ceklir Kadinin ismi yok olur ozman.Buna neden kimi
zamanda genelde Beylerdir...
|
|
Junior Member Cevaplar: 39 kayıt olmuş: 6/12/2006 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 28/10/2008 Saat 20:04 |
|
|
yorumsuz..
Vahşet
Somali'de zinadan hüküm giyen Ayşe ĞÂÂbrahim Duhulov
adlı kadın, recmedilerek öldürüldü.
"Bilgi çağı", "uazy çağı" diyorlar ama en
ilkel vahşet şekilleri dünyanın pek çok yerinde
sürüyor. ĞÃ‚Âşte son örnek...
Resmi yetkililerden alınan bilgiye göre, Somali'nin
güneyindeki Kismayo liman şehrinde evlilik dışı
cinsel ilişkide bulunduğunu itiraf ettiği söylenen
kadın, boynuna kadar toprağa gömüldü.
Mahkumun karşısına geçen 50 erkek kadını
taşlayarak öldürdü. Recm cezasını,
çevreye toplanan yüzlerce kişi de seyretti.
Kadının suçunu itiraf ettiği yolundaki
açıklamara ise Somalili bazı yetkililer "Herkese
istediklerini itiraf ettiriyorlar. Bu itiraflar sırasında ne
avukat bulunuyor, ne bir başka yetkili" diyor.
28.ekim.2008 hürriyet gazetesinden
|
|
Junior Member Cevaplar: 39 kayıt olmuş: 6/12/2006 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 29/10/2008 Saat 08:56 |
|
|
yorumsuz....
Bebek bekleyen kadın kurban edildi
Pakistan’da her yıl onlarca kadın namus cinayetine kurban
gidiyor. Bazıları diri diri gömülen kurbanların
sonuncusu 17 yaşındaki Teslim Solangi. Bebek bekleyen Teslim,
kocasına ihanet ettiği gerekçesiyle vahşi
köpeklerin önüne atıldı, kurşunlanarak
öldürüldü. Bir iddiaya göre ise cinayetin nedeni
tarla ihtilafı. Kesin olan, genç kadının iddialara
kurban edildiği.
PAKĞÂÂSTAN’da kadınların zinayla suçlanarak
vahşice öldürülmeleri, yeni birşey değil ve
artık gelenek olarak kabul ediliyor. ĞÅ“lkede ĞÂÂslami
yaşam biçiminin her geçen gün daha güçlü
bir biçimde dayatılması, özellikle de ülkenin
kuzeybatısında aşiretlerin ve dolayısıyla da
Taliban’ın sözünün geçmesi
yüzünden, bu bölgelerde namus cinayetleri
kanıksanmış durumda.
Mahkeme kayıtlarına göre, Teslim Solangi’nin
canına mal olan olay geçen Mart’ta Haipur köyünde
meydana geldi. Amcasının oğlu ĞÂÂbrahim ile
evlendirilen Teslim, bir iddiaya göre başka erkeklerle
düşüp kalktığı için, bir diğer
iddiaya göre ise tarla anlaşmazlığı
yüzünden öldürüldü. Baba Gulşer,
kızının feci şekilde
öldürüldüğü olayı şöyle
anlattı:
"Kocası, bize ait olan bir tarlayı kendisine vermemiz için,
Teslim’e baskı yapıyor ve zaman zaman da
dövüyordu. Tarla konusunda bizi ikna edemeyen ĞÂÂbrahim,
bir gece adamlarıyla birlikte gelip, beni, eşimi ve
küçük kızımı eve kilitledi. Pencereden
izlememizi söyleyip, kızımı vahşi köpeklerin
önüne attıktan sonra, vurarak öldürdü. Bu
olaydan sonra evi terk ettik."
Ancak baba Gulşer’in, bu hikayeyi namus cinayetini gizlemek
için anlattığı ileri sürülüyor.
ĞÂÂbrahim, cinayet suçuyla tutuklu. Eğer cinayetin namus
yüzünden işlendiği ortaya çıkarsa, baba
Gulşer ile anne Zakire de suçlanacak.
Diğer görgü tanıklarının verdiği
ifadeler, babayı yalanlıyor. Bölgedeki aşiret
konseyinin, zina yaptığı gerekçesiyle Teslim’in
ölüm fermanını verdiği, bu "Emri" yerine
getirdiği için de ĞÂÂbrahim’i, eşi
Teslim’in ziynetleriyle ödüllendirdiği
söyleniyor. Nitekim anne Zakire’nin de sağda solda
kızını erkeklerle ilişkiye girmekle
suçladığı ifade ediliyor.
Gulşer’in kardeşi, Teslim’in kayınpederi Zamir
de cinayetle ilgileri olmadığını öne
sürüyor. Zamir, "Gece evimizde uyurken silah sesleri duyduk.
Teslim yerde kanlar içinde yatıyordu" diyor.
8 yılda 62 bin kurban
Mahkeme, bu iddiaları araştırıyor. Cinayetin nasıl
işlendiği üzerindeki esrar perdesi henüz
kalkmış değil. Ancak bu yıl 150, 2000
yılından bu yana ise 62 bin kadının
öldürüldüğünü ya da ağır
şiddet gördüğünü belirten insan hakları
örgütleri, Teslim’in de bu kadınlarla aynı kaderi
paylaştığını savunuyor.
29.10.2008 hürriyet gazetesinden
|
|
Junior Member Cevaplar: 39 kayıt olmuş: 6/12/2006 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 29/10/2008 Saat 09:20 |
|
|
yorumsuz...
Hamile 2 Kadın Dövülerek
ĞÖldürüldü
Ordu'da biri 5 aylık hamile iki kadın dövülerek
öldürüldü. Nikahsız yaşadığı
kişi tarafından dövülen Burcu Kılıç
kaldırıldığı hastanede hayatını
kaybederken, Emine Yılmaz'ın cesedi ise boş bir arazide
bulundu.
Ordu'da 25 yaşındaki Burcu Kılıç nikahsız
yaşadığı kişi tarafından dövülerek
ağır yaralandı. Samsun 19 Mayıs ĞÅ“niversitesi
Hastanesi'ne kaldırılan ve 5 aylık hamile olduğu
öğrenilen genç kadın tüm müdahalelere
rağmen kurtarılamadı.
Olayın ardından Kılıç'ın birlikte
yaşadığı Gündüz Güven
gözaltına alındı.
Aynı mahallede boş araziye atılmış bir kadın
cesedi gören inşaat işçileri, jandarmaya haber verdi.
Yapılan incelemede cesedin bir süre önce eşinden
boşanan 33 yaşındaki Emine Yılmaz'a ait olduğu
belirlendi.
ĞÂÂlk incelemede kadının vücudunda darp izleri
olduğu belirlendi. Olayla ilgili soruşturma başlatan
jandarma, cesedin yanında bulunan sigara izmaritleri ve cep telefonunu
incelemeye aldı.
Genç kadının cesedi otopsi için Ordu Devlet Hastanesi
morguna kaldırıldı. Olayla ilgili soruşturma
sürüyor.
29.10.2008 cnn türk tv.den
|
|
Junior Member Cevaplar: 87 kayıt olmuş: 22/7/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 30/10/2008 Saat 16:16 |
|
|
Eger bir kadin yeterince hirsli, kararli ve! yetenekliyse, yapamayacagi hic
bir sey yoktur.
|
|
|
|
Happy Birthday |
Bugün hiçbir kullanıcımızın doğumgünü yok! |
üye Puani |
- Rojin: 10 976 Puanlar
- asliyok: 4 432 Puanlar
- HarmanYeli: 4 396 Puanlar
- KizilZora: 2 048 Puanlar
- life23: 1 675 Puanlar
- gokkiz: 1 657 Puanlar
- BirNefes: 1 048 Puanlar
- Erasmus: 984 Puanlar
- -Pozan-: 785 Puanlar
- Siyahinci: 623 Puanlar
|
|