AŞK BİTİNCE üŞüRSüN! ..
Yüzyıllardır gÖnlümün tahtında oturan
bir gül, düştü kirli sulara
Çarptıkça yüreğimize, bizi ıslatmayan sevgi
sularında artık düşsün
Özleminin gÖzyaşlarını salma, yÖneltme
artık bu korsansız sulara
Aşk yaşarken mevsim yazdır, aşk bitince, aşk
bitince üşürsün gülüm…
Yorgun, zıpkın, gergin hasretlerimizin birbirini beklediği,
Özlediği anlarda yüreğimizi bu ıssız
aşkın ormanlarında kaybediyorduk. Bu acılar, bu
Özlemler bizi hiç bilmediğimiz bir kente
gÖtürecekti, biz aldırmıyorduk. Zamanla kaybedilecek
emzik hasretlerin meme başlarından dudaklarımızı
çektikçe dilimiz kuruyor, kibirli, umarsız
sarılışlarla günleri bohçalıyorduk.
Oysa, biz birbirimizi sevdiğimiz anlarda her şeyimizi
affediyorduk, kırmızı bir gül bahçesinde pembe
düşlerle büyüyor, yaramaz ve haylaz çocukları
bir kedinin tüylerini okşar gibi seviyorduk. Ellerimizdeki
fırçalarla caddeleri arşınlıyor, kimi
hüzünlü, kimi çocukça, kimi de aşkla bu
kentin tüm duvarlarını, bütün
sokaklarını sevgiyle boyuyorduk.
Acıkınca birbirimize, susayınca gülüşlerimize
denizlerden renk renk taşlar topluyor, ufuktaki gruba bakarak
gÖzlerimizin iz düşümlerinde birbirimize kadehler
kaldırıyorduk. Kadehler dolusu içiyor, dolup dolup
birbirimize boşalıyor, yine de sarhoş olmuyorduk. Sonbahar
yeni terk ediyordu yüreğimizi, yeni baharların
fışkınlarına durmuş, yüzümüze
çarpan, ama bizi bir türlü ıslatamayan o denizlerin
çakıllarında, yalın ayak, cebi delik,
dudağımızdaki türkülerle dolaşıyorduk.
Derken, bir sabah gerçeğin kirpik değişleriyle
açtık gÖzümüzü yeryüzüne.
Uykulardan uyandırdığımız sevgiler buruk, sevdayla
dolaştığımız korsansız sular bulanık,
aynı düşlerle gÖrdüğümüz tüm
düşler çelimsiz ve savruk, beklediğimiz aşklar da
kavruktu. Sebebi belli bazı ayrılıkların mendil
sallayışlarında, gÖz ağlayışlarında
anılar da kıyılardan çekilmiş,
yalnızlığın şeritleri tersine sarılmaya
başlanmıştı.
Çok iyi bildikleri tek gerçek, acınma ve acıtılma
duygusuyla aman vermeyen tüm baş ve kaş
ağrılarının tiner koklayışlarında
çıplak ışıklar altında serenada duruyor,
gizli pişmanlıkların çerçi
sakızlarını hışımla patlatıyorduk.
Öyle ki, bu hayatı tartamamak, bu hayattan saklanmak, yeni
bir aşka ve sevdaya dokunmak her iki yüreğe de zor
geliyordu. Zarlar düşeş, umutlar serkeş,
küfürler yürekten dÖkülen kokmuş bir
leşçesine kirletiyordu bu aşkı.
Bir zaman sonra ne kadar biz olduğumuzu sorgulamaya
başlamıştık. Kendimizde ne kadar
kaldığımızı, kendimiz için, birbirimiz
için nasıl yaşadığımızı anlamaya
uğraşıyorduk. Dünya masumdu da, yalan ve sahtelik
dolanıyordu alemlerimizin haya duruşlarına.
Küçük sezgiler sarmaşık gibi
yapılarımıza ağıyor, büyük bir
aşkın boğazını hışımla
sıkıyordu. Biz ne isek oyduk da, hayat sularımızdaki
yarasa tişÖrtlü korsanlar gemimizdeki farelerle
işbirliğine soyunuyorlardı.
En gizli düşlerimde, en kapalı yerlerinde, her biten yeni
günde seninle uyanıyordum ben yaşama. Yüreğinden
çocuklar gibi sarkarak içine giriyor, gelgitlerinin
forsalarını kılıçtan geçiriyordum.
Öyle susamıştım ki sana, gÖrmüyordu
gÖzlerim gÖzlerime bakışlarını, kirpiklerimi
sağışlarını. Memeye saldıran kısrak gibi
asi, vadilerindeki yılkı atları gibi Özgür,
dudaklarındaki sevda balını sağarcasına
kÖylüydüm ben. Kendimizden bile gizleyemediğimiz
yaramaz başkaldırışlarımızın
boyunduruklarından her sıkıldığımızda
da, sevdamızın bohçasını atıyorduk
uçurumlardan.
Biliyordun ki, ben seni en çok gÖzlerine bakarken sevmiştim.
Birbirimizle nikahlara durdukça rahibelerimiz mutluluklarından
açmışlardı pelerinlerini. Ellerine dokunmayı
unuttuğumda, sevgi sÖzcüklerini dilimin altında
gezdirdikçe, Özlemlerimizin rÖtarlı biletlerini
elimizde buruşturdukça da gitmelere uğurladık
bedenlerimizi. Ağlamalarımızın
hıçkırık boğumlarında ne sen benden
utanmış, ne de ben senden yalnızlığa
uğurlanmıştım. Sensiz kalmaları ben, bensiz
olmaları sen seçerken ırmaklar tersine
dÖnmüş, biz günlerce uykularımızı hala
yorumlayamadığımız bu sevgi için
bÖlmüştük.
Ve bir gün, kimliksiz yakamozlar düştü bu
damıtılmış sevda denizinin üzerine. Zehir
gülüşlü, puşt süzüşlü
yabanilerle, geceleri uçmayı seven, tutunduğu dallardan
kıçının üstüne düşen zavallı
yarasalar tünedi küflü ve tuzlu direklere. İki tutkulu
yüreğin kamarasını sular basarken, binlerce yılan
yürekli zebaninin gülüşleri bu emsalsiz
yapıyı yıkmış, mertlik de kadehlerini duvarlarda
kırmıştı.
Korkunun, kimliksiz insanların cebinde
taşındığı bu yerküre sularında aşk
çekilince sularından, üşümelere duracaksın
yunus gÖzlü. Bir mevsim yeşil duran her yaprak
düşecektir unutma elbet dalından. Bundan sonra dileklerini
kimselere sÖylemezsen, yüreğimdeki melekler her gece
rüyalarında dokunur kalbine. Aşk’la
çıktığımız bir yolculukta, doldurduğumuz
bütün karelerin hatırına iyi bak artık kendine.
Sessiz kulaçlar attık günlerce seninle bu aşk
denizinde, çığlıklı kaçışlarla,
çıngıraklı süzüşlerle unuturuz biz
nasılsa birbirimizi. Kalbindeki güzellikleri,
yüreğimdeki gülleri sıkı tut, sonra kirli
denizlere düşürürsün. Sevdanın suları
kimi mavi, kimi kirlidir, aşk yaşarken mevsim hep yazdır
anlayacağın, aşk bitince, evet aşk bitince
üşürsün gülüm…
Selahattin YETGİN
[tarihinde düzeltildi 26/4/2008 Saat 20:48 Yazar Rojin]
____________________ Zengin bir kalp yoksa , servet çirkin bir dilencidir
|