Tarih, muzafferlerin kitabıdır. Bir hesaplaşma
yatağıdır. Neyi, ne zaman ve ne kadar bilmemiz
gerektiğini tarihi yazanlar belirler.
Fazlasını sormak, başınıza iş açar.
Belgeler de, tanıklar da, çoğu zaman tarihi yazanlardan yana
yontar bildiklerini...
O yüzden tarih susar bazen ya da abartılı konuşur; niye
Öyle yaptığını ancak bilenler bilir.
* * *
Geçen Pazar, Allahuekber Dağlarında donarak şehit
olanlar anısına bir saygı yürüyüşü
düzenlendi.
1914'ü 1915'e bağlayan kış yaşanan
Sarıkamış faciasından sonra o günün
basınında harekâtla ilgili tek satır haber
çıkmadığını biliyor muydunuz?
Ta 1922'ye kadar...
Ağır bir sansür, felaketi 7 yıl saklamayı
başarmıştır.
Tarih susmuş, hatta yalan sÖylemiştir.
1 Mart 1915'te Meclis Başkanı Halil Bey,
"Sarıkamış'ta düşmanın, ordumuzun azmi
Önünde eridiğini" açıklamıştı.
Aynı Meclis'te Ekim 1915'te Enver Paşa, "Kafkasya'da
düşmanı hırpaladık ve bizim için tehlike
oluşturmayacak hale getirdik" diyebilmişti.
Gerçek, ancak 7 yıl sonra ortaya serildi.
Tarihi düzeltmek için değil, Enver Paşa'yı
tarihten silmek için...
Onun Kurtuluş Savaşı'na müdahalesini Önlemek
isteyenler, günü gelince Sarıkamış
dosyasını açıverdiler.
Facia, "Enverciler"in tasfiyesi için kullanıldı. Bu
süreçte de abartıldı.
"Allahuekber Dağlarında bir gecede 90 bin askerin tek kurşun
atmadan donarak Öldüğü" yazıldı.
Gerçek rakam, bunun yarısından da azdı.
Rakamın azlığı, trajedinin boyutunu
küçültmedi tabii, ama tahrifat, bizim tarihe
inancımızı zedeledi.
* * *
Atatürk'e suikast davası da İttihatçıların
tasfiyesi için kullanılmıştı. O davanın
hâkimi olarak muhalifleri ipe yollayan Kılıç Ali'nin
oğlu Altemur Kılıç, geçenlerde
Sarıkamış'ın ve Suikast Davası'nın tasfiye
amaçlı kullanımı konusunda şÖyle
yazdı:
Bu, devrimlerin kaçınılmaz trajedilerinden biridir."
Belki de Öyledir.
Ama bir trajedi 100 yıl sürer mi?
Bir asrı devirdikten sonra artık belgelerin ve gerçeklerin
aydınlığa kavuşması gerekmez mi?
Ama olmuyor.
Tarihimiz, hâlâ yok saymak ile abartmak arasında gidip
geliyor.
Bugün sıkça tartışılan "1915 Ermeni
katliamı" da, "rakamlar savaşı"nın kurbanlarından
değil mi?
Onun boyutları da yabancı baskısıyla başlayan
İttihatçıların yargılanması
sırasında ortaya çıkmadı mı?
Ya Çanakkale?
Sıkça 500 bin insanın hayatını kaybettiği
sÖylenen savaşta resmi Türk şehit
sayısının 86 bin olması
şaşırtıcı değil mi?
"Bunlar açığa çıkmadı, çünkü o
zamanlar basın yeterince güçlü değildi" diye
düşünenlere, tarihin suskunlaşmasına daha
yakın bir Örnek verelim:
1974 Kıbrıs harekâtında yanlışlıkla
kendi gemimiz Kocatepe'yi batırdığımızda da
kamuoyu faciayı ancak 1 yıl sonra
Öğrenebilmişti.
* * *
Tarihin muzafferlerin kitabı olduğunu biliyoruz; ama yine de ona
güvenmek istiyoruz. İntikam hesaplarından, klik
hesaplaşmalarından arınmış, kendiyle
barışmış, kin tutmayan, objektif bir tarihin ve
Önyargısız, sansürsüz, eksiksiz bilginin hasretini
çekiyoruz.
Geçmişimize soğukkanlılıkla bakmanın ve
tarihten gereken dersleri çıkarmanın zamanıdır
artık...
Tarihimiz, hâlâ yok saymak
ile abartmak arasında gidip geliyor.

____________________