
Ufuk'a antetsiz mektup
KüÇüK İSKENDER (Arşivi)
Sevgili Ufuk,
Mektubuma 'Sayın Milletvekilim M. Ufuk Uras' diye
başlayamıyorum, çünkü bÖyle yazmaya kalkarsam
ruh sağlığımın bozulmasının Öte
sıra say say bitmeyecek bir durumun temsilcisi değil, Meclis'teki
tek gerçek sosyalist insanın şahsına yapay bir
saygınlık personası eklerim endişesi
taşıyorum. Lafı uzatmayacağım: Sen bizim Ufuk
dostumuzdun, artık ufkumuzsun. Leş gibi karanlık kokan bir
ortamda el feneri olmak zordur. Hem kendine aydınlık vereceksin
ki umudun bitmesin, hem aydınlatacaksın ki ardından gelenler
kaybolmasın.
Seni ilk kez bir sinemanın, Fitaş'ın, merdivenlerinde
gÖrdüm yıllar yıllar Önce; yanında bir
arkadaşınla film izlemeye gelmiş, sohbet ederek
aşağı iniyordun. Bense fuayede durmuş, halka
zararlı, akla faydalı bir tütün
tüttürüyordum; dedim ki, ben bu adamı tanıyorum,
ama nerden?! Sen olağan bir seyirci gibi salonun atmosferinde
kaybolduğunda hatırladım öDP Başkanı
olduğunu. Sana bakmayı kesip merdivenlere dÖndüm,
koruma aradı gÖzlerim. Kimseler gelmiyordu arkandan.
Hayatta kimse gelmedi ki sizin arkanızdan gerçek dost,
gerçek düşman olarak sanki. Siz güzel çocuklar,
arkanıza bakmadan, Önünüze bakarak yürümenin,
arkanıza bakarsanız Önünüzdekine takılıp
düşme ihtimalinin matematiğinde zarif ve kuvvetli
yarınlar yarattınız hep.
Sonra beni Can Yücel'in anısına yapılan Can
Festivali'ne davet ettiler Datça'da. Bindik uçağa, Önce
Bodrum, ardından bir kÖhne minübüse tıktı
bizi CHP, Datça'nın o bildik, kıvrak, Öldün
Öldün yollarını arşınlamak için. Kimler
yoktu ki araçta: Talat Sait Halman'dan tut, bagaja
yığılan resimlerinin çerçeveleri her an
kırılmaya hazır Ara Güler'e, Zeynep Oral'ından
Orhan Alkaya'sına... Ve onursal başkanı Erdal
İnÖnü'yü ağustos sıcağında nerdeyse
bÖyle cezalandıran bir anlayışın, terbiye
sınırlarında, bir teker dışarıda, senle ben
yan yana, birkaç saat yol tükettik. Konakladık hatta bir ara
bir su kenarında, çay içtik, Erdal Hoca'yı dinledik.
Ben seni, senin huzurlu yüzündeki gülümsemeyi, o
aydınlık düşüncenin tartışılmaz
güzelliğini yakından gÖrdüm. öDP'ydi partinin
adı, aşkın ve Özgürlüğün
peşindeki 'sararıp dÖkülmeden Önce kızaran
yapraklar ki onlar' denilen cinsten, benim 17 yaşımın
fırlamalıklarıyla Örtülü:
Beşiktaş'taki billboard'a bir kola firması çok litreli
ürünü tanıtmak için bir şişe resmi
koymuş, yanına da utanmadan 'Dev'
yazdırmıştı. Çıkarıp kalemleri, o
'Dev'in yanına Sol yazmıştık, Genç
yazmıştık, Yol yazmıştık. Evet sarhoştuk
belki, ama bunun nedeni sarhoşluğumuz değil bir
Özlemin, bir tutkunun, bir beklentinin artık arşa
vurmasıydı. Arkadaşlarımız, ağabeylerimizin
yakınları, herkes Ölüyordu Ufuk. Sen bunu iyi bilirsin.
Sen kim bilir kaç kere mecazen, acınla Öldün ki
Meclis'tesin. İlk kez girmiyorsun morga ziyaretçi olarak. Morga
girip Örtüyü kaldırıp Ölüye bakmak
cesaret işidir. Kaldır Örtüyü Ufuk,
Ölünün yüzüne bak, tanıdığın
Ölünün yüzüne bak: O artık ne bir dost, ne
bir yoldaş. O, Öldü diye onlarca yıl Önce dolaba
kaldırılan, gÖmülmeyen, çürür diye orada
bırakılan, ama hâlâ nefes alıp veren bir
inanç; o kavganın ta kendisi.
Bir yakınım, ağabeyimiz, bir dÖnem Boğaz'da bir
bÖlgenin Örgüt lideri, sabah kolaçana
çıkmış ortalığı. Bakmış ki
karşıt gÖrüşten illet biri,
düşmüş peşine silahını çekip. Adam
kaçar o kovalar, adam kaçar o kovalar. Sonunda Öndeki
elindeki paketi fırlatıp yere, topuklamış.
Ağabeyimiz, bir dizini kırıp paketin yanında, destek
almış bacağından, silahı doğrultmuş.
Silahı doğrultmuş ki durmuş paketten saçılan
sıcak poğaçaları gÖrünce. "Vuramadım"
demişti. "Onun da bir insan olduğunu anlayıverdim
birdenbire. Aç olduğunu, karnını doyurmak için
dışarı çıktığını."
Dışarı çıkmak zor iş Ufuk.
Dışarıda durmak ise hele hele daha da sorumluluk isteyen bir
şey. Dünya değişmedi, dünyayı
değişti kabul eden insanlar çoğaldı yalnızca.
Mazbatanı aldıysan dışarıdasın artık.
Bizim dışımızda değil; bu farklı bir
yalınlık, onu demek istiyorum. Yola çıkıyorsun.
Bize de aş getir, iş getir, umut getir, geçmişteki
yüreğimizi getir. Beklemekteyiz. Sakın ola vurulma oralarda.
Tez gel geri. Asıl mazbatan bizim seni seven ruhumuzun
yansıdığı gÖzbebeklerimizde. İpi
gÖğüsledin, sakın ola o ip boynuna dolanmasın.
Unutma, sen de Can Baba'nın çocuğusun. Seve seve
yolladığımız o yerlerden sıkılırsan
nasıl geleceğini mısralardan hatırlarsın.
Oradaki yalnızlığını bizlerdeki
kalabalıklığınla avut. Hasretle kucaklarım.
Kardeşin İskender
not radikal gazetesiniden alınmıştır