Toplumda en yaygın ve mühim meselelerde birisi de , ümitsizliğe düşme
meselesidir. Önemli olan Maddî konuda da manevî konuda da ümidini
kaybetmemek ve Allahın onunla olduğunu bilmektir.
Bundan dolayı İslam büyükleri şurada burada ümitsizlik telkin edenleri hiç
iyi karşılamamışlardır.
Hayatın tüm tecrübelerini yaşamış olan yaşlı zat, karşıdan ağlayarak gelen
adama sorar: "Evladım neden ağlıyorsun, bir felakete mi uğradın?"
— Sorma der, ağlayan genç, mahvoldum, dükkânım yandı, bu yetmiyormuş
gibi kasadaki paralarım da yandı; bütün sermayem gitti, geriye sadece borç
senetlerim kaldı! Yaşlı zat gencin başını okşayarak konuşur:
— Evladım der, bunlar ağlanacak kayıplar değildir. Sil gözünün
yaşını. Ben de ümidini kaybettin de onun için ağlıyorsun, sanmıştım!
Sözlerine şunları da ekler: "Unutma der, ümidini kaybeden adam bir daha
teşebbüse geçemez ki kaybettiklerini kazanma ihtimali söz konusu olsun. Ama
ümidini kaybetmeyen adam yeniden teşebbüse geçer, şimdi kaybettiklerinin
hepsini de zaman içinde kazanabilir. Sen ümidini kaybetme evladım
ümidini!
İşte yaşlı zatın bu sözleri gerçeğin ta kendisidir. Şu anda işleriniz iyi
gitmeyebilir, sıkıntı ve zorluklarınız olabilir. Ama unutmayın bu hep böyle
devam edecek değildir. Bir gün gelecek bu zorluklar sona erecek, yeni güzel
günler devreye girecektir. Yeter ki bu günlerin geleceğine olan ümidinizi
yitirmeyin. Bu sıkıntılar bana Allahtan bir imtihan diye bilerek ve
Allah’a yönelip ona tevekkül ederek "Bu da geçer yahu!" diyerek
sabretmesini bilin. Allah’a neden ben diye sormadan,Zor günlerde bile
sabır ve tevekkül içinde olmaya bakın. İhya'daki bir hadis ortalığa
ümitsizlik telkin eden adamı şöyle tarif eder:
— Kim insanlar tümüyle bozuldu, hiç sağlam adam kalmadı, her şey
mahvoldu diye ümitsizlik yayarsa bilsin ki bozulan, insanların tümü değil,
ümidini kaybeden o insanın kendisidir!
Çünkü kıyamete kadar hakkı anlatan ve hakkı yaşayanlar mutlaka
bulunacaktır. Burada mühim olan bizlerin hangi tarafta yer aldığımızdır.
Biz hakkı bulan ve hakkı yaşayanların içinde isek şeytanın dostları bize
zarar veremez. Yani siz vazifenizi görevinizi tam yapın ve ilahi ilahiye
karışmayın. Nitekim ne kadar Nebi ve Resuller gelmişler ve ne kadar
sıkıntılara düçar olmuşlar,ümmetlerinin azlığını, şartların zorluğunu hiç
düşünmemişler, sadece görevlerini tam yapıp yapmadıklarına bakmışlar,
ümitsizlik onların lügatinde hiç yer almamıştır. Nitekim ahir zaman
Mehdisinin de olmadık iftiralara ve eziyetlere muhatap olması ,fakat bu
iftiralara aldırmadan yoluna devam etmesi gibi.
Şeytan ise insanlara hep ümitsizlik telkin eder. Bostan'ü-l-Vaizin'de
şeytanın telkin ettiği bir ümitsizlik örneği şu çarpıcı misalle anlatılır:
"Bağdat'ta şevk içinde hizmetlerini sürdüren Cüneyd-i Bağdadi, bir gece
rüyasında şeytanın sokakta şarkı söyleyerek gittiğini görünce: 'Neden böyle
saygısızca bağırıyorsun insanların içinde?' der. Şeytan, 'Hani insan?' der.
'Sen bunları insan mı sanıyorsun? Bağdat'ta şu anda sadece üç insan var,
onlar da Şiraz Mescidi'nde ibadetteler. İnanmazsan uyanınca git gör!' diye
adres de verir. Uyanıp hemen abdestini alarak Şiraz Mescidi'ne koşan
Cüneyd-i Bağdadi, gerçekten de üç kişiyi namazda bulur. İçinden bir
ümitsizlik fırtınası kopar. Demek ki koskoca Bağdat'ta adam kalmamış bu üç
kişiden başka diye hayıflanırken biri selam verip kulağına eğilerek
fısıldar:
— Şeytan sana ümitsizlik telkin etmek istiyor. Bağdat, Allah
dostlarıyla doludur! Sakın şeytanın tuzağına düşüp de ümitsizliğe
kapılma!"….
Alinti
____________________
Ben bir kitap im okudukça daha karmaşık olur hikayem