Yoksulluk, çirkindir. Bunu herkes bilir. Yoksul doğanlar sonradan
ne kadar varsıl olsalar da arkalarında
bıraktıkları izi Ömür boyu nafile silmeye
çalışırlar.
Yoksulluk gÖzlerinin ferine, ciğerlerinin derinine,
rüyalarına yerleşmiştir bir kere. Yoksulluk
insanın tüm benliğine Öyle hızla ve
güçlü siner ki, yılların refahıyla
havalandırılsa da kâr etmez.
Açlıkla boğuşmuşluğu olan insan ne kadar
doysa da tokların masasında eğreti oturur. Yoksullukla
dÖvmelenmiş ruhlar Örtünüp gizlense de yakayı
ele verir.
Yoksulluk işgalcidir. Varlıktan yokluğa düşmek,
yoksulluğa yuvalanmak kolaydır. Bünye birkaç
çırpınır.
Yoksulluğu beyzadeliğin kibriyle yenir yutulur hale getirmek
için akla karayı seçer. Alnını gÖğe
yapıştırır. Gıdasının hanidir
başkalarının kahkahaları olduğunu gÖrmezden
gelir.
Beyaz giyer kış günü. Sonrası aşikâr.
Ya bir dekadans hikâyesinin romantik sonunu fısıldayarak
Ölür gider. Ya da hayatta kalmak için kibrinden istifa eder.
Yoksulluk, Öncelikle nefis terbiyesini gündeme getirir.
Yoksulluğu zarafetle giyinip, utanılası bir şey
olmadığına ikna olmak güçtür gerçi.
Ama elzemdir. Yoksulluğun ruhu çürütmemesi için
beslenmesi gerekir. Bu da paylaşmanın, şefkatin,
vicdanın erdem olarak deftere yazılmasıyla başlar.
Varsılların nefis mücadelesiyle işi olmaz. Onlar
için bu konu olsa olsa bir hobidir.
Meditasyona gidilir, yoga yapılır, havaalanlarından irade,
iyilik ve sevgi üstüne hazır elkitaplarından
alınır, haftasonu programı feda edilip çocuk Tatilya'ya
gÖtürülür.