|
Site kurucusu Cevaplar: 1061 kayıt olmuş: 11/9/2006 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 28/6/2009 Saat 15:18 |
|
|
Tarih: 24.07.2006 Saat: 02:33
Bu bir mektup. Kanamalı bir güvercinin kanadına
yazıldı. Hangi yüreğe konarsa o okusun ve bu
Ölümcül gidişi durdurmak için yapabileceği
bir şey varsa hemen şimdi yapsın diye yazıldı.
Ölüm üzerine...
Mayın üzerine yazıldı. Kürtçe meselesi,
Türkçe meselesi üzerine bir yakarış bu. Ben...
Yani kalemden başka silah, vicdanından başka pusula
tanımayan, bilmeyen ben... Ne elimde dünyayı kurtaracak bir
bilgi var, ne düşleri aydınlatacak bir lamba... Elimde sade
kelimeler...
Dizlerimin üstüne çÖktüm, ağlıyorum.
Takatimin sonundayım ve durun diyebiliyorum sadece.
Yalvarırım... Durun! Durdurun!
ünlü tiyatro sanatçısı ve yazar Yılmaz
Erdoğan, terÖrün neden olduğu Ölümlerin
durması için yazdığı feryat dolu mektubunu
Hürriyet aracılığıyla Türk halkına beyaz
güvercinle yolladı:
Güvercin Kanadına Mektup
Bu bir mektup. Kuş, güvercin kanadına
yazıldı.Kimin vicdanına konarsa o okusun diye.
Ölüm üzerine...
Mayın üzerine...
Kürt meselesi... Türk meselesi üzerine.
Güzel kelimeler... Ve çirkin kelimeler üzerine.
Ölüme doğru yapılan bu korkusuz koşudan
korkuyorum. Mayınlarla parçalanan kardeş cesetleri odamda,
yanı başımda duruyorlar.
Yazdığım her kelimeye daha bir dikkatle bakıyorlar.
Onlar dün parçalandılar.
Yazıklar olsun diye başlıyor aklıma gelen her
cümle şimdi.
Yazıklar oluyor zira, insanın biriktirdiği en güzel
şeylere.
Yazıklar oluyor, bir çocuğun Kürtçe,
Türkçe veya her ne hal ve her ne dilde ise
gülümsemesine...
HER SİLAH ÖLDüRüR AMA MAYINDAN KAHPESİ
YOKTUR
Sevgiliye hediye almaya, pazar alışverişine
çıkmaya, bir bebek sahibi olmaya, sigarayı bırakmaya,
piknik yapmaya, bir insanı her şeyden çok sevmeye....
Yazıklar oluyor...
Yazıklar oluyor hayatın bizzat kendisine.
Yapmayın!
Mayınlar dÖşemeyin geleceğinizin
güzergâhına.
Bu kalleşin ne zaman patlayacağı belli olmaz.
Bazen yıllar sonra, bir küçük kız çocuğu
çiçek toplarken denk gelir, bazen yirmi yaşındayken ve
daha Önce hiç gÖrmediğin bir yerde, daha Önce
hiç tanımadığın insanların arasında hem
anayasal hem siyasal hem mukaddes bir yolculuk sırasında....
İnsanoğlu her melaneti icat etti; ama mayından kahpesi
yoktur.
Her silah Öldürebilir, her zaman Öldürme potansiyeli
taşır; ama mayın MUTLAKA ÖLDüRüR.
Mayın ıskalamaz! O birini mutlaka Öldürür!
Uğursuz bir pusuya yatar ve patlayana kadar, bir can üstüne
basana kadar bekler.
İnsanın icat ettiği EN ÇİRKİN şey
silahtır.
Ve silahların EN ÇİRKİNİ MAYINDIR!
Sebebini unuttum kavganın ve umurumda da değil siyasi
tartışmalar. Bir tek şey için dua ediyorum her gece,
her gündüz: Kimse genç Ölmesin
dağlarımızda.
EN GüZEL KELİME "BARIŞ" ARTIK SOYTARI KELİME
Silahlar susmadan sebebi konuşmaya imkan da yok lüzum da.
Aklın sesi, akılsızlık susmadıkça duyulmuyor.
Ve o zaman akla sadece DURUN demek geliyor.
Hemen şimdi DURUN!
Hiçbir haber geçmiyor ajanslar artık,
Ölümsüz.
İçinde acı olmayan gecemiz yok..
Ne oldu diyorum yine, kim hangi korkunun, hangi uğursuz hesabın
peşinde diye...
Barış artık soytarı bir kelime...
Her ağızda var; ama hiçbir yerde yok.
Nerede bu barış?
O, insanın icat ettiği EN GüZEL kelime.
Ama kelimelerle ne isterseniz onu yaparsınız.
Barış dersiniz; ama savaş manasınadır. Hatta
bütün savaşlar barış için yapılır.
Ve herkes adil bir barış için savaşır. Ve
akıl der ki, aslında savaşmıyorsanız
barışmaya başlamışsınız demektir.
Bir barış için yapılması gereken ilk ve belki de
tek şey savaşmamaktır.
Silahlar patlamaya başlamışsa orada insanın
bulduğu güzel kelimeler orayı terk eder.
SEVDADAN GAYRISINA AĞIDIMIZ OLMASIN
Kelimeler de Ölür bazen... Ve kelime cesetleriyle yaşanmaya
başlar hayat.
O kelimelerin, o cesetlerin... Nece olduğu, yani bu Ölülerin
Ölürken son nefeslerinde hangi dilde konuştukları
artık akılsızlığın gÖlgesinde
soğuyan HAYATIN, YAŞAMANIN ta kendisidir.
Ölen yirmisindedir.
Artık, ardından sÖylenen ağıtlar kalır.
Ve Anadolu’da ağıt sıkıntısı yoktur.
Kürtçe’de de, Türkçe’de de binlerce
ağıt vardır.
Hatta aynı ağıtın hem Kürtçe’si hem
Türkçe’si vardır.
Yürek yakmak iyi bir işse, ikisi de eşit derecede yürek
yakmaktadır.
Ama yüreğimizde artık dağlanacak yer
kalmamıştır.
Sevdadan gayrısına ağıdımız olmasın
artık.
Şimdi hepinizin huzurunda yalvarmak istiyorum.
GÖrdüm anladım, yapacak hiçbir şey kalmadıysa
yalvarıyorum işte.
Kendimi küçük düşürmek istiyorum.
Taviz vermek istiyorum.
Kimin elinde bu kanı durduracak bir güç varsa, ister
şeytana tapsın ister puta, ister bir tek Allah’a...
DİZLERİMİN üSTüNE ÇÖKTüM
YALVARIYORUM
Kimin dudaklarının ucundaysa bunca gencecik hayat, ben ona
yalvarmak istiyorum.
Ne olur? Bu işi durdur.
Ben siyaset miyasetten bahsetmiyorum. Dizlerimin üstüne
çÖktüm, "Bu genç Ölümleri durdur" diyorum.
Kimse ateş etmesin kimseye.
Hiçbir gerekçeyle.
Hatta kendini savunmak için bile...
Çünkü savunmaya başlayana kadar masumsun ve masum
güzel bir kelime, masum kal...
Kim hangi mayının yerini biliyorsa yalvarırım
sÖylesin.
Bir kağıda yazsın, bir şişeye koysun, suya
salsın sÖylesin.
Kim hangi mayının yerini biliyorsa, kimin gücü
yetiyorsa olası Ölümlere engel olmaya, ona yalvarıyorum
işte.
İster şeytana tapsın ister puta, ister oralı olsun
ister bizim buralı. Gücü yetiyorsa eğer durdursun bu
işi.
Ben, bir yurttaş, bir insan olarak kendimi küçük
düşürüyorum.
İşte açık açık yalvarıyorum, durdursun
durdurmaya gücü yeten.
Süresiz ve sonsuza kadar.
Yalvarıyorum.
Dizlerimin üstüne de çÖktüm ve ağlıyorum
işte.
YAZGI BİRİNİ KIŞLAYA BİRİNİ DAĞLARA
GÖTüRMüŞ
Sonra sabahlara kadar tartışalım.
Ama şimdi durdur. Yalvarırım.
Gençler, çocuklar Ölüyor, hepsi kardeş, hepsinde
aynı muska, aynı yazgı, aynı televizyon, aynı
futbol, aynı hayat...
Hepsinin gerisinde dualara bürünmüş paramparça bir
sevdalı.
Hepsi genç, hepsi güzel... Hepsi Türk, Hepsi Kürt...
Gençler... Yazgının biri kışlaya, diğeri
dağlara gÖtürmüş...
Kürtçe’de "cehel" derler.
Kulağa cahil gibi gelir; ama "henüz bilmez"
manasındadır, henüz yolun başında
manasında...
Yalvarırım ne olacak...
Benden ne eksiltecekse bu yakarış eksiltsin, maksat hayat
çoğalsın bu dünya cennetinde.
Bir yangında hep güzel kelimeler yanarken, çirkinleri
hayatta kalır...
Kınamak, sÖvmek, hangi haklı gerekçeyle olursa olsun
yangına kÖrükle gitmek.
Ben kimseyi kınamıyorum, ben kimseye sÖvmüyorum, ben bu
işin tamamını SEVMİYORUM.
Kurtulalım istiyorum bu vebadan.
Kimseyi haklı bulmuyorum, kimseyi haksız bulmuyorum.
Küstüm.
’MIRIN’ DENİR KüRTÇE’DE
’ÖLüM’DüR TüRKÇE’DE
Konuşmuyorum bu konuyu...
Silahlar susana kadar "SİLAHLAR SUSSUN"dan başka konu
konuşmak istemiyorum... İstemiyoruz.
Ölmenin, Öldürmenin hiçbir türünü,
çeşidini sevmiyorum.
Ben genç bir hayat kurtulsun istiyorum her tür kavgadan.
Hatta kavgayı Öven şiirlerden bile uzak dursun istiyorum.
Her çocuk çirkin kelimelerden uzakta yaşasın
istiyorum.
Eğer o kelime çirkinse, çirkinin hizmetindeyse,
Kürtçe sÖylemişin, Türkçe
sÖylemişin çı fayda...
Hiçbir dil çirkin bir kelimeyi güzelleştiremez.
Ölüm her dilde çirkin bir kelimedir.
"Mırın" denir Kürtçe’de.
Anadolu’da konuşulan bütün dillerde
karşılığı vardır.
Bunların içinde resmi olan "Ölüm"dür.
Türkçe’dir.
Ve Ölüm kelimesi, resmi ya da gayri resmi her dilde eşit
derecede çirkindir.
"Yaşam"a gelince....
Kelimelerin en şahanelerinden.
İçi açık açık ve kelimenin her manasıyla
"hayat" doludur...
Ve hayat, varlığından emin olduğumuz tek
şeydir...
DİL, BİR OLUŞLAR ZİNCİRİNİN SONUCUDUR
Kürtçe’de "jiyan" denir.
Yaşam, her dildeki en güzel kelimedir.
Belki bir tek rakibi vardır, o da "aşk"tır elbette.
Aşk...
Kürtçe’de "evin" denir.
Bu kelimelerin içinde resmi olan "aşk"tır; ama aşk
kelimesi her dilde eşit derecede güzeldir.
Anadolu’da en az iki kişinin birbiriyle konuşup
anlaştığı bir dil varsa ben onu bile Öğrenmek
istiyorum.
Sadece iki kişi bir dil icat etsin, ben çok merak ederim onu.
Çünkü bu iş Öyle kolay değildir.
Dil yani lenguiç, çok geniş ve karmaşık bir sesler
organizasyonudur.
Ve bir dilin oluşması, hiç kimsenin tasarlamasına
imkán bulunmayan ve yüzyıllar boyu süren bir olaylar,
oluşlar zincirinin sonucudur.
Bazı insanlar başka seslerle, bazıları başka
seslerle anlaşırlar...
O sesler onların bünyelerinden, yani hayatlarının,
kuşaklar boyu yaşamışlıklarının
içinden süzülerek akar.
Sonuç her zaman mükemmeldir.
Çünkü bir dilin yapımında milyon, milyar
insanın katkısı vardır ve bu katkı o insanlar
yaşadıkça devam eder.
"ACI"NIN YANINA "ŞİFA", "İNTİKAM"A
"BAĞIŞLAMA"
İşte bu yüzden bütün diller, insanoğlunun en
büyük, en mucizevi eserleridirler.
Ve dil akışkan bir şey, düpedüz bir nehirdir.
Bünyesine uyan her su içine akar.
Her dilde başka dilden gÖçmen kelimeler vardır.
Onlar o dilin yurttaşı olurlar sonra.
Buna bazısı yozlaşma der; ama "yozlaşma" zaten
çirkin bir kelimedir.
Güzel dil ya da çirkin dil diye bir şey yoktur.
Hepsi şaşılası bir kolektif çabanın
ürünü, birer insan harikasıdır.
Güzel kelimeler vardır, çirkin kelimeler vardır.
Ve bunlar bütün dillere eşit sayıda
yayılmıştır.
Her çirkin kelimenin yanına bir tane iyisini eş
edeceğiz.
"Acı"nın yanına "şifa", "zor"un yanına
"çaba", "intikam"ın yanına "bağışlama"....
"Ölüm"ün yanına "hayat"!
Sivil olan, sivil hakların geliştirilmesini isteyen bir
yurttaş, silaha hiçbir zaman elini sürmemelidir.
Haklılığını sivilliğinden alan kişi
sivillikten vazgeçerse haklı olmaktan da vazgeçer...
RESMİ OLANI TüRKÇE’DİR AMA HEPSİ
ÖZGüRDüR
Artık sivil de değildir haklı da.
Bir dilde manası çirkin olan, yani çirkin bir şeye isim
veya duruma sıfat olan kelime sayısı artmışsa
işte o zaman o dil, evet "yozlaşıyor" demektir.
Dil yani lenguiç, iyi kullanılmazsa tehlikeli olur.
Çünkü dil, her türlü kullanıma müsait
mükemmel bir ses organizasyonudur.
İnsanları başkalaştırır.
Ama "başka"dan korkmaya gerek yoktur.
"Başka" güzel bir kelimedir.
Çünkü aslında aynı dili konuşan,
konuşmayan herkes "BAŞKA"dır.
Ve başka, başkalık güzeldir.
Başkasının başkalığıyla birleşiriz
ve bu birleşme bazen AŞK diye patlar.
Ve aşk nerede olursa olsun kendisi dışındaki her
şeyi Önemsizleştirir.
Biz kendi bahçemizdeki dillerin hepsini bilek, Öğrenek, bir
de üstüne İngilizce, Fransızca filan çakıp
dünyanın karşısına çıkak.
Diyek ki bizim bahçede insanoğlunun şu kadar senede imal ve
muhafaza ettiği diller, hazineler var!
Süryanice var, Keldanice var, daha araştırsak
bulacaklarımız var...
Bunların içinde resmi olanı Türkçe’dir.
Ama hepsi Türkçe kadar Özgürdür diyelim.
KüRTÇE’Yİ CENDEREDEN TüRKÇE KURTARACAKTIR
(Hem belki diğer dişlerini de yaptırmasına yardım
edebiliriz şu tek dişli, tek taşlı medeniyetin....
"BİZ"i düzeltirsek herkesi düzeltiriz.)
Hepimizin eşit derecede duyacağı bir gururla dünyaya
diyelim ki:
Bizzat Türkçe’nin kendisi diğer dillerimizin
güvencesidir.
Çünkü onları Özgürleştiren şeyler
Türkçe yazılacaktır.
Türkçe bizim ortak dilimizdir ve ortak kimliğimizi
oluşturur.
Ve Türkçe, güzel kelimeleriyle her şeyi
iyileştirebilir.
Kürtçe’yi bu cendereden çıkarabilir.
Alır bu Mezopotamyalı kardeşini, Önce
yaralarını iyileştirir.
Onu Özgürleştirir...
Kürtçe’yi, korku salan, Öfke
çağrıştıran bir meselenin parçası
olmaktan, bu hiç hak etmediği yankısından
Türkçe kurtaracaktır.
Çünkü DİL güncel bir mesele değildir.
Güncel bir kavganın konusu olması, hiç hak
etmediğimiz bir trajedidir.
Ve kavga da (ki Kürtçe şer denir), trajedi de (ki ona
Kürtçe’de de trajedi denir) çirkin kelimelerdir.
Elbette bütün kelimelerle ilgili kullandığım
"güzel" ve "çirkin" kelimeleri tırnak içindedir.
Bazı tırnak kalın, bazısı incedir; ama hepsi
tırnak içindedir.
Çünkü asıl güzel olması gereken, kelimelere
yÖn veren mekanizmadır ve bildiğim kadarıyla ona da
akıl denir.
TAKATİMİN SONUNDAYIM ELİMDE SADE KELİMELER
Akıl dilin patronudur ve hiçbir zaman ve hiçbir koşulda
yetkilerini akılsızlığa, Öfkeye devretmemelidir.
Bu bir mektup.
Kanamalı bir güvercinin kanadına yazıldı.
Hangi yüreğe konarsa o okusun ve bu Ölümcül
gidişi durdurmak için yapabileceği bir şey varsa hemen
şimdi yapsın diye yazıldı.
Ölüm üzerine...
Mayın üzerine yazıldı.
Kürtçe meselesi, Türkçe meselesi üzerine bir
yakarış bu.
Ben... Yani kalemden başka silah, vicdanından başka pusula
tanımayan, bilmeyen ben...
Ne elimde dünyayı kurtaracak bir bilgi var, ne düşleri
aydınlatacak bir lamba...
Elimde sade kelimeler...
Dizlerimin üstüne çÖktüm, ağlıyorum.
Takatimin sonundayım ve durun diyebiliyorum sadece.
Yalvarırım... Durun!
Durdurun!
Yılmaz ERDOĞAN
____________________ Dört Sey Geri Gelmez Atılan Ok, Söylenen Söz, Kacırılan Fırsat ve Gecen
Zaman ...
|
|
deleted Cevaplar: 337 kayıt olmuş: 9/10/2007 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 28/6/2009 Saat 16:10 |
|
|
Alıntı: | Bu bir mektup. Kuş, güvercin kanadına
yazıldı.Kimin vicdanına konarsa o okusun diye.
ĞÖlüm üzerine...
|
Tskler Paylasim icin :zk:
|
|
Ziyaretçi
|
|
Yazılış Tarihi: 29/6/2009 Saat 19:03 |
|
|
Eline yüreğine
sağlık güzel bir paylaşım.
Naçizane ben o zamanda bu mektuba inanmamıştım halada
inanamıyorum.
Elbette herkesin görüşüne saygım sonsuz ama
öyle ağdalı cümleler kuramadığımdan
kendimce eleştirilerimi sıralayayaım. BKM yede
gönderilmişti. Okumuşmudur bilmem...
Bu mektup hakkında ya çok şey söylenecek yada
hiç. Ben bir kaç şey söyleme taraftarıyım.
Mektupta ifade edildiği gibi kelimelere katılmamak
mümkün mü? . Ama inandırıcı mı?
Kesinlikle hayır.
Yılmaz Erdoğanın bir sözü vardır,
"Güneydoğu bizim, gerisi hepimizin".
Yemezler, yemezler. Bu işler öyle tiyatro yazmaya, film
çekmeye benzemez. Herşeyi açık açık
yazın, "toprak istiyoruz" deyin. Allem küllem etmeyin.
"ĞÂÂç ülkeden iç ülkeye" diye şiirinde
kastettiği kürdistandan niye bahsetmiyor acaba bu mektubunda?
Benim hiçbir zaman Yılmaz gibi romantik bir dilim olamadı.
Edebi lafları arka arkaya dizip şiir yazmasını ise
hiç bilmem… Ama bu benim hassas olmadığım veya
duygusuz olduğum demek değildir. Doğu, Güneydoğu
ve Irak'ı ondan çok daha iyi bilen biri olarak soruyorum:
Türk Kürt kardeşliğine ve ateşkese bu kadar
önem veriyorsan, yıllarca PKK'nın yayın organı,
terör yanlısı ve aşırı Kürt
milliyetçisi ĞÖzgür Gündem'de ve PKK
saflarında faaliyet gösteren kardeşin Mustafa Erdoğan'a
neden bugüne kadar engel olamadın? Yoksa sende mi aynı
saflardaydın da haberimiz yoktu? Їok değil, 1997'de
kardeşin meşhur değilken, PKK'nın kalemiz dediği,
Kuzey Irak'taki Zap kampında 5 Türk askeri rehin tutulurken
kardeşin de orada yatıp kalkardı. Büyük gazete ve
televizyonların Diyarbakır muhabirleri (isimleri şimdilik
bende saklı ile bölücü ĞÖzgür
Gündem'in Ankara temsilcisi ve muhabiri olarak kamplara gider gelirdi.
O zaman kan akmıyor muydu? O zaman kardeş değil miydik?
Kardeşin yerel kıyafetlerle, gazeteci adı altında
gözlerimizin önünde terörist kamplarında fink
atarken, özellikle kamp komutanı azılı terörist
Rıza Altun'un dizinin dibinden ayrılmıyordu. Rehin
Mehmetçikler adına, onun da senin de ne
yaptığını birazda olsa biliyorum... Delikanlıysan
çık bunları bilmiyorum de.. Kardeşin internetteki
özgeçmişine bu çalıştığı
terörist gazetesini ve o yılları koymamış, sorsana
acaba neden?
Belki hatırlarsın, sen de vardın. Kürt
milliyetçisi kardeşin, şarkıcı Gülben'le
tüm medyanın önünde göstere göstere meydan
okurcasına Kürtçe şarkı eşliğinde
dünya evine girmişti. Kimsenin gözünden
kaçmıyor. ĞŞimdi kalkmış sanki Türkiye
bir ülkeyle savaşıyormuş gibi laf ebeliği
yapıp, teröristle tertemiz Mehmetçiği bir
görüp milleti Barışa mı davet ediyorsun?
Abi kardeş dünyanın terörist dediği PKK'ya
halkın huzurunda siz de terörist deyip, çoluk çocuk
masum insanları öldürmemeleri, okul, sağlık
ocağı ile yol makinelerini yakmamaları için önce
onlara mektup yazmanız gerekmez mi?
Eğer bir gün görseydim seni bir şehidimizin cenaze
töreninde, elinde al bayrakla en önde yürürken, Bu
Vatan Bölünmez diye bağırken, yazdığın
mektubun içindeki maddi hataların hepsini görmezden
gelirdim. Derdim ki en nihayetinde Sanatçı kafasıdır,
karışmış biraz…
Cebinde sadece kelimeler var Yılmaz Erdoğan Ama jiyan yok.
Cebine kelimeleri çıkarıp yaşamı koyduğun
zaman, işte o zaman senin benim kelimeye ihtiyacımız
olmayacak. Bakışlarımızı
yaşamlarımız yetecek derdimizi anlatmaya.
Yoksa acaba ĞŞeyh Sait'in kızı ve
günümüzdeki "ĞŞeyh" Abdülmelik
Fırat'ın yeğeni ile evlenmeden önce
yazdığın mektup Belçim Biçim e
düğün hediyesimiydi.
Ape Musa, kızdığı kişiye keklik sülalasinden
dermiş. Doğrumudur bileme ama Keklik Sülalesi demek
Kürtlerde en büyük hakaret sayılıyormuş.
Keklik sülalesinden olma Yılmaz Erdoğan. Yoksa oldun mu?
Benden son bir not:
"Düşmanla her temas, eğer onu teslim almak için
değilse, teslim olmak içindir."
Velhasıl Yılmaz Erdoğan… Yıktın perdeyi,
eyledin viran…
(*)Keklikleri yakalamanın en
kolay yolu bir kekliği yakalamaktan geçermiş. Yakalanan
keklik ayağı bağlanır ve ötmesi
sağlanırmış. ĞÖtüşü duyan
diğer keklikler avlanacaklarını bilmeden diğer
kekliğin yanına gelirlermiş. Ve böylece avcı bir
keklik sayesinde diğer bütün keklikleri avlarmış.
Anlayana....
|
|
Member Cevaplar: 138 kayıt olmuş: 26/5/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 30/6/2009 Saat 19:13 |
|
|
Alıntı: | (*)Keklikleri yakalamanın en kolay yolu bir kekliği
yakalamaktan geçermiş. Yakalanan keklik ayağı
bağlanır ve ötmesi sağlanırmış.
ĞÖtüşü duyan diğer keklikler
avlanacaklarını bilmeden diğer kekliğin yanına
gelirlermiş. Ve böylece avcı bir keklik sayesinde diğer
bütün keklikleri avlarmış. Anlayana....
|
bu misal/lemeniz bana da baska bir misal/leme hatirlattirdi
ayi avcilarinin uyguladiklari bir yontem bu karin icine agzi kanli keskin
bir bicak yerlestirilir ayi gelip bu bicagi yalamaya basladiginda dilinin
kesildigini farketmeksizin bu yalamaya devam edermis ve damarlarindaki kan
bosaldiginda kendisinin derisini yuzerlermis boyle olmasi derisinin
vurularak delinmesindeki deger dususunude ortadan kaldirmak adinaymis ((
ne alaka olduysa
avlamak avci olunca konunun baglamindaki bu da bir yer bulur kendine
mutlak
saygilar, guzelliklerle................... ____________________ Türküler..
Cennet kadar sır, insan kadar zahir.
|
|
Site kurucusu Cevaplar: 162 kayıt olmuş: 28/4/2004 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 30/6/2009 Saat 22:22 |
|
|
Alıntı: | Gördüm anladım, yapacak hiçbir şey
kalmadıysa yalvarıyorum işte.
Kendimi küçük düşürmek istiyorum.
Taviz vermek istiyorum.
Kimin elinde bu kanı durduracak bir güç varsa, ister
şeytana tapsın ister puta, ister bir tek Allah’a...
DĞÂÂZLERĞÂÂMĞÂÂN ĞÅ“STĞÅ“NE
ЇĞÖKTĞÅ“M YALVARIYORUM
Kimin dudaklarının ucundaysa bunca gencecik hayat, ben ona
yalvarmak istiyorum.
Ne olur? Bu işi durdur.
|
Ne kimse ölsün de miri
herses yasasin hevi Jiyan
BARIS seven herkese bir örnek dir
bu mektup
Keske öbür yazarlerimiz sairlerimiz yilmaz erdogan gibi
cesür ola bilse.
Kalemden usdun yokdur tek kalemi kulananlar kulanmasi bilse.
____________________ !! Dost Dost dedik nicesine sarildim Sadik Dost Kara toprakmis !!
|
|
Ziyaretçi
|
|
Yazılış Tarihi: 1/7/2009 Saat 19:42 |
|
|
2006 da bir mektup yazıldı ne kadar iyi niyetliydi veya
yazılırken gerçek amaçlar neydi?...
Mesleği ve de işi gereği Türkçe yazmak ve
oynamak zorunda olan bunu yaparken de hep çok dahiyane mesajlar sunan
şair, düşünür, yazar, aktör, tiyatro sahibi,
iş adamı, senarist ve yönetmen olan ( belki
yazmadığım başka işleri de vardır )
Erdoğan, yazdığı bu mektubunda
“Dağlarda genç ölümlerine çok
üzüldüğünü, şartsız olarak derhal
silah bırakılması gerektiğini” vs. şeklinde
biraz da duygusal ve janjanlı kelimelerle ifade etmiş,
sağolsunlar bizi yönetenlerde da dahil olmak üzere Y.
Erdoğanın bu yazısından çok etkilendiklerini,
aydınların Y. Erdoğan gibi sağ duyu sahibi olması
ve herkesin üzerine düşeni yapması gerektiğini
ifade etmişler ve ifade etmeye devam etmektedirler. (Vay be
Yılmaz ERDOĞÂÂAN bunları yazana kadar hiç kimse
böyle düşünememişti, düşünmeyi dahi
akıl edememişti, ne de güzel
düşünmüş kabilinden ) Bunları
söyleyenlerin bir kısmı sanatçı olarak
bildiğimiz ancak sanatla ilgisi cebine ve bir başka yerlerine
girenle orantılı olarak değişen televoleciler, bir
kısmı da basınımızın kabul gören ve
toplumda etkileri olan bildik simalar.
ĞŞöyle bir düşünürsek dağlarda eli
silahlı dolaşan adamların işi ne? Dağlardaki bu
insanlar piknik yapmak için mi dağa çıktılar? Bu
memlekette yaşayan kederde ve kıvançta aynı duyguyu
paylaşan, dedeleri Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasında kan
dökmüş, şehit olmuş insanımızla
Türk askerinin alıp veremediği bir şey mi var?
Türk askeri neden dağlarda?
ĞÅ“lkenin bütünlüğü ve Cumhuriyetin
devamı için uğraş veren, paylaşmayı milli bir
olgu gibi gören, vatanına , milletine halisane duygular besleyen
asker sizi yoktan yere düşman mı belledi?
Bu memleketi kendini aydın zanneden karanlık fikirli insanlar iki
süslü kelime söyleyip, kardeşlikten, barıştan
dem vuran bu zat-ı muhteremler, vatanın evladı şehit
olduğunda (üstelik sen rahat ederken, Bodrum barlarında
içerken, Reina’da vur patlasın, çal oynasın,
rahat rahat köpük banyosu yaparken, vatanı ve milleti
korumak için) susacak, bölücü vurulduğunda
avazın çıktığı kadar,
gözümüzün içine baka baka
bağıracaksın.
Yok öyle aga… Ucuz kahramanlık, çok satan hikaye yok.
Bu memleketin taşından toprağından istifade eden her
kim varsa, külfetine de katlanacak. Aman AB ne der, aman asker
konuşmasın, aman asker ekonomiden, ihracaatdan, ithalattan ne
anlar, aman Kürtlere yanlış yapılmasın, ne
isterlerse verelim…
Boş yere kulağımızı tıkayıp,
gözümüzü kapatırsak
kıçınızı sadece donunuzla saklayamayız.
|
|
Junior Member Cevaplar: 30 kayıt olmuş: 25/10/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 1/7/2009 Saat 21:06 |
|
|
"Doğu ve özellikle Güneydoğu Anadolu'da toprak
düzeni; feodal niteliktedir.
O bölgemizde 1514 yılında resmi hale getirilen toprak
ağalığı şimdilerde bile egemendir.
Aşiret reisi dediğimiz bu ağaların her birinin on
binlerce dönüm arazinin sahibi olduğunu görmekteyiz.
Bunların yönetimi altındaki Kürt köylüleri
ve göçebeleri ise topraksızdır. Bu insanlar;
mağara benzeri evlerde perişan durumda; hiçbir
güvenceleri olmadan yaşamaktalar.
Toprak sahibi reis; aynı zamanda insanların da sahibi.
Halkın oyunu bile ağa kullanıyor. Böylece bölgede
gerçek bir demokratik tercihten söz etmek bile mümkün
değil.
Ağaların toprak düzenini belirlediği bölgede;
üst yapı ise 'şıh/molla' takımının
elinde. Bunun için din duygusu şiddetle kullanılıyor ve
kitlelerin demokratik ve ekonomik istekleri eritiliyor."
Gazeteci-Yazar Rıza Zelyut'un bir yazısından
alıntı yaparak başladım.
- Hep düşünmüşümdür Mecliste grubu olan
DTP neden bu feodal yapı ile ilgili tek kelime etmez?
-Ezilmişlikten, yoksul ve eğitimsiz
bırakılmışlıktan bahseden Zana lar, ;Ahmet
Türk ler; Aysel Tuğluk lar, Emine Ayna lar v.b. neden
ağalık düzenine, mollaya, şıha tek eleştiri
göndermez. Kadın intiharlarından , töre
cinayetlerinden, çok evlilikten, kadına ve çocuğa
uygulanan şiddetten; bunların sebepleri, çözüm
yolları üstüne hiçbirinin ağzından tek laf
çıkmaz???
_Toprak reformu sözünü ben hiç bir DTP linin
ağzından duymadım Yılmaz Erdoğan'dan da
duymadım.
Mesela her konuda fikir (!) sahibi olan; yurtdışından gelen
heyetlere ezilmişliklerini(!) anlatan Diyarbakır Belediye
Başkanı Osman Baydemir'in ağzından da ben bu konulara
dair hiç bir şey duymadım.
Güneydoğu köylüsü fakir de Kütahya'daki
dağ köylüsü zengin mi?
Ticaret deyince akla ĞÂÂstanbul gelir. ĞÂÂstanbul ve ticaret
deyince akla Tahtakale, Laleli, Beyazıt gelir. Bu piyasalarda
ithalat-ihracat yapan her dört kişiden ikisinin Kürt
olduğunu söylemek istiyorum.
Kürt meselesi diye ortaya çıkarılan soruna çok
boyutlu bakmak gerektiği fikrindeyim.
|
|
Junior Member Cevaplar: 87 kayıt olmuş: 5/7/2004 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet:
|
|
Yazılış Tarihi: 1/7/2009 Saat 23:41 |
|
|
Bir gercek ortadan.
PKK bitimek isdensedi cokdan bitirlmisdi
TSK gitti kar kis demden kandili eteklerine kadar.
Modern silahlarla halikopterler 50 KM de fazla Irak topraklara giren Tank
topcu birlikleri.
Tamam dedik PKK sonunu getirecekle.
Basbakanimiz onur kaynagimiz RTE havalimaninda anli sanli ordumuz PKK
daglari dar ediyor diye beyanet veriyor.
Arada 30 dakka gecmiyor bir haber Ajanslardan TSK kislalarina geri
dönmus.
Ne oldu de anide geri döndu o kadar kürültüle Irak
topragina giren TSK sesisce gizli kislaya cekildi.
Ne olacek büüyk Patron ABD tipis tipis kislaya dedi.
PKK durdurmak kani durdurmak kimsenin isine gelmyior
PKK pivon dur.
Neden hic özgür Kürt örgütlerinle masaya kimse
oturmiyor de
PKK ve siyasi kolu DTP ile yol aranir
Alıntı: | _Toprak reformu sözünü ben hiç bir DTP
linin ağzından duymadım Yılmaz Erdoğan'dan da
duymadım. |
Toprak reformu sanki rahmetli Bülent Ecevit den baska biri dile
getirdi de yilmaz erdogan getimedi.
1 Cumhuriyet deviri kötü ilan edenler
o zamanki halk evleir kapadinca feodal yapı hizmet etmedilermi.
1980 Askeri Darbe gerceklesdirenler dogudaki feodal yapı Agalarla
masada oturmadimi.
Köy korucu sistemi icin o feodal yapı de faydalanilmiormu.
Yazdiklarinizda bir konuda hepinize hak veriyorum
Esek biziz hepisi sirtimizda
Aga karsi koyduksa komunist olarek usdumuzu devletin Askeri Polisi
gelir.
TBMM dilekceler verilirse bu konuma dur denilsin diye ciddiye alan kim.
Yilan sarildik DTP dedik onalrin hayali baska yerden.
CHP korkusunda dogu guneydogu yolunu unutmus
MHP kanimizda gözü ölü kürt iyi kürtür
felsefesinde.
AKP aman bu milet okumasin cahal kalsin
onalra okul yerine imam hatipler Kuran kurslari yapalim sakin gözleri
acilmasin
Anap bir Gap projesi dedi aglar feodal yapı yeölpazelik eti.
DTP asim yolum hastam mi ümrunda
Ne dedi DTP Baskani Mardin katliyaminda sonra güneydogu halki cahil
(cahal degil cahil ) silahmi verilir eline.
Simdi kim bizi dusuniyor Ankara deki TBMM
Cankya köskünde oturan Sayin Reisicumhur Abdullah Gül mi
yada Istabul borsasindaki Zenginler mi
TSK basinda Başbuğ adi usudnde bizimi dusunecek.
emin kanimizi alin Petrolu Bakiri Demirimizi Firatin elektriklerini v.s
binin sirtimiza biz hak ediyoruz. ____________________ Dost kelimesinle Dost olunmaz Dostluk destekle olur
|
|
|
|
Happy Birthday |
Bugün hiçbir kullanıcımızın doğumgünü yok! |
üye Puani |
- Rojin: 10 976 Puanlar
- asliyok: 4 432 Puanlar
- HarmanYeli: 4 396 Puanlar
- KizilZora: 2 048 Puanlar
- life23: 1 675 Puanlar
- gokkiz: 1 657 Puanlar
- BirNefes: 1 048 Puanlar
- Erasmus: 984 Puanlar
- -Pozan-: 785 Puanlar
- Siyahinci: 623 Puanlar
|
|