Tanığıyım...
ONUN yemyeşil güzel gÖzleri vardı.
Ben yetime ilk masalı o anlatmıştı. Zorla yemek
yedirir, kendi eliyle yaptığı kerpiç hamamda bizi
yıkar, geceleri kalkıp kalkıp o üstümü
Örterdi.
Ben onu çok sevmiştim.
Büyüyünce onun aslında anneannem
olmadığını, Ermeni kızı olduğunu,
tüm ailesinin Öldürüldüğünü,
Gümüşhane tarafından canını kurtarıp
geldiğini ve dedemin ikinci karısı olduğunu
Öğrendim...
GÖzlerindeki o hüzün ve acı hiç geçmedi...
Adını değiştirip “ümmühan”
yapmışlardı...
Fark etmez, o benim anneannemdi.
*
Yıllar geçti aradan, bir adam tanıdım, bir elinin
üç parmağı sakattı.
Çok yakışıklı, tertemiz giyimli, artık
çalamadığı bir kemanı olan, ahşapla
uğraşmayı seven, eski bir mimardı. 6-7 Eylül
olaylarında İstanbul'daki ofisi basılmış, eli
sakatlanmış, o da Ankara'ya gelerek bir elçilikte
çalışmaya başlamıştı.
Gitmek istiyordu, ama çaresizdi. Çünkü iki
kızı, iki Türk'e âşık olmuştu,
onları bırakamıyordu.
Bozuk Türkçesi ile sohbet ettiğimizde onun zaman zaman
korktuğunu, endişelendiğini hissediyordum.
Ölünce vasiyetiydi, onu İstanbul'a gÖmdüler.
Ben onun kızlarından birisi ile evliyim.
*
Önümdeki gazetede Başbakan'ın
“...Farklı etnik kimlikte olanlar ülkemizden kovuldu... Bu
aslında faşizan bir yaklaşımın neticesiydi”
sÖzlerini okuyorum...
Bana “Çek git” diyen yanlış adam
sÖylemiş bile olsa, sÖyledikleri doğrudur...
Nasıl inkâr edeceksiniz?..
Daha yeni yeni; farklı dinden olanların boğazını
kesen... Kaldı ki kendi aydınlarına bile tahammül
edemeyip otel odalarına doldurup yakan kimlerdir?..
Her birimizin bir yerinde yok mudur kovmaların gizli
kanıtları; bir eski Ermeni evi, bir Rum tabağı, bir
Süryani takısı, bir yemek, bir türkü, eski
fotoğraflardaki komşularımız...
Nerede o insanlar?..
Ya da gerçek isimlerini bilmediğimiz anneannelerimiz...
Kabul edilmesi gereken bir günah yok mudur alnımızda?..
Ben o günahı gÖrdüm...