Türklerin yüzde doksanı Amerika'dan nefret ediyor
ilmesinden sonra Türk halkının ABD'ye karşı
toleransının kalmadığını belirtirken
başyazısında şu cümlelere yer verdi: "... daha
kÖtüsü, artık her 10 Türk'ten 9'u Amerika'ya
düşmanlık besliyor..." Bu sÖzler, Müslüman
Türk milletinin Ermenilere değil onları
kışkırtan siyonist ve emperyalist merkezlere ve bunlara alet
olan Asala ve benzerlerine kızdığını da
gÖsteriyor.
Ermeniler'le ilgili oylamadan sonra, Ankara muhtemelen ABD'nin telkinlerini
dinlemeyecek ve askerlerini Kuzey Irak'a gÖnderecektir. Bu da,
Irak'taki çok taraflı iç savaşta yeni bir cephe
açacak ve bÖlgedeki istikrarsızlığı
kÖrükleyecektir. Türkiye ayrıca Amerikan ordusu ile
bağlarını kopararak, Irak'taki Amerikan askerlerine lojistik
destek için en Önemli kanallarından biri olan İncirlik
üssü'nün kullanımını yasaklayabilir. Ancak
bundan daha kÖtüsü, artık her 10 Türk'ten 9'u
Amerika'ya düşmanlık besliyor. Bu sorunlar, Amerikan
Kongresi'nde Ermeniler'e jest politikası ile çÖzülemez.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dünya tarihçilerine
çağrı yaparak gerçekleri ortaya
çıkarmalarını istedi ve onlara Osmanlı
arşivlerini açtı. Ancak hiçbir sonuç
alınamadı."
Batı-Ermeni ittifakı nereden kaynaklanıyor?
SÖzde müttefikimiz, evimizin çatısını,
balkonunu, ambarını, hava, deniz ve karayollarını
emrine verdiğimiz ve Irak'ta milyonlarca Müslüman'ı
Öldürmesine yardım ve yataklık ettiğimiz,
yardım etmeye de devam ettiğimiz Amerika, 12 Ekim 2007
günü Temsilciler Meclisinin Dış ilişkiler
komisyonunda 21 oya karşı 27 oyla sÖzde Ermeni
soykırımını kabul etmişti.
Türk Dışişleri ve çevresindekiler "Bush ve
Rice, tasarının geçmemesi için çok
çalıştılar ama Önleyemediler" anlamında
sÖzler gevelemişti.
Halbuki aynı Bush, 25 Nisan 2005 günü "SÖzde Ermeni
Soykırımı" için "Osmanlı
İmparatorluğu'nun son günlerinde, 1.5 milyon kadar
Ermeni'nin tehcirini ve toplu halde Öldürülmesini
anıyoruz. Bu, birçok Ermeni'nin 'büyük felaket' olarak
adlandırdığı korkunç bir olaydır" ifadesini
dillendirmişti.
Bush, ''Bugün Ermeni halkının acısını
yansıtan bu insanlık trajedisinin 90'ıncı
yılını anarken, bağımsız Ermeni devletinin
geleceğine doğru bakıyoruz" demişti.
Siyasilerimiz ve bir kısım basınımız,
başkanın ağzına "Soykırım" kelimesini
almadığı için Övgüler
yağdırıyor.
2004 yılında yine aynı cümleleri
kullanmıştı ve "Bugün 20'nci yüzyılın en
korkunç trajedilerinden biri olan Osmanlı
İmparatorluğu'nun son dÖneminde 1.5 milyon Ermeni'nin
gÖçe zorlanması ve yok edilmesini anıyoruz. Ben de,
kaybettikleri hayatların yasını tutan Ermeni toplumuna
katılıyorum" demişti.
SÖzde Ermeni soykırımını kabul eden
ülkelere bakınız, cinayet ve hıyanetleriyle tarih
sayfaları simsiyah olan Hıristiyan ülkeler, yine altı
yüz yıl himayesinde yaşadığı, ekmeğini
yediği Osmanlıya karşı nankÖrlük eden
Hıristiyan Ermeninin yanında yer alıyor ve laik temsilciler
meclisinin dış ilişkiler komisyonunda oylamadan Önce
Ermeni papaz Karakin'e dua ettiriyor.
Kabul ediş tarihine gÖre Hıristiyan ülkeler:
Kıbrıs Rum Kesimi: 1982, Uruguay: 1965, 2004, 2005, Arjantin:
1993, Rusya: 1995, 2005, Kanada: 1996, Yunanistan: 1996, Lübnan: 1997,
2000, Belçika: 1998, İtalya: 2000, Vatikan: 2000, Fransa: 2001,
İsviçre: 2003, Slovakya: 2004, Hollanda: 2004, Polonya: 2005,
Almanya: 2005, Venezuella: 2005, Litvanya: 2005, Şili: 2007
Herkes dininin, kültürünün,
çıkarının gereğini yapar da bizim siyasilerimiz ne
yapar onu bilemedik.
Yahudi Lobisi çok güçlüdür diyerek
yıllarca İsrail'in, Filistin'deki cinayetlerine ses
çıkarmadığımız gibi Filistinli
Müslümanları Öldürme esnasında kaybolan
İsrailli askerin bulunması için arabulucu bile olduk ve
Öldürülen Müslümanların evlerini yeniden
talan etmelerine ses çıkarmadığımız gibi
kaybolan katil askerin annesini teselli için evine ziyarete gittik.
Yahudi lobisi güçlüyse niçin tasarıyı
engelleyemedi?
Güçlü değilse bu kadar Müslüman'ın
Ölmesine, milyarlarca doların İsrail hükümetine
akmasına neden ses çıkarmadık?
Güçlü ama bize bu sefer yardım etmedi ise, bize
hıyanet edenle daha ne kadar müttefik olarak devam edeceğiz?
İnsan vicdansızlaşınca kendini omuzlayıp
yukarı çıkaranların başını
kırıp, beyin ezmesi yiyerek daha da yükselmeye
çalışırmış.
Dostunun acı ilaçlarından kaçar,
düşmanının tatlı zehirleriyle kendinden
geçince, düşmanın ayağının
toprağı olmayı şeref kabul ederken, dostunun
başına tokmak çaldığının farkına
varmazmış.
Basireti bağlanırmış insanın. Alır
baltayı eline ve bindiği dalı kesmeye kalkarmış,
sonunda düşen yine kendi olur ve yaralarını yine
yaraladığı dostları sararmış...
Şaşırınca insan, kanına, canına,
vatanına kastedenlerle diyalog toplantıları yapar, en mahrem
yerleri yok pahasına satarmış.
Filistin'de yüzlerce Müslüman
Öldürülürken, içinden "Allah rahmet eylesin"
demekten korkarmış. Bir tane İsrailli Siyonistin
Müslüman Öldürürken düşüp
ayağı kırılsa "Geçmiş olsun" dilekleriyle
yaranacağını zannedermiş.
"Domuzdan post, düşmandan dost olmaz" demiş
atalarımız.
BM İnsan Hakları RaportÖrü John Dugard Ortadoğu
DÖrtlüsü'nü topa tutuyor:
İsrail'e dur demeli artık
Ortadoğu DÖrtlüsü'nün ABD'nin baskısı
altında hareket ettiğini belirten Dugard, bÖlgede durumun
her geçen gün daha da kÖtüye gittiğini ve
İsrail'in haksız uygulamalarına son verilmesi
gerektiğini sÖyledi.
Birleşmiş Milletler (BM) insan hakları
raportÖrü John Dugard, Örgütün yakında,
Filistinliler'in haklarının korunmasına hizmet etmediği
için Ortadoğu DÖrtlüsü'nden çekilmek zorunda
kalabileceğini sÖyledi.
İngiliz yayın kurumu BBC'ye mülakat veren Dugard, grubun
Filistinliler'e yÖnelik sorumluluklarını yerine
getiremediğini ve BM'nin dÖrtlüye üye olmaya devam
etmekle kendisine bir yarar sağlamadığını
sÖyledi.
Dugard, Ortadoğu DÖrtlüsü'nün, Hamas ve El
Fetih arasındaki ayrılığı gidermeye
çalışmak yerine, Filistin lideri Mahmud Abbas'ı
destekleyen politikasını da sorguladı.
Durum gittikçe kÖtüye gidiyor
John Dugard, BM Özel raportÖrü sıfatıyla son 7
yıldır Batı Şeria ile Gazze'yi ziyaret ediyor. BM Genel
Sekreteri'nce atanan Özel raportÖrler insan hakları
alanındaki uygulamalar hakkında Örgütü
bilgilendirmekle gÖrevli.
BÖlgeyi her ziyaretinde durumunda daha da kÖtüye
gittiğini gÖrdüğünü sÖyleyen Dugard, "Bu
kez Filistin halkındaki çaresizlik duygusu, beni çok
etkiledi" şeklinde konuştu.
Dugard, bunu insan haklarının ileri düzeyde
çiğnenmesine, Özellikle de Filistinliler'in hareket
Özgürlüğünün İsrail tarafından
kısıtlanmasına bağladı. BM yetkilisi,
İsrail'in bir güvenlik tehdidini iddia etmesine rağmen,
verdiği cevabın son derece orantısız ve
aşırı olduğunu kaydetti.
John Dugard, Batı Şeria'nın ortasındaki bazı
kontrol noktalarının amacının, bÖlgeyi çok
sayıda kantona bÖlmek ve Filistinliler'in hayatını
olabildiğince çekilmez hale getirmek olduğunu sÖyledi.
ABD'deki Siyonist mahfillerin baskısı altında hareket
ediliyor
Emekli bir devletler hukuku profesÖrü olan Güney
Afrikalı Dugard, uygulamalara Ortadoğu
DÖrtlüsü'nün yanıtının hafif
olduğunu, zira, grubun ABD'nin büyük etkisi altında
hareket ettiğini kaydetti. Dugard, arabulucu rolünü de
BM'nin üstlenmesi gerektiğini, uluslararası toplumun hemen
hemen sadece El Fetih'e destek verdiğini, bunun, BM'nin
üstlenmemesi gereken bir rol olduğunu kaydetti.İsrail ile
Filistinliler arasında güya barışı sağlamaya
çalışan Ortadoğu dÖrtlüsü, BM, ABD, AB
ve Rusya'dan oluşuyor.
ABD'nin Ortadoğu satrancı tehlike sinyalleri veriyor
Amerikan Yahudileri, İsrail'in Ortadoğu'daki en Önemli
müttefiki olan Türkiye'ye ilk kez sırt çevirdi. Bunun,
şu günlerde Ortadoğu ve Kafkasya üzerinde oynanan
satrançla doğrudan ilişkisi var.
Türkiye'yle ABD, dolayısıyla da Türkiye ile
İsrail arasında şu günlerde neler yaşanıyor?
Peki Ermeniler ve Kürtler veya Ankara'nın Irak ve İran'daki
Amerikan eğilimlerine yÖnelik tutumu gibi birbirinden ayrı
gÖrünen sorunlar arasında nasıl bir bağ var? Bu
bilmeceye az sonra geleceğiz. Önce, Ermeni meselesinin
uluslararası siyasete güçlü dÖnüşü
üzerinde duralım. Ermeni diasporasının yokluğunda,
Ermeni sorununun bir sorun olarak kalmayacağı sÖylenebilir.
Avrupa ve ABD'deki gÖçmenler, Osmanlı Türkiye'sinde
yaşanan 'Ermeni katliamı'nın canlı bir hatıra
olarak kalması için çalışıyor.
Ermeniler, Osmanlıların 1 ila 1,5 milyon Ermeni'yi
bÖlgesel talepleri ortadan kaldırmak için
Öldürdüğünü sÖylüyor. Türklere
gÖreyse o yıl yaşananlar sadece, 1. Dünya
Savaşı'nda birbiriyle çekişen emperyalist
güçlerin azınlıklar kozunu kullanarak yol
açtığı krizlerin bir parçası. Rusya Ermeni
milisleri isyana teşvik etmişti. Osmanlı yetkilileri de
bazı Ermenileri Öldürerek, bazılarını da
başka bÖlgelere yerleştirerek yanıt vermişti...
İki ay Önce, ABD'deki Yahudi kuruluşu ADL
katliamları 'soykırım' olarak tanıdı. Amerikan
Yahudileri, İsrail'in Ortadoğu'daki en Önemli müttefiki
olan Türkiye'ye ilk kez sırt çevirmişti. Peki Yahudiler
neden bÖyle bir tavır aldı? Bunun nedeni, Ermeni
katliamlarının üzerinden bir asır geçmesi
sonrası vicdanların bir anda uyanması değil.
Türkiye ve Azerbaycan'la Karabağ bÖlgesine dair
çekişmede Ermenilere Rusya, Gürcistan ve İran'dan daha
yakın olmaları da değil. Bunun, şu günlerde
Ortadoğu ve Kafkasya üzerinde oynanan satrançla
doğrudan ilişkisi var.
Bu durum da bizleri ilk soruya
gÖtürüyor. Niçin Ermenilerin, Kürtlerin,
İranlıların ve Iraklıların sorunları,
aynı 'patlatıcı kokteyl bardağı' içinde
karıştırılıyor?
'Küresel sermaye' için 'Kürt sorunu' yok, Türkiye
korkusu sırıtıyor!
Osmanlı "Kırım Savaşı" için kaynak
arayışı içindeyken Amerika'da "petrol
çıkarılması ile ilgili" sondaj
çalışmaları başlamıştı. Amerika'da
"bugün gÖrdüğümüz" petrol şirketlerinin
"atası" olan Standart Oil kurulurken Osmanlı
İmparatorluğu "dünyanın en zengin petrol rezervlerine"
sahipti ama haberi olmadığı için 1854-1875
arasında "18 dış borçlanma yaptı." Bugün Irak
ve Kuzey Irak başlıkları altında
"tartıştığımız" bÖlgeler, o dÖnemde
"sadece petrol için" İngilizler tarafından yapılan her
türlü oyunla "Osmanlı'dan alınmaya"
çalışılıyordu. O gün "hangi amaçla" o
topraklara ilgi duydularsa bugün de orada "aynı amaçla"
bulunuyorlar. Temiz duygular ile "Yabancılar Kürtler için
üzülüyor" diyenlere duyurulur... Küresel sermayenin ve
kullandığı "askeri-endüstriyel" kompleksin tek bir
derdi vardır, gerisi tamamen yalandır: Para... para... para...
Amerika, PKK ile nereye yürüyor?
ABD, son olarak, Avrupa'nın Kürtler üzerindeki
nüfuzunu kırmak için, PKK'yı kontrol etmeye karar
verdi. Ancak Örgütün Avrupa ile olan bağları devam
ediyordu ve son günlerdeki eylemleriyle bir yandan ABD tarafından
himaye edildiğine inanıldığı için ABD ile
Türkiye arasında ciddi bir kopukluğa neden oluyordu.
Yapılacak tek şey kaldı. Eğer ABD PKK'yı tasfiye
ederse Avrupa'nın Kürt bÖlgesindeki etkisini Önemli
Ölçüde azaltmış olacaktı. Kendisini
Örgütten vazgeçmekle uğrayacağı kayıp
daha azdı ve katlanılabilirdi. Artık, bÖlgede
yapacağı harekatın kendisine bir zararı
olmayacağı için, Türkiye'yi soykırım tehdidi
altında tutmasının bir gereği de kalmadı.
Sonuç olarak soykırım tasarısı rafa
kaldırılacak, PKK'nın tasfiyesine yeşil
ışık yakılacaktı. Bu hem Türkiye'nin ABD'den
uzaklaşmasını engelleyecek hem de Avrupa'nın
Kürtlerle bağı zayıflatılacaktı.
Hedefler sınırlı kalacaktır ve Türk birliklerinin
tüm Kuzey Irak'ı işgale girişeceğine kimse cidden
inanmıyor. ABD ve Britanya'nın 2003'teki Irak işgali,
hâlâ istikrara en büyük darbe indiren
saldırı konumunda bulunuyor.
Türkiye-Kuzey Irak krizinde, terÖristleri destekleyen
ülkelere dair çifte standart gÖzler Önüne serildi.
ABD'nin Irak'taki Amerikan karşıtlarını
desteklediği gerekçesiyle İran'a yÖnelttiği
tehditler bir zorbalığı belgeliyor.
Türkiye'nin Irak'a girme tehdidi aynı zamanda ABD'ye indirilen
bir darbe, zira Türkiye Kongre'nin 1915'teki Ermeni
soykırımını kınayan bir tasarı
geçirmesini engellemeye çalışıyor. SÖz konusu
taktik işe yarıyor; Irak'taki Amerikan askeri
varlığı için hayati Önemdeki desteğini
çekebilecek bu ülkeyle ilişkilerinin bozulması
korkusuyla Kongre geri adım atıyor. Ne var ki başta Ordu
olmak üzere, milli güçlerle AKP hükümetinin
ayrı telden çalması, Türkiye'nin işini
zorlaştırıyor.
Aslında Türkiye'nin tutumlarını sertleştirmesi
Kuzey Irak dağlarındaki PKK
savaşçılarının dizginlenmesi veya kovulması
için ABD ve Kürt BÖlgesel YÖnetimi üzerindeki
baskıyı artırıyor. Iraklı Kürt liderler
şaşkınlık içinde bocalıyor. Hiçbir
hükümet, ideolojileri farklı olsa bile hakları
için savaşan aynı milletin mensupları olarak
gÖrdüğü etnik kardeşlerine karşı
harekete geçmek istemiyor ve maalesef PKK'yı dolaylı da
olsa destekliyor.
İran'da faaliyet gÖsteren Tahran karşıtı bir
başka Kürt gerilla grubunun PKK gibi Irak
Kürdistanı'ndaki üsleri kullanmasına ne demeli? Bu
grubun bazı liderleri Bush yÖnetimi yetkililerince kabul
edilirken, CIA ve belki İsrail'in desteğini
sağladıkları biliniyor. Şimdi soralım,
PKK'nın bir kolu olan PJAK'ı destekleyen Amerikan'ın
PKK'yı dizginleme numarasını, ahmaklar
dışında, kimler yutuyor?
İRAN Saldırısını Kuzey Irakta Karşılamak
"İran'a müdahaleyi Kuzey Irak'ta karşılamak"
başlıklı yazısında şÖyle dile
getiriyordu:
"Sahi ne değişti tezkereyle? Bence çok şey.
Türkiye, aldığı bu kararla bÖlgesindeki
gelişmelere bigâne kalmayacağını gÖsterdi
bir kere daha... En Önemlisi ise hem Doğu'ya hem de Batı'ya
şu mesajı verdi: "Yakın bir gelecekte İran'a ABD ya da
İsrail patentli bir saldırı olacaksa, ben bunu kendi
topraklarımda değil, Kuzey Irak'ta
karşılayacağım haberiniz olsun."
Hadi canım diyenlere yeniden hatırlatmakta yarar var.
Türkiye büyük güç merkezleri tarafından ihmal
edilemeyecek kadar Önemli bir ülke. Hiçbiri Türkiye'yi
gÖzden çıkaramaz. GÖzden çıkarıyor gibi
davranabilirler; ama asla bunu gÖze alamazlar.
Çıkardıkları takdirde bÖlgedeki menfaatlerini
kaybedebilirler. Türkiye'nin bundan sonra oynayacağı kart da
bu olmalı zaten. GÖzden
çıkarılamayacağına onun da inanması
lazım" diyordu. Yani bÖlgemizde Amerika ve İsrail
çıkarlarına hizmet karşılığı,
onların himmet ve nimetinden yararlanalım demek istiyordu.
Aynı aksiyon "ABD'nin Irak ve İran politikalarındaki iç
kırılmaları ve güçlü muhalefet,
'Demokratlar'ın yerel seçim zaferi sonrasında Genelkurmay
Başkanı Peter Peace'in Eylül ayı içinde
istifasıyla askeri uyuşmazlık şeklinde de gün
yüzüne çıktı. Aynı kaynaklara gÖre
Peace'in istifasının konuşulduğu günlerde ABD'nin
B-2 ağır bombardıman uçakları da İran
için yüklü bombalarla (atom bombası olduğu ileri
sürülüyor) yarı yoldan geri çevrildi. Yine
Ortadoğu'da son dÖnem güç oyunlarından biri 6
Eylül'de İsrail'in Suriye'ye yaptığı hava
saldırısı oldu. New York Times Gazetesi, İsrail'in hava
saldırısında, 'ABD ve İsrail istihbaratınca,
inşaatına başlanmış nükleer reaktÖr
olduğu düşünülen bir tesisi vurduğunu' ileri
sürmüştü.
Türkiye'den tezkere, Putin'den Tahran hamlesi ve ABD sessizliği
ABD Kongresi'nden geçirilmek istenen sÖzde Ermeni
Soykırımı Karar Tasarısı
tartışmaları, tezkere ve sonrasındaki gelişmeler
de hesaplandığında Türkiye dünya güç
dengelerinin üstünde kendine Önemli manevra alanı
sağlayan, bir o kadar da riskli bir kararı, cesurca, Meclis ve
milli irade bütünlüğü içinde alabildi. Bu
yüzden Türkiye, 1 Mart 2003 tarihli tezkerenin reddiyle
başlayan süreçten bugüne Ankara-Washington
hattında yeni ve kÖklü bir kırılmanın
yaşandığı günlerden geçiyor. Peki
Türkiye, aralarında Rusya, Çin ve İran'ın yer
aldığı güç blokuna ya da
Türkiye-İran-Suriye eksenli yeni bir aksa mı kayıyor?
PKK el koydu...
PKK'nın saldırılarını
yoğunlaştırması, DTP'lilerin Bahçeli'yle el
sıkışmasından ve bunun kamuoyunda
yaptığı olağanüstü olumlu
yankıların ardından geldi. İşareti de
Öcalan verdi. Tokalaşmadan 5 gün sonra
avukatlarıyla yaptığı gÖrüşmede esip
gürledi: "BÖyle bir şey aklımdan bile
geçmemişti. Öyle rastgele politika olmaz. Kongre
kararı olmadan kendi başlarına nasıl bÖyle bir
şey yaparlar?" Ve ardından Beytüşşebap'ta
minibüs taranması, Dağlıca baskını, Gabar
tuzağı... Ve "Biz kavga, kan ve şiddet istemiyoruz" diyerek
Bahçeli'ye el uzatan Ahmet Türk, Aysel Tuğluk ve
Sırrı Sakık'ın DTP büyük kongresiyle tecrit
edilmeleri, PKK'nın parti yÖnetimine el koyması.
Kürdistan'ı kabul et... PKK bitsin!
5 Kasım günü, Washington'da PKK'nın "PKK
olarak bitirilmesi" kararlaştırıldı. Yani? Yani ABD
Türkiye'ye "büyük bir şey" verdi...
Karşılığında ne aldı?
Apo'yu Türkiye'ye kim teslim etti? ABD. ABD,
İngiltere ve İsrail'nin, büyüyen İran (Şii)
tehlikesine karşı, yüzde yüz güvenebileceği,
en sadık ve monoblok gÖzüken yapı nerede? Irak'ın
kuzeyinde... Yani? Kürdistan'da... ABD neden Türkiye'ye
yüzde yüz güvenemez? 1 Mart'ta test etti. GÖrdü...
Türkiye, siyasal ve sosyal olarak çok parçalı... Karar
odakları farklı etki alanlarına sahip. Irak'ta
başı bu kadar beladayken bir başka bÖlgesel ve derin
sorunla daha uğraşmak istemiyor.5 Kasım günü,
Washington'da PKK'nın "PKK olarak bitirilmesi"
kararlaştırıldı. Yani? Yani ABD Türkiye'ye
"büyük bir şey" verdi...
Karşılığında ne aldı? "Kürdistan'a
karışmayacaksın..." dedi. Barzani de hemen akabinde
"güvence verilerek" rahatlatıldı. Hükümet ve belli
güç odakları, PKK'yı denklemden çıkartma
planları içinde ve bu arada Kürdistan'a da ses
çıkartılmayacak. Beni hiç kimse, bu coğrafyada
ABD, İngiltere ve İsrail'in desteğiyle, onların dikte
ettiği bir karara uyarak hareket eden bir Türkiye'nin orta ve
uzun vadede kazançlı çıkacağına ikna edemez.
Dolayısıyla, bu denklem, şayet gerçekleşirse,
ısrarla savunuyorum, orta ve uzun vadede bu ülkeye zarar verecek
gelişmeler olacaktır.
Kürt meselesinin "Yol Haritası"
PKK'nın tasfiye edilmesine karar verildi.
Örgüt bu haliyle yaşayamayacak ve Türkiye
için tehdit olmaktan çıkarılacak. ABD, Türkiye ve
Kuzey Irak, PKK'nın bu şekilde Kürt meselesi üzerinde
sÖz sahibi olmasının Önüne geçilmesi
konusunda ortak kanaate sahip. Bu nedenle PKK'yı
silahsızlandırma sürecine girildi. Aynı doğrultuda
DTP'den açıkça tercihini yapması istendi. Ya siyasi
süreçte yerini alacak ve şiddeti tercih edenlerle
arasına mesafe koyacak ya da etkisini kaybedecek. Kürt siyaseti
için yeni bir siyasal elit oluşturulacak... PKK'nın
şiddeti tercih eden lider kadrosu üzerine çok sert
biçimde gidilebilir. 1989'daki Öcalan operasyonunun
benzerlerini yaşayabiliriz. Cemil Bayık, Murat Karayılan
benzeri isimler yakalanır, tutuklanır, teslim edilebilir. Ya da
Türkiye'ye verilmez, Irak'ta ABD denetiminde tutulur ve Türkiye
tarafından sorgulanabilir... O zaman, PKK'nın direnen
kadrolarına karşı beklenen operasyon sürecinin
başlamak üzere olduğunu sÖyleyebiliriz.
PKK tasfiye mi ediliyor?
Kesin cevap vermek için henüz erken. Ancak 1 Mart
2003 tezkeresinden sonra raydan çıkan Türkiye-ABD
ilişkilerinin yeniden dizayn edildiğini sÖylemek
mümkün. Öcalan'ı 1999 başında
Türkiye'ye teslim ederken PKK'nın ipini çeken ABD, 1 Mart
tezkeresinden sonra Ölüyü yeniden diriltti. Şimdi yeni
bir tasfiye planı sahneleniyor. Planının tümüyle
yürürlüğe girmesini, pazarlık konularında
atılan adımlar belirleyecek. Unutulmamalıdır; ABD,
PKK'yı 1999'da olduğu gibi Öldürmez sadece ileride
canlandırmak üzere geçiçi süreyle dondurur. Bir de
sorunun PEJAK boyutu var. Başka ihtimal; PKK, ABD'nin İran'a
karşı güçlendirdiği, silah ve lojistik destek
sağladığı PEJAK'la idman yapmaya devam eder... ABD,
turpun büyüğünü heybede saklıyor olabilir.
Kartlar yeniden karıldı, oyun şimdi yeniden
başladı.
Irak'ta yaşanan kaos ABD'nin sinsi planıdır
İnsanlığın yüz karası Ebu Gureyb'de,
olmadık işkencelere maruz kalan ve daha sonra Irak'ta 'ABD
İşgali Hapishane Mağdurları Derneği'ni kuran
Hacı Ali el Kaysi ile Irak'taki İsrail
varlığını, işgalci ABD'nin Irak'ta
yaptıklarını ve dernek
çalışmalarını konuştuk. Irak'ta
büyük bir insanlık dramının
yaşandığını vurgulayan Kaysi, Irak'ı
işgal eden ABD'nin Özgürlük yalanlarıyla her
türlü işkenceyi ve katliamı
yaptığını dile getirdi. Irak halkının
geçirdiği bu zor günlerde yaşanan
sıkıntıları bir nebze olsun giderebilmek için
gayretli çalışmalara imza atan Hacı Ali El Kaysi,
"Irak'ta insan hakları ihlallerinin nedeni ABD'nin Irak'a
uyguladığı işgal terÖrüdür" diyor.
Irak topraklarında şimdiye kadar
gÖrülmemiş büyük bir fitne
oluşturulduğunu vurgulayan Kaysi, "Biz Sünni, Kürt,
Şii, Arap, Türkmen hepimiz kardeştik. Evlilikler de bile
sorulmazdı Sunni misin Şii misin diye. Ancak ABD Öyle bir
fitne yaydı ki herkes birbirine ırkını, mezhebini
sormaya başladı. Hapse attıklarında ABD askerleri bile
bana Sunni misin Şii misin diye sormuştu. Bu fitnenin sebebi ABD
ve Irak hükümeti... Maalesef bu fitne uzun yıllar Irak'ta
kan akmasına sebep olacak gibi..." ifadelerini kullandı.
"Poşet parçaları ile
Örtünüyorduk"
İşgalcilerin suçlu suçsuz bakmadan
Önlerine gelen herkesi hapishanelere koyduğunu belirten Kaysi,
Ebu Garib Hapishanesi'ne gÖtürüldüğünü
anlatarak, "Akla gelecek her türlü işkence yÖntemine
maruz kaldım. Çırılçıplak soydular, elektrik
verdiler, dÖvdüler, onur kırıcı
davranışlarda bulundular. Bu yaşadıklarımdan 5 ay
sonra bana 'hapishanede yanlışlıkla tutulduğum' ifade
edildi" dedi. "Hapishanelerde yaşadığımız
zulmü anlatmaya dilim varmıyor" diyen Kaysi, şÖyle
konuştu: "Savaş başlar başlamaz beni tutukladılar.
15 gün üzerimde elbise olmadan yaşadım. Benimle
aynı hücrede kalan bir alim 3 ay elbisesiz kaldı. Hapiste
poşet parçaları bulur avret yerlerini kapamaya
çalışırdı. Ama ABD askerleri gelip işkence
yapar ve avret yerlerini Örtmesini engellerdi"
Ramazan'da unutamadığı bir anı
olduğunu sÖyleyen Kaysi, "ABD askerleri bize sahur vaktinden 20
dakika sonra yemek getirirlerdi. O yemek akşam ezanına 10 dakika
kalana kadar yanımızda kalırdı. Ezan okunmadan
yemekleri alırlardı ve bÖylece oruç tutmamıza
engel olmaya çalışırlardı. İsrailli bir
general vardı. İftardan 5 dakika Önce gelir bizi sabah
ezanı okununcaya kadar zincirlere bağlardı. Ama
elhamdülillah bunu başaramadılar. Bütün
arkadaşlarımız günlerce hiç bir şey
yememelerine rağmen oruç tuttular" dedi.
"Askerlerin
kollarında Siyon yıldızı dÖvmeler vardı"
İşkence ettikleri sırada bazı askerlerin
Siyon yıldızı dÖvmeleri gÖsterdiklerin belirten
Kaysi, işkence sırasında kippalarının da
başlarında bulunduğunu sÖyledi. Askerlerin 'Babilon'
adlı şarkıyı sÖylediklerini ifade eden Kaysi,
"Irak'ta Babil ve Kifil isimli tarihi bÖlgeler var. Bu
şarkıda bunların adı geçiyor. Şarkıda
'Babil ve Kifil Bizimdir, biz oraya dÖneceğiz' sÖzlerine yer
veriliyor." dedi.
PKK ile masaya oturma sürecinde Türk Milliyetçileri ve Seval
Türkeş!
Radikal gazetesinde İsmet Berkan: "Biliyorsunuz,
Başbakan Erdoğan'ın sadece terÖr sorunu için
değil Kürt sorununun tamamı için bir 'kapsamlı
planı' olduğunu bize Amerikan Dışişleri
Bakanı Rice sÖyledi.
Başbakan, bu planı gitti Amerikan Başkanı
Bush ile de gÖrüştü, ona da anlattı. Şimdi
plan, büyük ihtimalle Amerikalılar tarafından Kuzey
Iraklı Kürt liderlere de aktarıldı. İhtimal o ki,
planın bazı detayları Kandil dağındaki PKK
liderlerine de iletildi. Yani, Türk hükümetinin
hazırladığı sÖylenen 'çÖzüm
plânı'ndan biz Türk milleti dışında
herkesin haberi var" diye yazdı.
Berkan, Erdoğan'ın Bakü
dÖnüşü PKK için, "Ya elde silah dağda
dolaşacaklar, ya da silahlarını bırakıp şehre
inecekler, siyaset yapacaklar" diye konuşmasını Kara
Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ'un PKK'nın
dağ kadrosunu çÖzecek, o kadronun dağdan
ayrılmasını sağlayacak Önlemlerden sÖz etmesi
ve eski komutanların Fikret Bila'ya yaptığı
açıklamalar ile birleştirerek sundu ve Başbakan'ın
kafasındaki plandan silahlı kuvvetlerin de haberdar olduğunu
belirtti ama MHP'nin ve belki CHP'nin hükümeti "vatana ihanet"
le suçlaması ihtimalini de gÖzardı etmedi.
Murat Yetkin'in de benzer değerlendirmeleri var:
"Bahçeli'nin konuşmasını, "Türk
Milliyetçileri henüz son sÖzünü
sÖylememiştir" uyarısı ile bitirmesi de meselenin can
damarıdır.
Zira, bugüne kadar Türk milliyetçiliğinin
siyasi temsilcisi olan MHP'nin ve bağlı olarak
ülkücü gençliğin, AKP'nin iktidar
yılları içinde ılımlı bir çizgide
bulunmasını sağlayan kişi Devlet Bahçeli'dir.
Peki Türk Milliyetçileri son sÖzü ne zaman
sÖyleyecek?
Onu bilmiyoruz. Fakat, Türkiye'nin ekonomik alt
yapısı tamamen yabancıların eline geçerken, bir
taraftan da CIA'nın yan kuruluşları olan Açık
Toplum Enstitüsü gibi kurumlar, ülke genelinde
Örümcek ağını kurarlarken, Türk
Milliyetçileri'nin hareketsiz kalması beklenmiyordu.
Türkeş, Türk
Dünyası rüzgârını arkasına
almıştı. Dünya sistemini kurgulayanlar bunu tehlikeli
buluyordu. Türkeş'in Ölümünden sonra Türk
Milliyetçileri, dünya sisteminin emelleri doğrultusunda
pasifize edildi, çizgisinden çıkarıldı. Bunun
sebebi, milliyetçiler arasında da kullanılan adamlar
bulunmasıdır" dedi.
Kaynaklar : Sabah Gazetesi, Radikal Gazetesi, Aksiyon Dergisi, Vatan
Gazetesi, Star Gazetesi, Yeni Şafak Gazetesi